1922 yılında French Strother ile birlikte yazdığı kendi otobiografi’sinde Morgenthau kitabın birçok yerinde Schmavonian’dan bahsetme ihtiyacını duymuştur. (1) Belli ki kendisine çok güçlü bağlarla bağlıdır. Ancak bu dostluğun Türk ulusuna verdiği zarar inanılmaz boyutlarda olmuştur. Türkler Dünyada hiç bir ulusun karşılaşması mümkün olmayan büyük bir oyunla karşı karşıyadır. Dev bir tarihi olgunun son sayfası yazılmak üzeredir. O güne kadar ayakta kalmayı başarmış yeryüzünün son büyük Müslüman halkı, bütün bir Hıristiyan âlemine karşı tek başına bir var veya yok olma mücadelesi vermektedir. (2) İzlediğimiz şekilde Osmanlı devleti en büyük darbeyi yüzyıllarca koynunda beslediği kendi azınlıklarından yemektedir.
Görüldüğü gibi Avrupa’yı Türkler karşısında abartılı, uydurma soykırım hikâyeleri ile iğrenç bir taktikle, 800–900 yıllık bir müsamahaya gözlerini ve kulaklarını kapayarak kin ve nefret duyguları eken, iki ana referans kabul edilen isimler Lepsius ve Lord Bryce’ın kitaplarına konu olan malzeme büyük ölçüde İstanbul’daki tarafsız olması gerektiği halde inanılmaz bir taraflılık sergileyen büyük elçi Henry Morgenthau tarafından temin edilmiştir. İstanbul’dan dışarı adımını dahi atmamış olan bu kişi (3) bu bilgi ve belgeleri nereden temin etmiştir dersiniz? Cevap açıkça görülüyor, tabii ki ilişkilerine üzerinde ısrarla durduğumuz yanında çalışan iki Ermeni yardımcısı vasıtasıyla, Ermeni kilisesi ve Hınçak, Taşnak gibi Ermeni örgütlerinden.
Ayrıca bunlara destek olarak Amerikan okul sistemi ve konsolosluklardan gönderilen yine Ermeni elemanları tarafından hazırlanmış yazı ve abartılı, abartısız raporlardan. Morganthau, Lepsius, Lord Brice ile A. Toynbee’nin ün kazanmış, konuda çalışma yapan hemen hemen bütün yabancı kaynakların referans olarak başvurduğu ve % 90’a yakın yazılanların etkisinde kalmış izlenimi veren vahşet hikâyelerinin mimarlarının İstanbul’daki Amerikan Konsolosluğu’nda görevli “iki Ermeni olduğu” gerçeği inanılmaz bir olay gibi görünüyorsa da maalesef ki doğrudur. Osmanlı Devleti’nin içindeki ejderlerden biri olan “dragomanlığın” son temsilcileri, Ermeniler hesabına muhteşem bir görev başarmışlardır.
Eski dragomanların da bu düzende boş durduğu sanılmamalıdır. Meselâ referans olarak sık sık başvurduğumuz Edgar Granville’in kaleme aldığı “Çarlık Rusya’sının Anadolu’daki Oyunları” başlıklı kitabı ve yazıları, Avrupa’da Türk düşmanlığını adeta Hıristiyanlığın temel şartlarından biri haline getirmiş çevreleri şaşırtmış, belgelere dayanan, dip notlarından anlaşılacağı gibi daha çok Ermeni ve Rus kaynaklarını kullanan bu kadar tutarlı bir inceleme büyük rahatsızlık yaratmıştı. O günlerde İstanbul’da savaş öncesinin en aktif elemanlarından biri olan Rus Büyükelçiliği baş tercümanı (dragoman) Andre’ Maldestam, sonraları yıllarca Paris Üniversitesi’nde okuttuğu “Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu” adlı kitabında “Granville’in yüksek rütbeli bir Türk memuru olduğu söylentileri var” demekten kendini alamamıştır. Böylece sanki “o bir Türk ajanı, gerçekleri söylemez” imasında bulunmak istemiştir. (4) Peki ya belgelere ne demeli? ama bu taktik Ermeni ve daha çok Yunanlılar tarafından da bolca kullanılacaktır.
Kendi iddialarının dışına çıkacak bir kişi veya belge için “Türklerin adamı ve Türkler tarafından yapılmış sahte belge” gibi imalarla bolca karşılanacaktır. (Böyle bir olaya 1974 yılında bizzat şahit oldum. İtalya’daki NATO Komutanlığında yapılan bir toplantıda Melvin Zais isimli bir Amerikalı Orgeneralin Orta doğu ile ilgili değerlendirmeleri bizim değerlendirmemize çok benziyordu. Kim bu acaba? Diye sorduğum zaman, çevremizdeki Yunanlı meslektaşlarımız Koro halinde “O bir Türk –dostu, İzmir’deki NATO komutanı” diye cevap verdiler.)
O günlerde Fransa’daki durumu bir Fransız Avukatı Jean Loyrette’nin ifadeleri ile yansıtmak istiyoruz.
“Fransızca olarak yayınlanmış ve Ermeni davalarında veya devrimci küçük grupların el ilanlarında durmadan alıntılar yapılan üç kitap (Carzou, Chaliand ve Ternon) gerçek bir tarih, eğitimi görmemiş, Türk dilini bilmeyen ve eleştirmek amacıyla da olsa, hiç bir zaman en küçük bir Türk belgesini referans göstermeyen amatörlerin eserleridir.
Bu kişiler yanlış bilgi verme işinin sorumluluğunu, taşımaktadırlar ve felâketin büyüklüğü karşısında her iki tarafın da acı çektiğini gayet iyi bildiklerinden bu sorumluluk daha da ağırlaşmaktadır.” (5)
Aynı sözleri Lepsius, Bryce ve Toynbee ve nihayet Morganthau ve arkadaşları için de söylemek gereklidir. Bu insanların kitaplarında belirli kurallar vardır. Öldürülmüş işkence edilmiş, tecavüze uğramış bir Türk göremezsiniz. Ölenler hep Ermeniler veya Anadolu’da yaşayan Hıristiyanlardır. Referans olarak verilen bilgilere bakılırsa bu sonuç gayet normaldi.
Verilen bilgilerin kaynakları çoğunlukla bilinmiyor, bazen % 10–20 arası kaynak dahi belirtilmiyordu. Ancak usta taktiklerle okuyucu aldatılabiliyordu. Raporlarda belirtilen bütün isimlerin (uydurma da olsa, gerçek de olsa) tanınan kişiler olduğu ve kendilerine bir zarar getirilmemesi amacıyla, isimlerinin ifşa edilmediği gibi bir imaj yaratılmaya çalışılmıştır. (6)
Morgenthau’nun kitabının çıktığı 1918 Aralığına kadar Amerika’da en etkin propaganda kitabı Bryce’ın “The Treatment of Armenions in the Ottoman Empire / Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilere Karşı yapılan Muamele” adlı hazırlanışını yakından izlediğimiz kitap oldu. Bunun bir sebebi de onun 1888’de Amerika Tarihi ile ilgili yazdığı “The American Commonweath” adlı kitabının Amerika’da akademik çevrelerde büyük kabul görmüş olmasıydı. Amerikalılara hitap edebilecek imkâna sahip olması nedeni ile özellikle seçilmişti. Savaştan önce Amerika’da uzun yıllar elçilik yapmış olması da ayrı bir avantajı idi. Meselâ Amerika’daki misyoner kuruluşları Ermenilere yardım için açtıkları kampanyalarda kendi propagandalarına destek sağlamak için “eski dostumuz büyükelçi Bryce da iddialarımızı doğrulamıştır.” gibi ifadelerle, Türk düşmanlığına destek buluyorlardı. (7)
Amerika kamuoyunu kazanmak amacıyla, İngilizler başlattıkları dev propaganda kampanyası” sırasında, Amerikan gazetelerine de Bryce Raporu’nun önemli kısımlarını yazılması için dağıtıyorlardı. “The New York Times, Philedelphia Public Ledger ve Chicago Herald gibi gazeteler bu Ermeni dehşeti öykülerine oldukça fazla yer vermeye başladılar.
Current History (Güncel Tarih) adlı New York Times’ın çıkardığı aylık dergi, Bryce Raporu’nun uzun giriş bölümünü doğrudan veren ve raporun Türk vahşetiyle ilgili en korkunç kısımlarını özetleyen Türk karşıtı makaleleri orta sayfa serileri olarak veriyordu. New York Times gazetesi üç sayfasını Bryce Raporu’nu aktarmak için kullanmıştı. New Republic Bryce’ı kaynaklarının seçimi ve kanıtları için övmüştü, ancak bu kaynakların çoğunun anonim olduğundan hiç bahsedilmemişti. Aksine raporun özeti verilmiş ve Türkler kınanmıştı. Diğer gazete ve dergiler de aynı şeyi yapmış, raporun özeti ya da rapordan alıntıları yayınlamıştı. (8)
“Wellington House, Bryce Raporu’nu diğer propaganda yayınları için bir kaynak olarak kullandı. Bu konuda iki örnek vermek gerekirse, A.P. Hocabian’ın Armenia and The War (Savaş ve Ermenistan) ‘ı Bryce tarafından kaleme alınan bir önsöz ile başlıyordu ve kitabın % 12’sini rapordan alıntılar oluşturuyordu. Kitap ‘Isfahan’lı bir ailenin mensubu olan, ancak şimdi İngiltere’de yaşayan, derin bilgisi ve vatansever duygularıyla konuşan (ve Türk –Ermeni çatışmalarının çok uzağında bulunan) birinin eseri olarak sunulmuştu. Germany, Turkey and Armenia adlı (yazarı da editörü de belirtilmemiş) kitap da bazıları Bryce Raporundan, geriye kalanların da isimsiz kişilerin (Bayan O, Alman bir görgü tanığı, iki İsviçreli kadın gibi) söylediklerinden alıntılar yapılarak yazılmıştı. Kitabın en inanılmaz bölümü, sadece Osmanlı kabine üyeleri ve Genelkurmayınca bilinebilecek hayal mahsulü kararların anlatıldığı ‘Müslüman Askerlerin Raporları’ isimli iki kısa raporun yer aldığı kısımdı. Söz konusu askerler Ermenilerin öldürülmesi için, birinin bizzat Şeyhülislam tarafından verildiği iddia edilen tamamen hayali emirleri rapor ediyorlardı.” (9)
Raporlar propaganda yazıları maalesef gerçek gibi kabul edilecek ve yıllar sonra bu konuda bilimsel çalışmalar yapan bazı yazarları da etkileyecektir. Meselâ bunlardan biri olan Howard M. Sachar, The Emergence of The Middle East 1914–1924 (Orta Doğu’nun Doğuşu) adlı kitabında bakın ne diyor:
“Türk –Ermeni ilişkileri savaşın başlamasından birkaç ay sonra, Türklerin Ermenileri sistematik olarak katletmeleri sonucu bozuldu. 1915 yılında katliamlar Amerikan misyonerleri tarafından duyuruldu. Onların bildikleri hem Amerikan basını, hem de Bryce Raporu ile geniş ölçüde kamu’ya duyuruldu. Böylece ABD’nin en büyük şehirlerinde zincirleme bir yoğun sempati (Ermenilere) hareketi başladı. Başkan Wilson, kurbanların yararına müdahale etmesi için halktan ve dinsel kuruluşlardan on birlerce mektup aldı. Bu normal olmayan bir reaksiyondu. Çağdaş batı yaşamında böyle büyük çaplı bir şehitlik ve vahşilik örneği mevcut değildi. ABD’nin Hıristiyan halkına Ermeniler, tarihi (dinsel, yer altı sığınakları, mezarlıklar arenalar ve gladyatörlerin işkencesi altında acı çeken ilk Hıristiyanları) hatırlatıyordu. Sanki bu yirminci yüzyıl versiyonuydu.” (10)
İnanması imkânsız ama dünyada kendi dinsel inançlarının emirlerine göre başka dinlere Anadolu’ya hükmettikleri 900 yıla yakın bir süre içinde olağanüstü bir özgürlük hak, tolerans tanıyan dünyanın tek ulusu Müslüman Türkler, birkaç kişinin yalanları, uydurmaları, iğrenç niyet ve iftiralarının kurbanı olmuş, Neron’un Romalıları gibi Hıristiyanlara zulmeden bir duruma düşürülmüştü. Bunu da yapan Avrupa’nın zulmünden bıktığı için tam yüzyıl Avrupa – Amerika ilişkilerini belirli bir seviyede donduran 20. yy.’ın en modern devleti olmaya aday genç ABD ve onun siyaset ve basın yayın organları idi. Hiç bir araştırma, hiç bir soruşturmaya gerek dahi duymadan ve Türklerin durumuna karşı en ufak bir insani yaklaşım göstermeden kin ve nefret ordusuna koca bir ulus daha katılmıştı.
Ağustos 1915’te Morgenthau’nun teşviki ve Cumhurbaşkanı’nın hararetli konuşması sonrasında bir Yakın Doğu (daha ziyade Suriye ve Ermeniler için ) Yardım Fon’u oluşturuldu. Türk zulmünün kurbanları için bağış toplanmaya başlandı. Tarihte halkın büyük bir cömertlikle gönülden katıldığı böyle bir genel cömertçe yardımlaşma zor görülebilir. Ülkenin en büyük şehirlerinde New York’un Amsterdam Opera Binası, Philadelphia Stadyumu, Detroit’deki Billy Pazar Çadırı ve diğer meydanlarda toplantılar yapıldı. Başkan Wilson ve Theodore Roosevelt telgrafla, Morganthau ateşli bir konuşma ile katıldılar. Senatörler, Din adamları, Milletvekilleri, belediye başkanları ve pek çok seçkin insan konuşmalar yaptılar.
Brodway’de çalışanlar ve film yıldızları dev bir Yakın Doğu’ya yardım yürüyüşü yaptılar. Harvard – Yale 1916 Futbol maçı geliri fon’a bırakıldı. Kongreye verilen bir teklife ve 22 Ekim 1916’da alınan bir karara göre; her sene bir Pazar günü “Orta Doğu Kurtarma” günü olarak kabul ediliyor ve Amerika’daki 50.000 kilise bağış toplamaya devam ediyordu. Bundan böyle “açlık çeken Ermeniler” Amerikan şefkatinin bir büyüsü olmuş gibiydi. Büyük yardımlar yapılmağa başlandı. Rokfeller Vakfı 150.000 dolar, Gugenheim Fonu 30.000 dolar, New York Hipodromundaki toplantıdan 75.000 dolar, Hediyelerle 10.000 dolar, birkaç yüz zengin aileden 5.000’er dolar, ayrıca yüz binlerce kişi’den yardımlar. 1915 yılında toplam 6.000.000 dolar, 1916’da 20.000.000 dolar yardım toplandı.(11)
Toplanan paralar İstanbul’daki Amerikan Büyükelçisi Morganthau’ya gönderiliyor ve Osmanlı devleti içinde dağıtımı o ayarlıyordu. (Tabii ki paraların nereye gittiğini ve gerçek dağıtımın örgütlere mi, kiliseye mi, yoksa bütün bu olaylar yüzünden yollara düşen, gerçek ihtiyaç sahibi insanlara mı gidecekti, bunu tahmin etmek cidden zordur.) Osmanlı yöneticileri (büyük bir insanlık örneği göstererek) paranın alınmasına ve dağıtılmasına itiraz etmediler. 1917 yılında bir ayda 100.000 dolar gelmeye başladı. (12) Morgenthau gelen yardım paralarının (önemli) bir kısmını Filistin’deki Musevi örgütlerine aktardı (13) Çünkü bölgede başka büyük oyunlar oynanıyordu.
DİPNOTLAR:
(1) Henry Morgenthau (in colaboration with French strother) All in a Life Time, s.178, 187, 215, 216, 224, 227, 259 ve 266 (New York, Doubleday, Page Co–1922).
(2) William M. Sloane, Bir Tarih Laboratuvarı Balkanlar, s..175 (Sürey Yayıncılık, İstanbul – 1987).
(3) Orly Saldırısı, Davası 19 Şubat –2 Mart 1985, Şahit ve Avukat Beyanları, s. 15 (Mümtaz Soysal’ın ifadesi).
(4) E.Granville, Çarlık Rusyası’nın Anadolu’daki Oyunları, s.78.
(5) Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Justin Mc Carthy, Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz Propagandası ve Bryce Raporu, s.32 (Editör, Hasan Celal Güzel, 2. Baskı, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara- 2001).
(6) Aynı Eser, s. 34.
(7) Aynı Eser, s.35.
(8) Aynı Eser, s.35.
(9) Aynı Eser, s.35–36.
(10) Howard M. Sachar, The Emergence of The Middle East, 1914–1924, s.342 (The Penguin Press, Washington – 1969).
(11) Aynı Eser, s. 343.
(12) Aynı Eser, s.343.
(13) Aynı Eser, s.194.
Dr. M. Galip Baysan
Yorum Gönder