Bu Günde Sabir’i Nasıl Anmazsın - Cevat Kulaksız

Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır, yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Allah’ı kullanırlar

 “Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır,  yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Allah’ı kullanırlar”.
İtalya’da 1600 de papazlar tarafından diri diri yakılan Giordano Bruno (1548-1600)

Çağımızda Müslüman ülkelerin perişanlığını görünce, Azerbaycanlı Türk Mizah Şairi Sabir’in  “nerde bir Müslüman görsem korkuyorum”  şiiri aklımıza geldi, bu yazımızda onun şiiri ruhuna göre, günümüzle örnekleyerek yazalım dedik. Kalemimizde sürç-ü lisan olursa affola.
Türk Ulusu’nun birlik ve beraberliğini isteyen,  cehalet ve cahillerle alay eden,  Türk Ulusu’nu çağın ilerisinde görmek isteyen, büyük hiciv şairi Mirze Elekber Sabir’i acı gerçeklerle anacağız.  Bu büyük Azeri şairin cehalet ve cahilleri taşlayan mısralarında dolaşacağız, söyleşeceğiz.
Cumhuriyet’le birlikte Türkiye’yi diğer Müslüman ülkelere örnek olacak şekilde modern, çağdaş bir yapıya kavuşturan Atatürk 1938 de vefat ile Osmanlıdan beri dini düşünce ve kurumlarla beslenen gericiler-asalaklar, hilafet kaldırılıp laik devrim yasalarıyla bu nemalanma kapatılınca, Laik Türkiye Cumhuriyet’i Devrimlerine düşman oldular. Hilafetçi ve ümmetçi grup ile radikal İslam’ın temel ve ortak düşmanı laik toplumlardır. Oysa Atatürk, Laik Cumhuriyetle sadece Türk Ulusu’na değil, tüm İslam dünyasına örnek olacak, onların gıpta ile imrendiği çağdaş, aydınlanmacı, devrimler, yenilikler koymuştu.
Hilafetçi gericiler için en büyük düşman, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve İslam dünyasının ilk büyük laik reformcusu olan Mustafa Kemal Atatürk’tür. Bu hilafetçi ve ümmetçi grup, geçmişte ve günümüzde insanları aldatmak için hep dini duyguları kullandı. Onların uzantıları olan gerici iktidarlar, 1950 den beri, çok partili demokratik yaşamı istismar ederek, “dinsiz devlet, din elden gidiyor”yaygarası ile cahil halkı kışkırtıp iktidara gelmeye devam ettiler. Cumhuriyetin kurulduğu 1923 ve sonra getirilen devrimleri yıkmak için yavaş yavaş dinci düzenlerini kurmaktalar ve Cumhuriyetin 100.yılı olan 2023 yılını mihenk taşı, dönüm noktası olarak söylemeye başladılar.

DİNCİLERİN AMACI DEVLET RANTINI ELE GEÇİRMEK
Dincilerin, hilafetçilerin, gericilerin tek amacı dini ve dinsel yaşamı samimi olarak savunmaktan ziyade, devlet rantını (getirim) ele geçirme çabası, kavgasıdır. Bu din istismarcıları, devlet rantını ele geçirmek, elden bırakmamak için, din adına her türlü şeytani iftira, melanet, kumpas yaratmak bir yana, bu amaç için en acımasız terör ve teröristleri yetiştiriyorlar.  TC inde laik devleti en iyi savunan, koruyan Türk Ordusu idi. Orduyu saf dışı bırakmak için de nasıl bir kumpas kurulduğunu, haksız ve insafsızca iftira ile yüzlerce subayların 4-5 yıl hapis yatırıldığına tanık olduk.

Bu Günde Sabir’i Nasıl Anmazsın - Cevat Kulaksız
 Oysa baştaki iktidar, anayasayı ihlalden tutun da, kat kat “irticai eylemlerin odağı olduğu” açıkça meydanda iken, ordunun artık gıkı bile çıkmıyor. Basın-medya da, abartılı para cezası, hapis cezası ve yanlı hale getirilen adalet mekanizması ile muhalifler halk susturulduktan sonra, yandaş medya sonsuz havuz-parasal desteklemek suretiyle ülke tek yanlı medya gücü ile eğitimsiz halk uyutulmaya, kandırılmaya başladığından, iktidar gizli emeli olan dinsel devlet yapılanmasını alabildiğine sürdürmektedir.
Çağdaş bir ülkenin en büyük dinamiklerinden bir de üniversitelerdir; adalet ve hukuk alabildiğine bozulup yandaş hale getirildiği halde, ülkedeki onca üniversite ve hukuk fakülteleri, başlarında bulunan yanlı dekanlar, YÖK baskısı ile de ses çıkaramaz hale getirilmiştir. İktidar aleyhinde protesto ve eylemler yapan öğretim üyeleri ve öğrenciler hakkında soruşturmalar açılırken, öğrencilerin en büyük dayanağı öğrenim burslarının kesilmesi gibi en haksız, en gaddar işlemler yapılmakta. Baştaki iktidar, alabildiğine baskı ve uygulama alanları ile ülkede dinsel yapılanma dahil  her türlü rant eylemlerini sürdürmekte.
İşte bu amaçtaki terör olaylarının en dehşetlisini Ortadoğu’da ve daha başka İslam ülkelerinde dehşetle görüyor ve yaşıyoruz.  Gerici ve aşırı dincilerin (IŞİD, Hizbullah, El Nusra vb dinsel illegal grupların) yaptıkları katliam, vahşet Orta Çağ’da bile görülmemişti. Öyle ki, günümüzde insanlara kafes içinde diri diri yakılmak, kafa kesmek, şişte kızartmak vb insanlık dışı katliam yapıyorlardı, güya din adına.
Tüm Müslüman ülkelerde dinci yöneticiler, ülkelerini demokratik olmayan faşizan yöntemlerle yönetiyorlar; ama Türkiye’deki gibi din ticaretinin, dinin ranta dönüştüğü, dinden nemalanmanın ayyuka çıktığı günümüzde, nasıl İslam yozlaşmışsa, başka ülkelerde de bu yozlaşma farklı biçimlerde görülüyordu. Suriye’de, Irak’da, Libya’da daha nice İslam ülkesine bir bakın, din adına en şeni, en kanlı cinayet ve saldırılar yapılıyor.  Başkalarını öldürmek için, canlı bomba olup bedenini parçalatmak için insanlar dinle, Cennetle, hurafe ile  efsunlanıyor. İşte Sabir yüz yıl önce öylesine çağ dışı Müslümanlar için böyle diyordu,  “nerede bir Müslüman görsem korkuyorum”.
Yüz yıl önce de çok büyük yozlaşma olmalı ki,  1862-1911 yılları arasında yaşamış Azerbaycanlı Şair Mirza Elekber Sabir, cahil ve çıkarcı dincileri öylesine taşlıyor ki, yazdığı mizahi şiirlerde, “nerede bir Müslüman görsem korkuyorum”,  diyor.
(Sabir, sabr eden, sabırlı anlamı taşır).

TÜRKİYE’DE BİR ŞAİRİMİZ SABİRGİBİ TAŞLAMA YAZSA NE OLURDU
İşte bunun acı taşlama ve yakınmasını gören birçok insan Sabir’e “dinsiz” demeye başlamış.
Acaba bu hiciv sanatçısı, günümüz Türkiye’sinde böylesine bir “nerede bir Müslüman görsem korkuyorum”  diye şiir yazıp da yöneticileri taşlasa, kim bilir başına neler gelirdi. Hele günümüz Türkiye’sinde; bakınız dünya çapınca piyano bestecimiz, sanatçımız Fazıl Say, bin yıl önce yaşamış Ömer Hayyam’dan böylesine ikiyüzlü dincileri taşlayan mısralar okudu diye,  günümüz iktidarınca davalar açılıyor. (Acaba bin yıl önceden de mi geriyiz ki).
Aziz Nesin’in başına gelenleri bir anımsayınız,  Sivas Madımak’da yakılmak tan kıl payı kurtulmuştu. Bilindiği gibi, günümüzden 400 yıl önce,  İtalyan filozof ve bilim adamı Giordano Bruno (1548-1600) bir meydanda diri diri din adamlarınca, alkışlar arasında yakılmıştı.  Ama Giordano’dan 390 yıl sonra bir değil, 35 kişiyi Madımak’da hem alkışlar arasında yakmadık mı?  İşte Sabir, kafasını din adına kinle doldurmuş insanları taşlıyor, “nerede bir Müslüman görsem korkuyorum” diyordu.
Aşağıya aldığımız Sabir’in mısraları, “nerede bir Müslüman görsem korkuyorum” dizeleri 110 yıl önceleri yazılmış.
Sabir, yüz yıl önce Allah ile aldatanları taşlıyor; ondan yüz yıl sonra, bir Anadolu Türk aydını olan Prof. Dr. Yaşar Nüri Öztürk de Allah ile aldatma konusunda şöyle diyor:
“..Aklın devrede olması ve işletilmesi için laiklik temel şarttır. Aksi halde duygu egemen
kılınmak suretiyle din aklın önünü kesme aracı olarak kullanılır, yani kitle Allah
ile aldatılır…”.
Ülkemizde de, dini siyasete alet edip dini rant için kullananları görünce,   dincileri taşlayan Şair Sabir’i anmanın tam zamanı, diye düşündük.
Dinci yöneticiler, çağdaş dünyanın bilimsel düşüncesinden uzakta kalıp hurafe ve din sömürüsü ile ülkelerini yönettikleri için,  o ülkeler çağın gerisinde kalmışlar, böylece ülkelerini de, halklarını da perişan etmişler.
Şöyle bir İslam ülkelerine bakar mısınız, hangi İslam ülkesinin durumu iyi. Hepsi de çağın gerisinde kalmıştır, yoksulluğun, çaresizliğin pençesinde perişan haldeler. Şu anda birçok İslam ülkesi kan ve ateş içinde, durmadan terör ve terörist üretmedeler. O nedenle, özellikle bütün İslam ülkelerinden binlerce insan başta Avrupa olmak üzere, Batı ülkelerine doğru gitmek için can atmaktalar,  yüzlercesi çoluk-çocuk yollarda perişan olmaktalar, canlarını yitirmekteler.  Sahillerimiz ölüm tarlalarına dönmüş durumda.  Artık tüm İslam ülkeleri, kendilerini eleştiren ozanları, yazarları, gazetecileri hapse atacaklarına, daha demokratik yönetimlere,  gerçek demokrasiye geçmelidirler.
İşte başlıkta da belirttiğimiz gibi, dinci yönetimi, bağnaz dincileri, gericileri şiirleri ile eleştiren Azeri Türk Şairi Sabir’i anma gereğini duyduk.  Sabir, bundan olsa gerek, ülkemizde tanınmamış. Sabir tutucu bir adam olan babası ile birlikte kuyruk yağından sabun yapıp ailenin geçimini sağlamağa çalışıyordu. Tutucu bir adam olan babası, Sabir’in din bezirgânlarını taşlayan şiirlerini görünce yırtıp atıyordu. O yazdığı şiirlerini, Bakü’de, Tiflis’te yayınlanan mizah dergilerine gönderiyordu.
Sabir’in evliliğinden peş peşe sekiz kızı olur. Anadolu köy kültüründe de olan “kız bulana kadar devam” düşüncesi vardır.  Sabir’in dokuzuncu çocuğu erkek olur ümidiyle yapar, erkek çocuğu olur ama Sabir hastadır. Azerbaycan’da yaşamı yoksulluk, sıkıntı içinde geçmiş, hastalığına geç müdahale edildiği için 49 yaşında yaşamını yitirmiş.  Sağlığında bir kitap bile yayınlayamamış,  ölümünden sonra dergilerde yayınlanan şiirleri toplanıp kitaplaştırılmış.  Ölümünden sonra 1912 yılında birçok Azerbaycan aydınlarının müşterek çabalarıyla "Hophopname" adlı kitabı kısa bir süre içinde Azerbaycan’da çok popüler oldu.
 Azerbaycan’da ölümünden sonra değeri anlaşılmış, şimdilerde ülkenin birçok yerinde heykelleri bulunmakta.
Sabir “ben Türküm” diyor:
 Babam Sünni, nenem Şie, dürek men
Ne Farsam men, ne Hindem men Türek men
Azeri Türk Mizah Ozanı Sabir, kendi yaşadığı yıllarda da din sömürücülerinin yaptıklarını görünce, İslami gerilik, cehalet karşısında bu cehalet düzenini, yazdığı mizahi şiirlerle taşlamış, eleştirmişti.  Sabir, tüm çarpıklıkları açık bir mizahla eleştiriyor, yerden vere vuruyordu.  Çünkü ülkesinin tüm insanlarının, tüm İslam diyarlarının daha ileri gitmesini istemekten başka bir dileği yoktu.
Sekiz yaşındayken bile Sabir,  bakınız neler yazıyor:
“Tuttum orucu iramazanda
Galdı iki gözlerim gazanda
Mollam da döyür yazı yazanda.”

RUS MİSYONERLER VE GERİCİLER MODERN OKULLARDA TÜRK ÇOCUKLARININ OKUMALARINI İSTEMİYORLARDI.
Sabir’in yaşadığı dönemde, Rus misyonerleri Türklerin özellikle cahil kalması için çaba harcıyorlar, bunun için yeni açılan ve çağdaş eğitim veren okullara Türk çocuklarının girmesini gizli gizli engellemeye çalışıyorlardı. Ne tuhaftır ki, bazı cahil Türk din adamları da “gâvur icadı okullar” suçlamasıyla Türk çocuklarının bu okullarda okumasına engel olmaktadırlar.
Ne garip ki, tıpkı Çarlık Rusya misyonerlerinin Türklerin cahil kalması için Kafkasya’daki Türk çocuklarının o zamanın çağdaş okullarına gitmesini istemedikleri gibi, Osmanlı’nın yıkılış yıllarında da, başta İstanbul olmak üzere, İngiliz, Amerikalı, Fransız gibi yerli Hıristiyanlar,  yeni açılan çağdaş ilkokullara Türk çocuklarını almıyorlardı. Devamla günümüzde, emperyalistlerin ileri gelenleri, günümüz Türkiye’sinin laik düzende değil de, ılımlı İslam devleti ile yönetilmelerini istiyorlardı. (Ilımlı İslam’ın yüzünü R.T. Erdoğan’ın sözde ileri demokrasi düzeninde gördük). Bu ılımlı İslam düşüncesi, laik Türkiye’nin en büyük yıkıcı gizli güç olan Cemaatli “paralel devlet”ini oluşturdu. Bu gerici düşünce, Tazminattan beri çağdaş okulları değil, gerici güç yetiştiren medreseleri öğütlüyordu.
Sabir’in şiirlerinde toplumun dertlerini, sıkıntılarını görürsünüz. O gerçek bir toplumcudur. Sabir inanmış bir insandır; ne var ki, ham sofuların din adına yaptıklarından dertlidir. Nitekim şöyle seslenir:
“Efsus, sed efsus sene, ey gözel İslam!
Kimler sene gör indi terefter olacagdır!
Baş saçlı, ayag çekmeli, mırt mırt danışanlar
Din gedri bilib mö’mini dindar alacagdır”
 Sabir, mezhep ayrılıklarından dolayı Türklerin birbirine düşmesini kınar ve kendi milletimizin başına engel insanlarız diye, dertlenir:
“Bir vegt Şah İsmayiyü Sultani Selime
Meftun olarag eyledik islamı dünime
Goydug iki teze adı bir dini gedime
Saldı bu teşeyyö, bu tesennü bizi bime

GÜNÜMÜZDE DE
Bu çağdaşlığa karşı duran gerici güç günümüzde de etkisini sürdürüyor; önce sekiz yıllık zorunlu eğitime, daha sonra kesintisiz 12 yıllık eğitime karşı duruyor, 4+4+4 gibi kesintili eciş bücüş eğitimi istiyordu. Yine aynı düşünce, çağdaş ortaokul ve liselere karşı imam hatip ve kuran kurslarını savunuyordu. İşte Sabir, bu Türk mizah insanı, dinsel gericileri, tıpkı Ömer Hayyam gibi, Nefii gibi, Şair Eşref, Neyzen Tevfik gibi din yobazlarını alaya alıyor, eleştiriyor,  “nerede böyle gerici bir Müslüman görsem “gorhuram” (korkuyorum)  diyordu. Hem nice saydığı belalardan değil de böyle Müslümanlar’dan “gorguram” diyordu. Sakın yanlış anlaşılmasın, salt Müslüman değil, Müslümanlığı rant için kullananlar için öyle diyordu. Günümüz iktidarında da Sabir’in korktuğu olguyu görmüyor muyuz?

HARDA MÜSELMAN GÖRÜREM GORHURAM
(NERDE MÜSLÜMAN GÖRSEM KORKUYORUM)

Payi piyade düşerem çöllere,
Hari müğilan görürem gorhmuram.
Seyr edirem berrü biyabanları,
Güli biyaban görürem, gorhmuram.
 Gah oluram behrde zövregnişin
Dalgalı tufan görürem gorhmuram.
 Gah çıhıram sehile her yanda min
Vahşi gerran görürem gorhmuram.
Gah enirem saye tek ormanlara,
Yırtıcı heyvan görürem gorhmuram.
Üz goyuram gah neyistanlara
Bir sürü aslan görürem gorhmuram.
Megberelikde edirem gah mekan,
Gebrde hortan görürem gorhmuram.

Menzil olur gah mene viraneler,
Cin görürem, can görürem gorhmuram.
Harici mülkünde de hette gezib
Çok tuhaf insan görürem gorhmuram.
Yeyk bu gorhmazlıg ile doğrusu,
Ay dadaş, vallahi, billahi, tallahi
Harda müselman görürem gorhuram…
Bisebeb gorhmayıram, vechi var:
Neyleyim ahır, bu yoh olmuşların
Fikrini gan gan görürem, gorhuram
Gorhuram, gorhuram, gorhuram.
Mirza Elekber Sabir (1862-1911)

Türkçesi: KORKUYORUM

Yürüyerek düşerim çöllere,
dev dikenler görüyorum korkmuyorum.
Seyrediyorum çölün topraklarını,
dev çöl vahşisi görüyorum korkmuyorum.
Kah denizde sandala biniyorum,
dalgalı tufan görüyorum korkmuyorum.
Kah çıkıyorum sahile her yanda bin tane,
kükreyen hayvan görüyorum korkmuyorum.
Kah şafak vakti bir başıma düşüyorum dağlara,
püsküren volkan görüyorum korkmuyorum.
Kah iniyorum bir başıma karanlık ormanlara,
yırtıcı hayvan görüyorum korkmuyorum.
Yöneliyorum kah bataklıklara,
bir sürü aslan görüyorum korkmuyorum.
mezarlıkları ediyorum kah mekan,
mezarda hortlak görüyorum korkmuyorum.
Mekan olur kah bana viraneler,
cin görüyorum can görüyorum korkmuyorum.
Yerkürede ben kısaca,
değişik ırklar görüyorum korkmuyorum.
Hatta yabancı diyarlarda gezip,
çok tuhaf insanlar görüyorum korkmuyorum.
lakin bu korkmazlığım ile doğrusu,
ay kardaş vallahi billahi tallahi,
nerde Müslüman görürsem korkuyorum.
Sebebsiz yere korkmuyorum nedeni var,
neyleyim çünkü bu yok olasıcıların,
aklını kan bürümüş görüyorum,
korkuyorum, korkuyorum, korkuyorum.

Ozan Sabir’den 600 küsur yıl önce, bizim Yunus Emre de bakın, aynı üslupla din bezirgânlarını nasıl eleştiriyor.

OLMUŞTUR
“Gitti beyler mürveti,
Binmişler birer atı
Yediğü yoksul eti,
 İçtiği kan olısar”

Yunus Emre, “Ahır Zaman”/
“mürvet”i (yiğitlik)”, “olısar”(olmuştur).
Kıran vurdu memleketi
Zalimler hakan olmuştur
Yedikleri yoksul eti
İçtikleri kan olmuştur.

Kula kulluk etmeyenin
Vicdanını satmayanın
Haram lokma yutmayanın
Mekânı zindan olmuştur.

Yalan dolan yazıp çizen
Kudretliye övgü düzen
Dün dinsizim diye gezen
Bugün Müslüman olmuştur.

Emeksiz zengin olanın
Kitapsız bilgin olanın
Sermayesi din olanın
Rehberi şeytan olmuştur.

Haramisi, soyguncusu
Uğursuzu, vurguncusu
Cellat ruhlusu, soysuzu
Bakan, sadrazam olmuştur.

Korkan varsa konuşmaya
Anlam yükleyip susmaya
Gerek kalmadı korkmaya
Çünkü korkulan olmuştur.

Sesime kulak ver gülüm
Tutsaklığa yeğdir ölüm
Nerde varsa böyle zulüm
Çaresi isyan olmuştur.
Yunus Emre (1240-1321)

Tüm olumsuzluk karşısında millet, ileri bakmıyor ve tüm haksızlık ve adaletsizlikler karşısında ilgisiz kalıyorsa, bu durum için bin yıl öncesinden Ömer Hayyam şöyle sesleniyor:
“Cellâdına âşık olmuşsa millet,
İster ezan, ister çan dinlet,
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet,
Müstahaktır ona her türlü zillet,
Ömer Hayyam.
*
"Dinler tarihi insanın tanrısal güce
katılmaya ve onu beşeri amaçlar için
kullanmaya yönelik girişimleriyle
doludur."
Paul Tillich
**
 Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
 [youtube src="hmpi676IeNE"][/youtube]

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget