Gündüz Akgül: Hangi birini düzelteceksin!...

Gündüz Akgül: Hangi birini düzelteceksin!...
13 Mayıs günü Soma’da meydana gelen ve hepimizin yüreklerini dağlayan olayda, 301 canımızı kaybettiğimize yanalım, yoksa iktidarın büyük bir gayretle sorumluluktan kaçarak, olaydaki ihmali başkasına yüklemeye çalışmasına mı yanalım.
Söylenenlerin hiç biri gerçekleri yansıtmadığı gibi, yandaş olmayan yurttaşları kandırmaya ve sorumluluktan kaçmaya yönelik söylemlerdir.
Hep beraber söylenenlere bakalım.
-Madende çalışan işçilerden kurtulup konuşanların tümü, “vardiyada 700 işçi vardı” diyorlar. Ölü olarak çıkarılanlarla, kurtulanların toplamı bu sayıdan çok uzak olduğuna göre acaba gerçekler, yürekleri yanan yurttaşlardan saklanıyor mu?
Soruyorum, sayı tanıkların söylendiği kadar mı? Yoksa İktidarın bildirdiği kadar mı?
-Yurttaşların acılarını paylaşmak için Soma’ya giden Başbakan, bırakın acıları paylaşmak, o acı içinde yurttaşları yumruklayarak haşlamaktadır. Olayı kınayanlara da inkâr yolunu seçerek yine her zaman olduğu gibi kendini mağdur olarak göstermeye çalışmaktadır.
Soruyorum, tokat olayı oldu mu? Olmadı mı?
-Başbakanın danışmanı, iki polisin yere yatırdığı yurttaşı hışımla tekmelerken, doktora gidip şiddet gördüğü konusunda rapor almaktadır.
Soruyorum, Başbakanın danışmanı, dövdü mü? Dövüldü mü?
-Yakınlarını kaybetmiş acılı yurttaşlara yine polis şiddet uyguladı ve 10 yaşında ki çocuğu bile gözaltına almaya çalıştı. (İzmir Valisi 13 yaşında diyor. Fark eden ne?)
Soruyorum, Gezi de olduğu gibi polisin destan yazması! İçin bir emir verildi mi? Yoksa polis kendiliğinden mi destan! Yazdı?
-Enerji Bakanı Taner Yıldız, 10 ay önce bu maden ocağında güvenliğin eksiksiz olduğunu överek söylemişti.
Soruyorum, gerçekten güvenlik eksiksiz miydi? Yoksa İşveren kollanarak, güvenlik eksiklikleri görmemezlikten gelinmişti?
-Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (İLO) “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi” başlıklı 176 sayılı sözleşmesini imzalamayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, “Anlaşma olmadığı halde ocak işletmecilerinin yaşam odaları yapmasını kim engelledi ki?”  şeklinde savunma yapmaktadır.
Soruyorum, Anlaşmayı imzalayıp, güvenliği sağlamayı zorunlu hale getirmek varken, maliyeti olan bu işi işverenin takdirine bırakmak doğru mudur? Yaşam odaları olsaydı bu kadar can yaşamını yitirir miydi?
-Başbakan, “ölüm madencinin fıtratında (doğasında) vardır.” Demektedir.
Soruyorum, bu tür tehlikeli iş yerlerinde, olası iş kazaları sonucunda, yaşamı kadere bağlayarak sorumluluktan kaçınmak mı doğrudur? Yoksa uygar dünyanın bilimi ve tekniği kullanarak bu kazalarını neredeyse sıfıra indirmesi mi doğrudur?
-Alışılmadık bir şekilde, bir tarikata mensup sarıklı ve cüppeli adamlar olay yerinde boy göstererek acılı yurttaşlarımıza “dua edin, onlar şehit oldu” dediler.
Soruyorum, bu adamların amacı acılı yurttaşların acılarını hafifletmek miydi? yoksa iktidarın sorumsuzluğuna inandırmak mıydı?
Görüyorsunuz, söylenenler, savunulanlar, yapılanlar o kadar çelişkili ki neresini düzelteceksin.
Biraz insaf diyorum beyler.
Yaşamını kaybeden yurttaşlarımıza rahmet, acılı yakınlarını sabır ve başsağlığı diler, acılarını yürekten paylaşırım.

20.05.2014
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget