Osmanlı toplumunda, Ermeni, isyanlarının başladığı 1880’lerdenberi geçen 120 yıla yakın süre içinde, Ermeni iddialarının ilk defa zirve yaptığı tarih 10 Ağustos 1920, yani Sevr Antlaşmasının Osmanlı görevlileri tarafından kabul edildiği tarihtir. İlk defa zirve yapıldığı tarih deyişimizin bir nedeni, bu günlerde ikinci defa zirveye doğru ilerlenme yolunda, başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerinin gösterdikleri çaba ve Ermenilere verdikleri destektir. Ocak 2001 ‘de Fransa’nın 577 üyeli Meclisinden sadece 51 milletvekilinin katıldığı, (şike gibi özel) bir oturumda kabul ettiği ve Cumhurbaşkanı Jack Chirac tarafından apar topar imzalanıp yürürlüğe konarak başlatılan süreç ve geçen 10 Ekim 2006 tarihinde yine Fransa Meclisi tarafından ve yine bir azınlık grup toplantısında alınan “Soykırımı tanımayanlara ağır cezalar öngören kanun” la başlayan dönem, AB üyelerinin tıpkı Kıbrıs Rum kesimine olduğu gibi Ermenilere de verdikleri sınırsız destek, bütün bunların yanında önümüzdeki 2015 yılında Hıristiyan Batı Dünyasında tartışılan Soykırımı tanıma yasası ile ilgili gelişmeler; onları tarihlerindeki ikinci zirveye doğru hızla götürmektedir.
Ermenilerin birinci zirvede elde ettikleri inanılmaz başarı, günümüz Ermeni camiası ve destekleyicileri için iyi bir emsal ve motivasyon kaynağı olmuştur. Bu nedenle Sevr’e giden yolda Hıristiyan Batı Dünyası ve Ermenilerin davranışlarının incelenmesi, Türk aydınları için bir “Paranoya” olmanın aksine hiçbir zaman unutulmaması gereken çok önemli derslerle doludur ve bu konu ile ilgilenen herkesin günümüzde cereyan eden siyasi olaylar ve nedenlerini daha kolay anlamalarına yardımcı olacaktır.
1919 yılı boyunca Amerika’da Ermeni propagandası çok yoğun bir çalışma içinde bulunuyor, Amerikan halkı, basın yayın organları, cemiyetler ve Kilise organları gibi vasıtalarla Başkan Wilson’u ve siyasetçileri etkilemeye çalışıyordu. Sonunda başarılı oldular ve ABD savaşa girdi.1918 yılı sonunda Savaş bitmişti, Türk Toprakları büyük yabancı güçlerin işgal ve kontrolü altındaydı. Ancak “propaganda makinesi” halkın saf vicdanını ve masum dini duygularını, merhametlerini hedef aldığından hala başarılı oluyordu. Bu kaynaklar “Dünya savaşının bitmiş olmasına rağmen, Ermenilerin bir devlet kurmak istedikleri topraklarda savaşın hala devam ettiğini, Türklerin Ermenilere zulüm yaptıklarını” iddia ediyorlardı. Hatta sırf bu propagandaların etkisinde kalan Başkan Wilson, 21 Ağustos 1919’da Damat Ferit Paşa’ya bir nota göndermişti. Bu notada “Kafkasya ve başka bölgelerde Ermenilerin öldürülmesi engellenmezse, Osmanlı İmparatorluğunun Türk bölgelerinden, Wilson prensiplerinin 12 nci maddesiyle tanınan bağımsızlığın geri alınacağı ve barış koşullarının Türkiye aleyhine değiştirileceği” bildiriliyordu. (1)
Tabii Nota tarihinin, 23 Temmuz – 7 Ağustos 1919 arası yapılan Erzurum Kongresi sonrasında oluşu, Ermenilerin bu kongreden büyük rahatsızlık duyduğunun ve bir hareket gösterme ihtiyacının işaretleri kabul edilebilir. Başkan Wilson Ermeni baskısının yoğunlaşması üzerine durumu yerinde incelemek üzere General James G. Harbourd başkanlığında bir heyet görevlendirdi. 46 kişilik heyet Anadolu ve Güney Kafkasya bölgelerinde 30 günlük bir seyahat yaptılar. Bu gezide heyet (Haydarpaşa – Konya- Adana üzerinden Tarsus, Mersin, İskenderun, Halep, Mardin’e oradan otomobille Diyarbakır, Harput, Malatya, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Erivan, Tiflis yolunu takip edecek sonra Bakü – Batum ve Karadeniz yoluyla İstanbul’a dönecekti. (2) 20 Eylül’de Sivas’a gelen heyet, Milli Mücadele liderleri ile de görüştü. Özellikle Amerikalı generalin ricası üzerine 22 Eylülde gizli olarak yapılan görüşme oldukça önemli sayılabilirdi. (3) Mustafa Kemal’in 24 Eylül’de General Harbord için hazırladığı bir muhtıra Amerikalı generale verilmek üzere 5 Ekim’de Yaveri Nuri Bey vasıtası ile Samsun (Canik) Mutasarrıfı Hamit Bey’e gönderilmişti. (4) Gezi dönüşü heyet raporunu 16 Ekim 1919’da kaleme aldı.
Rapor Ermeni Mandaterliği ile ilgili lehte ve aleyhte bazı esaslar ortaya koyuyordu. General Harbord genel olarak ayrı bir Ermenistan kurulmasına kesinlikle karşı çıkarken, bütün bölgede tek bir Manda yönetimi kurulmasını, eğer bölge halkı arasında bir kamuoyu yoklaması yapılırsa Manda Yönetimi için Amerika’nın tercih edileceğini belirtmiştir. Eğer ABD sadece Ermeni Mandaterliğini üstlenirse, bölgeye beş yılık bir süre içinde ortalama 750.000.000 Dolar harcamalı ve bölgedeki Türk, Müslüman, Rus ve İran’a karşı bölgeyi koruyabilmek için yeterli olacak büyüklükte bir askeri güç’e ihtiyaç vardı. (5) Bölgeye gönderilecek askeri güç için tahminler bölgede yaşayan Ermenilerce desteklenecek Fransızların önerdiği 20.000 kişilik bir Avrupa ordusuyla, İngilizlerin yeterli bulduğu bir kaç subay arasında değişiyordu. (6)
Hatırlanacağı gibi Barış Konseyinde İngiltere baştan itibaren Ermenistan’ın koruyuculuğu görevini Amerika’ya yüklemek istiyordu. Ancak sadece Ermenistan küçük bir bölge olması nedeniyle, daha cazip olması için: İstanbul ve Boğazların mandaterliğini de Amerika’nın almasını istiyordu. Böylece bir taşla bir kaç kuş birden vurmuş olacaktı. Şöyle ki:
1- Savaş içinde “Ermeni Soykırım iddialarının” menşei Anadolu’daki Amerikan okulları, misyonerleri, Elçilik ve Konsoloslukları idi.
2- Ermeniler lehine kamuoyu vicdanına en fazla etkili olunan toplum Amerikan halkı olmuştu.
3- Amerikan halkı insanlık (ve dinsel) idealleri uğruna savaş içinde göç eden Ermenilere yardım için büyük kampanyalar yapmış ve hâlâ devam eden yüzlerce milyon dolara ulaşan yardım fonları oluşturmuştu.
4-Ermeni Lobisi’nin en etkin olduğu ülke de Amerika idi.
5- ABD’nin savaşa sokulması için bu olgulardan yararlanılmıştı.
6- Savaş içinde yapılan gizli anlaşmaların uygulamaya konması için tek engel Başkan Wilson ve onun ilkeleri idi. Eğer Rusya’ya verilecek pay ABD’ye devredilirse ABD’nin muhtemel bir itirazının önü alınmış olacaktı.
7- Rusya’daki iç savaş kızıllar lehinde gelişme gösteriyordu.
8- Doğu Anadolu ve Güney Kafkasya’da meydana getirilen bir Ermeni devleti bir yanda Türklerin, daha Doğudaki Turan ülkeleri ile temasını önlerken aynı zamanda Bolşevik bir Rusya ile İngiliz ve Fransız sömürge bölgeleri arasında bir tampon oluşturacak, İngiliz ve Fransız sömürgeleri muhtemel bir Sovyet tehdidinden korunmuş olacaktı.
9- İngiltere ve Fransa (kısmen de İtalya) kendi kamuoyları önünde verdikleri Türkleri cezalandırma ve Ermeni devleti kurma sözlerini de tutmuş olacaklardı.
İngilizler savaşın bitiminde Ermenistan topraklarını Türk Birliklerin çekilmesinin ardından hemen işgal etmişlerdi. Hükümet, bir Ermeni Mandasının işgücü ve para olarak pahalıya mal olacağının ama bunun karşılığında İngiltere’ye bir getiri sağlayamayacağının farkındaydı. İngilizler Doğu Anadolu ve Kafkasya’da kaldıkları sürede Ermenilerin bölgede üstün bir konuma geçmesi için ellerinden geleni yaptılar. Türklerin asker ve sivil birlikleri dağıtıldı, silah ve cephaneleri ellerinden alınıp Ermenilere verildi ve Türk lider ve memurlar görevlerinden alınıp sürgün edildi, yerlerine Ermeni yöneticiler getirildi. Ancak İngilizlerin bu bölgede bulunmalarının en önemli nedeninin Kafkas petrolleri ve Rus iç savaşında “Beyaz Ruslar”a yardım etmek olduğu her halde tahmin edilmeyecek (fakat açıklanacak) bir husus değildi.
İngiltere Kafkasya’dan çekilirken, ABD’nin gelişi de şüpheli olunca Fransa ile anlaşmayı ve hatta Ermenistan’a Fransa’nın asker gönderebileceğini de düşünmeye başladı. Lloyd George Paris’te Clemenceau ile 15 Eylül’de yaptığı, bir görüşme sırasında Kafkasya’nın ardından, 1 Kasım’dan itibaren kuvvetlerini Suriye ve Kilikya’dan çekmeye başlayacağını açıkladı. Fransız lider sadece tanımlanan bölgede İngiliz askerinin yerini Fransız askerinin almasını kabul etti. Ayrıca Fransız lideri “Ermenilerin soykırım tehdidi altında bulunması nedeniyle, sırf Konferansa yardımcı olmak amacıyla Ermenistan’a Fransız askeri göndermeyi” de önermişti. Tabii ki bu öneri herhangi bir anlaşmanın kabul edildiği anlamına gelmemeliydi. Fransa’nın Ermenistan’da bulunmak gibi bir arzusu yoktu. Bu aynı zamanda Fransızlar için olağanüstü bir külfet anlamına geliyordu. (7) Galiba General Harbord heyetinin “Ermenilerin amaçları ne olursa olsun, Türk topraklarında ayrı bir Ermenistan yaratmanın mantıklı bir yönü yok.” (8) görüşüne onlarda katılıyor ama vazgeçmek de istemiyorlardı. İngilizler bu anlaşmaya uygun olarak 29 Ekim 1919’da Kilis’i, 30 Ekim’de Urfa ve Maraş’ı ve 5 Kasım’da da Antep’i Fransızlara devrettiler.
Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı günlerde İtilaf Devletleri San Remo’da 18-26 Nisan günleri arasında yaptıkları toplantıda Anadolu’daki gelişmeleri hiç dikkate almadan; bir yıl önceden kararlaştırdıkları gibi. Türk ve Müslüman topluma hemen hemen hiç hak tanımayan bir anlaşma hazırladılar. Anlaşma 11 Mayıs günü Osmanlı Devletine sunuldu ve basına açıklandı. (9) Ve Osmanlı Devletine cevap vermesi için bir aylık bir süre tanındı. Konferans tamamen Lloyd George’un istediği gibi gelişmişti. Bazı yazarlar Konferansı “Lloyd George’un sirk’i” olarak değerlendirmektedirler. (10) Performansı mükemmeldi ve istediğini (en azından kâğıt üzerinde) elde etmişti.
DİPNOTLAR:
1 . Seçil Akgün,General Harbord’un Anadolu Gezisi ve Ermeni meselesine Dair Raporu s.74-75 (İstanbuk-1981)
2. Aynı Eser, S.74-75.
3 . Fethi Tevetoğlu, “M.Kemal Paşa- General Harbord Görüşmesi “Türk –Kültürü, No:80, Haziran 1969, s.3-5.
4 . Aynı Eser, S.4-5.
5 . Seçil Akgün, a.g.e., S.136-145.
6 . Paul C. Hemreich :Sevr Entrikaları, S.153. ( Sabah Kitapları, İstanbul-1996)
7 . Aynı Eser, s.106- 107.
8 . Andrew Mongo, Atatürk, S.243 (Türkçesi Füsun Deruker, Yeni Binyıl, Sabah Kitapları, İstanbul –2000).
9. Sevr Entrikaları S.219-233.
10. David Walder, The chanak Affair, S.110 (Hutchinson of London –1969).
Dr. M. Galip Baysan
Yorum Gönder