Bizler elbette çok üzülüyoruz ama aileleri ne
haldeler kim bilir? Allah yardımcıları olsun ve sabırlar versin.
Onları unutmayacak, unutturmayacağız.
Korkmaz’ın ailesi dün ilk kez Gezi Parkı’nı görmek
üzere İstanbul’a gelmişti.
Gezi İstanbul direnişçileri ve Fenerbahçeliler aileye
eşlik ediyorlardı.
Parkın etrafı sivil ve resmi polisler tarafından
ablukaya alınmıştı.
Fenerbahçeliler ve polis arasında gerginlik yaşanınca
polis müdahaleye başlıyor.
Park kapatılıyor ve sadece aileye polis nezaretinde
gezmeleri için 10 dakika izin veriliyor. Tabi bu arada içeri alınmayan kitleye
el sallarlarsa gözaltına alınacakları tehdidi yapılıyor.
AKP halka açık olması gereken bu
parkı sanki karantinaya almış.
Ona göre çok tehlikeli bir virüstür
park.
Türkiye’ye yayılmıştır.
Zulme, diktatörlüğe başkaldırış,
Bir uyanış, özgürlük ve mücadele virüsüdür bu.
Kendi saltanatını sürdürebilmesi için çok
tehlikelidir.
Korkuyor, çekiniyor başbakan. Onun kâbusu olmuştur
orası.
Oysa bu park özgürlük uğruna can verenlerin, gözleri
kör edilenlerin, her türlü polis zulmüne direnenlerin, direnişin, uyanışın
sembolü olmuş çoktan efsaneleşmiştir.
Ah! Ah! O parkın dili olsa da
konuşabilse.
Her şey, yeşili koruma adına masumane başlamıştı.
Sonrasını biliyoruz.
Sabaha karşı baskın!
TOMA’ lardan fışkırtılan kimyasal sular, gaz
bombaları. Plastik mermiler.
Kırılan gitarlar, ortalığa yayılan giysiler, şahsi
eşyalar ve yakılan çadırlar.
Alaca karanlıkta gökyüzüne uzanan acı çığlıklar.
Oradaki bir avuç insana polis ordusu tarafından her
türlü darp yapıldı, gözaltılar tutuklamalar oldu.
Başbakan parkı yasakladı ama gençlerin, halkın
cesaretini ve direnişini asla kıramadı.
Başbakan İstanbul’un göbeğinde Gezi
Parkını halka kapatacağına kalbura dönmüş sınır kapılarımızı kapatsın derim.
Binlerce teröristin barınağı haline getirdi Türkiye’yi.
Camide içki içtiler dedi fos çıktı. Başı örtülü
kızımıza belden yukarıları çıplak, ellerinde deri eldivenler, başlarında siyah
bandanalar bulunan 80-100 kişilik bir grup, saldırdı. Üzerine idrar yaptılar
dedi.
Güvenlik kameraları ortaya çıkınca başbakanın bu
sözleri de fos çıktı.
Ee, yalancının mumu yatsıya kadar
yanarmış derler. Aynen öyle oldu.
Kendisini ya yanlış bilgilendiren var, ya da çok iyi
hatipliği yanı sıra çok iyi palavracı. Aslında bu da bir sanattır kolay kolay
kimse başarılı olamaz.
****
Ciddi bir unutkanlık hastalığı var sanırım.
Akşam dediğinin sabah tam tersini söylüyor.
Öyle davranışları ve sözleri var ki başbakan değil de
sanki muhalefet lideri.
Bir bakıyorsunuz merhamet abidesi, duygusal
davranıyor, sık sık ta ağlıyor.
Bülent Beyden geçti ona her halde.
Yooo! Pardon, bunların örnek aldıkları
hoca efendidir değil mi?
Yıllardır kuzu gibi geçiniyorlardı bize çaktırmadan
güya!
Sonra memleketi pay edemeyince karşılıklı atışmalar
başladı.
Türkiye’deki önemli kurumları kendi müritleriyle
örümcek ağı gibi sarmış olan hoca efendi, başbakandan intikam almak için
yolsuzluklara el atıverdi.
Cumhuriyet tarihinin en büyük Yolsuzluk ve Rüşvet
Operasyonu’nun yapıldığı 17 Aralıkta gözaltına alınan üç bakanın oğlu ve
isimleri bu yolsuzluğa karışan 4 bakanın istifası haliyle hükümeti sarstı.
Arkadan Bilal Erdoğan’ın da başka yolsuzluktan
aranması başbakanı adeta çıldırttı.
Sonuçta sıranın kendisine geleceğini anlayınca
“Paralel Devlet, Ergenekon kumpastı deyip kendisini ve oğlunu temize çıkartmak
için mücadeleye başladı. Hem de ne mücadele yalan lügatinde yalan kalmadı.
Oğlu Bilal Erdoğan’ı kurtarmak;
kendisine, bakanlarına ve AKP’ye uzanan yolsuzlukları kapatmak; yeni
yolsuzlukların ortaya çıkmasını engellemek için yargıçlar, savcılar, polis
amirleri, polisler adeta sürgün yediler.
Yerlerine kendine biat edecek kişiler getirildi.
Sonrası malum tahliyeler başladı.
Kimlere?
Ülkeyi soyanlara.
Tüm bu olanlar başka bir ülkede olsa derhal istifa
ederler veya hükümet düşer.
Burası Türkiye ve maalesef iktidar başbakanın elinde
olunca ve de karşısında yeterli bir muhalefet olmayınca ibreyi kendisine
döndürme çabaları içerisi de yalanlara başvurarak halkı etkilemeye çalıştı.
Halen de yalanların ardına sığınıyor.
Şimdi yargıyı tamamıyla eline geçirmek için uğraşı
var.
Kendi oğlu için neredeyse dünyayı yıkmaya kalkan
başbakan Ergenekon ve ona bağlı senaryo,
kumpas davalardan demir parmaklıklar arkasında yıllardır tutsak olan
yurtseverlerimiz için parmağını kıpırdatmadı.
Avrupa normlarına göre tutukluluk süresi en çok iki
buçuk yıl iken bizde on yıl görünen tutukluluğu önce 7,5 yıl sonra da beş yıla
indirdi.
Özel yetkili mahkemeleri kaldıracağım dedi ama bu
karar Ergenekon davalarını kapsamaz deyiverdi.
Yani ağzımıza bir parmak bal çalındı.
CHP Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmaz, parlamentoda düzenlediği basın toplantısında özel yetkili mahkemelerin
Ergenekon ve Balyoz davaları gerekçe gösterilerek dağıtıldığını, ancak yeniden
yargılama sürecinin başlatılmadığını söyledi.
İktidar yetkililerinin Ergenekon ve Balyoz
davalarında sahte delillerle, ayarlanmış yargıçlarla karar verildiğini, orduya
kumpas kurulduğunu belirttiklerini anımsatan Yılmaz, tutuklu yakınlarına umut
verildiğini, bu davaların sanıklarının tahliye olacağı yönünde algı
yaratıldığını ifade etti.
Adalet Bakanı Bozdağ'ın, yeniden yargılamaya ilişkin
yasanın çıkacağını ve bu konudaki çalışmaların devam ettiğini söylediğini
aktaran Yılmaz, "Sayın Bakan,
yasanın seçimden sonra çıkacağını belirtti. Umut verici hiçbir şey alamadık. Bu
işin zamana yayılmaya ve unutturulmaya çalışıldığını hissediyoruz"
diye konuştu.
Evet, bu halkı oyalama taktiğidir, ben de böyle
düşündüğüm için bunu daha önceki bir yazımda da sizlerle paylaşmıştım.
Ergenekon ve Balyoz tutuklularının çıkacak yasadan
yararlanamayacaklar.
Böyle adalet olur mu?
Hem “Kumpas”, “Üretilmiş deliller “, “Ayarlanmış
yargıç ve savcılar”, “ Gizli tanıklar diyecekler hem de kumpas içinde
kumpasa kalkacaklar.
Allah sizi bildiği gibi yapsın inşallah.
Yurtseverlerimizi özgür bırakmayacak
düzenlemeler getirmeleri kumpasın babası değil de nedir.
Bu adamların dünyası yalanlar ve yeşil dolarlar
üzerine kurulmuştur.
Bunlarda ne ruh, ne merhamet, ne de vicdan olmadığı
meydandadır.
Yani Müslümanlıkta olan güzelliklerin, dürüstlüklerin
hiç birisi bunların yanından bile geçmemişler.
***
Uzun tutukluluk sürelerini protesto etmek amacıyla İşçi
Partisi, Türkiye Gençlik Birliği (TGB) ile bazı sivil toplum kuruluşları ile
binlerce insan 13 Şubatta “yurtseverlere özgürlük” sloganlarıyla meclise
yürümek istediler.
Meclis'e yürümek isteyen halkın karşısına polis
ordusunu çıkarttı iktidar.
Yine TOMA lar, gaz bombaları biber gazı ve tazyikli
su ile müdahale oldu ve bazı protestocular gözaltına alındılar. Dört veya beş CHP li milletvekilinden başka CHP li vekil yoktu. Haberal ve Balbay’ın ne
olursa olsun orada olmamalarını şiddetle kınıyorum. CHP Eskişehir Milletvekili
Süheyl Batum’un polis yetkilileri ile konuşması yaralı kişilerin hastanelere
kaldırılmasında katkısının olması beni memnun etti ama CHP burada olmalıydı.
Yapılan müdahale insanlık dışıydı. Halk TV ve Ulusal
Kanal kameramanları da nasiplerini aldılar polisten. Birisi tazyikli su ile
havada uçtu diğeri gözünden yaralandı.
İktidar şunu anlamalıdır ki ne
yalanlar, ne de halka yapılan bu şiddet asla kimseyi yıldıramayacaktır.
Başbakan çırpındıkça batıyor.
Eninde sonunda bu halkın oyları ile yıkılacak,
yurtseverlerimiz özgürlüklerine kavuşacaklardır günler de yakındır.
Yorum Gönder