Manisa'nın Soma İlçesi'nde kamuya ait olan ve özelleştirilen Soma Holding isimli kömür ocağında, maalesef katliam, cinayet gibi bir facia haberi ile sarsıldık
Yüreklerimiz dağlandı. Ne yazık ki resmi olmayan sonuçlara göre trafo patlaması neticesi 151 emekçimizi kaybettik. Onlarca yaralı ve halen yerin iki kilometre altında can pazarında olan işçilerimiz var.
Akıbetleri nedir bilemiyoruz.
Holding sahibinin AKP ile siyasi bağı olduğu tespit edildi. Madenin genel müdürü Ramazan Doğru’nun eşinin (Melike Doğru) 30 Martta AKP den meclis üyesi seçilmiş.
20 gün önce CHP BMM’ sine, 2013 te 8 maden işçimizin ölümüne sebep olan bu madenlerin araştırılması için önerge vermiş ve maalesef AKP oyları ile ret edilmiş.
Şimdi bu kadar şehidin hesabını kim verecek?
Başbakana gelince sanki umurunda değil.Televizyon kanallarında iki üç kelam edip başsağlığı diledi.
Sonra ne mi oldu?
Kameremanların ödül töreninde bilmem hangi otelde kamera omzunda poz verir ve gülümserken izledik onu.
Yazıklar olsun!
Danıştayın 146. Yıldönümü törenini terk etti ama bu yanda onlarca şehit varken füturunu hiç bozmadı.
Böyle büyük bir faciada bir başka ülkenin başbakanı anında oraya giderdi.
Artık iyice anlamalıyız bizi hangi zihniyet yönetiyor.
***
Erdoğan’ın avukatlığına soyundu…
MHP lideri Bahçeli, Başbakan Erdoğan’ın, Danıştayın 146. kuruluş yıl dönümü töreninde uzun ve siyasi konuştuğu gerekçesiyle Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu'na gösterdiği aşırı tepkiyi çok beğendi sanırım.
Baro Başkanı'nın ucu açık, her konuya girip çıkan konuşması alenen kışkırtıcıdır.
“Barolar Birliği Başkanı’nın kendini beğenmiş tarzı, her satırı siyaset kokan açıklamaları başbakan'ı tahrik etmiştir” dedi.
Bahçeli’nin gerek gurup konuşmalarında gerekse mitinglerde başbakana atıp tutmaları bence bir senaryodur.
Ey Bahçeli! Sen, kendi milletvekilinin (Engin Alan)halen demir parmaklıklar ardında kalmasına göz yuman, parmağını kıpırdatmayan ne biçim bir genel başkansın?
Yoksa senin de mi askere hıncın var?
Erdoğan her sıkıştığında imdadına yetişiyorsun. Demek ki boşuna senin için AKP’ in stepnesi demiyorlarmış!
Düşünüyorum da acaba sana veziriazamlık mı vaat edildi?
***
Eleştirilere asla tahammülü olmayan başbakanı iyi tanıyoruz.
Kinci ve asla unutmuyor intikamını da mutlaka alıyor. Yani bir anlamda dokunan yanıyor, kumpasla Silivri’ye kapatılıyor.
Sonra da paralel yapı diye bir zamanlar birlikte yürüdüğü cemaate atıyor.
Diyelim ki Feyzioğlu konuşma saatini aştı, bir hata yaptı.
Nerede devlet adamlığı?
Nerede memleket gerçeklerinden kaynaklanan problemler karşısında sorunları dinleyip, gereğini yapmak?
Nerede sabır, nerede siyasi etik?
Devlet işi karakter ve tıynet ya da sağduyu işidir.
Devlet işi adam gibi adam olarak memlekete hizmet etme işidir.
Devlet adamlığı toplumun her kesimini sevgiyle kucaklamaktır.
Devlet adamlığı aklın ve ilmin rehberliğini yapmaktır.
Devlet adamlığı hoşgörülü olmaktır.
Bu konuda söylenecek sözler bir hayli fazladır.
Ne yazık ki bizim başbakan bunların hiç birisinden nasibini almamışçasına davranmaktadır.
Yargı temsilcilerinin yılda iki kez kendilerini ifade etme olanağı bulduğu bu toplantılarda tahammülsüzlük gösterip bağırıp çağırması hatta hakarete varan sözleri karşısında böyle düşünmekte haklıyım sanırım.
Haydi, başbakanı anladık diyelim. Memleketin cumhurbaşkanı ve genelkurmay başkanının onun ardına takılıp protokol filan dinlemeden toplantıyı terk etmelerine ne demeli?
***
"Böyle bir edepsizlik olamaz. Siyasi konuşma yapıyorsun, tamamen yalan söylüyorsun, Van ile ilgili söylediklerin tamamen yalan"
"Haksızlık karşısında susacak mıyız? 25 dakika başkan konuşuyor, sen bir saat konuşuyorsun" diyen başbakana sormak lazım;
Haksızlık karşısında kendin susmuyorsun da, hak arayan bunca halkı TOMA’larla, kurşunlarla, coplarla, palalılarla, neden susturmaya kalkıyorsun?
Feyzioğlu’na bir saat konuştu diye tafra yapıyor, azarlıyorsun, günün her saatinde, bilhassa seçim zamanları, tüm TV kanallarında neden bizleri, seni dinlemek mecburiyetinde bırakıyorsun?
Hep sen doğrucu başı, hep sen haklı, senden başka kimsenin hakkı yok mu bu ülkede ya?
***
Bu arada CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu 1937 ve 1938 yıllarında, Dersim olaylarının bütün yönleriyle araştırılması ve halka açılması için TBMM Başkanlığı’na kanun teklifi vermiş.
Gerekçesi; ‘Tunceli Harekâtları’ neticesinde 13 binden fazla insanın hayatını kaybettiği, 14 bin kişinin zorunlu göçe tabi tutulduğu ve ülkenin batısında yer alan illere sürgün edilmesiymiş. Açıkçası ben de bu konunun aydınlanmasını ve tüm kesimin anlamasını yeğlerim.
O dönemde isyanlarla mücadelenin acı olaylara dönüşmesini elbette ben de istemezdim.Ne var ki bugün “tarih”i siyasi amaçla istismar konusu yapanları da şiddetle kınamaktayım.
“Tunceli’de yaşananlardan CHP’yi, Atatürk ve İnönü’yü sorumlu tutanlar ve de Atanın manevi kızı Sabiha Gökçen için utanma duygusunu yitirmiş, cumhuriyet düşmanı adamların “soykırım celladı” ifadelerini onlara yedirmek isterim.
CHP den milletvekili seçilmiş ve de genel başkan yardımcısı konumuna getirilmiş bir kişinin önce günümüzde yaşananlarla ilgili beyanlar ve kanun teklifleri vermesini isterdim.
Açılım denildi Türk askeri geriye çekildi.
PKK ne silah bıraktı ne de yurdu terk etti. Aksine daha güçlendi. Her gün bir baskın yapıyor, işçi, asker kaçırıyor, yapılan karakolları ateşe veriyor malzeme götüren kamyonları malzemelerle yakıyor.
Daha iki gün önce Diyarbakır Jandarma Bölge Hava Grup Komutanlığına ait bir S-70 Skorsky tipi helikopterimize ateş açma cüretini gösteriyor.
Güneydoğu Anadolu PKK’nın denetimine bırakılmış, Diyarbakır, Şırnak, Hakkâri adeta sığınakları olmuş.
Kırk bin askerimizin şehit olmasına neden olan terörist başının özgür bırakılması hesapları yapılıyor, Türkiye bölünme noktasına gelmiş ve bunları neden dile getirmiyor acaba?
***
Dakikalar geçtikçe maden ocağından işçilerimizin cansız bedenleri çıkarılıyor.
İnanın kahroluyorum!
İnşallah bir sabotaj değildir.
Hayatını kaybeden bütün işçilerimize Allahtan rahmetler, ailelerine yakınlarına sabırlar diliyorum.
Tüm milletimizin başısağolsun.
Tünay Süer
Yorum Gönder