Hukukun üstünlüğünden ve demokrasinin gerekliliğinden ve devletle din işlerinin birbirinden ayrılmasının erdeminden, bu ülkede iyi kötü daha hâlâ bahsediliyorken...
Laikliğin küfre dönüşeceği, neredeyse tüm devlet okullarının ardı ardına “imam hatip”e dönüştürüleceği, devletin en başına şeyh eli öpenlerin geçeceği tahayyül bile edilemezken...
Eski bir televizyon programında Nazlı Ilıcak’ın yumuşacık bir sesle soruyu soruşuna ve Uğur Mumcu’nun kaygılı bir tonla onu cevaplayışına tekrar tekrar bakın.
“Laiklik tehlikeye giriyor deniliyor; nedir endişeye sebep şu anda Türkiye’de?” diye sorsun Ilıcak.
Laiklik tehlikeye giriyor deniliyor nedir endişeye sebep şu anda Türkiye’de?
Uğur Mumcu sorunun cevabını somut örnekler vere vere, tane tane anlatsın.
“Tarikat ticaret ve siyaset üçgeni” desin.
Tarikat ticaret ve siyaset üçgeni.
Anlamayın.
Görüntüyü başa alın. Bir daha desin, bir daha desin, bir daha desin.
Yeşil sermayenin gücünden ve işleyişinden ve kendi iç hukukundan bahsetsin. İmam hatip liselerinden mezun olanların nerelerde nasıl kadrolaşacağını anlatsın.
Sonra “Türkiye’de İslamcı ideoloji, yasaları aşan bir ayrımcılığa sahip” desin.
Türkiye’de İslamcı ideoloji yasaları aşan bir ayrımcılığa sahip.
Bunu çeyrek asır önceden size, gözlerinizin içine baka baka ve tane tane söylesin.
Yine anlamayın.
Tayyip Erdoğan henüz belediye başkanlığı seçimlerinde aday bile olmamışken;
Fethullah Gülen Pennsylvania’ya yerleşmemiş, İstanbul’un göbeğinde, Süleymaniye Camii’nde vaazlar veriyorken;
Gelecekte “Cumhuriyet elden gidiyor” diye sokaklara döküldüklerinde hafife alınacak “laikçi” teyzeler o sıralarda daha gençlerken ve televizyonda Köle Isaura dizisini izlemektelerken...
Gelecekte “Tehlikenin farkında mısınız” diye manşet attığı için küçümsenecek gazeteciler, mesleklerinin hızla ve ahlaksızca deri değiştirmesine adapte olup olmamanın henüz karar arifesindelerken...
1990 yılında Uğur Mumcu, Nazlı Ilıcak’ın karşısında tane tane anlatsın. Ama siz hiç anlamayın.
“Türkiye’de İslamcı ideoloji, yasaları aşan bir ayrımcılığa sahip” desin. O cümle içinizi sıksın, hızla geçin.
“Laiklik, son on yılda devlet eliyle yok edildi bu ülkede” desin. Göğsünüze bir sancı saplansın.
“Laiklik, son on yılda devlet” desin. Kalbiniz dayanmasın.
“Laiklik...” desin. Gözleriniz kararsın.
O karanlıkta Ankara’da bir araba patlasın.
Tekrar patlasın. Tekrar patlasın. Ve tekrar patlasın.
Siz anlamayın. Siz hiçbir şey anlamayın. İnatla, hâlâ anlamayın.
Uğur Mumcu’yu kim, neden öldürmüş; Bahriye Üçok’a gönderilen bombalı paketi kim, neden sarıp sarmalamış; Çetin Emeç’i vuran tabancanın tetiğini kim, neden çekmiş; Muammer Aksoy’u kim, neden vurmuş; Madımak’ı kim, neden yakmış.
Bu ülkede çeyrek asırdır neler olmuş?.. Neden olmuş?.. Size ne olmuş?..
Olanlardan ne kadar sorumlusunuz; nelere kandınız; neden kandınız; ne de kolay kandırıldınız? Şu anda nelere katlanmaktasınız ve neden kılınızı kıpırdatmamaktasınız?
Hiç anlamayın. Siz... hiçbir zaman... hiçbir şey... anlamayın.
“Yazık, nasıl da öldürdüler bu adamı” diye mırıldanın ve o görüntüyü hemen kapatıp, televizyonda bir yarışma programı açın.
Sonra gözünüzü televizyondan ayırmadan, kendi rezil hayat dersinizi çocuklarınıza tane tane aktarın:
Her koşulda hayatta kalmanın ve iktidarların başarılarından pay almanın yolu, anlamaktan değil, aymazlıktan geçer.
Mine Söğüt / Cumhuriyet Yazarları
Yorum Gönder