Çakma Osmanlılar - Sevgi Özel

Çakma Osmanlılar - Sevgi Özel
Milletvekili olmuşlar. Olurlar; seçilmek, demokratik haktır. Çoğu yükseköğrenimli, birkaçının akademik sanı da var. On yıl önce seçilenlerin çoğu epey gençti; bugün pek genç sayılmazlar. Saç sakaldaki aklara değil, duruşa, sözüne, eyleme bakıyoruz.
Ödevini içselleştiremeyen; başkasına yaptıran bir öğrenci gibi kimisi… Konu, başlık ne olursa olsun, çoğu kendi bildiğini okuyor, daha doğrusu okuduğunun “gerçek” bilgi olduğunu sanıyor. Çoğu sesinin, kullandığı sözcüklerin beden diliyle hiç örtüşmediğinin ayrımında değil. Örneğin tarım, yoksulluk gibi bir konudan giriyor, Abdülhamit dönemine uzanıyor. Verilen örnekler, ne uzak ne yakın tarihle örtüşüyor. Zaman zaman alkışlanıyor; alkışı duyunca eldeki kâğıdı unutup akılları sıra doğaçlama yapıyorlar. Başı sonu belirsiz, kırık dökük tümceler sıralıyorlar. Alkışla kendinden geçiyor, övgüler düzdüğü dönem gibi battıklarının ayrımında olmuyorlar.
TBMM’de, üniversitede, hatta ilkokullarda Osmanlı hayranlığını dillendirenlerin tek yanlı okuduğunu ya da bilgi sandığı kulaktan dolma savlarla atıp tuttuğunu duyuyor, görüyoruz. Meclis’teki arkadaş Abdülhamit, Vahdettin dönemlerini öyle bir anlatıyor ki… Meğer Osmanlı’nın bireyleri özgürce, bir elleri yağda bir elleri balda yaşamış. Arkadaş, öyleyse Osmanlı niye battı? Batılı ona niye hasta adam dedi? Niye burnuna dek borca girdi de Batı’nın sözünden çıkamaz oldu?
Profesör, öğretmen, köşe yazarı ve başka kimliklerle TV’lere tünüyorlar. Hiçbiri Osmanlı’nın yükseliş döneminden sonrasına değinmiyor. Tek tek padişah adı sayıyorlar. Oysa o padişahlar, çöküşün mimarları…
Osmanlının son dönemde bütün savaşlarda yenildiğini, topraklarını yitirdiğini, yoksulluk ve bilgisizlik içindeki halkın hacılara hocalara, şeyhlere şıhlara sığındığını… Kadının ne evde ne evin dışında insan yerine konduğunu… Onlarca olumsuzluğu ağızlarına almıyorlar. Bir de havalı konuşuyorlar ki… Yalanı ballandırırken… Tek sözcükle bile yakalanıyorlar. Fener al, utanmayı bilen ara…Osmanlı’nın yok olmamak için zaman zaman birtakım yenilikler yapmak istediği bir gerçek… Ancak açtığı yeni okullarda hangi dille öğretim yapacağını bilemeyen bir imparatorluk, burnunun dibinde yaşanan bilimsel, uygulayımsal ve ekonomik gelişmeleri görmeden yaşarken, hangi özgürlükten söz ediyor bu arkadaşlar? Osmanlı’nın yüzyıllarca kullandığı, kimsenin yadsımadığı ve Türkçe olmayan dile Osmanlı Türkçesi diyorlar. 2000’li yıllarda çakma Osmanlı’nın kullandığı “Osmanlı Türkçesi” sözü, nedense “hakiki” Osmanlının hiç aklına gelmemiş.Çakma Osmanlıların hiçbiri çatlasa bugün o dili kullanamaz. Ona öv demişler, övüyor…
Çakma Osmanlılar, sık sık tarih ve dil dersinden çakıyorlar. Sözüm yine utanmayı bilenlere… 
Atatürk dönemine, devrimlere saldırmak için ne sağlam gerekçeye ne gerçek bilgiye; hiçbir şeye sahip değiller. Kurtuluş Savaşı’nı ağızlarına almıyorlar; günahları boyunlarına belki dedeleri “Kuvvacıya ekmek, su verenkâfirdir” diyen ulusal savaşım kaçaklarıydı, belki emperyalistle işbirliği yapanlardı. Gazi dedemin anısına saygım gereği böyle düşünme hakkını kendimde görüyorum. Çünkü Kurtuluş Savaşı’nın, Atatürk döneminin üzerinden yüzyıllar geçmedi. Dedemin anlattıkları harfi harfine aklımda… Neler yaşadıklarının izleri Sakarya’da, Dua Tepe’de, tüm Ege’de… Bütün Anadolu’da… Çakma Osmanlı’nın Anadolu’yu ne denli sevdiği ortada… Halkın olan ne varsa, ağaç, göl, tarla hepsi yok ediliyor; yolsuzluklar söz ebeliğiyle kapatılıyor.
Çakma tarihle geçmişe övgü düzen sözde akademisyenler, vekiller, kimi aydınımsılar ve her şeyi bilen kimi köşe yazarları nedense baskıcı Abdülhamit’i, İngiliz gemisiyle kaçan Vahdettin’i iktidarda ya da iktidarın koltuğu altında oldukları sürece kahramanlaştırabilirler. Kendilerini de kahraman sanıyorlar. Şimdilik…
Yalancının mumunun sonsuza dek yandığını yazan bir kitap var mı?


 Sevgi Özel

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget