Hükümetin tayin ettiği “Telekomünikasyon İletişim Başkanı” (TİB) sıfatlı memur, bir başvuru olunca hatta başvuru olmadan da kimseyi dinlemek gereğini duymadan karar verip internetteki o mesajı sildirecek veya o siteyi kapatacak. Hem de öyle bir usulle (IP veya URL adresinden) kapatacak ki, o site yahut o mesajı yazma hakkı tümden ortadan kalkacak.
En temel insan hakkımız olan “ İletişim Öz gürlüğü ” son günlerde Meclis’ten geçen bir yasayla, inanılmaz diyeceğimiz kadar vahim bir yara aldı. Cumhurbaşkanı da imzalayıp yayımlanmak üzere Resmi Gazeteye gönderirse, yasa on beş gün içinde yürürlüğe girecek ve lafta Avrupa Birliği’ne üye olmayı isteyen Türkiye, aslında Kuzey Kore’nin, Çin Halk Cumhuriyeti’nin, Suudi Arabistan ’ın, Yemen’in, İran’ın yanında yer alacak.
Önce belirtelim:
İletişim özgürlüğü aynen hava gibi, su gibi hem hayatidir hem de engellenmedikçe, ne kullanıldığı fark edilir ne de önemi kavranır.
Rakamlarla söylemek gerekirse:
Son belirlemelere göre nüfusumuz 76 milyon 700 bin. Bunun yüzde 46’sı yani 35 milyon 600 bini “internet” kullanıyor. İnternet “iletişim özgürlüğünün” kullanıldığı en geniş iletişim platformu. O nedenle “internet” üzerinden kurduğumuz iletişimin kısıtlanması yahut sansür edilmesi 35 milyon 600 bin insanımızı doğruca ilgilendiriyor.
Oysa doğruca basını ilgilendiren bir “yasak” yahut “ceza” hükmü, “gazeteciler” açısından bakarsak en çok 7080 bin kişiyi, okuyucu açısından bakarsak (günlük gazete tirajlarının 23 misli itibarıyla) en çok 15 milyon kişiyi ilgilendirir. O nedenle “internete” getirilen yasak çok daha büyük bir darbedir.
Kaldı ki internet ülke sınırı diye bir şey tanımıyor. O yüzden Türkiye’deki internet sitelerine erişimi yasakladığınız zaman örneğin Tibet’te yahut Papua Yeni Gine’de yaşayan bir internet kullanıcısının da “iletişim özgürlüğünü” kısıtlamış olursunuz.
Ama biz TBMM’den geçen yasanın getirdiği sınırlamaları ve tehlikeleri oraya kadar gitmeden tartışalım:
Aslında Türkiye’de bu konuyla ilgili bir yasa var. Numarası 5651. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bir kararına göre, hükümlerinin keyfi kullanıma yani iktidarın kızdığı internet sitelerini kapatmasına imkân vermesi nedeniyle “düzeltilmesi” gereken bir yasa… Ama AKP iktidarı “düzeltmek” bir yana, yürürlükteki hükümlere rahmet okutan hükümleri Meclis’ten geçirdi. Bunların hepsine bir yazıda değinmek mümkün değil. O nedenle en önemli gördüğümüz hususu ele alalım:
Bu düzenleme sözde “insanların özel yaşamının” internet sitelerinde teşhirine engel olmak yani sizi beni korumak için yapılıyor.
Gerçekten o amaca dönük ve keyfi kullanıma izin vermeyen bir düzenleme olsa öper hepimiz başımıza koyarız. Örneğin bir kişi, kendi özel yaşamının teşhir edildiğini iddia edince yargı bu iddianın “haklı” mı “haksız” mı olduğunu kısa zamanda değerlendirir ve mesele hukuk içinde çözülür.
Oysa yasa öyle demiyor. Hükümetin tayin ettiği “Telekomünikasyon İletişim Başkanı” (TİB) sıfatlı memur, bir başvuru olunca hatta başvuru olmadan da kimseyi dinlemek gereğini duymadan karar verip internetteki o mesajı sildirecek veya o siteyi kapatacak. Hem de öyle bir usulle (IP veya URL adresinden) kapatacak ki, o site yahut o mesajı yazma hakkı tümden ortadan kalkacak.
Bir benzetmeyle anlatmak gerekirse, şimdiye kadar “alan adı” temelli engelleme yapılıyordu yani “o site tutuklanmış gibi” gibi oluyor, ama sonra özgürlüğüne kavuşabiliyordu. Bu yasa TİB Başkanı sıfatlı memura “IP veya URL adresi” yoluyla kapatma yetkisi verdiği için o site idam edilmiş olacak.
Dahası… Yasa bu pis işi yapma yani kendi arkadaşını ipe çekme görevini, örneğin size internet sitesi kurma imkânı veren (erişim sağlayan) şirketlere yüklüyor. Yani devletin TİB Başkanı sıfatlı memur, bu sektörün mensuplarını kendi arkadaşlarının celladı olarak kullanma yetkisiyle donatılıyor. Çünkü yasa “erişim sağlayıcı” denen ve halen sayılarının 196 olduğu bilinen şirketlerin “Erişim Sağlayıcılar Birliği” adıyla bir araya gelmelerini ve TİB Başkanı sıfatlı memurun verdiği emri haklı mı haksız mı tartışamadan uygulayıp en geç dört saat içinde o siteyi kapatmalarını emrediyor. Yasa o kadar kötü ve katı ki, “erişim sağlayıcı” bir şirketin “biz o birliğe katılmıyoruz” deme hakkı yok.
“Erişim Sağlayıcılar Birliği” de ayrı bir facia!
Gerçi bu birliğin kurulmasını savu nanlar “başka ülkelerde de var” diyorlar, ama onların dediği “beyaz” ise bu yasanın getirdiği “siyah” da değil, “simsiyah”. Çünkü onların “var” dediği “birlik”lerin “devlet”le hiçbir ilişkisi yok.
Yukarıda değin diğimiz bu birliğin, “geçmişini” araştırınca karşımıza iki örnek çıktı. Biri faşist İtalya’ da, Be nito Mussolini’ nin 1928’de gazetecileri susturmak için kurduğu Aleo Professiyonale adlı birlik. Bu düzenlemeye göre Faşist Parti ve Aleo Professiyonale üyesi olmayan bir kimsenin gazetecilik yapması mümkün değildi. Birlikten çıkarılınca meslekten de çıkıyordunuz.
Bizde de Celal Bayar başbakan iken ( 1938 ’de) çıkarılan bir yasayla Türk Basın Birliği kuruldu. Bu birliğe üye olmayan kimse gazetecilik yapamıyordu. Birlik aynen İtalya’daki gibi gazeteciyi meslekten atabiliyordu. Şimdi Meclis’ten geçen yasa, işte o birliği tüm “internet kullanıcıları” için getiriyor.
Mussolini’nin Aleo Professiyonale’si artık yok. Türk Basın Birliği de, merhum Sedat Simavi’nin liderliğindeki gazetecilerin başlattığı bir isyanla 1946’da tarihe karıştı. Darısı Erişim Sağlayıcılar Birliği’nin başına.
Oktay Ekşi İstanbul Milletvekili
Yorum Gönder