Gündüz Akgül: Kurtuluş ve Kuruluş…

 Kurtuluş ve Kuruluş…
Sevgili Dostlar,
Yolsuzluk savlarının ortalığı toz dumana boğduğu, rafa kaldırılan demokrasi ve hukuk devletinin demagoji (laf ebeliği) ile varlığının savlandığı, uygar Avrupa ülkelerinde adı yolsuzluğa bulaşanların derhal istifa edip bağımsız yargıda aklanana kadar sustuğu, bizde ise susmak ne kelime meydanlarda dürüstlük dersi vermeye çalışıldığı bir ortamda, sizleri bu mide bulandırıcı söylemlerle daha fazla bunaltmamak için laik Cumhuriyetimizin kurtuluş ve kuruluş aşamaları ile gerilere götürüp biraz nefeslendirmek istiyorum.
Yıl 1919, emperyalist ülkeler yurdumuzun bir bölümünü işgal etmiş, tümünü bölüşmek için planlar yapıyorlardı.
Padişah ve şürekâsı (yandaşları) kendi geleceklerini garantiye almak için emperyalistlerle anlaşmak isterken, yurtseverlerin ise içi kan ağlıyor ve mutlaka bir şeyler yapmak gerektiği ateşiyle yanıyorlardı.
Bu ateşi yakacak bir lidere gereksinim vardı.
O lider, Trablusgarp’ta adı simge haline gelen Binbaşı, Çanakkale geçilmez destanını yazdıran, Seddülbahir’de, Anafartalar da, Arıburnu’n da, Coknbayırın da adeta devleşen Yarbay, Mustafa Kemal Bey’den başkası değildi.
Kurtuluş savaşında, ülkesinin kurtuluşu için canını vermeye hazır Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Sünni, Alevi herkes Mustafa Kemal’in arkasında yer aldı.
Bin bir zorluk ve binlerce şehit kanı pahasına devam eden kurtuluş savaşı, 9 Eylül 1922 tarihinde düşmanın İzmir’de denize dökülmesi utkusu (zafer) ile son buldu.
Yedi düvele karşı kazanılan ve dünyada örneği bulunmayan bu büyük kurtuluşun devrimlerle taçlandırılan aşamasına da kuruluş diyoruz.
Kurtuluş savaşı destanını azda olsa inceleyenler, İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy ve Refet Bele’nin, ATATÜRK’ün silah arkadaşları ve Kurtuluş Savaşının birer kahramanları olduklarını göreceklerdir.
Devrimlerin gerçekleştirildiği kuruluş aşamasında ne yazık ki Kurtuluş Savaşının bu kahramanlarından İsmet İnönü hariç, diğerleri Büyük Önder ATATÜRK’e ayak uydurmadıkları gibi askerliğe dönmeyip TBMM de siyaset yapanlarda, devrimlerin gerçekleşmesinde daima karşı duruş sergilemişlerdir.
Büyük önderin en büyük devrimim dediği Cumhuriyetin ilanına karar verdiği 28 Ekim 1923 akşamı Çankaya Köşkünde ki yemekte yayında İsmet Paşa, Fethi Okyar, Sami Paşa, Kemalettin Sami Paşa, Kazım Özalp Paşa, Mebus Fuat Bulca ve Ruşen Eşref Bey bulunmaktadır. Bu gece, bir anda Mustafa Kemal’in “Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz.” Söylemiyle adeta bir şölene dönüşür.
29 Ekim 1923 günü meclis için tarihi bir gündür. Mustafa Kemal’in konuşmasını duymak isteyen yurttaşlar meclisi çoktan doldurmuşlardır. Saat 18.00’de başlayan görüşmeler, saat 20.00’de, sonlanırken, Türkiye’nin rejiminin Cumhuriyetin olduğu “Yaşasın Cumhuriyet” nidalarıyla (bağırmalarıyla) kabul edilir.
Cumhuriyetin ilanından önce saltanatın kaldırılması, Cumhuriyetin ilanından sonra, kurtuluş aşamasını taçlandıran diğer devrimlerin (Hilafetin kaldırılması, Eğitim Birliği Yasasının kabulü, Tekke ve Türbelerin kapatılması, Tarikatların kapatılması, Türk Alfabesinin kabulü ve diğerleri) ardı sıra kabulü ile çağdaş uygarlığı adam atarak dünya devletleri içinde saygın yerimizi almışız.
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, elleri öpülesi binlerce şehit kanı pahasına kurulan laik Cumhuriyeti, günümüzde tüm kazanımları ile birlikte yok etmenin yarışı yapılmaktadır.
Bu çaba yeni değildir. Kuruluş aşamasında Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü terk eden kurtuluşun kahraman komutanlarının saltanat ve hilafet hakkımda ki düşünceleri nettir.
Mustafa Kemal’i, Refet Paşanın Keçiören’deki evine davet eden komutanların sözcülüğünü yapan Rauf Bey aynen şunları dile getirmektedir. “Ben, saltanat ve hilafet makamına vicdanen ve hissen bağlıyım. Çünkü benim babam, padişahın nimeti ve ekmeğiyle yetişmiş, Osmanlı devletinin büyükleri arasına girmiştir. Benim de kanımda o nimetin zerreleri vardır. Ben nankör değilim. Padişaha sadakatimi muhafaza etmek borcumdur. Halifeye bağlılığım ise terbiyem icabıdır. Umumi mütalaam da vardır. Bizde umumi vaziyeti tutmak güçtür. Bunu, ancak herkesin erişemeyeceği kadar yüksek görülmeye alışılmış bir makam temin edebilir. O da saltanat ve hilafet makamıdır. Bu makamı kaldırmak, lağvetmek, onun yerine başka bir mahiyette bir varlık yerleştirilmesine çalışmak felaket ve hüsrana mucip olur. Asla caiz değildir. ”
Kuruluş aşamasında Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında yer almayan Komutanları gerekçeleri bu düşüncedir.
Bu uğurda Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne kadar büyük bir kavgaya atılanların unuttukları bir şey vardır.
Büyük Önderin ve aziz şehitlerimizin bize armağan ve emanet ettiği Cumhuriyet sahipsiz değildir. Cumhuriyeti ve tüm kazanımlarını canları pahasına korumak ve yaşatmak isteyen milyonlarca yurtsever vardır.
Kurtuluş ve kuruluşu anmışken, güzel yurdumuzu işgalden kurtaran ve Cumhuriyeti kurup devrimlerle taçlandıran ATATÜRK ve silah arkadaşları ile aziz şehitlerimizin anıları önünde saygı ile eğiliyorum.
Ne mutlu Atatürkçüyüm diyenlere ve ATATÜRK ile gurur duyanlara.

07.02.2014
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget