Teknik Üniversitede sevimli ve çok iyi bir Matematik hocamız vardı.
Profesör Hamit Dilgan. Bir gün derste ‘siz benim anlattıklarıma
bakmayın, formülleri uygulamasanız da olur’ dedi. Matematik formülüne
bile inanmazsak nasıl mühendis olacağız diye küçük bir şok geçirdik.
Dersin sonunda Hamit Bey ‘Şaka yaptım, matematik kurallarına uymazsanız.
Kaos olur’ dedi.
Sonradan ‘plan’la ‘pilav’ arasında fark görmeyen Menderes’in sözü
devlet politikası oldu. Bugün de Türkiye’nin en geçerli formülüdür.
‘Kural ve yasa yoktur, adamını bul, işini gör!’ diyen ilkesizler ayrık
otu gibi çoğaldılar. Ahlaklı bir toplum düzenine inanmağa devam eden saf
insanları ve korkanları gettolara doldurdular. Olan biteni artık
kanıksamış olsa bile, toplum, gerçekle laf arasındaki ikilem arasında
beynamaz oldu.
Gazeteler garip istatistikler yayınlıyorlar. 45.000 maden ruhsatı
varmış. Bilmem kimin maden ruhsatı aldığı alanın yüzeyi 11 Yalova ili
kadarmış. ‘Alice’in Harikalar Diyarı’ Türkiye’nin yanında zavallı bir
fantezi olarak kalır. En büyük ‘Political Fiction’ bizim ülkemiz.
Anayasa Raportörü ‘Anayasa Mahkemesi kararı partileri bağlamaz’ demiş.
Bu toplumda herkes çelişkiler içinde yatıp kalkıyor, ve toplum düşünmeyi
rafa kaldırıp, ‘ellen gelen düğün bayram’ diye yaşıyor.
*Matematik formülü mühendisi bağlamaz;
*doktorun reçetesi hastayı bağlamaz;
*Meclisin çıkardığı yasa halkı bağlamaz;
*Anayasa Mahkemesi Kararı kimseyi bağlamaz;
*Uluslararası anlaşmalar devletleri bağlamaz;
*İnsanın görev yaptığı kurumun amaçları orada çalışanları bağlamaz;
*Güvenlik Yasaları polisleri bağlamaz.
Televizyon ekranında çıplak sevişme sahneleri seyretmekten bıkmayan
babanın, kızına zorla türban taktırması, yamru yumru olmuş bir dünya
vizyonu ve ortadan ikiye bölünmüş bir psikoloji göstergesidir. Hiçbir
şey vatandaşı bağlamıyorsa toplum fıttırmış demektir.
BEKTAŞİ FIKRASI EN İYİSİ!
Böyle durumlarda Bektaşi fırkalarını anımsamak mantıki çözümlemeler
yapmaktan daha iyidir. Köyün iki yaşlısı cennette buluşmuşlar. İlk gelen
yeni gelene sormuş: ‘Bizim köyde ne var ne yok? Yeni gelen yanıt
vermiş: Ayyaş Mehmet mahalle İmamı oldu. O za,man soran ‘başka şey
anlatmaya hacet yok!’ demiş.
Bir ağaç gibi tek, fakat hür değil, ve bir orman gibi karanlık ve ürküntü verici bir ortamda yaşıyoruz.
Günlük gerçeğin toplumsal yaşamın gerektirdiği kuralların tümünden
giderek uzaklaşması, umut verici bir gelecek işareti olamaz. Hukuk ne
işe yarar diyen hukukçular, öğretim ne işe yarar diyen eğitimciler, plan
ne işe yarar diyen belediyeciler, bilim ne işe yarar diyen
akademisyenler ortalığı doldurursa Türkiye bir karanlık orman olur. Para
her işe yarar diyen açıkgözler Türk toplumunun bilgeleri oldu. Bu
adamlar ortama egemen olunca arka arkaya yürüyerek Ortaçağa varmayı
deneyebilirler. O zamana kadar Ortaçağı temize çıkaracak bilim adamları
de yolları kullanılabilir hale getirirler.
Kurallara uymadan iş yapmanın mottosu olan ‘adamını bul!’ pragmatik
formülü, Menderes’in ‘istersem halifeliği getirebilirim’, Özal’ın ‘benim
memurum işini bilir’ gibi aydınlatıcı ve yüceltici düşüncelerin iş
dünyasına yansıyan varyasyonudur.
İnşaata açılan orman, madencilere tahsis edilen yeraltı kaynakları,
yapsatçılara tahsis edilen kent toprağı, karayolculara tahsis edilen yol
güzergahlarına da yansıyor. Bunun en acıklı tarafı da bizden sizden
ayrımına göre yapılması. Bu, toplumu ikiye bölmek değil, düşünmeyi ikiye
bölmektir. Halk televizyon pornosu ile başörtü püritanizm’i arasında
gidip geliyor. Bu bir çelişkiler tiyatrosudur. Ülkenin yönsüzleşmesi ve
bir deli evine dönmesi anlamına gelir.
GÜLÜNÇ, KISA BACAKLI YARGILAR
Sayın Okuyucular,
Türkiye’de kişiler kabul edilmesi zor, çağdaş yaşam gerçeklerine,
yasalara, evrensel standartlara aykırı davrandıkları ve kamu vicdanını
sızlatan eylemler yaptıkları zaman kamuoyu olayı görünen faili ile
eşdeşleştiriyor. Sağlık kötü, öyleyse bakan kötü; trafik kötü, öyleyse
belediye başkanı kötü; PKK askerleri öldürüyor, öyleyse Genel Kurmay
Başkanı kötü; üniversite eğitimi kötü, öyleyse rektör kötü; Türkiye geri
kalmış bir ülkeyse suçlu kim? Ona da yanıt var; ya Atatürk ya da Gül.
Bunlar gülünç, kısa bacaklı yargılardır. Ne partiler, ne kurumlar, ne
kişiler, ne hükümetler toplumu yalnız başlarına tanımlamıyor. Yüzlerce
belki de binlerce yılda toplum genetiğine özel tarihi koşullarda
katılmış özellikler ve mekanizmalar, çağdaş yaşamın etkileriyle
bütünleşerek Türkiye’yi cinayetler, cahil davranışlar, safsatalarla
dolduruyor. Türkiye’nin sorunu geri kalmış bir İslam ülkesinin
entelektüel potansiyelinin yetersizliğidir.
Atatürk’ten Özal’a giden yolda, çukura düşmüş genç Türkiye çukurdan
henüz çıkamadı. Türkiye bize umudumuzu yitirtmeyecek kadar büyük bir
ülkedir. Cumhuriyet rejiminin kazandırdığı bir dinamizmi ve yetişmiş
insanları var. Mısır, Pakistan ya da Sudan gibi olamayız. Gerçi
sistematik çağdaşlaşmayı reddedince düşünce boşluğunu rating’li
safsatalar doldurdu. Televizyonlar okul oldu; okullar da dershane. Fakat
ülkenin bu çukuru dolduracak potansiyeli var.
Bugün ulaştığımız düzey 21. yüzyılda sağlıklı yaşamak için yeterli
değildir. Sürdürülebilir bir geleceği nasıl ulaşıldığı bilinen ulusal
gelir rakamlarıyla değil, araştırma ve yeni teknoloji üretme
potansiyelimiz ile orantılı olarak düşünme aşamasına geldik. Bunu
planlamak tek sorundur. Başka yöntemi yok. Türkiye’nin sömürgesi yok.
Bilim ve Teknolojide bizden ileri olan ülkeleri sömürüp zengin
olmayacağız. Sadece kendi fakirlerini sömürerek zengin olan bir ülke
modeli de henüz icat edilmedi.
Liberal ekonominin ‘everything goes’ formülü fakir ülkeler için icat
edilmemiştir. Bilim ve teknolojide üst düzeye erişmiş ve dünyayı
yüzlerce yıl sömürerek onların zenginliklerini kendi ülkelerine taşımış
Avrupa’nın ve Amerika’nın sömürülerini sürdürmek için icat ettikleri bir
deyimdir. Fakat son ekonomik kriz bir yalan olduğunu kanıtladı.
Amerikan hükümeti banka sahibi oldu. Birinci Dünya Savaşı, 1929 krizi,
İkinci Dünya Savaşı, Kore,Vietnam, Irak, Afganistan ve son kriz
Kapitalizm’in zavallılığını ortaya koymuştur. İnsan megalomanisine daha
uygun olsa da.
Komünizm gibi Kapitalizm de sona erecek. Gerçi söylemler,
alışkanlıklar olaylardan daha uzun ömürlüdür. Buda, İsa, Musa, Muhammed
çağına dönmeyi planlayan milyarların yaşadığı dünyada komünist ve
kapitalist mitosların ve sömürgecilerin yaşaması şaşılacak bir şey
değil. Zavallı insanlar Kurun-u Vusta’dan bu yana değişmeyen
kaderlerinin çevrelerinde dolanan motor gürültüleriyle serseme döndüler.
Ama zorlanıyorlar, lafla karınları doymuyor. İyi niyetli , bilinçli
insanların bu çelişkileri kalabalıklara anlatıp durumun üstesinden
gelmek için çok çaba sarf etmeleri gerek.
Doğan Kuban/Bilim Teknoloji/Cumhuriyet
Yorum Gönder