Bir Günde Rastladıklarım - Cevat Kulaksız

TELEFONUMA GELEN BİR DOLANDIRICI MESAJI
Bir Günde Rastladıklarım - Cevat Kulaksız

Bu gün 5.8.2016 Cuma. Maltepe’de yemek yerken, cep telefonuma bir mesaj geldi, baktım yanda resmi görülen mesaj var, aynen şöyle yazıyor:
“BORCUNUZDAN DOLAYI BUGÜN ADRESİNİZDE HACİZ İŞLEMLERİ BAŞLATILACAKTIR, EVDE OLMAMANIZ DURUMUNDA HACİZ İŞLEMİ YAPILACAKTIR. BİLGİ İÇİN 0212 9080673”
Hayda bu da neyin nesi, diye düşündüm ama lokmalar boğazımda dizildi kaldı. Böyle bir sipariş ve alışverişim olmadığı halde önemsememekle birlikte içime bir kurt düştü.  Çünkü daha önce bir dolandırıcılığa maruz kaldığım için korktum. Ben yıllardır, İstanbul’a gitmedim, bir siparişim, mal alışım olmadı. Tabi bir dolandırıcılık girişimi olduğunu anladım. Otururken 155 i aradım, durumu izah ettim, telefonda, “muhtemelen bir dolandırıcılık girişimi ile karşı karşıyasınız,”  dediler.  Telefonumu ve İstanbul’dan geldiği 0212 ile belli olan bu telefon numarasını verdim. “yönlendireceğim, arkadaşlar araştırsınlar” dediler. Amma bu telefonu aramadım, doğru o an için en yakın Necatibey Polis Karakolu’na yöneldim.

Bir Günde Rastladıklarım - Cevat Kulaksız

Demirtepe Köprüsüne varırken, kaldırımda kemanı ile yanık türküler söyleyen ve gözleri görmeyen, kendini huşu içinde türkülere vermiş bir engelli, birkaç kuruş alır mıyım diye emek sarf ediyordu. Paralar da keman kutusuna atılıyordu.
Karakola vardım, her masada bir polis ifade alıyor. Bir masada ifade işlemi bitince, komiser olduğunu sandığım bir polise mesajı gösterdim, böyle bir dolandırıcılık teşebbüsü ile karşıkarşıyayım öneriniz nedir, ne yapayım, dedim. O da, “bu mesajdan bazılarına da gelmiş, hiçbir şey yapma, sil gitsin” dedi. Benim biraz şaşkın baktığımı görünce, “paran kayıp mı, bir zararın var mı, git arkadaşım işimiz başımızdan aşkın, istersen icra dairesine git sor, borcun murcun var mı, icra takibi var mı bir öğren”  dedi. Baktım, bir masada bastonu yanına dayalı ayağı sarılı bir genç ifade vermekte.
Ben de ona, İstanbul Polisi bu telefonu araştırarak yerini tespit edemez mi, yasal işlem yapamaz  mı, dediğim zaman, polis elini sallayarak, “hohoo, polisin işi başından aşkın,  bizde daha öyle telefondan adres bulacak teknoloji yok, o ancak “Arka Sokaklar” dizisinde olur;  para kaybın var mı, dolandırıldın mı,  biz suça göre işlem yaparız” dedi, beni başından savdı.
Ben, telefon numarasından polisin adres bulabileceğini, sonra da, “neden böyle borcu olmayanlar için vatandaşa mesaj çekip rahatsız ediyorsunuz”  diyerek uyarı yapacağını, dolandırıcı girişiminde bulunanların kulaklarını çekeceğini sanıyordum.
Bir Günde Rastladıklarım - Cevat Kulaksız

İKİ 15 TEMMUZ GAZİSİ
Dışarı çıktım, ayağı sargılı adam da bastona dayanı dayanı çıktı, ona, “ne oldu vatandaş ayağı üçlemişsin, bu nedir böyle dayak mayak mı var bu işte” diye takıldım. Adam da gülerek, “ yok  abi 15 Temmuzda oldu” deyince şaşırdım, geçmiş olsun dedim, ayrılıp o bir yana ben bir yana yürüdük.
Kütüphaneden aldığım kitabın süresi dolduğu için kitabı vermek amacıyla Konur Sokak’tan A.Ö.Halk Kütüphanesi’ne doğru yürürken,  kaldırımda oturan, ayağı yalın, terlikli, başı bereli, önünde para kutusu olan her şeyi dağınık yoksul bir adam oturmuş, açma mı simit bir şey yemeğe çalışıyordu. Ona, “susuz zor olur, suyun yok mu” dedim; o da, “yok abi bir su alsan” dedi. Gidip yakın bakkaldan suyu alıp verdim. Yürüyüp karşı kaldırıma geçtim.
Kaldırımda, duvara dayanmış, sol dizi diz kapağına kadar sargılı ve alçıya alınmış, sargıları daha geniş ve dizkapağı doğru olduğuna göre bunun yarası daha ağır olmalı, diye düşündüm. Sargılı bacağını iki koltuk değneğine dayamış biri ile karşılaştım. Bu da 15 Temmuz gazilerindenmiş meğer. Ne oldu sana geçmiş olsun, dedim. Aslen Yozgat’lı,  İsminin Osman Güneş ve seyyar köfteci olduğunu söyleyen genç şunları söyledi:
“15 Temmuz gecesi tankın üstüne çıktım, tankın dönen namlusu çarptı ayağımı kırdı” dedi. İçim burkuldu,  geçmiş olsun deyip ondan da ayrıldım. 15 dakikada iki 15 Temmuz gazisi ile karşılaştım böylece. Yürürken, kendi kendime, şu ülkenin gerginliğine, vatandaşın perişanlığına bak, dilerim FETÖ “sidiciğin durur da tilkiler gibi ulursun” dedim, (küçüklüğümde bizim köyün yaşlıları öyle beddua ederlerdi de).
Bir Günde Rastladıklarım - Cevat Kulaksız

GÜVENPARKTA SELFİ ÇEKEN İKİ GENÇ KIZ
Kitabı verdikten sonra Güvenpark’a geçtim, orada yürürken, duvara oturmuş, iki üniversite öğrencisi olduğunu öğrendiğim iki güzel kız gülüşerek selfi yapıp resim çekiyorlardı. O kadar candan birbirine sarılmışlardı ki, “ben de sizi çekiyorum arkadaşlar” dedim, “çek” dediler.
Bir Günde Rastladıklarım - Cevat Kulaksız

SIHHIYE’NİN ORTASINDA BİR SARHOŞ
Sonra Sıhhiye’ye geldim. Metro asansörünün arkasında, önünden yüzlerce binlerce insanın gelip geçtiği yerde bir adam yatmış uyuyordu. Önünde kocaman bir şarap şişesi, bir takım poşetler, ufak tefek yiyecekler, hırpani kıyafeti ile sanki hayata boş vermişti.
Resmini çektim, Başkentin ortasında bu nasıl kötü bir durum, bunu hiç zabıta görmez mi diye söylenerek 153 Mavi Masa’a bürosuna gittim. Oradaki genç şefe resmi gösterdim, “başkentin ortasında böyle insanı utandıran manzara olur mu, sizin zabıtanız yok mu” diye söyledim, görevli, “hemen arkadaşlara telefon edeyim ilgilensinler” dedi.
Oradan ayrılıp işlerim için dolaşmaya başladım, bir bir buçuk saat sonra aynı yerden geçmem gerekti. Şarapçı uyanmış oturuyordu, gerçekten başkente yakışmayacak bir manzara idi, adam şarap şişesinden naylon bardağa şarap dolduruyordu, zabıta gelmemişti. Gelip geçenlerin şaşkın bakışları karşından hiç istifini bozmayan ve sürekli şarap içen bu adamın çevresinde naylon poşetler, düdükler, yiyecek artıkları bir sürü ıvır zıvır sarmış, terliğini ayağından çıkarmış, bazen şarabı bardağına dolduruyor ve sigara yakıyordu. Gerçekten, bu adamın hali, üstelik şehrin kalabalık olduğu yerde çok çirkin bir görüntü veriyordu. Bu meydanda saatlerdir hiçbir belediye yetkilisinin ve polisin görmediği bu çirkinlik karşısında şaşırdım kaldım.
Bir Günde Rastladıklarım - Cevat Kulaksız

YAZICI
Sıhhıye Köprüsünün altına geldiğim zaman,  sanki canlı bir reklam panosu gibi duran bir adam elinde “DİLEKÇE YAZILIR” diye yazılı bir karton kâğıt tutuyordu. Eski devrin, özellikle adliye binalarının önünde dizi dizi dükkânları olan yazıcılar vardı. Bu kimseler, herhangi şikâyet dilekçesi yazdırmak isteyenlerin üç otuz para mukabili arzuhallerini yazan kimselerdi.
Ne yazık ki, günümüzde ortaokul, lise ne ki bazen üniversite mezunları bile devlet dairesine, herhangi bir makama dilekçe yazmakta zorlanırlar. Dilekçelerini, dileklerini böyle halkın “arzuhalci” dedikleri yazıcılara yazdırmaktalar. Halkın nazarında devlet katına dilekçe ile ulaşmak olağanüstü bir şeydi,   öyle ya o yüksek kata her insan meramını anlatamazdı. Onun için böyle dilekçeler ancak o “yazıcılar”a yazdırılırdı. Bu da, bir yazı yazarken dilimize tam önem vermediğimiz gösterir. Oysa o bazı yazıcıların yazdığı dilekçelerinde bazen nokta virgül yeri, noktalama imla hak getire idi. Azalan oranda da olsa, yurdun her ili ve ilçesinin adliyesi yakınlarında arzuhalci dükkânları vardı. Çoğunluğu emekli memur olan bu arzuhalciler, önce daktilo ile sonraları bilgisayarla vatandaşların dileklerini, dilekçelerini yazarlardı.
Bir Günde Rastladıklarım - Cevat Kulaksız

METRODA UYUYAN GENÇLER
Günün yorgunluğu ile Batıkent’deki eve gitmek üzere metroya bindiğimde, yaşlılara yer vermemek için uyuma numarası yapan iki genci gördüm, güya öylesine uykuya dalmışlar ki sanki sanırsın ki günlerce uyku görmemişler, başlarını iki bacak arasına doğru uzatmışlar, öylece uyuma numarası yapıyorlardı.  Resim olayı daha iyi anlatıyordu. Siz de metrolarda, otobüslerde uyuyan gençlere rastlamışsınızdır. Bizim köyde, küçüklüğümde böyle sahte uyuyanlara “tilki uykusuna yatmış” derlerdi.
İşte böylesine yaşamın her sayfasında, her gününde eğer gözlemci bir bakışla bakarsanız, ilginç detaylara rastlarsınız.

Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget