İşkence türleri vardır elbet, suçsuz
insanların özgürlüklerini ellerinden al, hiçbir hak tanıma, yargısız infazlarla
yıllardır demir parmaklıklar ardında tut.
Bu da işkencenin başka türüdür.
Bir önceki yazımda başbakan Doğu
Perinçek’ten ve Tuncay Özkan’dan korkuyor demiştim.
Bakınız ben haklı çıkartan bir konuya
değinmek istiyorum.
Dün (6 Şubat 2014) İşçi Partisi Genel
Başkan Yardımcısı Avukat Mehmet Cengiz yaptığı açıklamada Doğu Perinçek’in uzun
tutukluğuyla ilgili başvurusunun 8 aydır bekletildiğini söyleyerek Anayasa
Mahkemesinin görevini bir an önce yerine getirmesini istedi.
Hukukçular beni bağışlasın aklıma şu
geliyor.
Acaba
Anayasa Mahkemesi de özel yetkili olmuşta haberimiz mi yok!
Oysa işlemedikleri suçlardan yıllardır
insanlar demir parmaklıklar ardında esir alındılar. Nerde İnsan Hakları? Nerde
Masumiyet Karinesi
Kimsenin taktığı yok.
Ceza hukukunun en temel ilkesi olan
Masumiyet Karinesi; “Suçluluğu yargının kesin kararı ile
kesinleşene kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı” ilkesidir denilmiş.
Bizimde taraf olduğumuz AİHS (Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinde daha neler var neler...
Mesela, AİHS herhangi bir resmi bulgu
olmadığı halde mahkemenin sanığı suçlu olarak gördüğünü gösteren bir muhakeme
yapılması ihlal için yeterli olmaktadır. Diyor.
Bizde tam tersi uygulandı. Silivri’de
yapılan duruşmaları bilmeyenlerin izlemeleri gerekirdi.
Sanığa söz hakkı tanımama, tersleme,
jandarmalarla dışarı attırırım tehditleri, ne isterseniz vardı. Bırakın sanık
denilen yurtseverlerimizi, avukatları bile dinlemedikleri zamanlar oldu.
Yine 6. maddenin 2. paragrafında güvence
altına alınan masumiyet karinesi, aynı maddenin 1. paragrafının gerektirdiği
adil yargılama unsurlarından biri iken, ceza davalarında sadece usule ilişkin
bir güvence değildir.
“Kapsamı
daha geniş olup devletin hiçbir temsilcisi ya da kurumunun bir şahsı,
Suçu
bir “mahkeme” tarafından tespit edilmeden suçlu ilan etmemesini gerektirir” demektedir.
“Kişinin
suçlu olduğu ancak hukuka uygun delillerle yapılan yargılama sonucunda verilen
hükmün kesinleşmesi ile kabul edilmektedir.”
Hem devlet kurumlarının hem de basının
suçluluğu sabit olmayan birisini suçlu olarak lanse etmesi masumiyet
karinesinin ihlalidir. Denilmiş.
Bizde asla böyle olmadı.
Başbakanından yandaş basınına kadar sahte
deliller bile ortaya çıkmamışken herkesi suçladılar. Ceza hukukunun en temel ilkesi olan
Masumiyet Karinesini ve hukuku ihlal ettikleri açık seçik ortadadır.
Yine AİHS kararlarında;
Kesin
hükümle suçluluğu kesinleşene kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı ilkesi
gereği “kimse suçsuzluğunu ispatlamak”
zorunda bırakılamaz çünkü asıl olan kişinin suçsuz olduğunun kabulüdür Kişinin
suçlu olduğu her türlü şüpheden uzak kesin delillerle ispatlanmadıkça “şüpheden
sanık yararlanır” ilkesi gereğince kişi beraat edecektir. Denilmiş.
Uzun lafın kısası taraf olduğumuz AİHS de
hiçbir karara uyulmadığı gibi keyfi ve yanlı bir hukuk düzeni ile ve de
başbakanın bizzat kendisinin de itiraf ettiği kumpas, komplo deliller ile
onlarca yurtseverimiz zindanlara kapatılmışlardır.
Bu mahkemeler ile hukuk ihlal edilmiştir.
Bu mahkemeler yaşadığımız çağda adeta engizisyon mahkemelerini hortlatmıştır.
Nerede bu AİHM ?
Kumpas olduğu açık seçik bilinen
Ergenekon ve bağlı olan diğer davaların düşmesi ve tüm tutuklu vatanseverlerin
derhal özgür bırakılması gerekir.
Nerede bu AİHM?
Başbakan,
yolsuzluk ve rüşvet çukurundan kendisini ve de oğlunu kurtarmak için
yasalar çıkartıyor.
Devlet içerisinde paralel devlet, çeteler
vardı demekle suçu başkalarına atması sadece ona inananları bağlar.
Yürütme, yasama ve yargının tek kişinin
eline geçtiği bir dikta yönetimi ile yönetilmekteyiz.
Uzun tutukluluk on seneden yedi buçuk
yıla daha sonra 5 yıla indiriliyor palavraları ile milletin kafası
karıştırılmakta ve oyalanmaktadır.
Hükümetin, tutukluluk süresiyle ilgili
yaptığı çelişkili açıklamalar karşısında AİHM, geçen yıl verdiği bir karar ile
iki gazetecinin 6 yıl tutuklu olmasını, "aşırı uzun" olarak
nitelendirmişti. Yüksek mahkemenin Türk
yargıcı Işıl Karakaş, daha önce yaptığı bir açıklamada, "10 yıllık
tutukluk süresi Avrupa normlarına zıt. Bırakın 10 yılı, 3 yıllık süre bile AİHM
içtihatlarına aykırı. 102. maddeye ilişkin başvurularda Türkiye mahkûm
olur" diyerek, hükümetin acilen düzenleme yapmasını istemişti.
Peki, ne oldu? Neden üzerinde durulmadı?
Hukuk İhlallerinde maşallah İtalya ve
Rusya’dan sonra üçüncü sıradayız.
Bugün de Ulusal Kanalda Ankara Barosu Başkanı Sema Aksoy, Işıl Karakaşı destekler önemli açıklamalar
yaptı. Atatürkçü hukukçularımızın bu önemli konu üzerinde çalıştıklarını
işitmek inanın yüreğime su serpti biraz. Gerek,
AİHM gerekse Avrupa Konseyi, uzun tutukluluk sürelerinin Avrupa standartlarına
çekilmesi konusunda Türkiye'yi uyarmış. Avrupa Konseyi'nin uzun tutukluluk ve
ifade özgürlüğüne yönelik baskılar nedeniyle Türkiye'yi "monitoring"
(izleme) sürecine alabileceği belirtilmiş.
***
TBMM’de görüşülen Torba Tasarı'nın
internet yayınlarının engellenmesiyle ilgili yeni kurallar getiren bölümü kabul
edildi"
Bunun ne demek olduğunu biliyoruz.
Basının ve medyanın neredeyse tümüne
yakını iktidarın oyuncağı haline gelmiş bir ülkede yaşıyoruz.
Bunun da en yakın örneği Fatih Altaylının
gündeme bomba gibi düşen ve belki de gazeteciliğini uzun müddet bitirecek anket
haberidir.
Birde Bahçelinin konuşmasını yayından
kaldırtma olayı var.
Bunlar meydana çıkanlar. Kim bilir
bilmediğimiz daha neler vardır.
Başbakan feci sıkıntıda ve telaş içinde
yolsuzlukların üzerini nasıl kapatacağını şaşırdı. Her gittiği yerde halka
hitabında tamamen yalanların ardına sığınmaya başladı.
MHP eski Gen. Başkan yardımcısı Recai
Yıldırım bir zamanlar “Türkiye’de sol %35 dir, sağ ise % 65 dir. Allah O %
65'in belasını versin. Top gibidir. Nereye sürüklersen oraya gider." Demişti
Bu düşünceye sanırım başbakanda
katılmamış ki eriyen oylar ve istifalar, yolsuzluklar karşısında ince hesaplar
içine girmiş.
O da biliyor ki şimdiki gençler sosyal
siteler sayesinde birbirlerini uyarıyorlar, haberleşiyorlar.
Başbakanın korkusundan biat eden medya ve
basın gerçekleri yazmıyor ama internet sitelerinden ne var ne yok ver yansın
ediliyor. Bu da başbakanın işine gelmiyor haliyle.
Başbakan herkesi koyun sanıyordu ama halkın
uyanışını gördü.
Nerede? Silivri’de,
Nerede? Aslanlı yolda,19 Mayıslarda,29
Ekimlerde.
Dağıtacağı gıda maddeleriyle, kömürle,
odunla belki yine bir kesimin oylarını alacak ama
umduğunu bulamayacak. Belki o vakte kadar
yüce divanda yargılanacak.
Karşısında gerçek çetin bir muhalefet
olsaydı şimdiye dek çoktan yüce divandaydı ama ne yazık ki bu bakımdan şanslı.
Başbakanın dünyası, yalan, din ile
kandırmaca, iktidar hırsı daha doğrusu diktatörlük, sultanlık ve para üzerine
kurulmuş. Bu hırs öylesine
bedenini sarmış ki birlikte çalıştığı
bir genelkurmay başkanını bile vicdan
azabı duymadan zindana kapattırmış.
Artık ona inanan çok az bir kitle kaldı
onlarla seçim kazanması zordur.
Başbakanın yapacağı tek şey var o da
gitmeden ortalığı yakıp yıkmak değildir bu gibi şeyler daima kendisinin aleyhine olacaktır. Tez
elden Ergenekon, Balyoz ve diğer düzmece dava isimleriyle zindanlara kapattığı
yurtseverlerin özgürlüklerini sağlamasıdır.
Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmadı ki bir
başkasına kalsın.
Son
söz, Türkiye’de sadece hukuk ihlal edilmemiş aynı zamanda İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi ’de ihlal edilmiştir.
O zaman nerede bu AİHM?
Oradaki yargıçlar ne işe yarıyor?
Yoksa onları da Rıza Sarraf gibi birisi
mi yönetiyor dersiniz?
TC.Tünay Süer
Yorum Gönder