Parçalanma tehlikesi karşısında toplum bilinci - Doğan Kuban

Biz bütünleşmiş bir toplum ideali ile yetiştirildik.Ülkenin nüfusu daha 20.000.000 olmamıştı. Acıda ve neşede bütünleşmek istiyorduk.Ulusu yaratmağa çalışıyordu

Sevgili okuyucular, Parçalanmış bir toplum bilinci Türkiye’yi tehdit eden iç ve dış odakların elini güçlendirir. Ülke halkına, ülke bütünlüğünün bize kazandırdığı jeopolitik güç ve uluslarası konjonktürdeki yeri ötesinde, yapısal varlığının şikayet ettiğimiz fiziksel nitelikleri ile bile, dünyada önemli bir yeri olduğunu anlatmak zorundayız.

Parçalanma tehlikesi karşısında toplum bilinci
Etilerde bir kahveye girdim. Bütün dünyanın gençleri gibi canlı ve neşeli üniversiteli gençler kendi güncel sorunlarından, havadan sudan konuşuyorlardı. Yarım saat önce evde Güneydoğu Anadolu’da acı verici ve huzur bozucu savaş haberlerini okumuş, boş kentlerin harap sokaklarının fotoğraflarını görmüş, iç karartan yorumlar okumuştum.
Yarım saat farkla iki ayrı ülkede yaşıyordum.
Kahvedeki gençlerin ülkenin öbür ucundaki insanlık dramından haberi olmaması söz konusu olamazdı. Onları suçlamak da aklımın köşesinden geçmedi. Çünkü sadece bu gençler değil, bütün dünyanın insanları da, kaygıları kendi boyunlarına dolanmış olarak yaşıyorlar.
Fakat değişik ortamlarda yaşayan bu insanların ve onların davranışlarının ülkenin parçalanmışlığını simgelediklerini düşündüm. İnsanlar kendi sorunlarının yükünü ancak taşıyabiliyorlar. Barış kavramı ile yanyana gelemeyecek dehşet verici cinayet haberleri insanları etkilemiyor mu?
OLAN BİTENİ KADER GİBİ GÖRMEK
Gerçi sadece yol kazalarında yılda onbin kişinin öldüğü bu ülkede, halkın ülkenin öbür ucundaki cinayetlere kaygısız, az okumuş ve beyni yıkanmış şizofren kesimler olabilir. Dünyanın hali olan biteni bir kader gibi görenlerin sayısını arttırıyor. Bu yaşam düzeninde, gününü kurtaranlar kendilerini mutlu bile sayabilirler. Ne var ki bu tutum, toplumların ortak davranışına dönüşürse insanlığın geleceği güven altında olamaz. Türkiye gibi ülkelerin sorunu da budur.
Benim gibi fazla uzun yaşamış insanların öğrendiklerine ve duyarlılıklarına bu tavır uymuyor. Biz bütünleşmiş bir toplum ideali ile yetiştirildik. Ülkenin nüfusu daha 20.000.000 olmamıştı. Acıda ve neşede bütünleşmek istiyorduk. Ulusu yaratmağa çalışıyorduk.
Bugün bütünleşmek için bütün araçlara sahibiz. Telefon, bilgisayar, internet akıl almaz bir bilgi ağı oluşturuyor. Ulaşım ülkenin iki ucunu birkaç saatte yanyana getiriyor. Fakat güncel yaşamda bu olanaklar, insanları bölmeye yarıyor gibi görünüyor. İletişim ve ulaşım, sanki parçalanma aracı olmuş. Dışarıdan ve içerden kimi güçler insanlar arasındaki doğal farklılıkları onları ayrıştırmak için kullanılıyorlar. Ülkeyi ayakta tutacak sağduyu ve bilinç yerine dayanışmayı yok eden tarihi ayrıştırma yöntemi, Filistin, Lübnan, Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye’den sonra Türkiye’de de çalışıyor. Bütün İslam ülkelerini saymayalım. Aklı başında bir insan Diyarbakır, Mardin, Hakkari’den ve doğuda yaşayan Kürt vatandaşlardan çok daha büyük Kürt nüfusunun Adana, Mersin, Ankara, Ege kıyıları ve İstanbul’da oturduğunu unutabilir mi?
Biz kendi kendimize harakiri mi yapıyoruz? Emperyalizmin Irak ve Suriye’yi bizim ülkenin dengesini bozmak için araç olarak kullandığını düşünmek zor değil. Batının elinde politik, ekonomik ve fiziksel çok araç olduğu meydanda. Doğrusu istenirse Rusya da, Türkiye için, Batının parçasıdır.
BATININ BARBARLIĞI
Hobsbawm Batının en barbar olduğu yüzyılın 20-21. yüzyıllar olduğunu söyler. Batının egemenliğinde yeni bir dünya strüktürü planladığını düşünün! Türkiye politikacıları ve gazetecileri sorunu kör bir iktidar ve muhalefet kavgasına indirgediler. Pratik sorunların boyutlarını sanki yabancı basından dinliyoruz.
Türkiye’deki 2.2 milyon Suriyeliyi Arap petrolcülere sattığımız yapılarda mı konuk edeceğiz? Bunların bir yıl karınlarını doyurmak için Angela Merkel’in vereceği paranın 1/3 ü, ikametleri, gerisi sağlıkları, eğitimleri için gider. Bu masrafın ne kadarını Suriyelileri karın tokluğına çalıştırarak geri alırız? O sırada işsiz kalacak Türk halkı ne olacak?
Amerika ve Avrupa’nın ve şimdi de Rusya’nın burnunu soktuğu ve bir tarafın Arapları, diğerlerinin İran’ı kullandığı Irak ve Suriye savaşları, Libya’nın yok edilmesi, Hatta Yemen ve Sudan, Kuzey Afrika Müslüman ülkelerde olanlar Türkiye’ye de bulaşmadı mı? Bu artık bir varsayım değil. Hint’ten Mali’ye kadar İslam dünyasına bir göz atın. Bunlar demokrasi için mi oluyor!? Rusya’da, Çin’de, Amerika’da Hıristiyan dünyası içinde öyle bir mücadele var mı? Oralar demokrasi içinde mi yaşıyor?
Batı Müslümanlara kendi kendilerine acımamalarını ve birbirlerinin boğazını, Müslümanlık için, kesmeyi öğretti! Bunun için onlara silah verip para bile kazanıyor. Petrolcüler ve Mısır, Batı ile, İran ve Asya’nın eski Rus sömürgeleri Rusya ile ortaklık ediyorlar. Biz de Yakın zamana kadar Rusya ile flört edip, Amerika ve Avrupa ile kırıştırdık. Arap ve İranlılar Türkiye’nin parçalanmasından memnun.
Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti sadece Avrupa için değil, İran ve Araplar için de bir baş ağrısıdır. Bunu aklınızdan çıkarmayın! Birinci Dünya Savaşı’nda Arapların Türklere nasıl davrandıklarını okuya okuya bitiremedik. En aptal Türk bile Arapların Lawrence’ini anımsayabilir. Gerçi bilmeyecek kadar cahilimiz de, çok şükür var. Bunlar iktidar kozu bile olsa, Türkiyeyi tehdit eder.
İLETİŞİMİ KULLANAMAMAK
Yine çağdaş iletişim ortamına dönelim. Telefonun, televizyonun, bilgisayarın, internetin sağladığı iletişim kendi içine kapalı gruplar arasında oluyor. Kimse bilişimi bilgisini arttırmak, dünyanı köşesini bucağını ya da kendi tarihini öğrenmek için kullanmıyor. Tatlı reklamlarla uyutuluyor. İletişim araçlarını telefon yarenliği, internet oyunu için açıyor. Daha ciddi olanlar azınlık. Bilinçsiz, afyonlanmış bir yaşamın saptadığı bir iletişim düzeni içinde yaşıyoruz. Üyeleri eski kasabalardaki bir mahallenin sakinleri gibi. Şimdi evden eve seslenmiyor ya da bakkalda buluşmuyorlar. İstanbul’la Van, ya da İzmir’le Los Angeles arasında telefonda buluşuyorlar. Bu düşünsel bir ilişki değildir. Birbiriyle koklaşan hayvanlarınki gibi, fakat çağdaş ve elektronik bir koklaşma oluyor.
Kuşkusuz insanı hayvandan ayıran bazı özellikler kaldı. Bunlar insana özgü pozitif empatiler olabilir. Eskiden toplum üyelerini, cemaatleri, ulusu birleştiren dini ya da ulusal ideolojiler, bugün basit menfaat ve ihtiyatkâr dayanışma ilişkilerine dönüştü. Bunun adına da uygarlık diyoruz.
Sevgili okuyucular,
İnsanların bu özelleşmiş sevgisi, tıpkı doğada olduğu gibi sırtlanlaşmış, tilkileşmiş, çakallaşmış, onları yalnız yakalayıp yemek isteyenlerin işine geliyor. Dünya politikası da böyle çalışıyor.
Yalnız kalanları, parçalananları tehdit ederek kontrol etmek kolaydır. Aslan ve kaplanlar bile sürüden biraz ayrılan yalnız hayvanları parçalarlar. Toplumların kendi içlerinde dağıtılmaları da benzer bir yöntemdir.
GÖÇ EDEN ANTİLOP SÜRÜLERİ
Politikacılar, yardım pozlarında, menfaat dağıtarak boş kafaları yönlendirirler. Yalan, insanın korunma içgüdüsüne bağlı genetik bir özelliktir. İnsan kendini korumak için, aldatmak için yalan söyleyebilir.
Bugün var gibi görünse de eski ideolojiler yok. Gerçekte milliyet, din, demokrasi, insan hakları, birkaç yalnız adamın dilinde kaldı. Bugün ayakta kalmak zor. Dünya çok kalabalık. Her şey kapanın elinde kalıyor. Geri alacak vakit yok. Ortalıkta fırsat kollayan, aslanlar ya da emperyalist ülkeler, uluslarası şirketler var. Bütün aradıkları açlar, aptallar, afyon yutmuşlar. Anadolu kıyılarında, Yunan adaları için lastik bot sıralayan çakallar, bütün dünya sularında boy boy, av bekliyorlar. İnsanlar güneye göç eden zebra, antilop sürülerine benziyor.
Saman alevi gibi yanan sönen cilalı, yavan sözler söyleyen bu adamlar toplum yararına ne konuşuyor? Gazeteler ne işe yarıyor? Partiler ne işe yarıyor? Devlet ne için çalışıyor?
Seneca ‘Bugünü yaşa, onu yarına feda etme!’ der. Bu ‘elindekinin değerini bil!’ demek.

Doğan Kuban/Bilim Teknoloji/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget