Bir CHP klasiği olan Kurultay yaklaşık 1 ay sonra, 16-17 Ocak 2016 tarihinde yapılacak. Ben yine uzun bir yazı yazacağım. Ricam, yazı duygularınızı yansıtıyorsa paylaşmanız, tavsiye etmenizdir. CHP’nin seçim kazanması, birinci parti olması, tek başına iktidara gelmesi için kafa yorup, öneri, proje üretip, katkı sağlamaya çalışan yazılar kaleme alma gayretimi gören görüyor.
Yazılarıma hiç tahmin edemeyeceğiniz yerlerden, partinin il, ilçe yöneticilerinden, başkanlarından, milletvekillerinden, belediye başkanlarından, parti meclisi ve Genel Merkez yöneticilerinden olumlu tepkiler geliyor. “Gürbüz Bey, yazdıklarınızın her kelimesine katılıyorum. Tespitleriniz çok yerinde. Keşke önerileriniz dikkate alınsa” diyorlar, ama “Konuştuğumuzu kimse bilmesin” diye de rica ediyorlar.
Kimseye yaranmak ya da yıpratmak gibi bir amacım olmadığını, sadece katkı yapmayı hedeflediğimi söylememe rağmen yine de tuhaf tepkiler alıyorum.
Kimileri, “AKP din sömürüsü yapıyor, ama CHP buna tenezzül etmediği için başarısız oluyor. Hala anlamadın mı” diye sesleniyor. Sanki ben, CHP de din sömürüsü yapsın dermişim gibi. Oysa önerdiğim projede, dini sömürmek değil din sömürüsünün önünün nasıl kesileceği var. Ama gel de anlat.
Bazıları, sanki ben bilmiyormuşum gibi, “AKP’nin seçimi büyük paralar harcayarak kazandığını, diğer partilerin hazine yardımı alamadığını neden yazmıyorsun” diyor. Benim önerdiğim projede, sabırla, inançla çalışıldığında, parasız da ulaşılacak başarılar var. Ama gel de bunu, illa da yenilgi savunması yapacaklara, masa başında oturarak, örgüt binalarında sohbet ederek, kendileri gibilere propaganda yaparak çalıştıklarını zannedip, tembelliklerini gizlemeye çalışanlara anlat.
Kimileri, “AKP’nin terörü, çatışmayı artırarak milliyetçi oyları kaptığını neden dile getirmiyorsun” eleştirisinde bulunuyor. Sanki ben ABD-AKP ortak oyununda, terör örgütü ile savaşın azdırılmasını, PKK’nın da, AKP’nin oylarının yeniden yükselmesine ortam hazırlamakla görevlendirildiğini bilmiyormuşum gibi. Terör içerikli yazılarımdan haberdar olsa bunları söylemeyecek, ama okumamışlara ne anlatsan boş.
Bazıları, hakkında tek kelime etmememe rağmen beni Kılıçdaroğlu’nu hedef almakla suçluyor. Bilmiyorlar ki, Kılıçdaroğlu beni tanıyor ve bu yazıları onlardan önce okuyor. Ama sanki ihtiyacı varmış gibi Kılıçdaroğlu’nun avukatlığına soyunanlara bunu anlatmak ne mümkün.
Kimileri, AKP’ye oy verenleri aşağılayan ifadeler kullanarak, cahil ve koyun denilmesinin bu partiyi daha da güçlendirdiğini yazmama tepki gösteriyor. Oysa AKP seçmeninin içine girebilmeyi, konuşabilmeyi becerseler, ne kadar yanıldıklarını anlayacaklar. Bu insanların kazanılabileceğini, CHP’ye oy vermelerinin sağlanacağını görecekler. Bunu yapamayanlar, o insanların, “Madem biz cahil, onlar çok zeki ise neden ikna edemiyorlar. Süper zekâlılar biz cahilleri ikna edemiyorlarsa, oturup kim cahil diye düşünsünler” şeklindeki değerlendirmelerini duysalar, sanırım daha da sinirlenirler.
Bazıları, “7 Haziran’daki hezimeti savunanlar, CHP’nin yüzde 2-3 emanet oyu var diyordu. Bunlar 1 Kasım’da neden geri dönmedi” diye sormama ve “CHP’nin çok az miktarda artmış gözüken oylarının ‘BİR BÖLÜMÜNÜN’ de CHP’li ailelerin oy verme yaşındaki çocuklarından kaynaklandığını” tespitime, saçmalık diyerek saydırıyor. Yazıyı önyargısız ve yenilgiyi savunma refleksi olmadan okusalar, o azıcık oyun “bir miktarının” nereden geldiğini görecekler. Emanet oyun da neden gelmediğini sormanın suç olmadığını anlayacaklar. Ama “Lanet olsun, bu herif doğruları söylüyor” kızgınlığına saplanmışlara ne desen fayda etmiyor.
Kimileri, “Yeni Örgüt ve Çalışma Modeli diye yazmışsın, ama ne olduğu belli değil. Bilimsel hiçbir şey yok” diyerek beni küçümsüyor. İşte bu durum CHP’linin CHP’liyi anlamasının en somut örneğidir. Oysa biraz ince düşünse, hayati bir projenin ayrıntılarının AKP’den gizlenmesi gerektiğini görecek. Ama nerede o incelik.
Bazıları teori, pratik, diyalektik yaklaşım, sosyal politikalar, modellemeler, milli burjuvazi ve daha nice siyasal-akademik terimler kullanarak, yazılarımın yetersizliğini kanıtlamaya çalışıyor. Yurtdışındaki ve Türkiye’deki üniversitelerin düzenlediği sempozyumlarda sunduğum tebliğlerdeki dili kullanmama, kısıtlı bir akademik çevrenin anladığı analizlerden uzak durma ve Gerçek Gündemi okuyan en geniş kitlelere ulaşma gayretimi, illa da seçkinlerin dilinde konuşma sevdasındakilere anlatmak zaman kaybından başka bir şeye yaramıyor.
Kimileri, tembelliklerini gizlemek için AKP’nin yüzde 50 oranına yakın oy almasını, Erdoğan’ı işaret ederek, “Bizim millet hep güçlü bir tek adam arayıp, milliyetçi, gerici, muhafazakâr, dinci olmasına bakmadan taparcasına peşinden gider” değerlendirmesini yapıyor. En kral solcu olduklarını iddia eden, ama ulaşamadıkları için halkı küçümseyen bu zavallılar, doğru yöntemlerle sabırlı çalışmanın sonunda hemen her kesimin ikna edileceğini kabul etmezler. Çünkü tembeldirler, her şeye kısa yoldan zahmetsiz ulaşmaya çalışırlar.
Bazıları ise CHP’nin yüzde 25’e takılıp çeyreklik parti olmasını parti tabanına kanıksatmayı hedefleyen konuşmalar, analizler yapar. “Yüzde 25 de iyi bir orandır. Bu güç iyi kullanılırsa parti Meclis ve ülkede çok iyi işler yapar, iktidara kök söktürür” diyebilmekte, böylelikle Cumhuriyeti kurmuş koskoca CHP’nin muhalefete mahkûm bir parti görüntüsünde algılanmasına katkı sağlamaktadırlar. Girilmeyecek ortam, ikna edilmeyecek seçmen, oy alınmayacak yer yoktur öğretisi bu düşüncedekilere yabancıdır. Bunu bilseler bile yok sayarlar, çünkü söz konusu öğreti çalışmayı, sabrı, özveriyi ve fedakârlığı gerektirir. Kolay yoldan makam mevki kapmak varken, neden kendilerini yorsunlar ki.
Kısacası bazı CHP’lilerde, her seçim hezimeti sonrası ortaya çıkan bahane üreterek savunmaya geçmek hastalığı hiç bitmiyor. Yazdıklarımdaki ana fikir, “Yeni Örgüt ve Çalışma Modeli” olduğu halde bunu görmeyip, yazıdan bir şeyleri cımbızla çekip, yenilgileri sıradanlaştıralım anlayışı geçer akçe oluyor.
Siyasal İslamcıların kuracağı partinin Türkiye’yi değiştirip dönüştürmek üzere iktidara kazık çakacağını, ulaşacakları oy oranlarına kadar daha 1999’da dönemin siyasilerine anlatan, raporlaştıran ve karşı projeler öneren bir kişinin, yazdıklarının altının boş olmadığını, tek yazıyı okuyup, geçmişte neler yayınladığıma bakma zahmetine katlanmayanlara anlatmak ne mümkün.
Herkesin eleştirisi başım gözüm üstüne, ama belli ki çoğu beni ilk kez okuyor. Tek bir yazı ile karara varıp, yerden yere vuruyor. “Şu adama bir de ben çakayım” demeden, acele etmeden, sabırlı olup, daha önceki yazılarımı araştırıp okusalar, önyargılı çıkışları nedeniyle utanacaklar.
Kendi içindeki iktidar kavgalarına taraf olmaya alışmış, bu nedenle de, desteklediği, sevdiği, hemşeri, mezhepdaş, kafadar ya da ekibin yapamadığı, düşünemediği bir proje ve yeniliği, tanımadıkları birisi gündeme getirince sanki bir saldırı varmış önyargısıyla doğrudan savunmaya geçen partililere dert anlatmamak ne acı.
Yıllardır, “CHP’ye Yeni Örgüt ve Yeni Çalışma Modeli” adlı projede ısrar ediyorum. Büyük bir özveri ile gece gündüz çalışan bazı örgütler dışında genel örgüt yapısının partiyi başarıya taşıyamayacağını söylüyorum.
Geçen Kasım ayında CHP İstanbul İl Başkanı Murat Karayalçın, seçim sonuçlarını değerlendirirken, “Bu örgütlerle bu kadar. Yeni bir yapı gerekiyor” dediğinde, bana tepki gösterenler, “Adam haklı. Ne kadar doğru tespit” diyerek sahiplendiler. İlk kez o söylüyormuş gibi Karayalçın’ı göklere çıkardılar.
Murat Karayalçın babam yaşında ve Dışişleri Bakanlığı, Başbakan yardımcılığına kadar yükselmiş bir siyasetçi. İstanbul İl Başkanı tayin edilip, “İstanbul’da 4 milyon evin kapısını çalacağız” dediğinde, “Yapmayın, etmeyin bu örgüt yapısıyla bunca kapıyı rüyanızda çalamazsınız. Boşuna beklenti yaratmayın” uyarısında bulunmuştum. Duymadığım hakaret kalmadı.
Şimdi aynı Karayalçın, “Bu örgüt yapısı ile bu kadar” diyerek itirafta bulunuyor. Günaydın. Kimsenin aklında yokken bunu söylüyordum. Sadece söylemekle kalmayıp proje öneriyordum.
Ocak ayında Kurultay var. “Türkiye’de iktidar olamadığımıza göre, parti içinde iktidar olalım” klasiğini yaşamaya başladık. Şunu herkes bilmeli ki, CHP’nin Genel Başkan Koltuğunda Atatürk de, İsmet İnönü de, Bülent Ecevit de, Deniz Baykal da oturdu. Bugün Kemal Kılıçdaroğlu oturuyor. Gelecekte bir başka isim oturacaktır. O makam kalıcı, isimler ise geçicidir. Ama asıl geçici olması gereken, partinin yenilgileri, başarısızlıklarıdır. Ancak CHP’nin sırtında bir kambura dönüşmüş bu örgüt yapısı atılmadıkça, hezimetler geçici değil kalıcı, seçim zaferleri ve tek başına iktidar ise hayaldir.
Aynı şekilde ikna ve tartışma için enerjilerini AKP seçmenine ya da AKP’nin kontrolüne girmesi muhtemel halk kitlelerine harcamak yerine, delege seçimlerindeki ayak oyunlarında, ii, ilçe örgütlerinde köşe kapmacalarda ve sosyal medyada aynı partiden insanlara karşı kullanmak da, ne yazık ki geçici değil kalıcı hale geldi.
Yazdığım CHP konulu yazılardan rahatsız olanlara mesajımdır: Derdim, CHP’nin tek başına iktidar olduğunu, nihayet bir Başbakan çıkardığını görebilmektir. Bunu anlamak istemeyenler, yazılarımı okurken ellerindeki cımbızı bırakmayanlardır.
Beni sevindiren gelişme, yıllardır anlattığım, “Yeni Örgüt ve Yeni Çalışma Modeli” konusunu son zamanlarda Gerçek Gündem’deki yazılarımda okuyanların da, CHP platformlarında bunu sıklıkla dile getirmeleridir. Sürekli vurguluyorum, Türkiye’deki en büyük hırsızlık fikir hırsızlığıdır. Her ne kadar bazıları “Kasaba politikacısı” kurnazlığıyla, parti örgütlerinde yaptıkları konuşmalarda, sanki kendi fikirleriymiş gibi projemden bahsetseler de, sonuçta CHP’nin başarısı için “Yeni Örgüt ve Yeni Çalışma Modeli”nin gündeme gelmesi olumludur.
Gürbüz Evren /Gerçekgündem
Yorum Gönder