Aklıma sadece, Başbakancı Ahmet Davutoğlu’nun, hangi akla hizmet, kaleme aldığı Stratejik Derinlik‘i geliyor ki, şu anda Türkiye’nin Başyüce kılavuzluğunda Suriye çirkefinde debelenmesinin en büyük sorumlusudur.
“Boşta gezer”in işçi sınıfından olanına Karl Marx “Lümpen proletarya” derdi, çok zararlı ve tehlikeli bulurdu. “Lümpen” prinha gibidir. Siyasetin lümpeni masa ve kasayı ele geçirmek için din ve imanı ökse ve yem olarak kullanır. Masa ve kasayı ele geçirince de dünyayı hamhumşaralop eder.
Vaziyetin durumu böyle! Şimdi gelelim şu, Can Dündar-Erdem Gül davasında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara. Anayasa Mahkemesi (AKP şuçüstü yakalandığı halde) bal gibi kapatabilecekken para cezası ile hesap kestiği zaman AYM aslan, kaplan ve de vatansever idi. Şimdi gölgelerine bassa bile katli vacip. Üstelik kendileri doğrudan zarara uğramıyor. AYM, mazlumları AKP tuzağından biraz uzaklaştırdığı için. Bunlar böyledir, bunlarda hak ve adalet diye bir kabiliyet yoktur.
Başyüce hazretleri “Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum!” diyor. Son derece nihilist ve anarşik bir cümle. Bunu başka bir bağlamda tekrarlayalım: “Trafik kurallarına saygı duymuyorum ve de uymuyorum!” Trafik kurallarına uymadan ve saygı duymadan on kilometre içinde kaç kaza yaparsın, kaç can alırsın?! Böyle konuşma ancak bir haneberduşa yaraşır ama şimdilik camhurbaşkanlığıyla idare eden Başyüce’ye yakışır mı?
Sen ki o anayasa sayesinde Cumhurbaşkanı oldun, görev ve yetkilerinin trafik kurallarına uyacağına namusun ve şerefin üzerine yemin ettin! Yemin ederken ayağını kaldırsan da hükmü yok. Anayasa ciddi bir adamdır, yemini ciddiye alır. Anayasa, ilacı yemekten önce alacaksın diyorsa, yemekten sonra alamazsın. Cumhurbaşkanlığı ciddi bir iştir. Cumhurbaşkanı’nın görev sorumluluğu olduğu için (kurala bağlı) yetkileri vardır. Yetki koşulsuz ve sınırsız değildir.
Gençliğimde TRT Televizyonunda Öndenetim ve Redaksiyon Müdürlüğü yaparken, İsmail Cem Genel Müdür idi. Hiç bilinmez ama yönetim anlayışı Başyüce’ninkinden farklı değildi. Her toplantıda tartışırdık. Bir gün “Özdemiğ bey, yetkim olmadığını söylüyogsunuz ama TRT yönetmeliğinde ‘Bu yönetmeliği Genel Müdür yürütüg’ diye yazıyor” demişti. Ben de “Yürütmekten kasıt, yönetmeliği yok saymak değil, onun maddelerini harfiyyen uygulamak (zorundadır) anlamındadır!” diye cevap vermiştim. “Kimse devlet işlerinde yasal temeli olmayan yetki kullamaz” anlamına gelir bu. Yönetmelikte bir hizmet için 1.000 lira yazıyorsa genel müdür de olsanız 2.000 lira veremezsiniz. AKP kadrosunun anlamadığı bu işte. İşte bu yüzden meşruiyet dışına çıkıyorlar. İktidar olmanın kuralının “Hep bana, Rab bana” olduğunu sanıyorlar.
Gene kendimden bir örnek vereceğim. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra yedek subaylığımı yaptım. Ailemin okumuş büyükleri, disiplinsizlikten hapse gireceğim için askerliği tamamlayamayacağımdan kaygılanıyorlardı. Önce okulda, sonra 57.Er Eğitim Tugayı’nda bütün yönetmelileri ezbere öğrendim ve buyrukların tamamını eksiksiz yerine getirdim. Hapise girmek de ne demek, taktirname aldım ve örnek subay olarak gösterildim. Tugay Komutanı tezkere bırakıp orduda kalmamı bile önerdi.
Şiir ve hukuk insanlığın en yüce erdemleridir. “Karara uymuyorum, saygı duymuyorum” demek “Benim hukuka saygım yok!” anlamına gelir ki, bu cümleyi aklı başında hiçbir şiir sever söyleyemez.
“Karara uymuyorum, saygı duymuyorum”un anayasal sakıncalarına gelelim ve dikkatlice okuyalım:
ANAYASA ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Yargı
Genel hükümler
- Mahkemelerin bağımsızlığı
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.
(Tekrar edelim: “Yasama (TBMM) ve yürütme organları (Cumhurbaşkanlığı ve Hükümet) ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”
Demek ki neymiş? Cumhurbaşkanı mahkeme kararlarına uymak zorundaymış. “Karara uymuyorum, saygı duymuyorum” diyemezmiş. Derse…
Anayasa Mahkemesi’nin Görev ve yetkileri
MADDE 148.– Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. […..]
Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar.
(“Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını […] görevleriyle ilgili suçlarından dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar” demek, ne demek?
Anayasa Mahkemesinin kararları
MADDE 153.– Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. […] Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.
Bu hüküm şu anlama geliyor: Anayasa Mahkemesi’nin kararları kesindir. TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Hükümet ve bütün mahkemeler, idare makamları (vali, kaymakam, belediye başkanı…), (Cumhurbaşkanı olsa da) gerçek ve tüzel kişiler bu kararlara uymak zorundadır. Hiç kimse “Bu kararları beğenmedim, emirlerini yerine getirmeyeceğim!” diye kafa tutamaz. Anayasa, kafa tutanın ağzına biber sürer.
TBMM’nin eski başkanlarından Hüsamettin Cindoruk, Halk TV’de Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına (dolayısıyla Anayasa’ya) uymamanın “vatana ihanet suçu” oluşturacağını bile söyledi.
Efendim, izin verirseniz, Anayasa, yasa, hukuk tanımaz AKP cemaatine bir de Türk Ceza Kanunu’ndan çok ciddi bi tehlikeyi de hatırlatalım:
TÜRK CEZA KANUNU BEŞİNCİ BÖLÜM
Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
Anayasayı ihlâl
MADDE 309. –
(1) Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.
“Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymuyorum” demek. anayasa düzeninin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmek değil midir? Bu teşebbüsün cezası da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile değil midir?
Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanı da dahil herkesi yargılayabilir ama cumhurbaşkanı da dahil hiç kimse, hiçbir kurum Anayasa Mahkemesi’ni yargılayamaz, tehdit edemez ve onun kararlarına karşı gelemez; herkes ve her kurum bu kararı uygulamak zorundadır. Şimdi ortaya çıkmadığına bakmayın, gün olur, bir hukuk yiğidi çıkar, Anayasa’nın buyruklarını ve Türk Ceza Kanunu’nu uygular.
Özdemir İnce/ozdemirince.com
4 Mart 2016
Yorum Gönder