Başta TRT olmak üzere bazı TV.ler Osmanlı Dönemindeki bazı önemli olayları Belgesel veya Dizi film halinde gündeme getirmekte ve olayları tarafsız olarak yansıtmak yerine kendi görüş ve düşüncelerine göre şekillendirmektedir. Bazıları görüntü ve şekil olarak hoşumuza gitse de, tarihi gerçeklerin saptırılmasını uygun karşılamak doğru değildir. Biz bu günlerde başlaması beklenen yeni bir dizi hakkında bir iki not yazmak istedik.
1870’lerin ortalarında Osmanlı Devletinin borçları ve bozulan ekonomisini düzeltmek amacıyla aldığı tedbirler sonucu Batı Dünyası ile ilişkiler altüst olmuş ve özellikle İngilizlerin adeta birer Türk düşmanı haline gelmiş Gladstone gibi liderleri sayesinde, Denge Politikası gereği uzun yıllar süregelen Osmanlı koruyuculuğu rolünü yapması önlenmiş ve gelişmeler Osmanlı Devleti’ni Rusya’nın lokması haline getirmişti. Bu ortamda Selanik olayı (6.5.1876) da işe tuz biber ekti. Müslüman olmak için Selanik’e gelen bir Bulgar kızı, Yunan asıllı ABD konsolosu tarafından konsoloshaneye kaçırılınca, halk büyük tepki göstermiş, toplantılar yapmıştır. Halkla görüşmek ve onları teskin etmek isteyen Fransız ve Alman konsoloslarını halk öldürünce, büyük devletler Selanik’e donanma göndermişlerdir. Babıâli ancak valiyi azledip, 6 kişiyi “derhal” idam etmek suretiyle askeri işgali önleyebilmişti.(1)
İşte bu ortamda 12 Mayıs 1876’da medrese öğrencileri (Talebe-i ulûm) Fatih civarında toplanmışlar, “Tahsil ve tefennun (öğrenim) vakti asayişte olur, böyle fitne ve fetret ve cengi cidal (savaş) zamanında ise Talebe-i ulum müsellah (silahlı) bulunur. Binaenaleyh ders okumayacağız, bu felaketlere bir çare bulacağız”(2) sözleriyle ayaklanma büyüyünce, Sultan Aziz göstericileri yatıştırmak için Mahmut Nedim Paşa’yı azletti, yerine kendi adamı Mütercim Rüştü Paşa’yı getirdi(3). Halkın kahramanları olarak sivrilen (Eski Tuna ve Bağdat Valisi, sadrazam) Mithat paşa Devlet Şurası Başkanlığına, Hüseyin Avni Paşa Seraskerliğe, Hasan Hayrulah Efendi de Şeyhülislamlığa atandılar(4). İktidarı ele geçiren bu kadro, kendileri aleyhine tasarlanan herhangi bir tedbire imkân vermeden bir hamle daha yaparak, Abdülaziz’i tahttan indirip yerine Abdülmecit’in oğlu Şehzade Murad’ı getirmek istediler. Böylece, Genç Osmanlıların görüşlerini benimsediği bilinen Murat vasıtası ile “Anayasal bir Meşruti Düzen”e geçme imkânı doğacaktı.
Şeyhülislam Hayri Efendi’nin çıkardığı fetvaya dayanarak 30 Mayıs 1876’da Saray kuşatıldı. Sultan Abdülaziz hal edildi ve yerine Şehzade Murat, V. Murat unvanıyla tahta geçirildi(5).
V. Murat’ın tahta çıkışı, Genç Osmanlılar için zafer sayılıyordu. Çünkü Murat, şehzadeliği sırasında Genç Osmanlılarla yakın temasta idi. Kurbağalı Dere Köşkünde Namık Kemal ve Ziya Bey’lerle sabahlara kadar süren Kanuni Esasi ve Meşrutiyet konuşmaları yapıyorlardı(6).
Bununla birlikte V. Murat’ın hasta ve dengesiz bir kişiliğe sahip oluşu, tahta çıkışından sonraki üzücü olayların üzerindeki olumsuz etkisi sonucu aklını yitirince yerine kardeşi II. Abdülhamit’in geçirilmesi kararlaştırılmıştı. Değişiklikten önce Mithat Paşa “Veliaht Abdülhamit ile pazarlık edebilme ve ondan Meşrutiyet vaadi alma imkânı bulmuştu” (7). Bu dönemde Abdülhamit’in tahtta geçme yolunda hiçbir hırs göstermediği, ama bütün gücünü ağabeyinin hasta olduğunu çevreye yaymaya harcadığı görülür(8).
Abdülhamit’e karşı ilk hareket, Genç Osmanlılardan biri olan Ali Suavi’den geldi. İkinci olay “Kleanti Skaliyeri” hareketidir. Her ikisinin de amacı, Sultan Murad’ı yeniden tahta çıkarmaktı(9).
Ali Süavi Galatasaray Okulu Müdürlüğü’nden uzaklaştırıldıktan sonra, tanıdığı Rumeli göçmenlerinin yardımı ile bir darbe teşebbüsünde bulundu. 20 Mayıs 1878 günü “Saraya hücum eden Suavi Efendi ve arkadaşları, Sultan Murad’ın odasına kadar girmeğe ve kendisini dışarı çıkarmağa muvaffak olmuşlardı. Ancak; Beşiktaş Muhafızı Hasan Paşa’nın Jandarma kuvvetiyle olay mahalline yetişerek bir sopa darbesiyle Suavi Efendi’yi öldürmesi, muhacirlerden yirmi kişi kadarının ölmesi ve bir kısmının da yakalanmasıyla geri kalanı kaçmış ve teşebbüs başarısızlığa uğratılmıştır”(10).
Bu olaydan hemen sonra Temmuz 1878’de Sultan Murat’ı tekrar tahta çıkarmayı amaçlayan Kleantı Skaliyeri – Aziz bey Komite’sinin faaliyeti başlamıştır. Buna göre, “Suyollarından, Çırağın Sarayına girilerek Sultan Murad oradan alınacak, gizlice Aziz Bey’in evine getirilecektir. Ondan sonra da softalar ve halkla beraber biat merasiminin yapıldığı yerlerden birine gidilip ilgili ulema ve devlet erkânı da davet edilerek Murat tahta çıkarılacaktır” (11). Hacı Hüseyin Bey’in ihbarı ile Aziz Bey’in evi polis tarafından basılır. İstanbul Mason Teşkilatı Reisi olan Kleanti ile Nakşibent Kalfa ve Ali Şefkati Bey yurt dışına kaçmaya muvaffak olurlar. Yurt içi ve yurt dışı Mason Teşkilatının tezgâhladığı bu iki olay, Ordu’nun desteği ve rızası olmadan yapılmak istenmişse de hem başarısız olmuş, hem de Genç Osmanlılar hareketinin sonunu hazırlamıştır.
Kısa bir süre sonra 1881’de Genç Osmanlıların lideri Mithat Paşa, Damat Mahmut Celaleddin Paşa’nın Abdülhamit’e sunduğu bir layiha üzerine, Abdülaziz’in katlinde rolü olduğu gerekçesi ile tutuklanmış(12), Yıldız’da kurulan bir mahkeme ile yargılanmış(13) ve suçlu görülerek 28 Temmuz 1881’de Taif’e sürülmüş ve arkadaşları ile birlikte 24 nisan 1884’de öldürülmüştür(14). Burada konuyu Mithat Paşa’nın sözleri ile kapamayı bir borç telakki ediyor, Osmanlı toplumundaki büyük boşluğu, bir özlemi dile getirmek istiyoruz.
“Bizde, Kanunu Esasi’yi tehdit eden tehlikeyi ne şimdi hükümdarda, ne de bugünkü nazırların şahsında aramak doğru olur. Asıl tehlike, hükümdarın etrafını saran müşavirlerin düşük seviyelerindedir. Bunlar vicdanları körleşmiş, yalnız şahsi menfaatlerini düşünen öyle kimselerdir ki, daima hakikati katlederler... Mutlakıyet sisteminin adamları ve bunların ahlak telakkileri, meşruti bir hükümetin muharrik kuvvetleri olarak iş göremezler... Bence vatanperver, kendi şahsi menfaatini ikinci derecede tutarak, maddi manevi bakımlardan bütün mevcudiyetini vatana faideli kılmak idealine vakfe’dendir. Hakiki vatansever; kendi rahatı, saadeti, ailesi ve hatta hayatını her an vatanının selameti uğruna fedaya hazır olan adamdır” (15).
Genç Osmanlıların ikinci büyük ismi Namık Kemale gelince, tamamen bir düşün yaşamı içine çekilmişti. Abdülhamit ondan pek az şikâyetçiydi. Onun vatansever olduğunu kabul ediyor, ancak o ve diğer “Genç Türk’lerin neden Mason olduğunu(16) anlayamadığını” ifade ediyordu. O şüphe ededursun Namık Kemal, ümitsizliğini ortaya koyan şu iki edebi mısra benzeri yapıtları ile geleceğin gençlerine biraz daha ışık yakmaya devam ediyordu:
“Ölürsem görmeden millette ümid ettiğim feyzi
Yazılsın seng-i kabrime (mezar taşıma) vatan mahzun, ben mahzun”(17)
DİPNOTLAR:
(1) Türkiye Tarihi-3, s.149-150
(2) H. Şehsuvaroğlu, age. s. 67
(3) S: Shaw ve E. K. Shaw, age. s. 206 (M. Rüştü Paşa askerlikten yetişme bir devlet adamıdır. Bknz. Karal-VII, s. 103)
(4) B. Lewis, age. s. 160
(5) Bknz. Karal C.VII, s. 107-110; Şehsuvaroğlu, age. s.73
(6) H. Y. Şehsuvaroğlu, Sultan Abdülaziz, s. 51
(7) Sina Akşin, Uluslar arası Mithatpaşa Semineri, s. 26 (I. Meşrutiyet Üzerine Bazı Düşünceler, TTK, Ankara-1986)
(8) Orhan Koloğlu, Abdülhamit Gerçeği, s. 128 (Gür Yayınları 24, İkinci baskı, İstanbul-1987)
(9) A.B. Kuran, İnkılap Hareketleri, s. 135
(10) Aynı Eser, s. 138-139; E. Z. Karal VIII, s. 501
(11) Aynı Eser, s. 501; A. B. Karan, age. s. 140
(12) Mithat Paşa’nın Tutuklanması için bknz. Ali Haydar Mithat, s. 85-86
(13) Yargılama için bknz. Aynı eser, s. 83-112; İki Hatırat, Üç Şahsiyet, s. 80-84; detaylı bilgi için Yılmaz Öztuna (Bir Darbenin Anatomisi)
(14) A. H. Mithat, Hatıralarım, s. 131-137
(15) Aynı Eser, s. 52-53
(16) Abdülhamit’in Hatıra Defteri, s. 49 (İstanbul-1934); Namık Kemal ile ilgili bir yorum için bknz. Bernard Lewis, The Middle East And The West, s. 78-79 (New York-1964)
(17) Ali Canip, Türk Edebiyatı Antolojisi, s. 19 (İstanbul-1934): Namık Kemal’in daha sonraki yaşamı için oğlunun hatıraları detaylı bilgiler vermektedir. bknz. Ali Ekrem Bolayır’ın Hatıraları, Hazırlayan Metin Kaya Özgül (Kültür Bakanlığı, Ankara-1991)
Dr. M. Galip Baysan
Yorum Gönder