Sivas Kongresi şüphesiz modern Türkiye Cumhuriyetinin en temel taşlarından biridir. Bir başka ulus böyle bir tarihi ve Demokratik bir kongreye sahip olsa üzerine kitaplar yazar, filimler çevirir ve bütün dünyanın önüne gururla sürerdi. Bizse saygı ile anma yerine ne yazık ki kongre yöneticileri ve katılanları nasıl karalayabiliriz arayışı içindeyiz.
4 Eylül 1919 günü başlayan Türkiye Cumhuriyetinin temel taşlarından biri olan Sivas kongresinde görüşülen en önemli konulardan biri; bir Avrupa ülkesinin Mandası yani sömürgesi olarak yaşamak mı yoksa fakrü zaruret içinde de olsa özgür bir ülke olarak yaşamaya çalışmanın mı tercih edileceğiydi. Bu konuda favori Amerikan veya İngiliz mandaterliğinin kabulü idi. Bu konuda rekabet çoktan başlamış ve Kongreyi ikna için delegeler mevzilerini almışlardı.
Mandacıların genel görüşleri şöyle özetlenebilirdi:
“Yirminci yüzyılda 50 milyon lira borcu, harap bir memleketi, pek mümbit olmayan bir toprağı ve ancak 10-15 milyon lira geliri olan bir kavim için bir dış himaye olmaksızın yaşamak imkanı olamazdı....Bağımsız yaşamaya mali durumumuz elverişli değildir kanaati yaygındı. Parasız ordusuz ne yapabiliriz? Onlar uçak ile havada uçuyorlar, biz henüz kağnı arabasından kurtulamıyoruz… Bugün bağımsızlığı kurtarsak bile yine günün birinde bizi paylaşırlar… Eğer İzmir Yunanistan’da kalsa ve aramızda bir savaş açılsa, düşmanımız Yunanistan’dan gemi ile asker getireceği halde, acaba biz Erzurum’dan hangi trenle taşımacılığımızı yapabiliriz? Bir de diyelim ki, biz dış ve iç tam bir bağımsızlık isteriz. Fakat acaba kendi başımıza yapabilecek miyiz? Yapamayacak mıyız? Ondan önce acaba bizi kendi başımıza bırakacaklar mı, bırakmayacaklar mı?”(1)
Daha önce Temmuz ve Ağustos aylarında Halide Edip, Bekir Sami ve Kara Vasıf Bey’ler’in bu konudaki önerilerini belirten telgrafları Mustafa Kemal tarafından reddedilmişti.(2) Bu telgrafları aldıktan sonra Mustafa Kemal sert bir tepki göstermiş ve şu sözleri söylemiştir:
“Biz muvaffak olacağız. Buna şüphem yok. Acaba zafere kavuştuğumuz ve memleketi kurtardığımız zaman Osmanlı ricalinin ileri gelenleri utanmak hissini duyabilecekler mi?…Öyle bir manda istenecek veya verilecekmiş ki, hakimiyet hakkına, hariçte temsil hakkımıza, kültür istikbalimize, vatan bütünlüğümüze dokunulmayacakmış. Buna ve böylesine Amerikalılar değil, çocuklar bile gülerler. Her şeyin başında Amerikalılar kendilerine hiçbir menfaat temin etmeyen böyle bir mandayı niçin kabul etsinler? Amerikalılar bizim kara gözümüze mi aşık olacaklar, bu ne hayal ve ne gaflettir? Hayır, paşalar hayır, hayır beyefendiler hayır, hayır hanımefendiler hayır, manda yok. Ya istiklal, ya ölüm var.”
Mustafa Kemal’in bu şekilde direnç gösterdiği Türk milletinin yüzlerce yıllık geleceğini, esaret, kölelik gibi utanç verici, aşağılık bir duruma düşürecek bu gibi tekliflerin, nasıl bu kadar taraftar bulduğunu anlamak oldukça zordur. Ancak o dönemin ilerici, aydın kesimin ve bir kısım askerlerin içlerinde bulundukları ümitsiz durumu yansıtması bakımından da önemli bir olaydır. Kanaatimizce Mustafa Kemal ulusu için hiçbir şey yapmamış olsaydı bile, sadece bu ayıbı önlediği için ebediyen saygı ile anılmaya hak kazanmış sayılabilirdi. Bir ulus için eğer ölümden ağır gelen bir yaşam biçimi sorulursa, bu herhalde himaye veya sömürü altında esir bulunmak olacaktır. Türk aydınlarının Amerikan himayesine can attığı bu günlerde Paris, Londra ve Washington gibi başkentlerde Türk vatanı parçalanıyor Sevr Anlaşmasının maddeleri tartışılıyordu. Mesela Doğu Anadolu Ermeni’lere, batı Anadolu Yunanlılara peşkeş çekiliyor ve Anadolu yeniden Hıristiyanlaştırıyordu.
Amerikan Mandasını isteyenlerin çok fazla güvendiği Amerika Cumhurbaşkanı Wilson, Türklerin değil ama Ermenilerin koruyuculuğu için Kongreden yetki istiyordu.(4) Bu meyanda nerede ise hiç Ermeni’nin bulunmadığı Trabzon tam bir dinsel bağnazlıkla, sırf Karadeniz’e çıkış sağlasın diye yeni kurulacak Ermeni devletine liman olarak tahsis ediliyordu.(5)
Sivas Kongresi, halk namına söz söylemeye yetkili 16 kişilik bir temsil heyeti seçmiş ve başkanlığına Mustafa Kemal Paşa getirilmiştir. Kurul üyeleri, aynı zamanda Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk cemiyetinin kurucuları olarak yetkili tutulmuşlardır. Artık her şey yurdun bütünü için düşünülecek ve ulusun maddi ve manevi tüm imkânları buna göre değerlendirilebilecektir.(6)
DİPNOTLAR:
(1) E. Aybars, s.179; U. İğdemir, Sivas Kongresi Tutanakları s.50, 53, 58, 59; Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi-I, s.272-275
(2) D. Avcıoğlu-I, s.264, 265
(3) M. Müfit Kansu-I, 179, 180, 192
(4) General Harhord’un Anadolu Gezisi, s.155-158
(5) Amiral Webb’in raporu için bknz. Binbaşı Noel’in Kürdistan Misyonu, s.73, 74; Amerika’nın Türkiye Politikası için bknz. Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, s.281-329
(6) Bekir Sıtkı Baykal, Heyeti Temsiliye Kararları, s.7 (Türk Tarih Kurumu, 2. Baskı, Ankara-1989)
Dr. M. Galip Baysan
Yorum Gönder