Sokak çocukları, tutuklular, hükümlüler, kaçak işçiler, kadersiz kadınlar, yoksul köylüler, evsiz barksızlar, sokak hayvanları, aykırı düşünenler, aykırı sanatçılar, deliler, özürlüler, üçüncü cinsiyet, sendikasız, sigortasız işçiler, işsizler, yoksul üniversiteliler... Sömürülen doğa, satılan toprak, bölünen ülke... Tüm bunlar toplumumuzun varoşlarıdır. Bunların pek çoğu bir insan kişiliğinde de toplanabilir, mutsuzluk umutsuzluk iyice katmerlenir gider!
Hani, “bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür” derler ya, işte bir toplum da öyledir. Varoşlarından gelen iniltiler arttıkça o çürür gider.
Geçenlerde konuğumuz olan Federal Almanya Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde yaptığı konuşmasında Ülkemizin içerisine sürüklendiği karanlığı nezaketle, ama açık bir dille betimledi. Uyardı, kaygılarını dile getirdi. “Hiç birini uydurmadığı, az bile söylediği” sözler şunlar: (https://gundem.bugun.com.tr/hukumete-agir-elestiri-haberi/1081403):
“Kimi Türk vatandaşı ve kimi Türk siyasetçi bu tarz eleştiriyi kabul etmekte zorlanabilir. Beni lütfen yanlış anlamayın. İfade ettiklerim içişlerine müdahale değil, eşit düzeyde paylaşım arzusu.”
“Demokrasinin sağladığı kazanımı, yaşama tecrübesinin etkisiyle, herhangi bir yerde hukuk devletini ve birçok ülkede denenmiş olan kuvvetler ayrımını kısıtlama eğilimini gördüğüm zaman bunu özel bir kaygı duyarak izlerim.”
“Dolayısıyla bugün burada hükümetin, hoşuna gitmeyen çok sayıda savcı ve polisi yerinden alışı, çarpık gelişmeleri aydınlatmalarına engel olur.”
“ ‘Hükümet kararları kendi lehine etkilemeye veya hoşnut olmayacağı kararlardan kaçınmaya çalışırsa, yargı bağımsızlığı hâlâ güvence altında olur mu’ diye soruyorum.”
“Bir demokrat olarak, kendi ülkem olmasa bile, ne zaman hukuk devletinin tehlike altında olduğunu görsem o zaman sesimi yükseltirim. Sesim insanlar içindir; onurları, özgürlükleri ve fiziksel dokunulmazlıkları içindir.”
“Sokak protestoları zor kullanılarak bastırıldığında hatta bu yüzden insanlar canından olduğunda itiraf ediyorum; bu gelişmeler beni korkutuyor. Özellikle fikir ve basın özgürlüğü kısıtlandığı için.”
“İnternet ve sosyal iletişim ağlarına erişimin kısıtlandığını; eleştirel bakış açısına sahip gazetecilerin işten çıkarıldığını hatta yargılandığını; gazetelere yayın yasağının getirildiğini ve yayıncıların hukuki baskı altına alındıkları bir zamanı yaşıyoruz.”
“Protesto uyarıcı bir sinyaldir. Vatandaşların kendilerini birer emir kulu olarak algılamamaları, ülke refahına hizmet eder. Türkiye vatandaşları ülkelerinin kaderini şekillendirmek için ortak hareket etmeye hazırlarsa bu olgunluk işareti olarak övgüye şayandır.”
“Demokrasinin diyaloğa ihtiyacı vardır. Kamuoyunda kullanılan dilin zehirlenmesi ve düşman imajının oluşturulması topluma zarar verir.”
Bu ülkenin bir yurttaşı olarak söylenenlerin hiç birini abartı ya da yanılgı olarak nitelemem mümkün değil. Hepimiz bu karabulutun içinde yaşıyoruz. Bu sözleri bir “yabancı”nın söylemiş olması kimilerinin kanına dokundu. Yabancıların övgülerine sevinenlerin, yergilerine karşı saldırganlaşması hastalıklı bir durumdur. Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetenlerin Atatürk terbiyesi almış olmasını bekleriz.
Bu soğuk duşun ardından başka bir “yabancı” eleştirisi daha aldık: Bir sivil toplum kuruluşu olan “Freedom House”, “Dünyada basın özgürlüğü” raporunda Türkiye'yi dünya sıralamasında 120'ncilikten 134'üncülüğe gerileterek, 'kısmen özgür' statüsünden 'özgür değil' statüsüne düşürdü.
2014 Nisan Ayı istatistiklerine göre dört kişililk bir ailenin yoksulluk sınır 3.800 TL dolayında... Yorumu gerektirmeyen bu rakamın aynı zamanda tüm ailelerin %95'inin gelirine karşılık geldiğini de eklemelidir. Yani Türkiye yoksul bir ülkedir.
Türkiye zengin bir ülkedir. Güçlü bir ülkedir. Bayındır bir ülkedir. Güzel bir ülkedir. Ama tüm bunlar halkın çoğunluğunu zenginleştirmiyor. Aksine, kendilerine seyirci bırakıyor. Türkiye yoksulunu yaratıp, sadaka veren, bu yolla iktidara gelip, sömüren sömürten bir yönetimin ülkesidir. Bu düzeneği kırıp, parçalamak artık çok zordur. Peki, bir yolu yok mudur? Elbette var: Maraton Koşmak!
Toplumun varoşlarıdır bu ülke. Buna göre koşmalı. Dantela gibi örmeli düşleri. Kısa gün kârından vazgeçmeli. Serden geçmeli. Küçük hesaplardan, küçük hesapların adamlarından uzak durmalı. Halk toplumun varoşlarında yaşıyor bu ülkede. Varoşları yurt edinmeli, yurttaş olmak için!
Hayrettin Ökçesiz/Bilim Teknoloji/Cumhuriyet
Yorum Gönder