Kavramlaşmayan Dil ve Cehalet - Doğan Kuban

Cehaleti temel hastalık gören biri olarak sürekli yinelediğim için okuyuculardan özür dilerim. Kanımca Osmanlı kültürü ithal ettiği sözcükleri toplum katında kavramlaştıramadığı için, onun mirasçısı olarak, bugünkü gelişmemişlik aşamasında kalıyoruz.

Kavramlaşmayan Dil ve Cehalet - Doğan Kuban
Arapça ‘Cehl’ sözcüğünü halk anlamaz. Ama cahil derseniz kafanıza bir şey vurabilir. Halkta kendi diline karşı belirli bir duyarlık oluşmadığı için tepkisiz görünüyor. Arapça bilmediği için ‘cehl’ kökünden kavram üretemez. Oysa Cumhuriyet düşüncesi ulus ve dille birlikte geliştiği için, bilmek kökünden 50’ye yakın sözcük üretmiş.

Dilin gelişmesi sözcükle birlikte kavram üretmek demek. Kavram üretmek, düşünmek demek. Düşünmek uygarlaşmak demek. Burada Osmanlı toplamının neden geri kaldığını anlıyorsunuz. Toplum kendi dilinde kavram üretememiş. Başka toplumların ürettiği kavramları da kendi dili ile ifade edemiyor. Tek okul medrese, tek dil Arapça. Türkler hiçbir zaman Arapça öğrenmediler? O zaman uygar olma şansları olmadı. Çünkü özgün kendi dilleriyle kavram üretemediler. Düşünme noksanlıyız. Türkçe yerine İngilizce kullanırsak fazla emek sarf etmeden düşünme ya da yaşama avantajı sağladığımızı sandığımız yanıltıcı bir pragmatizme takıldık. Yabancı dil bilmeden yabancı dille eğitim. Bu kavramsız düşünme ile eş bir tutumdur.

Alman, ben İngilizce dili ile daha iyi bilim yaparım diye düşünmüyor, biz Arapça olursa daha dindar, Farsça olursa daha edebi olur diye düşünmüş bir kültürden geliyoruz. Bilim merakımız zaten olmamış. Eğer birisi size kızarsa ona dünya bilim sanat ve felsefe tarihine adı geçmiş bir Türk bilim adamı adı sorun. İslam kültürüne meraklı bir dostunuza da İslam din tarihinde ünlü bir Türk fıkıhçısı ya da Kelamcısı sorun. Bir Türk İbni Sina’sı, İbn Haldun’u var mı diye sorun. Bunların bugün bile çevirilerinin olup olmadığını sorun. Her yıl binlercesi yapılan çeviriler arasına bilimsel yayın yapan bir yayınevimiz var mı, diye sorun. Bu sorunlardan sonra, utanmıyor musunuz diye sormayı unutmayın!

İLK, CUMHURİYET İLE GÖRDÜK KAVRAMI
Biz dilimizi geliştirebileceğimizi Cumhuriyetle gördük. Yüzlerce yıl Osmanlıca hangi ürünü ile dünya düşün tarihine katılmış? Yanıtı hiç! Bu tür boşluklar hangi İslam toplumunda yok? İslam dünyasının Endonezya’dan Nijerya’ya herhangi bir köşesine bakın! Irak, Suriye, Mısır Arabistan gibi en temel İslam ülkelerinin perişanlığına bakın! Bunlarda ülkesinde yetişip dünya statüsüne erişen bir bilim adamı işittiniz mi? Kaldı ki böyle sorunlarla ilginiz yoksa zaten soru sormazsınız. Bir de bugünkü Çin’e, Avrupa ülkelerine ve Amerika’ya bakın. Yüzümüz neden kızarmıyor?

Uygarlıkla cehaletin olumsuz ilişkisi dilden kaynaklanıyor. Kendi günlük dili ile kavram üretemeyen Arapça ya da İngilizce ile mi üretecek? İnanıyorum ki kavram (yeni Türkçe bir sözcük, Osmanlıcası mefhum) üretmek denen şeyi bu halk, okumuşu da dahil, bilmiyor. Kuşkusuz yabancı dil öğrenenler ‘concept’ sözcüğünü biliyorlar. Fakat bu bilenler halkın büyük çoğunluğu ile aralarında kavramsallaşma açısından bir fark olduğunu görmüyorlar mı?

Bu entelektüel sığlıkta yaşadığımız ekonomik, politik ve eğitimsel cılızlığın kavramsal düşüncenin gelişmemesiyle ilgili olduğunu görmüyor musunuz? Cumhurbaşkanlığı seçiminde kavramsal bir özgünlük gördünüz mü? Herkes mal satan reklamcıların üslubu ile konuşuyor. Kaza, seks, cinayet, incik-boncuktan söz ederken ne gazete okunabiliyor, ne de haber dinleniyor.

Bu toplum kavramlaşma gereksinimi duymuyor. Bilim, incelmiş düşünce, felsefe yok. Gökdelen (eğer öyleyse), otomobil, telefon var.

MÜHENDİSLİK VE TIP TERİMLERİ YABANCI, NEDEN?
Sevgili Okuyucular,
Kavramsal boşluk tümel boşluğun temelidir. Biz balık, karınca, böcek ya da kuş değiliz. Yoksa bu da fazla kavramsal bir gözlem mi oldu?

Türk toplumu sözcükten kavrama geçemediği için cahil kaldı ve cahil kalıyor, bu gidişle de öyle kalacak!

Auto-mobile kendi kendine hareket eden demek. Biz Amerikalılar gibi araba (car) diyoruz. Arkasında mobil sözcüğü var. Hareketli demek. Mobilité. Mobility hareketlilik, değişkenlik. Arapça otomobil seyyare. Ama biz arabamızı Batılılardan satın alıyoruz. Araplar seyyare diyor, biz otomobil. Ama seyyar’ı almışız. Yer değiştiren anlamına. Seyyare derdik, şimdi gezegen, planet diyoruz. Daha bilimsel oluyor.

Bu çekirge gibi oradan oraya sıçrayan dille doktor ya da mühendis yetişmez. Onun için mühendislik ve doktorluk terminolojisi tümden yabancı. Sadece Mustafa Kemal matematik terimlerini biraz düzene sokmuştu. Biz müsellese üçgen, mütevazıüladla’ya paralelkenar, murabbaya kare demeye başlamıştık.

Re’s tepe demek. Reisi Cumhur, halkın tepesindeki. Halkın başkanı olamadı. Biz Başkanlık eden President yerine tepesine oturanı seçmişiz. Doğrusu istenirse bir şey seçmemişiz. Çünkü sözcük ithal. Benim kayınbabam da Rizeli bir balıkçı reisi idi.

Kavram ithal olamıyor. Özgün dile gereksinimi var. Çünkü kavram bir cümle değil. Bir paragraf değil. Sadece içerik tanımlayan bir sözlük değil. Kavram toplumun yaşamla yoğrulmuş bilincinin bir öğesi. Ortak davranışların temellerinden biri. Sevgi, bilgi, eğitim, insana saygı, nezaket, demokrasi, hak, adalet, özgürlük. Bunlar sözcük değil, reklam panosu da değil. Onları sözcüklerle tanımlamak yeterli değil.

Toplumu, uygar olarak bir arada tutacak, toplum içinde geçerli davranış kurallarıdır. Dil anlaşmak için ne ise, kavramların da toplumsal dayanışma için öyle bir işlevleri var. Bunlar kuşaktan kuşağa birikerek toplumun davranışlarını yönlendiriyorlar. Onun için demokrasi lafla, yasadaki madde ile gelmiyor. Onun için öğretim rayına oturmuyor. Onun için sokakta insanlar birbirlerine çarpıyor, kaba davranıyorlar.

Trafik kargaşası, inşaat kargaşası bunlar toplumun sahip olacağı şekilde yaygın kavramlar olmadıkları için bir türlü düzelmiyor. Belediye, Meclis, Üniversite tanımlandıkları gibi çalışmıyorlar. Çünkü adlarının arkasında toplum bilincine yerleşmiş açık kavramlar yok. Neden yok? Çünkü dil, yüzyıllarca bunlar üzerinde düşünceler yürütüp, tartışmalar yapıp toplumun kültürel belleğine, onları hafızasına yerleştirmemiş. Onun için insanları birleştiren bir musiki geleneği yok. Sanat yok. Felsefe yok. Estetik yok. Uygarlık da yok. Bilim ve teknoloji de olamıyor.

UYGAR DÜYAYA KATILIM
Sevgili Okuyucular,
Kavramlaşma toplumun ortak olarak dünya görüşüne, düşüncelerine, davranışlarına, örgütlenmesine egemen olamazsa hiçbir alanda uygar dünyaya katılma olanağı yoktur. Kişisel performanslar toplumu uygar yapmaz. Kavramlaşma olmayan toplumun bağımsız dili de gelişemez. Osmanlı gibi olur. Şimdiki Türkiye gibi olur. O toplumda iyi ve kötü, yanlış ve doğru arasındaki sınırlar da belirli değildir. Bu bağlamda toplumun okumuşu ile cahili arasında fark da olmaz.

Ahlaksızlık sadece cahillikten değil, okumuş ya da okumamış her düzeyde insanın, kavram üretememiş olmalarından kaynaklanır. Kavram üretmek birikime, bu birikimi yaratan tarihi iletişim ve yalıtım koşullarına bağlı, karmaşık, entelektüel bir olgudur. Basit bir mekanizmaya indirgenemez. İthal edilemez.

Türkiye’de dil sorunu tartışılırken ulusal ideoloji, ırksal otonomi gibi bilimsel olmaktan çok politik sorunlar ağır basmıştı. Bunların sağlıklı tarihi bilgilere dayanması gibi bir endişe de fazla etkili olmamıştı. Bekleyecek vaktimiz kalmadı.

 Doğan Kuban/Bilim Teknoloji/Cumhuriyet/ 1 Ağustos 2014

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget