Bir eğitimciden zirve(!)ye mektup var! (2) - Mehmet Halil Arık

Fasıl I (bölüm II)- GELİŞME Zirvedeki baylar; “sözüm sizedir!” Gönül isterdi ki söylenenler kulaklara küpe olsun. Davulcu kabahati misali, kaynayıp gitmesin ara


Bir eğitimciden zirve(!)ye mektup var! (2) - Mehmet Halil Arık
Fasıl I (bölüm II)- GELİŞME
Zirvedeki baylar; “sözüm sizedir!”
Gönül isterdi ki söylenenler kulaklara küpe olsun. Davulcu kabahati misali, kaynayıp gitmesin arada,.
*
Bugünlerde, içinden çıkamadıkça, ellerinizle yarattığınız kaosa hem bahane hem de müsebbip(sebep olan) aramaktasınız.
Gizlenme çabalarınız boşuna. Zira, bahaneler sizleri gizlemeye yetmiyor artık. Aldatıldık yalanlarınızın mumu da yitirdi ferini. Söndü sönecek. Kabak gibi kaldınız ortada işte!.. ‘Aldatıldık’ yalandı, martavaldı. ‘Aldatılan bizdik aslında. Tatlı yalanlar acı reçetelere çare olamadıkça, kaosunuza çare aramak yerine müsebbip aramaya hız verdiniz.

Hem daha etkin, hem de daha hızlı sonuç almak için bir elinizin kendi yakanızda olması gerektiğini hatırlatmanın yersiz ve gereksiz olduğunu siz de biliyorsunuz.
Görünen o ki telaştasınız!... Bu telaşınız kendi aranızdaki uyumu da bozmuş. Öfkenizin dozundan belli telaşınızın boyutu…
Belki trenden atılmışlıktan, belki de zevahiri kurtarmayı muhalefet saflarında görünerek aklanma telaşından, bazılarınız yeni “saf” arayışına girmiş durumda. Dünün hısımları bu günün hasmı olmuş. Gizli değil bu. “Cüppe” giymekten dem vuruyor birileri.. Oysa daha düne kadar, şeyimizin şeyini şey ederken mutlu, mesut, el ele kolkola “beraber ıslandık” nağmeleriyle coşuyor, coşturuyorlardı meydanları. Birisi diğerinin ağabeyi, ötekisi de Civan’ıydı onun.
Elinden tutulup birader sıfatıyla en yüce makam ikram edilenler, 7 yıllık sürede sadece 4 adet (o da yarım yamalak) vetoyla yasal diyetlerini ödedikten sonra, unutulma ve unutturulma sürecine terk edilmiş görünüyorlar.
*
Yeni bir “intifada” başlatma sözleri de davulcu kabahati akibetine uğradı gitti.
*
Yeniden giyilecekmiş cüppe. Giysin!... Belki imanı tazelenir de parsel parsel satılan Ankara için vicdan dile gelir de susan şeytan olmaktan kurtulur. Siyaseten kilim altına süpürülmüş varsa bir pislik bu sayede aydınlatılmış olur. İnançlı olduğunu her fırsatta beyan birisi için Kırk’lanıp 40 cüppe giymektense, bir pislik aydınlatıp 40 sevap kazanmak daha eftal değil mi?.
Siyaseti işine geldiği gün ve biçimde kullanmanın ahlaklılık olmadığını bilmiyor mu “o zat”!...
*
O ve benzerlerine sözüm şu: Aydınız ve uyandınızsa bile (ki inanmıyorum) geç kaldınız!.. Uyarılara kulak asmadınız. Uyaranları üç koyuna çobanlık yapamaz olmakla suçlayan “Civan’ın” peşinde “oturaklı” birer kuyruk olmayı yeğlediniz.
Oysa ülke yönetiminde çobanlık etmenin değil, ülkeyi adam gibi barış içinde, yönetmenin asli görev olduğunu bilmiyor değildiniz. 14 yılını heba ettiniz ülkenin.
Ne kötü gidiş konusunda uyardınız birilerini, ne de uyarılara kulak astınız!.. Civan’ın gözünde “o zat” olup da dürüstlüğünüz ulu orta bitiriliverince kirli siyasetin taşları aniden oynayıverdi yerinden!.. Ve bugüne kadar akla gelmeyen cüppe; giyilecek(miş) şimdi. Oysa hukukçuluğunu her daim ortaya koyanlar, “hukuk herkes için, her zaman gereklidir” ilkesini bilmiyor olamazlar. Dün barsakları temizlemekte kullanılan hukukun, kirlettiklerinin, bir taharetle temizleneceğine inanmak safdillik değil, enayilik olur!...
Hani ülkenin üzerinden vesayetin gölgesi kalkıyordu Ergenekon’la, Balyoz’la. Daha bir onlarca düzmece davalarla!.. Kirli siyasetle kirletilmiş hukuk, gizli tanıklarla rezilce işbirliği yaparken, gerekli değil miydi hukuk!?.
Oysa ülkenin üzerinden kalkan, vesayet gölgesi değil, hukukun, cumhuriyetin, barışın koruma kalkanıydı.
Orta Doğu’yu kan gölüne çeviren BOP ve GOP projelerinin Eşbaşkanı’na o günlerde alkış tutarken, bir cüppeye niçin ihtiyaç duymuyordunuz?
Yoksa, “ mahkemeyi kadıya hep mülk” mü görüyordunuz o günlerde!?..
Devletçilikten kurtulma adına devletin varlığının tehlikeye girmesine seyirci kaldınız. Ulusalcı olmayı suç, devletçi olmayı ihanete eş saydınız!.. Sevr yıllarının mütareke basını, küfürcübaşı göreviyle işbaşındaydı. Salt alkışlarla değil, makam, mevki ve cülusla hem ödüllendiriliyor, hem de cesaretlendirili-yorlardı Neyin birikmiş kuyruk acısıydı bunca birikim?
Dün “iyi ki bu orduyla savaşa girmemişiz” denirken, bu gün aynı ordu ellerinizle yarattığınız düşmanların üzerine savaşa sürmektesiniz!... Dün mü doğruydu yaptığınız bu gün mü!?.. Bu günün doğrusu üzerinden bakarsak, dünün onca acılarının kirli izlerini ne yapacağız!?.. Giyeceğiniz cüppe dünün kirini ak-layıp paklasa bile (ki mümkün değil) silecek mi o acıların izlerini ?
*
“17/25 Aralık lekesini bile pir-ü pak eyleyen parmaklar için de, bir cüppe giyen çıkacak mı acaba günün birinde… Bak işte elin adamı bakmadı gözünün yaşına Reza Zarrab’ın… Tutup atıverdi içeri sizin “hayırsever(!?)” işadamınızı.
Heyyyy Müsvedde Bakaaaan!... Zarrab, önüne yatacak bir kalkan arıyor!... Haydi koş!... “Yetiş ey gamze yetiş!” çığlığını duymuyor musun? Yoksa, öküz ölünce vefa da mı sıfırlandı Bay Bakan!?.. (Bu konu düşmeyecek gündemden) (Yeni fasıl’da buluşmak dileğiyle)

21 Mart 2016

 Mehmet Halil ArıkEmekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget