Çukurda yer vaaaar! - Galip Baysan

Çukurda yer vaaaar! - Galip Baysan
Başbakan Erdoğan’ın 1915 olayları ile ilgili olarak Ermeni Toplumundan özür dileme anlamına gelen beyanları insani düşüncelerle olumlu karşılanabilir. Özellikle bizden biri olarak kabul ettiğimiz Ermeni kökenli Türk vatandaşlarımızın bu tip beyanlara ve kamuoyunca konuya olumlu yaklaşımlara çok ihtiyaçları var. Diyaspora Ermeni iddialarına karşı mücadele etmek için ne yapmalıyız konusuna ilerideki yazılarımızda temas edeceğiz. Ancak her şeyden önce konu hakkında bilgilenmeli, özellikle o dönemi yaşamış, görev yapmış insanlarımızın anılarını yakından incelemeliyiz. Böylece bölgede yaşayan isyan halindeki Ermenilerin dışında Türk ve Müslüman halkın çektiği acıları da bilmek ve anmak imkanı bulabiliriz. Bu konudaki gerçekler o kadar acıdır ki inanılmaz. Ermenilerin acılı hikayesini bütün dünya öğrendi ama Türk ve Müslüman halkın başına gelenleri kimse bilmiyor ve daha acısı umursamıyor.
Bu gün sizlere Türk- Ermeni çatışmasının Dünya ve Türk kamuoyunca pek bilinmeyen, pek az işlenmiş, ancak Türk Aydınları tarafından mutlaka bilinmesi ve unutulmaması gereken bir safhasından bahsetmek istiyorum. Acaba 1917 sonu ve 1918 başlarında Doğu Anadolu’da neler oldu? Bu ve benzeri konuların Batıda hiç duyulmamış olması, Türk Toplumu karşısında oynanan politik oyunun gerçekleştirilmesi için takip edilen strateji gereğidir. Konu tartışılırken “Ermenileri suçlu duruma düşürecek her türlü bilgi, haber yayınlanması yasaktır.” Böylece ortada sadece “Zorunlu Göç” olayı kalır ve Topraklarında yaşayan masum bir ulusu sırf “Hıristiyan olarak kalmayı tercih ettikleri için” yurtlarından süren, öldüren, yok eden bir başka kafir ulusun işlediği günahlar konuşulur, tartışılır, aleyhinde kararlar çıkarılır, oylanır kabul edilir.
Bu dönemle ilgili, Ermeni taraftarı bir yazarın genel görüşleri şöyledir:
“1915 zorunlu göç olayının da sonunda bir ücreti vardı. Yudeniç’in birlikleri ilerleyip Van, Bitlis, Muş, Erzurum, Erzincan ve daha sonra Trabzon’u işgal edince Müslüman halk hemen Ermeni intikamının tadını tattı. Türk yerli halk 1916 kışında panik halinde Batıya doğru kaçmaya başladı. Çoğu dağlarda çaresizlik içinde perişan öldüler. Her ne kadar bu ölümler Ermenilere uygulananlar kadar büyük olmasa da bu sivillerden binlercesi Ermeni gönüllü birlikleri tarafından öldürüldüler. Bu cevabi kıyımlar Türk yayınlarında yoğun bir şekilde anlatılmaktadır. Rus yayınlarında bu konuya temas edilir. Yarbay Tverdokhlebor hatıralarında canlı bir şekilde Ermeni çetelerin Müslüman köylerini nasıl tahrip edip, işkence ettiklerini, ırza geçme ve işkence yaptıklarını, Türklerin Erzurum’da karşılaştıkları felaketi anlatır. İşgalci Rus kuvvetleri bütün bir Müslüman köyünün, Ermeni çetelerinin soygun, cinayet, ırza geçme ve topluca yakma olaylarına yüzlerce defa şahit olduklarını belirtmişlerdir. Erzurum’daki olaylar savaşta pişmiş Rus subaylarını bile hasta edince Ermenileri ancak top ateşi tehdidi ile durdurabilmişlerdir. Bütün savaşlarda olduğu gibi askerlerin veya yarı askerlerin kurbanları masum siviller olmaktadır.” (1)
H.M. Sachar bu konuya temas eden ender yazarlardan biridir ama Ermenileri nasıl kayırmağa çalıştığını herhalde fark etmişsinizdir. “Ermenilere yapılanlar kadar şiddetli değil” dediği soykırım, Ermenilere ne yapıldıysa onun 5-10 misli olmuştu.
Doğu Anadolu’da savaş sona erdiği zaman Doğu Anadolu ve Kafkasya’da 1,2 Milyondan fazla Müslüman yerlerinden sürülmüştü. Doğu Anadolu’da 1 Milyondan fazla, Kafkas göçmeni Müslümanlardan da 130.000 kişi hayatını kaybetmiş bulunuyordu. Sürülenlerde de salgın hastalık, açlık, sefalet ve Ermeni çeteleri yüzünden büyük ölçüde  kırılınca neticede ölü miktarı 2-2,5 milyon arası bir seviyeye yükselmiş bulunuyordu. “Van’daki Müslümanların % 62’si, Bitlis Vilayetinde % 42’si, Erzurum Vilayetinde % 31’i, Diyarbakır ‘da ise % 26’sı ölmüştür.” (2)
 Savaşın son günlerinde 11 Nisan 1918’de Bitlis’e Vali olarak gönderilen Mazhar Müfit (Kansu) Bitlis’i nasıl bulduğunu bakın nasıl anlatıyor:
“.....Bitlis’i tahayyül ve tasavvur ettiğimden çok daha perişan bir halde bulmuştum. Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün refah ve imkanlarından faydalanmış olarak büyüyen ve doğu şehirlerimizin en mamurlarından biri olan Bitlis, bir harabeden farksızdı. Rus istilâsı şehri yıkmıştı, yine Rus ric’ati yakmıştı ve Ermeni çetelerinin katliamları ve muhaceret vilayet merkezinde insan ve aile bırakmamıştı.
Şehirde ve harabeler arasında ancak iki yüzü geçmeyen insan bulduğumuzu söylersem, buna asla hayret edilmemelidir. O insanlar da açlıktan, her çeşit yoksulluktan perişan ve bitkin bir halde bulunuyorlardı. Hoş biz de, hemen bu aç ve bitkin insan kafilesinin arasına katılıvermiştik. Üç dört ay, hepimiz, kelkil denilen darı hamurundan ekmek ve buna tek katık olarak da deve dikenine benzeyen ve kendi kendisine yetişen kengil denilen bir otu yemeğe mahkûm ve mecbur kalmıştık.” (3)
1917 yılı Kasım ayında iktidarı ele geçiren Lenin ve arkadaşlarının arzularının aksine Rus-Türk cephesindeki askerler kitle halinde eve dönüş hazırlığına başladılar. 18 Aralık 1917’de Erzincan Mütarekesi’nden sonra cepheden çekilip giden bu Rus askerlerinin çoğu Ermenilerle birleşerek Müslüman köylerini ve kasabalarını basmaktan ve yağma etmekten, erkek ve kadınlarını öldürmekten geri durmuyorlardı. Cephedeki Rus birliklerinin yerini Ermeni birlikleri almağa başlamışlardı. Birde iç bölgelerdeki asayişi sağlamak amacıyla “Ermeni Milis Teşkilatı” da kurulmuştu. Ruslar bölgedeki şehir ve kasabalara Ermeni memurlar tayin ediyor ve yönetimi tamamen Ermenilere bırakmak istiyorlardı. Bu suretle Brest – Litovsk görüşmeleri sonunda Ruslar buradan çekilince, bölgede bir “Ermeni Devleti”’nin kurulması için bütün hazırlıklar yapılmış gibi idi. Lenin ve çevresindeki Ermeni Bolşevikler, Rus askerleri daha tamamıyla çekilmeden Ermenilerin idareyi ele almaları ve buraların Türklere iadesine mani olmayı tasarlamışlardı. (4)
Ermeniler, bu fırsattan istifade ile 1915 Tehcir olayının öcünü almak bahanesiyle Rus işgal bölgesindeki Müslüman ahaliye karşı yeni bir “imha Hareketi”ne giriştiler. Müslüman köyleri Ermeniler tarafından tahribata uğramakta ve köy halkı öldürülmekte idi. Üstelik çekilip gitmekte olan Rus askerleri de onlara katılınca bölgede genel bir “soykırım” hareketi başlamış oldu. Bu suretle Rus işgali altındaki sahada Müslüman – Türk ahalinin can ve mal emniyeti kalmamıştı. Ermeni çeteleri ve disiplinsiz Rus askerlerinin taşkınlıklarına karşı koyacak bir Rus askeri idaresi de mevcut değildi. (5)
1918 yılı başlarında Ermenilerin tam teşkilatlı bir kolorduları vardı. Savaşın başlarında Rusların emrinde 120.000 Ermeni askeri olduğu ve bunların 80.000 ‘inin Almanya’ya, 40.000 ‘inin de Türklere karış savaştığı değişik Ermeni yayınlarında ifade edilmektedir. Ermenilerden ayrıca İngiltere’de, Mısır’da, Fransa’da gönüllü alayları teşkil edildi.  Ermeniler bu gönüllülere çok güveniyorlardı.(6)
Doğu Anadolu’daki Ermeni Kolordusu’nun iki (tüfekçi) Tümen, üç gönüllü Tugay, bir süvari tugayı ve birkaç milis tugayından teşekkül etmişti.(7) Tüfekçi Tümenler, Rus Ordusu’nda hizmet etmiş olan “druzina” (tabur) larından ibaret olup, savaş zamanında çok iş görmüşlerdi. Kafkas Cephesinde General Yudeniç komutasındaki Rus birliklerinde Ermeni asker çoktu. Bunların ekserisi, Rus işgali altındaki Türk topraklarından Erzurum, Erzincan, Van ve Eleşkirt Vadisi halkından olup, Rus ordusuna ve oradan da Ermeni kıtalarına gönüllü olarak katılmışlardı. Rus ordusunda Ermeni subayları da çoktu, onlarda Ermeni milli birliklerinde görev aldılar.
İhtilalden sonra çözülen Rus ordusunun silahları, bilhassa ağır makinalı tüfekleri, Ermenilerin eline geçti. Ermeni askeri kuvvetleri 16.000 piyade, 1.000 süvari ve 4.000 milisten oluşmuştu. Gürcü kuvvetlerinin de 10.000 kadar olduğu ve Tiflis’teki Rus harp malzemelerinin Gürcülerin elinde olduğu biliniyor.(8)
Rus Sovyet Halk Komiserleri Meclisi tarafından Türkiye Ermenileri hakkında 13 Ocak 1918’de şöyle bir karar yayınlandı:
“Halk Komiserleri Meclisi, Ermeni halka, Rus işçi ve köylü hükümetinin, Rusya tarafından işgal edilmiş olan Türkiye, Ermenistan Ermenilerinin bağımsızlıkları da dahil olmak üzere özellikle hukukunu ve serbestçe kendi idarelerini kurmaları hakkını tanıdığını bildirir.”
Komiserler Meclisi, bu hakların bir takım ilk teminatın hazırlanması ve Ermeni halkının referandumu ile mümkün olacağını kabul eder. Komiserler Meclisi, kısmen teminat olmak üzere şu aşağıdaki şartları uygun bulur:
Türkiye Ermenistan’ının coğrafi hudutları, Ermeni –İslâm halkı ve huduttaki illerin halkının demokratik bir şekilde seçecekleri delegeler ve komiser Sahumyan vasıtasiyle saptanacaktır. (9)
Ermeni soygun ve soykırımları nedeniyle Ordu Komutanı Vehib Paşa 11 Şubat 1918’de komutan Gürcü generali Odişelidzeye Ermenilerin Müslüman ahaliye zulümlerinin durdurulması için bir tel çekti. Odişelidze de “Müslüman ahalinin korunacağı” hakkında teminat verdi. Bu teminata rağmen Ermeni mezalimi durmadı. 10 Şubat günü Brest – Litavsk görüşmeleri kesilmişti. Sovyetlerin de niyeti belli olmuştu. Rus-Ermeni işgalindeki Türk topraklarını kurtarmak için 12 Şubat’ta Türk Ordusu’nun ileri harekatı başladı. Kar ve soğuğa rağmen savaş meydanında hızla ilerlendi ve 14 Mart 1918 günü, 1914 yılındaki Türk –Rus sınırına varıldı. (10)
1’nci Kafkas Kolordusu Komutanı Kurmay Albay (sonradan paşa) Kâzım Karabekirin daha sonra General Harbord başkanlığındaki Amerikan heyetine verdiği raporda Türk askerinin ilerleyişi ve karşılaştığı korkunç sahneleri izliyoruz:
“Her taraf karla kaplı olduğu için yürüyüş epeyce güçtü. Özellikle Ermeni çeteleri, Erzincan Ovası’na inen geçitleri tutmuşlardı. Onun için gece yürüyüşüyle 13 Şubatta Erzincan ovasına indik ve o gün akşama doğru Erzincan’a girdik.
Erzincan’daki kıyım korkunçtu. Kimi güzel yapılar ateşe verilmiş, kimi binalar içine doldurulan İslâm halkla birlikte yakılmış, kuyular insan cesetleriyle doldurulmuştu. Bu dokunaklı görüşler Erzurum yöresinde neler geçtiğini insana tahmin ettiriyordu. Rus subayları ile birlikte bu kıyım, fotoğraflarıyla, raporlarda belgelendi...” (11)
Rus ordusu Komutanı General Odişelidze’nin Erzincan’daki Ermeni mezaliminden bir sahneyi şöyle anlatır.
“Türk kıyımını yapan Ermenilerin adlarını iyi bilmediğim için burada anamayacağım. Her türlü müdafaadan mahrum ve silahsız 800’den fazla Türk öldürülmüştür. Büyük çukurlar açılmış ve zavallı Türkler. bu çukurların başına götürülüp hayvan gibi boğazlanmış ve bu çukurlara doldurulmuş. Ermenilerden biri sayarmış, “Yetmiş mi oldu? Çukurda Yer Vaaar’ on kişi daha alır, kes” deyince on kişi daha keserler ve çukura atıp üzerlerine toprak örterlermiş. Bu kıyım bir doktor ve müteahhit tarafından tertiplenmiş. Bizzat müteahhit olan kişi, eğlenmek için bir eve doldurduğu seksen kadar zavallının kapıdan çıkarken birer birer kafalarını parçalamış.” (12)
Bir Rus yarbayı Khleboff, üst makamlara verdiği raporda. “Erzincan’dan Erzurum’a çekilmekte olan Ermeni çeteleri yollarının üstündeki bütün Müslüman köylerini ve sakinlerini yok etmişlerdir.” demektedir. (13
Sayın okurlarımız, geçmişte olmuş tatsız ve acı olayları unutup, birlikte mutlu bir geleceğe doğru ilerlemek bir erdemdir. Türk halkı bu nedenle uzun yıllar Batılı Ülkeler tarafından açıkça desteklenen Yunan ve Ermeni mezalimi hakkında onurlu bir davranış içinde bulunmuş ve yapılanlar pek konuşmamıştır. Ancak Türk insanının bu asil davranışı aleyhinde, iğrenç yorumların yapılmasına sebebiyet verince ne kadar acı olursa olsun, geçmişte karşı tarafın yaptıklarını ortaya koymak bir mecburiyet halini almıştır. Biz yinede bu acı sayfaları hiç karıştırmak istemezdik ama devam etmek artık bir mecburiyet halini aldı.

REFERANSLAR:
(1) Howard M. Sachar, The Emergence of the Middle East,1914-1924 s.114 (The Penguin Press, Washington-1969)
(2) Hüdavendigar Onur,Millet-i Sadıkadan Haykın Çocuklarınar, s.126 (İstanbul-1999).
(3) Mazhar Müfit Kansu, Erzurumdan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, 1.Cilt.s.7 (Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara-1988).
(4)  Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya,1748-1919  s.461( Ankara Üniversitesi-1970).
(5) Aynı Eser, s.461.
(6) Ermeni Komitelerinin A’mal ve Harekat-ı İhtilaliyesi, Meşrutiyetten Evvel ve Sonra,s..166,174 ( H. Erdoğan Cengiz, Ankara-1983)
(7) W.E.D. Allen and Paul Muratoff, Caucasion Battlefields A History of the Wars on the Turco-Caucasion Berder (1828-1921) P.458 (Cambridge University Pres-1953).
(8) Aynı Eser, s.459.
(9) Esat. Uras: Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, s.641-642 (İstanbul-1987)
(10) W.E.D. Allen and Paul Maratof, a.g.e, s.463.
(11) Kazım Karabekir, Birinci Cihan Harbi’ni Nasıl İdare Ettik? Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu, Cilt-lll, s.166 (Emre Yayınları, İkinci Baskı, İstanbul-1995);Kazım Karabekir, 1917-20 Arasında Erzincan’dan Erivan’a Ermeni Mezalimi, s.75-79 (Emre Yayınları, Hazırlayan, Ömer Hakan Özalp, İstanbul-2000); İsmet Parmaksızoğlu, Ermeni Komitelerinin İhtilal Hareketleri ve Besledikleri Emeller, s.160-161 (Ankara-1981).
(12) Altan Deliorman, Türklere Karşı Ermeni Komitecileri, s.201-202 (3. Baskı, İstanbul-1980).
(13) Aynı Eser, s.202.

Dr. M. Galip Baysan

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget