Engeliniz Pranganız Olmasın! Boyun Eğmeyin! Hakkınızı Arayın!

Aslında eveleyip gevelemeye gerek yok. Engelliler ayakaltında istenmiyor, göz ardı ediliyor. İşe alımda, eğitimde, hakların kullanılmasında her türlü ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Kurumlar, diğer kurumun kabul ettiği sağlık raporunu kabul etmiyor, yeniden hastane yollarına düşürüyor insanları. Kimin bu canları, doktor kapılarında helak etmeye hakkı var?

Engeliniz Pranganız Olmasın! Boyun Eğmeyin! Hakkınızı Arayın!
Bir gün siz de engelli olacağınızın farkında mısınız? Belki doğuştan bir engeliniz yok. Belki hiç kaza da geçirmeyeceksiniz. Belki maganda kurşunu ya da çöplükte patlayan bombanın parçaları sizi bulmayacak. Artık günümüz Türkiyesi’nde gazilere de ters bakılıyor, gazi de olmayacaksınız. Hatta belki hatalı tedavi kurbanı da olmayacaksınız. Ama bir gün engelli olacaksınız. Yaşlanacak, hareketleriniz kısıtlanacak, şimdi üzerinde seke seke gezdiğiniz kaldırımlar bariyer haline gelecek, çarpıp düşeceksiniz. Düşünün bir kez, özgürlüğün müjdecisi gökkuşağı merdivenler bile engel olacak size. Yollar bitmez, yazılar görünmez, sesler işitilmez olacak. Dahası, siz anlaşılmaz olacaksınız. Dünkü çocuklar, sizin dünyayı tek elinizle kaldırdığınız günleri bilmeyecek, “kocamış kurt …” olacaksınız. Öldüğünüzde tabutunuz merdivenden inemeyecek, asansöre sığmayacak. Bilin, bilin bunları da, engellilere engel olurken, geleceğiniz gözlerinizin önüne gelsin.

‘Engelsiz zihniyet’ yaratılmalı!
Şehirlerin, mekânların engelleri kaldırıldığında, erişilebilir hale getirildiğinde, engellilerin (haklara erişmedeki engelleri değil ama) fiziki engelleri kaldırılmış olacak. Bunun için 01.07.2005 tarih ve 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun kabul edilerek, engellilere teoride birtakım haklar ve imkânlar tanındı. Ancak eski bir şarkıda denildiği gibi, “teori zehir gibi, pratik dersen sallanmakta…” Kamu alanları engellilere uyumlu hale getirilmedi. Ne denetimler yapıldı, ne erişilebilirlik sağlandı. En önemlisi de “engelsiz şehir” ve “engelsiz zihniyet” yaratmak için çalışmalar yapılmadı. Engellilerin topluma erişimini sağlayacak ve onları sosyalleştirecek birtakım nesnelerin ne olduğu bilinmiyor. Görme engellilerin erişimini sağlayan kaldırım taşları, bazı ağaçların etrafında süs olarak kullanıldı, bazılarının da üzerine otomobil ya da motosiklet park edildi. Otoparklardaki engellilere ayrılan yerlere ise kodamanlar park ettiriliyor.

Enkaz devraldık’ demeye hakkınız yok
Şehirde yaşamak bir kültürdür. Bu kolektif yaşam içinde, diğer bireylerin haklarına tecavüz etmemeyi, kamusal alanların, kamu mallarının nasıl kullanılacağını öğretmek artık kamu görevleri arasındadır. Kanunun yürürlüğe girmesinden bu yana 8 yıldan fazla süre geçti. Yasanın gerekli çalışmaların yapılması için tanıdığı süre aylar önce tükendi. Ama hâlâ engellilere ilişkin farkındalık yaratacak çalışmalar yapılmadı. Çevre düzenlemesi, trafik sistemi, geçitler, toplu taşıma vs. vs. engellilere uyumlu hale getirilmedi. İstanbul’da 1994’ten beri belediyecilik yapanların “enkaz devraldık” söylemi yapmaya hakkı yok. Bir enkaz varsa (ki var), tek sorumlu bunca zamandır yapamayanındır.


İdare, kâr amacı güden şirket değildir!
Toplumu bilinçlendirme ödevi olan medya, “dev bir uyku tulumu” olma görevi üstlenmiş, bunu başarıyla yerine getiriyor. Oysa kamu otoritesi, medyayı, kamu spotları ve programlar vasıtasıyla bu kültürü yaratması için görevlendirmeliydi. Belediyelerin ise şimdiye kadar çoktan engellilerin erişilebileceği çevreyi yaratması gerekirdi. Kamu hizmetinde asıl olan toplumsal faydayı maksimize etmektir.
 ‘İdare, kâr güdüsü ile çalışan şirket değildir. Verilecek hizmetin bedeli, vergilerimizle ödenmektedir. Kimse “kaynak yok” demesin, kaynak var. O kaynağı ne yaptınız? Nasıl kullandınız? Olmayan, denetim.
Aslında eveleyip gevelemeye gerek yok. Engelliler ayakaltında istenmiyor, göz ardı ediliyor. İşe alımda, eğitimde, hakların kullanılmasında her türlü ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Kurumlar, diğer kurumun kabul ettiği sağlık raporunu kabul etmiyor, yeniden hastane yollarına düşürüyor insanları. Kimin bu canları, doktor kapılarında helak etmeye hakkı var? Evrensel hukuk kuralı olan “masumiyet karinesi”nin yerini, “sahtekârlık karinesi” almış durumda. İdarenin o yüksekten bakan gözleri, engellileri potansiyel dolandırıcı ve sahtekâr olarak görüyor. Her kapı, yeni bir rapor istiyor. Vicdanlar engelli, zihinler engelli. Maalesef ahlaki engel de var. “İnsan yerine koyduk, adam yerine koyduk” diyebilen zihniyet hâkim. Talihsizlik şu ki, bu engelli anlayış zinciri iktidarda ve tüm denetim mekanizmasını da elinde tutan fiili bir “monarşi” yaratmış durumda.
Hakkınızı arayacağınız, hukuka aykırılık yapandan hesap soracağınız, idareyi denetleyeceğiniz yargı da erişilmez durumda. İstanbul adalet saraylarının al birini, vur ötekine. Hele idare ve vergi mahkemelerinin bulunduğu binanın girişi, sağlamı sakat etmek için dizayn edilmiş. Kaldırıma taşan rampa, yoldan geçene tuzak. Rampanın eğimi ise yürüyerek çıkmaya bile engel. Tam da “dostlar alışverişte görsün rampası” yapılmış oraya. Yargı da erişim engeli oluşturmuşsa “tuz kokmuştur” artık.

Engelleri yıkın!
Yasalar uygulanmıyorsa, idare denetim yapmıyorsa, idare denetlenmiyorsa, mahkemeler yargılamıyorsa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmekten başka çare kalmıyor. Vicdanları sızlamayanın, cüzdanlarını sızlatma zamanı. “Ayrımcılık suçu” işleyenler (TCK. m.122) hakkında suç duyurusunda bulunun. Engeliniz pranganız olmasın! Boyun eğmeyin! Yıkın engelleri, hakkınızı arayın!

Av. İSMAİL ALTAY İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Engelli Hakları Merkezi Koordinatörü

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget