Seni kime şikâyet edeceğim ey AİHM? - Tünay Süer

Seni kime şikâyet edeceğim ey AİHM?
Beş yılı aşkın tutuklukları yetmedi manevi işkenceye devam ediyorlar.
İşkence türleri vardır elbet, suçsuz insanların özgürlüklerini ellerinden al, hiçbir hak tanıma, yargısız infazlarla yıllardır demir parmaklıklar ardında tut.
Bu da işkencenin başka türüdür.
Bir önceki yazımda başbakan Doğu Perinçek’ten ve Tuncay Özkan’dan korkuyor demiştim.
Bakınız ben haklı çıkartan bir konuya değinmek istiyorum.
Dün (6 Şubat 2014) İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Avukat Mehmet Cengiz yaptığı açıklamada Doğu Perinçek’in uzun tutukluğuyla ilgili başvurusunun 8 aydır bekletildiğini söyleyerek Anayasa Mahkemesinin görevini bir an önce yerine getirmesini istedi.
Hukukçular beni bağışlasın aklıma şu geliyor.
Acaba Anayasa Mahkemesi de özel yetkili olmuşta haberimiz mi yok!
 Oysa işlemedikleri suçlardan yıllardır insanlar demir parmaklıklar ardında esir alındılar. Nerde İnsan Hakları? Nerde Masumiyet Karinesi
Kimsenin taktığı yok.
Ceza hukukunun en temel ilkesi olan Masumiyet Karinesi;  “Suçluluğu yargının kesin kararı ile kesinleşene kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı” ilkesidir denilmiş.
Bizimde taraf olduğumuz AİHS (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde daha neler var neler...
Mesela, AİHS herhangi bir resmi bulgu olmadığı halde mahkemenin sanığı suçlu olarak gördüğünü gösteren bir muhakeme yapılması ihlal için yeterli olmaktadır. Diyor.
Bizde tam tersi uygulandı. Silivri’de yapılan duruşmaları bilmeyenlerin izlemeleri gerekirdi.
Sanığa söz hakkı tanımama, tersleme, jandarmalarla dışarı attırırım tehditleri, ne isterseniz vardı. Bırakın sanık denilen yurtseverlerimizi, avukatları bile dinlemedikleri zamanlar oldu.
Yine 6. maddenin 2. paragrafında güvence altına alınan masumiyet karinesi, aynı maddenin 1. paragrafının gerektirdiği adil yargılama unsurlarından biri iken, ceza davalarında sadece usule ilişkin bir güvence değildir.
“Kapsamı daha geniş olup devletin hiçbir temsilcisi ya da kurumunun bir şahsı,
Suçu bir “mahkeme” tarafından tespit edilmeden suçlu ilan etmemesini gerektirir” demektedir.
“Kişinin suçlu olduğu ancak hukuka uygun delillerle yapılan yargılama sonucunda verilen hükmün kesinleşmesi ile kabul edilmektedir.”
Hem devlet kurumlarının hem de basının suçluluğu sabit olmayan birisini suçlu olarak lanse etmesi masumiyet karinesinin ihlalidir. Denilmiş.
Bizde asla böyle olmadı.
Başbakanından yandaş basınına kadar sahte deliller bile ortaya çıkmamışken herkesi suçladılar. Ceza hukukunun en temel ilkesi olan Masumiyet Karinesini ve hukuku ihlal ettikleri açık seçik ortadadır.
Yine AİHS kararlarında;
Kesin hükümle suçluluğu kesinleşene kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı ilkesi gereği  “kimse suçsuzluğunu ispatlamak” zorunda bırakılamaz çünkü asıl olan kişinin suçsuz olduğunun kabulüdür Kişinin suçlu olduğu her türlü şüpheden uzak kesin delillerle ispatlanmadıkça “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereğince kişi beraat edecektir. Denilmiş.
Uzun lafın kısası taraf olduğumuz AİHS de hiçbir karara uyulmadığı gibi keyfi ve yanlı bir hukuk düzeni ile ve de başbakanın bizzat kendisinin de itiraf ettiği kumpas, komplo deliller ile onlarca yurtseverimiz zindanlara kapatılmışlardır.
Bu mahkemeler ile hukuk ihlal edilmiştir. Bu mahkemeler yaşadığımız çağda adeta engizisyon mahkemelerini hortlatmıştır.
Nerede bu AİHM ?
Kumpas olduğu açık seçik bilinen Ergenekon ve bağlı olan diğer davaların düşmesi ve tüm tutuklu vatanseverlerin derhal özgür bırakılması gerekir.
Nerede bu AİHM?
Başbakan,  yolsuzluk ve rüşvet çukurundan kendisini ve de oğlunu kurtarmak için yasalar çıkartıyor.
Devlet içerisinde paralel devlet, çeteler vardı demekle suçu başkalarına atması sadece ona inananları bağlar.
Yürütme, yasama ve yargının tek kişinin eline geçtiği bir dikta yönetimi ile yönetilmekteyiz.
Uzun tutukluluk on seneden yedi buçuk yıla daha sonra 5 yıla indiriliyor palavraları ile milletin kafası karıştırılmakta ve oyalanmaktadır.
Hükümetin, tutukluluk süresiyle ilgili yaptığı çelişkili açıklamalar karşısında AİHM, geçen yıl verdiği bir karar ile iki gazetecinin 6 yıl tutuklu olmasını, "aşırı uzun" olarak nitelendirmişti. Yüksek mahkemenin Türk yargıcı Işıl Karakaş, daha önce yaptığı bir açıklamada, "10 yıllık tutukluk süresi Avrupa normlarına zıt. Bırakın 10 yılı, 3 yıllık süre bile AİHM içtihatlarına aykırı. 102. maddeye ilişkin başvurularda Türkiye mahkûm olur" diyerek, hükümetin acilen düzenleme yapmasını istemişti.
Peki, ne oldu? Neden üzerinde durulmadı?
Hukuk İhlallerinde maşallah İtalya ve Rusya’dan sonra üçüncü sıradayız.
Bugün de Ulusal Kanalda Ankara Barosu Başkanı Sema Aksoy,  Işıl Karakaşı destekler önemli açıklamalar yaptı. Atatürkçü hukukçularımızın bu önemli konu üzerinde çalıştıklarını işitmek inanın yüreğime su serpti biraz. Gerek, AİHM gerekse Avrupa Konseyi, uzun tutukluluk sürelerinin Avrupa standartlarına çekilmesi konusunda Türkiye'yi uyarmış. Avrupa Konseyi'nin uzun tutukluluk ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılar nedeniyle Türkiye'yi "monitoring" (izleme) sürecine alabileceği belirtilmiş.
                                                       ***
TBMM’de görüşülen Torba Tasarı'nın internet yayınlarının engellenmesiyle ilgili yeni kurallar getiren bölümü kabul edildi"
Bunun ne demek olduğunu biliyoruz.
Basının ve medyanın neredeyse tümüne yakını iktidarın oyuncağı haline gelmiş bir ülkede yaşıyoruz.
Bunun da en yakın örneği Fatih Altaylının gündeme bomba gibi düşen ve belki de gazeteciliğini uzun müddet bitirecek anket haberidir.
Birde Bahçelinin konuşmasını yayından kaldırtma olayı var.
Bunlar meydana çıkanlar. Kim bilir bilmediğimiz daha neler vardır.
Başbakan feci sıkıntıda ve telaş içinde yolsuzlukların üzerini nasıl kapatacağını şaşırdı. Her gittiği yerde halka hitabında tamamen yalanların ardına sığınmaya başladı.
MHP eski Gen. Başkan yardımcısı Recai Yıldırım bir zamanlar “Türkiye’de sol %35 dir, sağ ise % 65 dir. Allah O % 65'in belasını versin. Top gibidir. Nereye sürüklersen oraya gider."  Demişti
Bu düşünceye sanırım başbakanda katılmamış ki eriyen oylar ve istifalar, yolsuzluklar karşısında ince hesaplar içine girmiş.
O da biliyor ki şimdiki gençler sosyal siteler sayesinde birbirlerini uyarıyorlar, haberleşiyorlar.
Başbakanın korkusundan biat eden medya ve basın gerçekleri yazmıyor ama internet sitelerinden ne var ne yok ver yansın ediliyor. Bu da başbakanın işine gelmiyor haliyle.
Başbakan herkesi koyun sanıyordu ama halkın uyanışını gördü.
Nerede? Silivri’de,
 Nerede? Aslanlı yolda,19 Mayıslarda,29 Ekimlerde.
Dağıtacağı gıda maddeleriyle, kömürle, odunla belki yine bir kesimin oylarını alacak ama 
umduğunu bulamayacak. Belki o vakte kadar yüce divanda yargılanacak.
Karşısında gerçek çetin bir muhalefet olsaydı şimdiye dek çoktan yüce divandaydı ama ne yazık ki bu bakımdan şanslı.
Başbakanın dünyası, yalan, din ile kandırmaca, iktidar hırsı daha doğrusu diktatörlük, sultanlık ve para üzerine kurulmuş. Bu hırs öylesine bedenini sarmış ki birlikte çalıştığı
bir genelkurmay başkanını bile vicdan azabı duymadan zindana kapattırmış.
Artık ona inanan çok az bir kitle kaldı onlarla seçim kazanması zordur.
Başbakanın yapacağı tek şey var o da gitmeden ortalığı yakıp yıkmak değildir bu gibi şeyler daima kendisinin aleyhine olacaktır. Tez elden Ergenekon, Balyoz ve diğer düzmece dava isimleriyle zindanlara kapattığı yurtseverlerin özgürlüklerini sağlamasıdır.
Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmadı ki bir başkasına kalsın.
Son söz, Türkiye’de sadece hukuk ihlal edilmemiş aynı zamanda İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ’de ihlal edilmiştir.
O zaman nerede bu AİHM?
Oradaki yargıçlar ne işe yarıyor?
Tembellik mi? Duyarsızlık mı?
Yoksa onları da Rıza Sarraf gibi birisi mi yönetiyor dersiniz?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget