Tayyip Bey ve Ahmet Bey, ele ele vererek, bu güzel ülkemizi adeta bir yangın yerine çevirdiler. Her ikisi de, birinin Cumhurbaşkanı, diğerinin de Başbakan olarak taçlandırılan bu başarılarından dolayı ne kadar övünseler azdır!
IŞİD denen gözü dönmüş canavar İslami terör örgütü, sınırlarımıza dayanmış durumdadır.
PYD' nin kontrolü altındaki Suriye sınırımıza yakın köyleri işgal eden IŞİD canavarından kaçan binlerce Suriyeli sığınmacı sınırımıza gelip dayandı, önce sınırdan geçmelerine müsaade edilmeyen Suriyeli sığınmacıların perişan hallerine acıyan ve baskılara dayanamayan Başbakan Ahmet DAVUTOĞLU, bugün (19/9/2014) katı tutumundan vazgeçerek, sığınmacıların sınırımızdan içeri girmelerine müsaade etti.
CNN Türk'ten canlı olarak verilen sığınmacıların ülkemiz sınırlarından içeri girişlerini izleyen bir kişi olarak, yüreğimiz burkuldu, aç ve susuz binlerce çocuk, bebek, kadın, erkek, yaşlı, genç, sakat kişilerden oluşan Suriyeli sığınmacıların bu perişan halleri çok üzücüydü, vicdan sahibi bir insan olarak, bu üzücü ve yürek yakan manzarayı izlemek, pek de kolay olmadı, insanlığımızdan utandık.
Bu insanların; kendilerini İslam devleti ve Müslüman olarak ilan eden insan kılıklı IŞİD terör örgütü militanlarının, kendilerini öldürerek yok etmelerinden kaçan, evlerini ve barklarını terk etmek zorunda bırakılan, çaresiz ve masum kişiler olduklarını biliyor olmak, başlı başına bir insanlık ayıbı ve dramıdır.
Bu manzarayı görünce, Sevgili ATAMIZIN büyüklüğünü, laik, demokratik ve özgürlüklerden yana devlet yapısının önemini, bir kez daha anladık.
Din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden siyaset yapan ve iktidar olmaya çalışan politikacılara, bir kez daha lanet okuduk.
ATATÜRK'ün, yurtta sulh cihanda sulh ilkesini bir kenara koyarak, komşu ülkelerin doğrudan doğruya ve açıkça içişlerine karışan, mezhep farklılığı nedeniyle, komşu bir ülkedeki yönetimi devirmek için Türkiye Cumhuriyetine yakışmayan işbirliklerine bulaşan, beğenelim veya beğenmeyelim Suriyedeki meşru yönetimi devirmek için, bazı terör örgütlerine maddi ve manevi destekler veren, Esad'ı devirmek için bu terör örgütlerinin palazlanmalarına katkı yapan ve palazlandıktan sonra da, bölgeyi işgal etmeye kalkışan bu terör örgütlerinin saldırılarından kaçarak, canlarını kurtarmak için Türkiye Cumhuriyetine sığınmak zorunda kalan masum Suriyeli sığınmacıları, kendi yarattıkları canavardan korumak için ülkemize kabul etmek zorunda kalan ve ülkemizin kırılgan ekonomisini bu yükün altında ezilme tehlikesiyle baş başa bırakan kişilerin, hiçbir şey olmamış, her şey olağanmış gibi, gayet rahat görüntülerini görünce, içimizden lanet okuduk.
Çözüm süreci adı altında ülkemizin Güneydoğusunda onanan oyun ve yaşanan üzücü olaylar da işin cabası.
Güneydoğuda, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin görevlilerinin elleri kolları bağlı, adları var kendileri yok. Kanun hakimiyeti yerlerde sürünüyor, kanunları ihlal edenler serbestçe ortalıkta dolaşıyorlar, çözüm süreci zarar görmesin gerekçesiyle, Güneydoğuda tam bir çözümsüzlük hakim, Kürtçe eğitim yapan okullar açıldığı için, Türkçe eğitim yapan devlet okulları, hükmü kalmadığı için olsa gerek, bir bir yakılıyor, devlet görevlileri, olanı ve biteni, çaresiz ve uzaktan seyrediyorlar.
Hükumete karşı, gerçek anlamda bir darbeye teşebbüs ve kalkışma arıyorsanız, işte size tipik bir darbeye teşebbüs eylemi, hem Hükumete, hem de Türkiye Cumhuriyetinin birliğine ve üniter yapısına yönelik darbeye teşebbüs, ey Tayyip Bey, ey Ahmet Bey ve ey Cumhuriyet savcıları. Sizler ise, hala, bir türlü unutamadığınız, barışçıl ve demokratik Gezi Parkı eylemlerini dilinize ve iddianamelerinize dolamışsınız, olduğunuz yerde, sürekli ve beyhude bir şekilde patinaj yapıyorsunuz.
İstanbul'un göbeğinde, demokrasinin olmazsa olmazlarından olan barışçıl demokratik protesto haklarını kullanan Gezi Parkı eylemcileri ile bu eyleme demokratik yollardan katkı yapan Beşiktaş Çarşı Grubunu, eğerek,bükerek ve hukuku zorlayarak, hukuka aykırı bir şekilde illegal örgüt ilan edip, Hükumete karşı darbe yapmaya teşebbüs suçunu işlemekle itham etme hukuki ayıbını ve garabetini sahneye koyan, yargıyı siyasallaştıran, Gezi Parkı demokratik protesto eylemlerini, Hükumete karşı bir darbe olarak nitelendiren, Tayyip Bey'in hatırı hoş olsun diye bu protestocular hakkında Hükumete darbe yapmaya teşebbüs suçunu işledikleri iddiasıyla kamu davaları açan C. Savcılarımızın; Güneydoğuda, vatanı ve milletiyle bölünmez bir bütün olan Türkiye Cumhuriyeti Devletine savaş açan, okullarını yakan, kendi polis gücünü kuran, vergi toplayan, kendi okullarını açan, mühürlenen bu okulların mühürlerini açan, yol kesen, asayiş kontrolleri yapan, Atatürk'ün büst ve heykellerini yıkan Türk Bayraklarını gönderden indiren ve bunlara saygısızlık yapan, PKK terör örgütü ve her kesimden yandaşları için ne düşündüklerini ve bu konularda yasaları niçin uygulamadıklarını ve sessiz kaldıklarını, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve aynı zamanda emekli bir savcı olarak merak ediyoruz doğrusu.
Yasaların, sadece gücünün yettiği kişilere uygulandığı bir ülkeye, hukuk devleti demeye dilimiz varmıyor.
Ülkemizin itibarını, dışarıda ve içeride, ayaklar altına alan ve ülkemizin hukuk devleti niteliğini yok eden herkesten, er ya da geç, yasalar çerçevesinde mutlaka hesap sorulacaktır.
Bu böyle biline.
20/Eylül/2014
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat
Yorum Gönder