Bugünkü (5 Ocak 2016) gazetelerde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın
nişanlılık durumunun “Hal ve Gidiş”ine dair bir fetvasından kınayarak
söz ediliyor. Büyük bir olasılıkla bütün televizyon kanallarında bu konu
konuşulacak. Çağla uyumlu modernler “Bu çağda bu kafa!’ diyecekler;
İslamcılık mahallesi ise fetvayı yerinde ama yetersiz bulacak.
Nişanlıların ne yapıp ettikleri beni ilgilendirmez: İster karı-koca
hayatı yaşasınlar, ister imam nikahı yapılıncaya kadar telefonla bile
konuşmasınlar.
Beni ilgilendiren Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Hal ve Gidişi”:
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın her hangi bir konuda fetva verme yetkisi
var mı? Bunu öğrenmek için yasaya, görev ve yetkileriyle ilgili
yönetmeliğe bakmak gerekiyor. Ama böyle bir merak basın mensuplarının
hiçbirinde yok.
İnternete baktım: Diyanet işleri başkanlığının neredeyse her konuda
fetvası var. “Nişanlılar”la ilgili fetvalar ise en kalabalığı. Ben
bunlar arasından Sözcü gazetesinden Ali Ekber Ertürk’ün 13 Şubat 2015
tarihli haberini seçtim:
Diyanet, nişanlı çiftlerle ilgili tartışma yaratacak bir fetva
yayınladı. Fetvada “El ele dolaşmayın, görüşürken örtünün” gibi ifadeler
dikkat çekti.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın aylık dergisinin Şubat sayısında yer
alan makalede, nişanlı çiftlerin “Elele dolaşmalarının dinen uygun
olmadığı” savunuldu. Fetvada, nişanlı çiftlere ‘İslami usüllere göre
görüşüp konuşmaları’ tavsiye edildi.
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun görüşü olarak yeralan “Nişanlılık
fetvasında”, tartışma yaratacak ifadelere yer verildi. Nişanlıların
birbirleriyle görüşüp görüşmeyeceğini ele alan fetvada, “Bu dönemde
nişanlıların islami örtünmeyi gözetmek, başkalarının göremeyeceği bir
tarzda yalnız kalmamak gibi dini ölçülere uygun olarak, birbirlerini
daha yakından tanımak amacıyla görüşüp konuşmalarında bir sakınca
yoktur” denildi.
Fetvada nişanlılara şu uyarılar yapıldı:
“Nişanlıların flört etmeleri, dost hayatı yaşamaları, dedikoduya
mahal verecek şekilde başbaşa kalmaları, öpüşmeleri, el ele tutuşmaları
ve benzeri İslam’ın onaylamadığı davranışlardan uzak durmaları gerekir.”
Bazı gençlerin dini hassasiyeti gözetme adına nişanlılık dönemlerinde
“dini nikah” kıydıklarına vurgu yapan fetvada, bunun sonucunda da üzücü
olaylar yaşandığı savunuldu. Bu tarz üzücü olayların yaşanmaması için
de mutlaka resmi nikah kıyılması gerektiği vurgulandı. Fetvada, “Dinen
evlilik hayatı”nın da nikah kıyılmasıyla başladığı belirtilerek,
nişanlıların, kesin evlenmeye karar vermeden nikah kıydırmamaları ve
İslami usülde nişanlılığa devam etmeleri istendi. ] (SÖZCÜ, Ali Ekber
ERTÜRK – Ankara)
Daha önce de yazmıştım: Şu günler DİN, İMAN, MASA VE KASA adlı
bir kitap hazırlamaktayım. Kitapta Diyanet İşleri Başkanlığı’yla ilgili
epeyce yazı var. Bunlardan ikisini bilgi ve ilginize sunuyorum.
Özdemir İnce
5 Ocak 2016
***
CUMHURİYET KURUMU DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
3 Mart 1924 günü Türkiye Cumhuriyeti’nin belki de en önemli yasama
günüdür. O gün, Siirt milletvekili Halil Hulki Efendi ve elli
arkadaşının önerdiği “Şer’iyye ve Evkaf ile Erkân-ı Harbiye-i Umumiye
Vekâletlerinin Kaldırılmasına Dair” 429 sayılı yasa kabul edilmişti.
Bu yasaya dayandırılarak 8 Nisan 1924 tarihinde şer’i hukukun uygulayıcıları olan Şer’iye Mahkemeleri kaldırılmıştır.
Ayrıca yine aynı gün Saruhan Milletvekili Vasıf Çınar ve 50
arkadaşının önerdiği 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretimin
Birleştirilmesi Yasası) kabul edilmiş ve laik milli eğitim dönemi
başlamıştır.
Üçüncü olarak, Urfa Milletvekili Saffet Efendi ile 53 arkadaşının
önerdiği ”Halifeliğin Kaldırılmasına ve Osmanlı Hanedanının Türkiye
Cumhuriyeti Sınırları Dışına Çıkartılması”na ilişkin 431 sayılı yasa
kabul edildi.
3 Mart 1924 tarihinde TBMM’de kabul edilen 429, 430 ve 431 sayılı
yasalar Cumhuriyet devriminin en temel yasalarıdır. Ancak bu hayırlı
günde ne yazık ki Karşı Devrim’in de temelleri atılmış, tohumları
ekilmiştir. Dikkat ederseniz, AKP iktidarı 2002’den bu yana bu üç yasayı
işlevsiz kılmak için elinden geleni yapmaktadır. Bu iktidarın işlerini
değerlendirmek isteyenlerin bu üç yasayı hiç unutmamaları gerekmektedir.
429 SAYILI YASA
3 Mart 1924 günü çıkartılan üç yasa arasında 429 sayılısı nedense pek
gündeme gelmez, getirilmez. Yasanın gerekçesini okuduğumuz zaman ne
anlama geldiğini kolayca anlarız:
“Din ve ordunun politika akımları ile ilgilenmesi birçok
sakıncalar doğurur. Bu gerçek bütün uygar milletler ve hükümetler
tarafından bir temel ilke olarak kabul edilmiştir. Bu bakımdan, yeni bir
hayat varlığı sağlamakla görevli bulunan Türkiye Cumhuriyeti’nin
Anayasasında zaten ifadesini bulmuş olan Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti ile Erkân-ı Harbiye-i Umumumiye Vekâletinin bulunması uygun olmaz…”
Dikkat ederseniz bu yasa ile DİN ve ORDU bakanlıkları hükümet dışına
çıkartılmış, statüleri başbakanlığı bağlı iki başkanlık düzeyine
indirilmiş ve yerlerine Diyanet İşleri Başkanlığı ile Genel Kurmay
Başkanlığı kurulmuştur.
Bu yazının konusu Diyanet İşleri Başkanlığı olduğu için, 429 sayılı yasanın onunla ile ilgili maddelerini aktaracağım:
1.(…) İslam dininin inançlar ve ibadetlerle ilgili bütün hükümlerinin
ve işlerinin yürütülmesi ve dinî kurumların yönetimi için, Cumhuriyetin
başkentinde bir Diyanet İşleri Başkanlığı makamı kurulmuştur.
2.Şer’iyye ve Evkaf Bakanlığı kaldırılmıştır.
3.Diyanet İşleri Başkanı, Başbakanın teklifi üzerine Cumhurbaşkanınca atanır.
4.Diyanet İşleri Başkanlığı Başbakanlığa bağlıdır. Diyanet İşleri
Başkanlığının bütçesi Başbakanlık bütçesine katılmıştır. Diyanet İşleri
Başkanlığı teşkilatı hakkında bir tüzük düzenlenecektir.
5.Türkiye Cumhuriyeti ülkesindeki bütün camilerin, mescitlerin,
tekkelerin ve zaviyelerin idaresine; imam, vaiz, şeyh, müezzin ve
kayyımların ve diğer görevlilerin tayinlerine ve görevden alınmalarına
Diyanet İşleri Başkanlığı görevlidir.
(Özdemir İnce: 30 Kasım 1925 tarihinli 677 sayılı “Tekke ve
Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım
Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun”un çıkartılmasıyla 5.maddedeki
“tekkelerin ve zaviyelerin idaresi, şeyhlerin tayin ve görevden
alınması” bölümü kendiliğinden söz konusu maddeden çıkmıştır.)
6.Müftüler de Diyanet İşleri Başkanlığına bağlıdırlar.
7.Vakıf İşleri, milletin gerçek yararına uygun bir şekilde
halledilmek üzere, bir Genel Müdürlük halinde şimdilik Başbakanlığa
verilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı devrimci ve laik Cumhuriyet’in önemli bir
kuruluşudur. Ancak araştırıldığında kaldırılan Şer’iyye ve Evkaf
Vekâleti’ne benzemeye başladığı görülecektir.
İlgili yasa gerekçesinde, dinin politikaya bulaşmasının
sakıncalarının açıkca belirtilmesine karşın DİB çok uzun süredir
cumhuriyet karşıtı ve karşı devrimci siyasetin içinde ve onun
hizmetindedir. Böyle olmasaydı “4+4+4” uygulaması için camiler İmam
Hatiplerin kayıt bürosu olarak çalıştırılır mıydı?
Ayrıca DİB kendisine bağlı camilerin birer derebeylik gibi
çalışmasının önüne geçememekte ve hoparlörle ezan okunmasına dair
yönetmeliği bir türlü uygulatamamaktadır.
2013 yılı bütçesinde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 4 milyar 604
milyon lira olan payı, tamı tamına 11 bakanlığın (İçişleri, Sağlık,
Sanayi, Çevre, Kültür, Dışişleri, Ekonomi, Kalkınma, Enerji, Ticaret ve
Avrupa Birliği) payını geçiyor.
Kuruluş kanunun 5.maddesine göre: “Türkiye Cumhuriyeti
ülkesindeki bütün camilerin, mescitlerin yönetimi ile; imam, vaiz,
müezzin ve kayyımların ve diğer görevlilerin tayinlerine ve görevden
alınmalarıyla Diyanet İşleri Başkanlığı görevlidir.”
2011 verilerine göre Türkiye’de 82 bin 693 cami varmış. İnternette
aradım, DİB’de çalışan görevlilerin tam sayısını bulamadım. Önemli
değil. Önemli olan DİB’nın 2013 yılı bütçesinin 4 milyar 604 milyon
olması. Oysa İçişleri Bakanlığı’nın bütçesi 2 milyar 888 milyon; Sağlık
Bakanlığı’nınki 2 milyar 480 milyon. Bu akıl almaz bir oran ve
dengesizlik! Diyanet İşleri Başkanlığı ne üretiyor Allahaşkına!?
DİB’in bunca bütçesine karşın giderek AVM’lere benzeyen camilerin
avlusunda para toplanıyor. Yeni ve gereksiz camilerin bir bölümünü halk
ve dernekler yaptırıyor. Birçok camiyi özel kuruluşlar ve bireyler
onartıyor.
Bütçesinin 4 milyar 604 milyon lira olmasının, Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın AKP siyasetinin buyruğunda olmasının dışında hiçbir
mantıklı açıklaması olamaz.
(1 Kasım 2012)
***
DİYANET İŞLERİ’NE DEVAM
Ülkenin siyasal kaderiyle ilgilenen herkes 3 Mart 1924 günü çıkartılan 429 sayılı yasanın gerekçesini ezbere bilmek zorundadır:
“Din ve ordunun politika akımları ile ilgilenmesi birçok
sakıncalar doğurur. Bu gerçek bütün uygar milletler ve hükümetler
tarafından bir temel ilke olarak kabul edilmiştir. Bu bakımdan, yeni bir
hayat varlığı sağlamakla görevli bulunan Türkiye Cumhuriyeti’nin
Anayasasında zaten ifadesini bulmuş olan Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti ile Erkân-ı Harbiye-i Umumumiye Vekâletinin bulunması uygun olmaz…”
Dikkat ederseniz bu yasa ile DİN ve ORDU bakanlıkları hükümet dışına
çıkartılmış, statüleri başbakanlığı bağlı iki başkanlık düzeyine
indirilmiş ve yerlerine Diyanet İşleri Başkanlığı ile Genel Kurmay
Başkanlığı kurulmuştur.
CAMİ VE KIŞLA
Demek ki Din (Cami ve din adamları) ve Kışla kesinlikle siyasetle
ilgilenmeyecek. Yasaya göre bunun tersi suç işlemek anlamına gelir. Ama
siyaset de kesinlikle Cami (Kilise, Sinagog ve öteki tapınaklar) ve
Kışla’dan uzak duracak. Yasaya göre bunun tersi suç işlemek anlamına
gelir.
Cumhuriyet, kendisinden önceki dönemde, askerin siyasete bulaşmasının kötü örneklerini asla unutmadı.
Cumhuriyet, kendisinden önceki dönemde, kurtuluş ve kuruluş
dönemlerinde, cahil ve masum insanları kışkırtan din adamlarının, din
tacirlerinin, siyasetçilerin kötü örneklerini hiç unutmadı. Bunların
torunlarını, ailelerini düşündüğüm için, şimdi ad sıralamanın gereği yok
Söz konusu 429 ve 677 sayılı yasalar bu nedenle çıkartıldı. Ne var
ki 3 Mart 1924 tarih ve 429 sayılı bu yasa ile 30 Kasım 1925 tarihili
677 sayılı “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun”a karşın Cami ve din adamları dolaylı, dolaysız, yer altında, yer üstünde Cumhuriyet düzenine karşı yıkıcı, yok edici muhalefetlerini sürdürdürler. Bu nedenle aralarında ceza görenler, idam edilenler oldu.
Günümüzde, AKP iktidarı, mahkeme kararlarına karşın, türlü oyunlarla
itibarlarını iade ederek bu insanları kahraman durumuna getirmektedir.
Cumhuriyet karşıtları, 1950’den sonra meydana gelen askeri müdahale
ve darbeleri göz önünde tutarak ve haklı olarak bir askerî vesayetten
söz ederler ama din adamlarının ve siyasetçilerin 429 sayılı yasaya
aykırı davranışlarına göz yumarlar. Ancak, Cumhuriyet karşıtı İslamcı
siyaset cumhuriyet rejimini sürekli tehdit etmeseydi asker de eleştiri
konusu olan eylemlerini yapmazdı. Kuşkusu olan, 3 Mart 1924 tarih ve
429 sayılı yasayı bir kez daha okusun.
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI’NIN GÖREVLERİ:
3 Mart 1924 tarih ve 429 sayılı yasaya göre kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevlerini birlikte okuyalım:
1.Cami ve mescitleri ibadete açmak, yönetmek, ibadet ve irşat hizmetlerini yürütmek.
2) Cami ve mescit dışındaki yerlerde panel, konferans, seminer,
sempozyum ve benzeri dinî programlar ile ilmî toplantılar düzenlemek.
3) Ceza infaz kurumu ve tutukevleri, çocuk ıslahevi, huzurevi, sağlık
kuruluşları ve benzeri yerlerde bulunan vatandaşlara irşat hizmetleri
götürmek.
4) Radyo ve televizyon kurumları ile diğer yayın kuruluşları vasıtasıyla toplumu din konusunda aydınlatmak.
5) Dinî gün ve gecelerde programlar düzenlemek.
6) İlgili birim, kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak namaz
vakitleri ile dinî gün ve geceleri tespit ve ilan etmek, bunun için
gerekli çalışmaları yürütmek.
7) Aile, kadın, gençlik ve toplumun diğer kesimlerine yönelik dinî konularda aydınlatma ve rehberlik yapmak.
8) Kurban ibadetinin usulüne uygun şekilde yerine getirilmesi için gerekli çalışmaları yapmak
.9) İhtiyaç duyulan yerlere okuma salonları açmak ve bunlarla ilgili işleri yürütmek.
10) İslam dinine mensup farklı dinî yorum çevreleri, dinî-sosyal
teşekküller ve geleneksel dinî-kültürel oluşumlarla ilgili çalışmalar
yapmak.
Cumhuriyet, camiyi, kışlayı ve okulu, asker, siyaset ve din
adamlarının saldırılarından korumak için Diyanet İşleri Başkanlığı’nı
kurdu, imam-hatip okullarını açtı. Amaç, aydın din adamı yetiştirmek,
din ve toplumu siyasete bulaşmış cahil din adamlarının şerrinden
korumaktı. Ama başarılı olamadı. Demek ki aydın din adamı yetiştirmek
mümkün değilmiş. Hayal kırıcı ve tehlikeli bir gerçek!
İSLAMİ PAPALIK
Dün Türkiye’de 82 bin 693 adet cami olduğunu yazmış fakat personel
sayısını verememiştim. Onu da öğrendim: Sayı tahminimden daha az, 96 bin
644.
82 bin 693 cami ve 96 bin 644 personel için 2013 yılı bütçesinden 4
milyar 604 milyon liralık bir pay. Çok aşırı bir pay! Anımsadığım
kadarıyla camiler elektrik ve suya pek para vermiyorlar. Camiye namaz
kılmaya gelen müminlerden bağış alıyorlar. 4 milyar 604 milyon lirayı
nerelere harcayacak Diyanet İşleri Başkanlığı? Yazın, Kuran kurslarına
katılan çocuklara bisiklet ve top armağan etmek için mi? Bu paranın
nerelere harcanacağını merak ediyorum. DİB, acaba benim bu merakımı
gidermek ister mi?
Görevlerini bir kez daha okursanız, Diyanet İşleri Başkanlığı’na
misyonerlik yapma görevi verilmemiş. Yani Türkiye’yi ve dünyayı
Müslümanlaştırmak, İslâmı yaymak gibi bir görevi yok. O halde, neden,
bir dağıtım merkeziymiş gibi, her yıl binlerce personelini, başta Milli
Eğitim Bakanlığı olmak üzere devlet kadrolarına dağıtıyor; “Dindar ve
Kindar Nesiller Yetiştirme” siyasetinin buyruğuna girerek “4+4+4” adlı
çocuk katliamına katkıda bulunuyor; camileri imam-hatip okullarının
kayıt bürosu haline getiriyor? Neden televizyon kurmaya kalkışıyor?
Bir başka merakım daha var: Diyanet İşleri Başkanlığı Vatikan gibi banka kurmayı düşünüyor mu?
(2 Kasım 2012)
Yorum Gönder