Giden mart ayında Çanakkale Savaşlarının 101. yıldönümünü andık ama tıpkı Çanakkale’deki gibi, kendi topraklarımızın içinde ve 101 yıl sonra üçer, beşer peşe peşe şehitlerimizin geldiği bu günlerde, belgelerimi araştırırken belgelerimin arasında aşağıdaki hazin notu yeni gördüm ve sizinle paylaşmak istedim.
Çanakkale Savaşları sırasında Kocadere Köyünde bir acil sargı sağlık yeri kuruluyor. Kimi Urfalı, kimi, Bosnalı, Kimi Adıyamanlı, kimi Gürünlü, Kimi Halepli vb çok sayıda yaralılar peş peşe getiriliyor
Bunlardan biri Lâpseki’nin Beybaş Köyündendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır. Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından:
"-Ölme ihtimalim çok fazla... Ben bir pusula yazdım... Arkadaşıma ulaştırın..."
Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur:
"-Ben... Ben köylüm Lâpsekili İbrahim Onbaşı’ndan bir Mecit [i] borç aldıydım... Kendisini göremedim, belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin"…
“-Sen merak etme evladım" der, komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar. Yaralı askerin kanı akarken, komutanın da gözyaşları yanaklarına doğru akmaktadır. Az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de “söyleyin hakkını helal etsin" olur... O kahraman Türk evladı, hakkın huzuruna bir birim borçla bile çıkmak istemiyor.
Aradan fazla zaman geçmez, oraya sürekli yaralılar getiriliyor.
Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor.
Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler, pusulalar komutana ulaştırılıyor.
PUSULADAKİ NOT
Yaralı askerlerden birinden yine bir künye ve yine bir pusula çıkar. Komutan gözyaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, titremesine nede gözyaşlarına engel olamaz... Bu pusulada da şunlar yazılıdır:
"-Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil'e bir Macit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim." [ii]
İşte atalarımızın ve dedelerimizin hak ve adalet anlayışı böyle idi. Şimdi sizler de düşünün bakalım kılı kırk yaran bu adalet ve hak anlayışının neresindeyiz acaba? Onlara layık olabiliyor muyuz?
Yolsuzluğun, rüşvetçiliğin 17/25 Aralıkların şaha çıktığı günümüzde; hele peş peşe şehitlerimizin geldiği bu günlerde, yukarıdaki borçlu alacaklı şehitlerimizin erdemi ile kendimizi kıyaslayalım ne haldeyiz. Yorum sizin.
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
SONNOTLAR
[i] Mecidiye, Osmanlı para birimi
[ii]https://www.sivasmevlana.k12.tr/index.php?option=com_content&view=article&catid=33%3Arehberlk-eitici-oeykueler&id=70%3Apusuladaki-not&Itemid=32
**
Bu vesile ile bir Çanakkale şehidi mektubunu da ekleyelim.
Çanakkale’ de Bir Şehîdin Ailesine Son Mektubu
2 Haziran 1916’da Kolağası (Yüzbaşı) Mehmed Tevfîk, Çanakkale Harbi’nde bir İngiliz mermisi ile yaralanmış ve şehîd olmadan önce şu mektubu yazmıştı:
Ovacık yakınlarındaki Ordugâhtan 18 Mayıs 1331 Pazartesi (1916)
Sebeb-i hayatım, feyz-i refîkım,
Sevgili babacığım ve vâlideciğim,
Arıburnu’nda ilk girdiğim müthiş muhârebede sağ yanımdan ve pantolonumdan hâin bir İngiliz kurşunu geçti. Hamdolsun kurtuldum. Fakat, bundan sonra gireceğim muhârebelerden kurtulacağıma ümîdim olmadığından, bir hâtırâ olmak üzere, şu satırları yazıyorum.
Hamd ü senâlar olsun Cenâb-ı Hakk’a ki, beni bu rütbeye kadar ulaştırdı. Yine mukadderât-ı ilâhiyye olarak beni asker yaptı. Siz de ebeveynim olmak dolayısıyla, beni vatan ve millete hizmet etmek için nasıl yetiştirmek lâzımsa öylece yetiştirdiniz. Sebeb-i feyz-i refîkım ve hayatım oldunuz. Hakk Teâlâ Hazretleri’ne nihâyetsiz hamd ve sizlere sonsuz teşekkürler ederim.
Şimdiye kadar milletin bana verdiği parayı bugün hak etmek zamânıdır. Vatanıma olan mukaddes vazîfemi yerine getirmeye çalışıyorum. Şehîdlik rütbesine kavuşursam, Cenâb-ı Hakk’ın en sevgili kulu olduğuma kanâat edeceğim. Asker olduğumdan, bu her zaman benim için pek yakındır.
Sevgili babacığım ve vâlideciğim! Gözbebeğim olan hanımım Münevver’i ve oğlum Nezih’ciğimi önce Cenâb-ı Hakk’ın sonra sizin himâyenize bırakıyorum. Onlar hakkında ne mümkün ise lütfen yapmaya çalışınız. Servetimizin olmadığı mâlûmdur. Mümkün olandan fazla bir şeyi isteyemem. İstersem de boşunadır. Refîkama (hanımıma) hitâben yazdığım kapalı mektubu lütfen kendi eline veriniz! Tabiî ağlayıp üzülecek; tesellî ediniz. Allâh Teâlâ’nın takdîri böyle imiş. İsteklerim ve borçlarım hakkında refîkamın mektubuna koyduğum deftere ehemmiyet veriniz! Münevver’in hâfızasında veyahut kendi defterinde kayıtlı borçlar da doğrudur. Münevver’e yazdığım mektubum daha geniştir. Kendisinden sorunuz.
Sevgili baba ve vâlideciğim! Belki bilmeyerek size karşı birçok kusurlarda bulunmuşumdur. Beni afvediniz! Hakkınızı helâl ediniz! Rûhumu şâd ediniz! İşlerimizin düzeltilmesinde refîkama yardımcı olunuz!
Sevgili hemşîrem Lütfiye’ciğim!
Bilirsiniz ki, sizi çok severdim. Sizin için gücümün yettiği nispette ne yapmak lâzımsa isterdim. Belki size karşı da kusur etmişimdir. Beni afvet, mukadderât-ı ilâhiyye böyle imiş. Hakkını helâl et, rûhumu şâd et! Yengeniz Münevver hanımla oğlum Nezih’e sen de yardım et!
Ey akrabâ ve dostlarım, cümlenize elvedâ! Cümleniz hakkınızı helâl ediniz! Benim tarafımdan cümlenize hakkım helâl olsun! Elvedâ, elvedâ! Cümlenizi Cenâb-ı Hakk’a tevdî ve emânet ediyorum. Ebediyyen Allâh’a ısmarladık, sevgili babacığım ve vâlideciğim…
Oğlunuz
Mehmed Tevfîk
Yorum Gönder