Gündüz Akgül: Dünya barış günü... *

Gündüz Akgül: Dünya barış günü... *
Eskiden Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Varşova Paktı üyesi ülkeler,  01 Eylül 1939 tarihinde Faşist Hitler’in Polonya’yı İşgal etmesi ve 2. Dünya savaşını başlatması gününü “Dünya Barış Günü” olarak ilan etmişlerdi…
SSCB’nin ve Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra, Türkiye hariç, bu ülkelerin hiçbirinde 1 Eylül’ü Dünya Barış Günü olarak kutlamamaktadır…
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1981’de, Genel Kurul’un açılış günü olan 21 Eylül'ü Barış Günü olarak kabul etmiştir…
1981 yılından bugüne kadar, her 1 Eylül’de umutla kutladığımız Barış Günü, ne yazık ki günümüzde barışı umut etme gününe dönüşmüştür…
Bu umutsuzluk içinde barışı anlatmak son derece güçtür…
Ama barışı bir yaşam biçimi olarak içselleştirdiğim için tüm güçlüklere karşın Barışın güzelliğini sizlerle paylaşmaya çalışacağım…
Öncelikle barışın değerini anlayabilmek için, savaşların vahşetini, insanların yaşam hakkının nasıl elinden aldığını, savaş sonrasında ülkelerin ekonomik yönden nasıl çöktüğünün bilinmesi gerekir…
Hala, tüm ülke ekonomilerinde silahlanmaya ayrılan bütçe, Eğitim ve sağlığa ayrılan bütçenin önünde ise…
Hala, dünyanın jandarmalığına soyunan birkaç emperyalist ülke, diğer ülkelere kendi azınlıkları gibi davranıp iç işlerine karışma hakkını kendilerinde bularak bu ülkeleri savaş alanına dönüştürmekte ise…
Hala çıkar,  ilişkilerin olmazsa olmaz birleştirici unsuru kabul edilmekte ise…
Barış gibi temiz bir kavramın hayata geçmesi, hayalin ötesine geçemez…
Bir dünya düşünün ki hiçbir ülke birbiri ile savaşmamakta, hatta hiçbir ülkede, ülke insanları sesini bile yükseltme gereği duymadan insanca yaşama hakkını en doğal kazanım olarak görmekte…
Bir dünya düşünün tüm maddi varlıkların eşit ve adil paylaşıldığı, sınırların olmadığı, herkesin gereksinmesinden fazlasını istemediği, paylaşmak diye bir kavramın sıradanlaştığı…
Bir dünya düşünün ki barışı yok eden şu “keşke” ’lerimiz olmasa;
Keşke; 1914 yılını, 4 yıl süren ve 9 milyon insanın öldüğü birinci dünya savaşının başlangıç yılı olarak değil de “Türkçem benim ses bayrağım” diyen Devrimci Cumhuriyet şairi Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın doğum yılı olarak anımsasaydık…
Keşke; Faşist Hitler’in  Polonya’yı işgal ettiği 1939 yılını, 50 milyon insanın öldüğü ikinci dünya savaşının başlangıç yılı değil, dünya ülkelerinin barış içinde yaşadığı bir yıl olarak yaşamış olsaydık…
Keşke; 1945 yılının 6 ve 9 Ağustos günleri yaşanmasaydı. Hiroşima ve Nagazaki sadece Japonya’nın bir şehri olarak anılsa ve biz “Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler” şarkılarını söylemeseydik…
Keşke; Vietnam denince  30 yıl süren savaş ve 1,5 milyon  Vietnamlının ölümünü hatırlamak yerine, Vietnam turizm açısından en güvenli yer olarak anılsaydı…
Keşke; Kore denince akla gazilerimiz, şehitlerimiz değil de dünyanın herhangi bir ülkesi gelseydi…
Keşke; Çekoslovakya, Afganistan, Irak, Suriye, Filistin, Libya, Mısır denince aklımıza ölüm ve savaş değil barış ve refah içinde yaşayan ülkeler gelseydi...
Biz, bu cennet ülkemizi emperyalist işgalden savaşarak kurtarmış olsak dahi;
Savaştaki vahşeti gören büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK, “Behemehâl şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. "Öldüreceğiz" diyenlere karşı "Ölmeyeceğiz" diye savaşa girebiliriz. Lakin milletin hayatı tehlikeye düşmeyince, savaş bir cinayettir.” Demektedir…
Ne yazık ki kurtuluş Savaşının başlangıç günü olarak kabul edilen 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Samsun’a çıkınca, ülkenin içinde bulunduğu durum büyük önderin bu söylemindeki gibidir…
Emperyalist devletler Osmanlı İmparatorluğunu parçalayıp bölüşmenin planlarını yapıyorlardı…
Mustafa Kemal, kahraman silah arkadaşlarıyla birlikte padişah ve avenesine karşın, özgürlüğü için çırpınan halkın desteğiyle, ruhları şad olası binlerce şehit kanı pahasını kurtuluş savaşını utku ile kazandıktan ve devrimleri peşi sıra gerçekleştirdikten sonra, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesini dile getirmiş ve yaşadığı sürece bu ilkesine bağlı kalmıştır…
Keza Atatürk’ün silah arkadaşı ve Kurtuluş savaşında İnönü utkularının (zaferlerinin) kahraman komutanı İsmet İnönü, ülkeyi İkinci dünya savaşı batağına sokmayarak bu ilkeyi aynen devam ettirmiştir…
Afrika’da çocuklar açlıktan ölürken görmezden gelenler, silahlanma karşıtlarına ateş püskürenler, her türlü barış eylemini ve bu eylemlere katılan aktivistleri dışlayanlar, hatta cezalandıranlar, kendi ülke vatandaşlarını bile mutlu etmekten aciz oldukları halde başka ülke vatandaşlarının haklarını korumak adına her türlü eylemi yapmayı hak görenler olduğu sürece Barış Günü sadece kutlanan bir gün olarak kalacak ve barış hep özlenecektir…
Barış günü kabul edilen her 21 Eylül’de Birleşmiş Milletlerde BARIŞ ÇANI çalınmaktadır…
Bu çan, savaşlarda ki insan kıyımı anısına Japonya tarafından, tüm kıtaların çocuklarından toplanan bozuk paralardan yapılmış ve üzerine “Çok Yaşa Mutlak Barış” yazısı kazınmıştır…
Ne yazık ki o çan Birleşmiş Milletlerde çalınırken dünyanın pek çok yerinde çocuklar açlıktan ya da savaş nedeni ile ölmeye devam ediyorlar…
 İşin en ilginç yanı Birleşmiş Milletlerin kurucu üyesi olan emperyalist ülkeler, bir taraftan barışı sağlamak için Barış Günü ilan ederken, diğer taraftan kendi çıkarları doğrultusunda sömürebildikleri ülkeleri karıştırmaktan geri durmamaktadırlar…
Barış birkaç devlet adamının bize sunacağı bir değer olmanın ötesindedir…
Barış ülkeyi bölmeye çalışanların kozu olmanın da ötesindedir…
Komünizm nasıl bir ütopya ise, bu gün yaşanan savaş vahşeti karşısında barışta, önlenemeyen insan egosu nedeniyle artık bir ütopya olmaktadır…
Eskiden Komünizm rejiminden korkanların yerini bugün barıştan korkan, barış içinde yaşaması ulusal çıkarları için zorunlu olan komşusu ile savaşan insanlar almıştır…
Kuklalar savaşırken kukla oynatıcılar giderek zenginleşmekte ve daha çok kukla yapıp daha çok zenginleşme planı yapmaktadırlar…
O nedenle her gün gündem yeni bir acı ile değişmekte, timsah gözyaşları dökenler ise hep önlerde saf tutmaktadırlar…
Biz aydınlara düşen;
Yılmadan, usanmadan, hiçbir şeyden korkmadan, bana dokunmayan yılan bin yaşasın demeden, en kötü barışın savaştan daha iyi olduğunun bilinciyle…
Yaşasın barış, inadına barış diye haykırmak ve toplumun her bireyine savaşın kötü bir emperyalist oyunu  olduğunu ve emperyalistlerin oyunlarının ancak demokrasinin içselleştirilmesi ve tam bağımsızlık ile bozulabileceğini anlatmaktır…
Tek ülke, tek bayrak altında barış içinde Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Boşnak’ıyla kardeşçe, huzurlu bir yaşam tek parolamız olmalıdır…
Barış, beş harfli bir sözcük değildir…
Barış, sadece bir gün kutlanacak bir şey de değildir…
Barış, huzurdur…
Barış, kardeşliktir…
Barış, aynı gökyüzünü paylaşır gibi, ekmeğini, aşını paylaşmaktır…
Ölmüş atalarımızın bizlere vasiyeti,  doğacak bebeğe sözümdür barış...
Büyük önderin “Yurtta barış, Dünyada barış” sözleri ile konuşmamı bitirmek istiyorum…
Bu duygularla tüm dünya uluslarının, ilgi duyup bu panele katılan siz barışseverlerin, barış gününü kutlar, sevgi ve saygılar sunarım…
*Sevgili dostlar,
Barış konusundaki düşüncelerimi içeren bu yazı, 31.08.2012 tarihinde Çiğli Belediyesi tarafından düzenlenen ve konuşmacı olarak katıldığım,  “Zafer, İnsan ve Barış” konulu panelde sunulmuştur. Barış gününde sizlerle paylaşmak ve barış gününüzü kutlamak istedim…

01.09.2014
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget