“Ahretçilik” kavramını Prof. Suat Sinanoğlu’nun “Türk Hümanizmi” adlı çok önemli kitabında görmüştüm.
Türk Tarih Kurumu yayını olan bu kitap bildiğim kadarıyla bu kurumca bir daha yayımlanmadı.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ndeki öğrenciliğim sırasında birkaç kez
uzaktan gördüğüm bu saçları genç yaşta ağarmış Latince profesörünün
vârisleri (sayın Prof. Oktay Sinanoğlu’nun ve sevgili Esin Af-şar’ımızın ağabeyidir) Atatürk ve
Türkiye aydınlanma devrimi üzerine yazılmış bu eş-siz değerde kitabın
kaybolup gitmesine izin vermemeli, yeni basımlarını sağlamalıdır.
***
Sözünü ettiğim kitapta (şimdi anımsaya-madığım) Latincesiyle verilen “Ahretçilik” kavramını “öbür dünyacılık” diye de adlan-dırabiliriz.
Ben bu kavramı “karanlık seviciler” diye adlandırabileceğimizi de düşünüyorum.
Yani, yarasalar gibi karanlıkta yaşamaya alışmış; aydınlıktan, ışıktan, aydınlık olan her şeyden ürken yaratıklar.
Düşünmek en çok korktukları, en istemedikleri şeydir.
Dünyaya sanki var olmak için değil, yok olmak için gelmişlerdir.
İyimser bir yorumla, bilinçaltlarında belki aşamadıkları bir ölüm
korkusu yaşam korkusuyla karışmış, yaşayarak ve yaşamı yücelterek
aşamadıkları için de ölüm korkusunu yücelterek onu aşmaya, engellemeye,
bu korkudan kurtulmaya yönelmişlerdir…
Bir bakıma, katiline, celladına âşık olma arazının (sendrom), belirtisinin bir benzeri...
***
Karanlık seviciler ülkemizde uzunca bir süredir siyasal iktidarı ellerinde tutmaktadır.
Bu onlara, sadece Cumhuriyet tarihimizde değil, tarihimizin önceki
yüzyıllarında da hayal bile edilemeyecek karanlıklar saçma, toplumu
karanlığa boğma, bugünleri ve gelecekleri karartma olanakları sağlıyor.
Bu olanakları kendi bakımlarından başarıyla, ustalıkla, pervasızlıkla kullandıklarında da kuşku yok.
Çokça yinelendiği için herkesin bildiği, içindeki su sonunda kaynamaya
dönüş-mek üzere ısısı azar azar yükseltilen ten-cere-kurbağa örneğini
bir başka örnekle pekiştirecek olursak, Türkiye toplumu so-nunda tam
karanlığa gömülmek üzere ışığı azar azar azaltılan bir mekânda toplanmış
bir insan kalabalığına benziyor...
Bir
gün tümüyle karanlıkta kalındığında, kimilerimiz belki ister istemez
karanlık se-vici olacak, kimilerimiz de ümitsizlik içinde yitip
gidecektir...
Her iki durumun örneklerinin bugün de görüldüğü gibi...
***
Karanlık sevicilik, yaşam düşmanlığı, gelecek düşmanlığı, insanlık düşmanlığıdır.
Ergenlik çağına ulaşmamış kız çocuklarımızın başlarını da karanlıklarla
örtmek, bu sevgili başların içindeki beyinleri de aydınlıktan yoksun
bırakmak, karanlıklara gömmek içindir.
Çocuk düşmanlığı, kadın düşmanlığıdır.
Yurdunu, çocuğunu, insanını seven, eği-timci, siyasetçi, anne baba,
yazar çizer, sa-natçı, insanım demekten utanç değil onur duymak isteyen
herkes, karanlık sevicilerin bu son alçaklığına engel olmak için elden
gelebilecek her şeyi, ama her şeyi yapmalı; ülkemizde evrensel
aydınlanma değerleriy-le birlikte güzelim ülkemizin kendisinin de yok
oluşu demek olacak bu yurt hainliğine, aydınlanma düşmanlığına, çocuk
katilliğine geçit vermemelidir.
Ve son
bir söz: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin din dersi zorunluluğunu
kaldıran kararını kabul etmeyeceğini bildi-ren ve sayısız hukuk
tanımazlığın altında imzası bulunan bu karanlık seviciler iktida-rını
ben de evrensel hukuk açısından yasal görmüyor, açıkça destekledikleri
İŞİD’çi katillerle aydınlanma ve yaşam düşmanlığında aynı suç ve
erdemsizlik düzeyinde bulunduklarını düşünüyorum.
Ataol Behramoğlu /Cumhuriyet
Yorum Gönder