Zafer bayramımızın yıldönümünde sizlere unutulmuş ve kamuoyunca pek az bilinen bir kahramanımızı tanıtmak istiyor, bu kahramanlık gününde bütün kahramanlarımızı saygıyla anıyoruz.
Ulusal Kurtuluş Savaşı boyunca çekilen sıkıntıların başında, silâh, cephane ve malzeme sağlanmasında karşılaşılan zorluklar geliyordu. Gelibolu yakınlarında Fransız işgal kuvvelerinin koruması altında bulunan Akbaş Deposu'nda çok miktarda silâh ve cephane bulunuyordu. Tümen Komutanı Albay Kâzım (Özalp) Bey, bu depoya baskın yapma, silâh ve cephaneleri Anadolu'ya kaçırma görevini, cesaretini ve vatan sevgisini yakından bildiği hemşerisi ve arkadaşı Biga kaymakamı Hamdi Bey'e verdi.
Hamdi Bey ilk iş olarak halktan, millî duygularına, cesaret ve yeteneklerine güvendiği 19 kişi seçti. Diğer ihtiyaçlar da karşılandıktan sonra Hamdi Bey arkadaşları, iki günlük yorucu bir yolculuktan sonra Lâpseki’ye geldiler
Ertesi günü akşam vaktiyle saat 22.00'de, Hamdi Bey ve arkadaşları dört sala beşerli olarak yerleşip "Eski İskele" denen yerden uzaklaştılar. Kıyıda kendilerini Kaymakam Hasan Basri Bey ile Hasip Ağa uğurladı ve bu kutsal görevin başarısı için dua ettiler.
Ocak ayının bu mehtaplı gecesinde, ortalık alabildiğine aydınlık ve soğuktu. Deniz, küçük dalgalarla çırpınıyordu. Hamdi Bey ve arkadaşları 3-4 saatlik bir yolculuktan sonra Gelibolu kıyılarına ulaştılar. Hamdi Bey çevreyi dürbünle dikkatle tarayarak plânını arkadaşlarına açıkladı ve ilk etapta nöbetçiler bertaraf edildi ve daha fazla kan dökülmemesi için Fransızlar uyarıldı ve teslim alındı.
Bundan sonra, canları bağışlandığı için sevinç içinde olan esir Fransızların da yardımıyla Akbaş Deposu'ndaki silâh ve cephaneler akşama kadar kıyıda bekleyen sallara taşındı. Ele geçen tüfek sayısı 8000, Mitralyöz sayısı 40 ve cephane miktarı 2000 sandığı buluyordu.61. Tümen Komutanı Miralay Kâzım (Özalp) Bey, bu büyük başarıyı Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa'ya 28.1.1920 tarihli şifreyle bildirmiştir. Bu çok sevindirici Habere Mustafa Kemal Paşa aşağıdaki cevabı vermiş ve bütün Millî Müdafaa Merkez Teşkilâtı'na bir genelge ile duyurmuştur.
Akbaş baskınından sonra Hamdi Bey, bölgede Millî Mücadele gücünü artırıcı çalışmalarını hızlandırdı. İlk emri halk elindeki silâhların toplanmasına ilişkindi. Emir kesindi. Silâhını teslim etmeyenler hem para, hem de hapis cezasına çarptırılacaklardı. Gerekirse şüphe edilen evler aranacaktı. Hamdi Bey'e güvenen ve inanan halk, her gün akın akın silâhını Hükümete ve Askerlik Şubesine teslim etmeye başladı. Bu Suretle çevrede nisbî bir huzur sağlandı. Tam bu sırada Anzavur Ahmet ortaya çıkarak bu uygun ortamdan yararlanmanın yollarını aradı.
Anzavur Ahmet, vaktile Kafkasya'dan gelerek Biga'ya yerleşmiş olan Çerkezlerdendi. Eskiden Çakırcalı Efe'nin takibinde bulunduğunu, yararlıklar gösterdiğini söylerdi. Saray'a bir kaç güzel kız hediye ettiği için Jandarma Yüzbaşılığı ile taltif edilmiş, Kütahya J. Tabur Komutanlığı yapmış, sonradan kadro dışı bırakılmıştı. Sözü edilen tarihte Biga'da oturmakta ve iki baş koşu atıyla koşuculuk yapmakta idi. Bir ara İstanbul'a çağrılmış; kendisine Biga ve Bandırma havalisinin Kuvâ-yı Milliye'den temizlenmesi için "Kuvâ-yı Muhammediye" komutanı unvanı verilerek geri gönderilmişti. Anvazur Ahmet, köy köy dolaşıyor, Hamdi Bey ve Kuvâ-yı Milliye aleyhine konuşmalar yapıyordu:
"Beni buralara Padişah gönderdi. Kuvâ-yı Milliye denen harekât eşkiyalıktan başka bir şey değildir." diyordu.
Mustafa Kemal Paşa hakkında da şunları söylüyordu:
"Mustafa Kemal vatan hainidir, askerlikten kovuldu, cezadan kurtulmak, canını kurtarmak için de İstanbul'dan kaçtı; Padişaha isyan etti. İstanbul dâhil bütün Anadolu işgal altındadır. Memleket bu durumda, yani İtilâf Devletlerinin elindeyken Mustafa Kemal'in yaptığı hareket memleketi büsbütün mahvedecek bir isyandan başka bir şey değildir. Bütün topraklarımız elimizden gidecek, yurtsuz kalacağız. Bunun için onlara karşı silâha sarılmayız. Eğer Kuvâ-yı Milliye denen teşkilâta silâhla karşı koyarsanız, onların haracından kurtulduğunuz gibi tekrar askere gitmekten de kurtulursunuz. Aznavur daha sonra göğsündan bir Kur'an ile Fermanı çıkararak:
“ Öyleyse, şu Ferman gereğince silâha sarılın. Kuvâ-yı Milliye'ye silâhla karşı koyacağınıza Kur'an üstüne yemin edin. Ben de sizin önünüze düşerim. Bu eşkiya sürüsünü sürüp çıkarmak için hem Padişahtan, hemde İngilizlerden her türlü yardımı görürsünüz.”demiştir.
Anzavur'un, Gönen ve Manyas'ın Çerkez köylerinde de fesat tohumlarını ekmekte olduğunu öğrenen Hamdi Bey, yapılan kötü telkinleri boşa çıkarmak amacıyla, o bölgeye bir "Nasihat Heyeti" göndermişse de beklenen sonuç alınamadığı gibi, Anzavur sonradan, heyette bulunan saygın kişileri birer birer öldürtmüştür.
Biga'ya, haftalık pazarın kurulduğu bir pazartesi günü baskın yapılması planlandı. Böylece, Aznavura bağlı köylüler elini kolunu sallayarak rahatça kasabaya girecek, baskın içerden de desteklenecekti.
13 Mart 1920 Pazartesi günü erkenden Belediye'ye gelen Hamdi Bey, az sonra bir yaylım ateşi duydu. Kısa bir soruşturma üzerine, silâh seslerinin, cepheye sevk edilmek üzere Debboy'da bekleyen erlerle Kaldırım başı ve Savaştepe yönünden dalgalar halinde gelen 'baskıncılar' arasındaki çatışmanın sonucu olduğu anlaşıldı. Hamdi Bey, yanına Kâni Beyi ve birkaç atlıyı alıp Debboy'a vardığı zaman durumun, umduğundan da fena olduğunu anladı. Atlı, yaya binlerce kişi şehre doğru sel gibi akıyordu. Hamdi Bey derhal "Silâh başına emrini vermişse de Bigalı erlerin hemşerilerine öldüresiye ateş etmeleri olanaksızdı. Zaten sayıları da karşıdakilere göre pek azdı.
Tam bu sırada Anzavur kuvvetleri şehre giriyorlardı. Hamdi Beyin arkadaşı Kâni Bey'in saklandığı Rum evini haber alarak etrafını sardılar. Kâni Bey, üzerindeki paraları evin kızına verip tavan arasına çıktı ve üstündeki gizli evrakı yok etti. Bütün mermilerini kullanıp tek bombasını da savurduktan sonra son kurşunu beynine sıkmak suretiyle hayatına son verdi.
Hamdi Bey'in başına gelenler daha acıdır. O, acemi erlerin toplandığı Debboy'daki savunmanın ümitsiz olduğunu, isyancıların şehre sel gibi aktığını görünce hayvanına atlayarak Yenice Nahiyesi yönünde kaçtı. Ne çare ki, Hamdi Bey'in izini kısa zamanda bulan isyancılar onu, sıkı bir şekilde takibe başladılar. Aynı zamanda Gâvur İmam denen Pomak eşkiya da Hamdi bey'i izlemiş ve Onu İnova'da yakalamıştı. Önce elbiselerini soyarak bir iç donu ve bir gömlekle bıraktılar. Sonra da yalınayak yürüterek, sırtına binerek türlü işkencelerle şehrin yakınına kadar getirdiler. Millî duygudan yoksun bu kudurmuş insanlara Hamdi Bey, sadece hak ettikleri ağır kelimelerle karşılık verebiliyor ve şöyle haykırıyordu:
"Kuvâ-yı Milliye ölmeyecektir. Kuvâ-yı Miliye ben değilim, bütün millettir. Ne zaman olsa benim intikamım sizden alınacaktır...."
Sonunda Pomaklar Hamdi Bey'i şehit ettiler. O haliyle Biga'ya getirip ayaklarına ipler bağlayarak çarşıda ve sokak aralarında sürüklediler... Ertesi gün Anzavur, dişten tırnağa silâhlı koruyucularla gösterişli bir şekilde şehre girdi...
Atatürk, Büyük Nutuk'ta bu olayı şöyle özetlemiştir:
"Efendiler, hemen aynı günlerde Anzavur, Balıkesir ve Biga havalisinde oldukça mühim vaziyetler ihdasına muvaffak olabilmişti. Başına külliyetli miktarda adam toplamıştı. Karşısına gönderilen henüz pek körpe ve çok az miktardaki mili kuvvetler ile Biga'da kanlı bir muharebe oldu. Anzavur galip geldi. Kuvvetlerimizi dağıttı. Top ve mitralyözlerimizi gasbetti. Askerlerimizi ve zabitlerimizi esir ve şehit etti. Akbaş Kahramanı Hamdi Bey de bu şehitler arasında idi."
Dr. M. Galip Baysan
Yorum Gönder