Dün Deniz Gezmiş'i gördüm! - Tünay Süer

Dün Deniz Gezmiş'i gördüm! - Tünay Süer
Şehrin gürültüsünden, politikadan, ikiyüzlü insanlardan kaçmak, biraz kafamı dinlemek için Belgrat Ormanına gitmiştim. Şöyle sakin bir yer bulup, yere serdiğim palanın (Kırpık parçalardan dokunan yer yaygısı.) üzerinde uzanmıştım. Kuşların cıvıltısını dinliyor, nefis orman havasını ciğerlerime alabildiğine soluyordum. 
Tepemdeki ağacın dalları arasından uçuk mavi gök üzerinde şekilden şekile bürünen küçük beyaz bulutları izliyordum. 
“Merhaba yoldaş ablam” diye tok bir sesle irkildim. 
Karşımda üç genç duruyordu. Hemen tanıdım onları. 
Yattığım yerden toparlanıp oturdum. 
“Rahatsız olma ablam, seninle iki üç kelam edelim dedik.”
İlk defa görüyordum onu. 
Sırım gibi kara yağız bir delikanlıydı. Çok yakışıklıydı. Yanındakiler de Yusuf ve Hüseyin’di. 
Yineledi; 
“-Merhaba yoldaş ablamız, nasılsın diye sormayacağım çünkü seni ve düşüncelerini biliyorum.”
Şaşırdım haliyle. 
-“Sen, siz ölmüştünüz hani, nasıl olurda burada olursunuz”. Diyerek şaşkınlıkla kekelerken, hüzünlü bir sesle yanıt verdi bana. 
“-Ablam, kim diyor bizler öldük diye? Bak yine karşındayız, aklındayız. Sizler bizi yaşatanlar değil misiniz? 
-Bak, ölmedik işte. Gençlik bize şarkılar söylüyor duymuyor musun?” Dedi. 
Kulak kesildim. Uzaklardan bir yerden “Denizler ölmez” sesleri melodi gibi yansıyordu bize kadar. 
“- Evet, evet duydum.” Dedim. Kafam allak bullak olmuştu. 
“-Bizler bir misyon yüklenen gençlerdik. Uğrunda ölmeyi göze aldığımız Kemalist Devrimi yaşatmaktı amacımız. Bak, Denizler ölmez diyorlar. Duydun değil mi?” Diye yineledi. 
Şaşkınlıkla onu dinliyordum. 
“Binlerce insanın hayatına malolan katliamlara, aydınlarımızın birer birer katledilmesine göz yuman, destek çıkan, kışkırtan emperyalistlere boyun eğen zihniyetler yok olmadıkça, halkım huzura kavuşmayınca biz ölmeyiz ablam. Huzur içinde olmadan o ebedi uyku olur mu hiç?” 
Biz; Mustafa Kemal'in Milli Kurtuluş idealini yaşatmak için,  
Mustafa Kemal devrimine saldıran karanlık güçlere dur demek için,  
Milletçe yabancı uşaklığına düşmekten kurtulmak için,  
Emperyalistlerin tahakkümünden kurtulmuş, kendi halkının iradesiyle yönetilen bir Türkiye için darağacına gittik.” 
Gözlerim dolmuş neredeyse ağlamak üzereydim. 
Deniz konuşmasına devam ediyordu bu sırada. 
“39 yıl geçti aradan bugün bakıyoruz hiçbir şey değişmemiş gibi sanki. Bizim ideolojimize inanmayanlara özgürlük adına gasp ve bunun gibi işlerle uğraştığımızı, bizi eşkıya sananlara bir çift sözüm var. 
Türkiye bu gün bağımsız mıdır? 
Total bir rejime dönüşmüş, benden olanlar olmayanlar diye bölünmüş ve düşünce özgürlüğü olmayan bir korku imparatorluğuna dönmemiş midir? 
Nerede bağımsız yargı? Nerede Demokrasi? Nerede özgürlük? 
Uğur Mumcu’ları, Çetin Emeç’leri, Bahriye Üçok’ları katledenler, kardeşi kardeşe düşman etmeye kalkan hep onlar değiller mi? 
İşte, bizler bu günlere gelmeyelim diye mücadele ettik. Yurdumu bu duruma getirenler Amerikan emperyalizmi ve yerli işbirlikçileridir. Kahrolsun Faşizm.” Dedi. 
“Biliyorum Deniz ama ne yapabiliriz ki.” diye sordum. 
İşte o zaman tüylerimi ürpeten şu sözleri söyledi bana. 
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. 
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek” 
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.” 
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
*****
Atatürk’ün Bursa Nutkunu hiç teklemeden bir çırpıda o mağrur duruşuyla söyleyiverdi bana. 
Sonra benim bir şey dememe vakit kalmadan; 
“-Sen söylediklerimi anladın ablam. Bizim şimdi gitmemiz gerek çünkü Halit ağabeyimizi karşılayacağız. Sağlıcakla kal.” Dedi ve gözden kayboluverdiler… 
Gözlerimi açtığımda yatağımda yatıyordum. Rüya gördüğümü anladım. Öylesine gerçek bir rüyaydı ki sanki zaman makinesinden geçip geri dönmüş gibiydim. 
39 yıl önce idam edilen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan’ı sevgi ve saygıyla anıyorum. Bu gün avukatları, Halil ağabeylerine de kavuştular. Tüm devrim şehitlerimize ve genç fidanlarımıza tanrıdan rahmetler diliyorum. Işıklar içerisinde yatsınlar. 
Unutmadık, asla da unutturmayacağız sizleri sevgili yoldaşlarım. 

Tünay Süer  6 Mayıs 2011 Milliyet Blog

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget