Rehber Necip Fazıl’sa, akıbet meçhul! - Nuray Mert

Doksanlı yıllardan itibaren, mevcut Cumhuriyet rejiminin demokratikleşmesi yönünde umutlar dolaşıma girdi, ama varılan yer milliyetçi-devletçi bir ters tepme

Rehber Necip Fazıl’sa, akıbet meçhul! - Nuray Mert
Doksanlı yıllardan itibaren, mevcut Cumhuriyet rejiminin demokratikleşmesi yönünde umutlar dolaşıma girdi, ama varılan yer milliyetçi-devletçi bir ters tepme olan REFAHYOL hükümeti ve ardından laikçi ters tepme olan 28 Şubat postmodern darbesi oldu. İkinci umut dalgası 2002’de AK Parti’nin açtığı statüko karşıtı alanın demokrasi dinamiğine dönüşmesi imkânı etrafında şekillendi. Ama bu kez de varılan yer, muhafazkâr-otoriter ters tepme oldu. Bu durumun nedeni şüphesiz, tesadüf veya talihsizlik değil, siyasi aktörler bir yana, toplumsal aktörlerin ve en başta “büyük burjuvazi” gibi güçlü aktörlerin, “demokrasi ufku ve talebi”nin gerçekte düşük olması. Bu durum, düşünsel dar görüşlülük bir yana, çıkar ve güç hesaplarının fazlasıyla kısa vadeli olması, uzun vadeli kurumsal- hukuksal zemin arayışından ziyade, kişisel çıkar ve ayrıcalık arayışı ile belirlenmesi şeklinde tezahür ediyor. Oysa, Türkiye’nin demokratikleşmesi, doksanlı yıllara gelindiğinde, artık varoluşsal bir mesele olmuştu, yani bu ülkenin yola devam edebilmesi için tek şansı idi, aksi halde derin kırılmalar yaşanacaktı, maalesef şu anda yaşanan budur.
Rejim inşası
Sonuçta, laik-muhafazakâr gerilim hattı da, Kürt-Türk hattı da demokratik yollardan esnemek yerine, derinlemesine kırıldı. “Yeni Türkiye” denilen, bu kırılma üzerine kurulmaya çalışılan “dinsel”-milliyetçiotoriter rejimin adıdır. Sonuçta, Türkiye’nin sorunlarını demokratikleşme ile aşması umut olabilecekken, geldiğimiz yer, rövanşist bir tepkisellik rejimidir. Anılmaya doyulamayan ve birkaç gün önce, adına düzenlenen ödülleri Cumhurbaşkanı’nın verdiği Necip Fazıl Kısakürek’in bu yeni rejimin düşünce babalarından biri olduğunu hatırladıkça veya hatırlatıldıkça nasıl bir rejimin inşası içinde olduğumuz daha iyi anlaşılabilir. Her şeyden önce, iyi bir şair de olsa, Necip Fazıl bir düşünür falan değil, düpedüz faşizan görüşlere sahip bir sağ propagandisttir. Öyle olduğu için, diğer pek çok görüşü gibi, İslam dini üzerine görüşleri de felsefi derinlikten yoksun, sığ ideolojikleştirme çabalarından ibarettir. Maalesef, siyasi ve dinsel düşünce dünyaları çerçevesinde, “Komünizmle Mücadele devri”nin tipik bir ürünü olmaktan öte değer taşımayan sığ ve faşizan dünyası, Türkiye’de sağ siyaset çevrelerinde fazlasıyla karşılık bulmuştur. Yeni Türkiye’nin liderleri ve takipçileri tarafından her vesile ile övülen görüşleri bir toplumun ufkunu belirliyorsa, o toplumun gidişi sadece felakete doğru olur.
Çekilecek çile çok
Yeni Türkiye’nin lider ve diğer kadrolarının, altmışlı yılların imam hatip öğrenciliği esnasında duygularına hitap eden ama biraz irdelendiğinde, sadece siyasal ilke olarak değil, düşünsel derinlik itibarıyla çoktan geride bırakılması gereken bir ismi kurucu düşünür mertebesine yükseltmesi, sadece daha çekecek çok çilemiz olduğunun habercisi olabilir.
Not. Geçen hafta başında, kaza ile yolda düşüp sağ ayağımı bilek hizasında kırdığım için, söz verdiğim ve katılmayı arzuladığım hiçbir toplantı veya etkinliğe katılamayacağım. Herkesten özür diliyorum, bu arada, daha anlamlı olsun diye 1 Ocak’ta sıra aldığım Can ve Erdem’in özgürlük nöbetini tutamayacağım, uzaktan selam ediyorum, umarım ben iyileştiğimde çoktan özgürlüklerine kavuşmuş olurlar. Herkese, her şeye rağmen iyi yıllar!


Nuray Mert/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget