Eğitimimizin son 15 yılı ve seçeneklerimiz sempozyumu (Bölüm 7)

Milli Eğitimdeki gerileşme bir yıkım süreci, milli devleti yıkma sürecidir. Kurucu değerlerle mücadele eden bir iktidar, Türkiye’yi yükseltmez çökertir.

Milli Eğitimdeki gerileşme bir yıkım süreci, milli devleti yıkma sürecidir.

Kurucu değerlerle mücadele eden bir iktidar, Türkiye’yi yükseltmez çökertir.

Eğitimimizin son 15 yılı ve seçeneklerimiz sempozyumu (Bölüm 7)
AKP nin 15 yıldan beri çağdaşlıktan çıkarmaya çalıştığı eğitim öğretimimizdeki yozlaşma ve gerileşmeyi, eğitim öğretim uzmanlarının objektif olarak anlattıkları görüşlerini yansıtmaya devam ediyoruz.
M.Eğitim Bakanlığının, okulların nasıl bir çağ dışı yönetimle yönetilip yönlendirildiğini, bile bile bunu yapıp en sonunda da, “Milli Eğitimde, kültürde başarılı olamadıklarını” söylemeleri, insana üzüntü veriyor. Konu çocuklarımızın ve de yurdumuzun geleceği olduğuna göre, bu konuda asla çağ dışı uygulama ve söylemlere yer vermemeliyiz. O nedenle bir an önce bu çağ dışı uygulamalardan kurtulmalıyız.
Çankaya Belediyesi, Eğitim-İş Ankara 1 ve 2 nolu Şubeler, Tüm Öğretim Elemanları Derneği ve Ulusal Eğitim Derneğince birlikte düzenledikleri “Eğitimimizin Son 15 Yılı ve Seçeneklerimiz” konulu sempozyum (bilgi şöleni) yapıldı.
Sabahtan akşama üç bölüm halinde devam eden sempozyumun konuşmaları uzun olduğu için, ayrıca konuşmacılar,  gerileyen eğitimimiz konusunda çok önemli açıklamalarda bulunduklarından, bu konuşmaları kısaltmaya kıyamadık, biz de bu konuşmaları tüm olarak bölüm bölüm sunacağız.
Ancak, 280 kişilik salonda ne yazık ki 85-90 kişi dinleyici olarak bulunuyordu. (Önceki yazılarda salona 500 kişilik denmişti ama aslında salon 280 kişilikmiş, düzeltiyoruz).
Bu güzel konuşmaların çok az kişiyle dört duvar arasında kalmasını istemedik, okuyucuya sunmak için emek sarf ederek yazıya döktük.
7 Eylül 2017 günü Çağdaş Sanatlar Merkezinde yapılan sempozyumda, 15 yıllık eğitimimizin gerileyen süreci üç bölümde incelendi. “Eğitimde Gerileşme” Bölümündeki dört uzman konuşmacıların görüşlerini sunmuştuk.
Sempozyumun ikinci oturumunda “Eğitim Öğretimi Özelleştirme” adı altında konuşmalar a devam edildi.  Yönetici Prof. Dr. Tulin Oygur üçüncü konuşmacı olarak Öğretmen Hüseyin Canerik’e söz verirken, Cenerik’in yüksek lisans yapmış, iktidarın bir okul müdürü olduğunu öğrenince, “böylesi de oluyor demek ki, iktidarın gözünden kaçmış” diyerek kara mizah gibi esprili söz etti. Yani böylesine Atatürkçü aydınlıkçı birini neden görevden almamışlar”, demek istiyordu…
Canerik’in konuşmasından, M.E. Bakanığının, okulların nasıl bir sömürü aracı olarak kullanıldığını, bilinçli olarak nasıl bir yıkım haline getirildiğini, bu kanalla devletin, bakanlığın nasıl bir israf içinde olduğunu, ayrıca okulların-öğrencilerin yurt ve dershanelerle, özel okullarla cemaatlere, tarikatlara parasal yönlendirmeyle nasıl sürüklendiğini rakamlarla örnekli olarak önceki bölümde açıklandı.
Bu bölümün son konuşmacısı olarak öğretmen yazar Rıza Zelyut konuşmasında şunları söyledi:
“-Sofraya baktığımız zaman, iştah açmayan bir menü ile karşı karşıyayız. Onun için bir Cumhuriyet aydını olarak iyimserim, geleceğin bize ait olduğunu düşünüyorum. Ama şu an bizlerin üzerinde çok ciddi görevler olduğunu da görüyorum. Ben burada ey Türk öğretmenleri diye sesleniyorum. M. Kemal Paşa ey Türk Gençliği demişti. 80 li gençliği yetiştiren kuvvetli bir öğretmen kuşağı olduğunu biliyorum. Cumhuriyetçi, laik, milliyetçi, vatansever, emperyalizme direnen, akılcı eğitimi temel almış aklını kullanan hurafelerle değil aklına teslim olmuş bir öğretmenler kuşağı vardı. Onların yetiştirdiği gençliğe sesleniyordu “ey Türk Gençliği” diye. Şimdi o gençlik yavaş yavaş siliniyor, ben de öyle bir gençlik yetiştirmek için ey Türk öğretmenleri diye öğretmenlere sesleniyorum. Çünkü sorunun ana kaynaklarından birisi de öğretmen yetiştirmede Türkiye’nin uçuruma itilmesidir. Ben kendi öğretmen kimliğimle bu gün okullarda çocukların karşısına çıkartılan birçok öğretmenin ayrı ayrı varlıklar olduğunu düşünüyorum. Benzemiyor bana yani, maalesef; ben 1964 yılında öğretmen okuluna girdiğim zaman biz orada okulu bitirip ülkemize, devletimize, milletimize hizmet etmek amacıyla yanıp yakılan gençlerdik. “Alnımızda bilgilerden bir çelenk, nura doğru can atan Türk genciyiz. Yeryüzünde yoktur olmaz Türk’e denk” devam eden marşlarla coşkuyla yürürdük.
Şimdi nerede, “ümmet ve cihat” sloganları atıyor 13-14 yaşındaki çocuklar, okullarda. Türkiye nereden nereye gelmiş arkadaşlar. Öyleyse ey Türk öğretmenleri diyorum ve sizin gibi öğretmenlere çok görev düşüyor, çünkü bir toplumu kurtaracak olan öncülerdir. Milyonlarca insan var, 80 milyon insan var, bu 80 milyonun 70 milyonu ot gibi biten ot gibi yiten tipten, kimse kusura bakmasın, insanları aşağıladığım zannedilmesin. Onları yönlendiren üç beş milyon kitle vardır;  onlardan birisi de öğretmenlerdir. O yüzden öğretmenlerimizin parti öğretmeni haline getirilen, öğretmenlerimizin TC nin öğretmeni haline getirilmesi lazımdır. Yoksa iddia ediyorum, vatan savaşı altında yürütülen bu mücadele başarıya ulaşamaz. Öyle bir iktidarla karşı karşıyayız ki, evet Türkiye emperyalizm tarafından sıkıştırılıyor, kuşatılıyor, teslim olmaya zorlanıyor, hükümet bununla mücadele ediyor, biz bu mücadelenin arkasında durmak istiyoruz, işçileri destekleyelim diyoruz. Ama aynı iktidar içeride bu değerlere karşı savaş yürütüyor. Bu nasıl yaman çelişkidir. M. Kemal Atatürk’e yapılan saldırılar heykelleri de dâhil olmak üzere bu iktidar zamanında bu kadar artması tesadüf müdür. Hayır, eğitim süreciyle, 15 yıllık eğitimde yaşananlar bize M. Kemal’le değerlerine ve heykellerine yönelik saldırıların arkasındaki fikriyatın ne olduğunda gösteriyor. Eğer siz Türkiye’yi dış saldırılara karşı koruyacaksanız bunu korumanın en iyi yolu bu devleti var eden kurucu değerlere saygıdan geçer. AKP bir taraftan kurucu değerlerle mücadele ediyor, öbür taraftan da “Türkiye’yi biz kurtarırız, biz yükseltiriz”, havasıyla propaganda yapıyor. Olmaz, ikisi bir arada yürümez. Kurucu değerlerle mücadele eden bir iktidar, Türkiye’yi yükseltmez çökertir ki eğitim bunun en açık göstergesidir.
Şimdi Sayın CHP Milletvekili İrgil’in geçen gün, parlamentoda yaptığı geçen haftada eğitimle ilgili açıklamada verdiği rakamlar var. Orada görüyoruz ki, haber halinde yıllardır, karşımıza çıkıyor. Türkiye’deki öğrencilerin okuma, anlama, yorumlama gücü giderek düşüyor. 30-35 sıradan ellinci sıraya gerilemiştir. Peki, soru şu, bu çocukların beynine bir mikrop mu girdi de algılama gücü geriye gitti, algılayamaz hale geldiler. Çocukların beynine mikrop girdi, ne mikrobu bu, AKP eliyle yürütülen gericilik mikrobu.
Türk milletinin yerine ümmet yerleştirme mikrobu adını açıkça koyalım.
“Dünya beşten büyüktür”, Türkiye de AKP den büyüktür. “Dünya beşten büyüktür” ama Türkiye de Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan büyüktür. “Dünya beşten büyüktür”,laiklik de dinci fikirlerden, görüşlerden büyüktür.
Eğitimde gericileşmeyle laikliğe karşı yürütülen saldırlar paraleldir atbaşıdır. 1960 larda 70 lerde “kahrolsun komünizm” diyen gruplar şimdi de “kahrolsun laiklik” diyor. Yani komünizm ortadan kalktı, bunların saldırı olarak gördükleri şeyler laiklik. Yani dünkü antikomünistler, yani Amerika’nın içimizdeki paralı askerleri. Dün cumhuriyet değerlerine komünizm üzerinden saldıranlar, şimdi laiklik üzerinden saldırır hale geldiler. Aynı ekipler Amerikancı zihniyettir. Eğitimin bu gün de dönüştürülmesi de bir Amerikancı, kimse kusura bakmasın,  çünkü Büyük Orta Doğu Projesinde (BOP) Amerikan derin devletinin en çok korktuğu şey, milliyetçi ve laik Türkiye. Adamlar diyorlar ki, “bunar fikriyat olarak, tavır olarak bize benzerler ama bunlar aynı zamanda da Amerika'ya karşı en çok tavır takınan insanlardır. Onun için bunları kendimizin dostu olarak göremeyiz” diyorlar.
Amerika’nın bir özelliği var seviyorum, adamlar yapacakları işleri yazıyorlar ve buna da ulaşıyorsunuz, yani bu planlara da ulaşıyorsunuz. Bu planları doğru okursak bu günkü eğitimin nereden geldiğini görürüz. Fetullah Gülen’i imal eden şey eğitim politikası aynen devam ediyor.
Milli Eğitimi, eğitimci olmayan bakanlara teslim edilmesi de bu projenin bir parçasıdır. Anlamasın, yukarıdan verilen emirleri yerine getirsin, yani eğitimi özelleştirme adı altında devlet denetiminden çıkaracak bir projeyi devreye sokacak adı altında gerici kurumlara teslim etme sürecini götürecek bir elemana ihtiyacım var, yoksa Türkiye’nin çocuklarını eğitecek onu dünyayla yarışacak bakana ihtiyacım yok benim. Öyle bir örgüt istemiyorum ama aklını kullanacak çocuk yetiştirme bana, aklını kullanan tehlikelidir, niye “din adı altında kendisine ezberlettiğimiz doğmalara inanan, onun önünde secdeye varan bir gençlik yetiştir, bana” diyor, ben bunu istiyorum”, diyor.
Laiklik ve Cumhuriyetin kurucu değerlerine saldırıların karşısında durmak biz öğretmenlerin görevi, ama asıl mücadele etmesi gereken Türkiye’deki muhalefet partileri var. Muhalefet partileri, laikliğe karşı yürütülen bu saldırılarda sessiz kadılar ve kimi zaman da dolaylı yoldan destek oldular. Ne demek, “laiklik karın doyurmuyor” demek.
G 7 ülkesine bakın, dünyanın en gelişmiş ülkelerine, hepsi laik ülkelerdir. Dünyanın karnını laiklik laik sistemler doyurur. Laik olmayan sistemler çökmüştür, yerlerde sürünmektedir ve birbirlerini boğazlamaktadırlar. Müslüman dünyasında kendini laiklikten uzak gören laikliği düşman kabul eden coğrafyadan insanlar, kendini kurtarmak için kendini Ege denizine, Akdeniz’e atıyor, binlercesi boğuluyor. Nereye, laik toplumlara kaçmak için. Demek ki laiklik en temel güç ve karın doyuran güçtür.
Bunu kabul etmiyorlar, Türkiye’yi yönetenler kabul etmiyor. Karnını doyurmak onun için bir şey değil, kendi kafasında bir toplum yaratmak istiyor buna da “Yeni Türkiye” diyor. Ortaçağ Türkiye’si kardeşim. Ortaçağ Türkiye’si yaratmak istiyor, yani Türkiye modern dünyadan Ortaçağ dünyasına götürülmek isteniyor.
Sayın Cumhurbaşkanı son yıllarda, son zamanlarda sık sık bir şey söylüyor. Diyor ki, “15 yıllık iktidarımızda çok büyük işler yaptık, ilk dönüşümler gerçekleştirdik. Ama iki konuda başarısız olduk, bu iki konu eğitim ve kültür konusudur. Bunu da çözmemiz, halletmemiz buralar da yol almamız lazım” diyor. Arkadaşlar gerçekten de bu iki konuda başarısızlar. Çünkü çocuklarımız okuduklarını anlayamaz haline gelmiş. Dünyayla yarışabilecek özelliklerini yitirmeye başlamıştır. Ama burada söylenen “Yeni Türkiye adı altında yaratmaya çalıştıkları gerici Türkiye’yi Orta Çağ Türkiye’sini kurma yolunda istedikleri kadar yol alamadıklarını itiraf etmektir.  Başka şey deldir bu. Yoksa eğitime katkı değil, böyle mi eğitime katkı verilir.
Nedir istediği nesil? Kendisi söyledi yine Sayın Cumhurbaşkanı, “dindar ve kindar” bir nesil. Yetiştirmeye çalıştıkları nesil bu. Okullarla böyle oynamalarının, “özel okul” adı atında yeni uyduruk okullar icat etmelerinin ve imam hatipleri dayatmalarının sebebi bu. Karşılarında ne var, bunların? Anayasanın temel ilkelerinden olan laiklik, eğitimin kadın erkek ayırımı yapılmadan yürütülmesi düzeni, bilimi temel alan müfredat, Türk kimliğine ve Cumhuriyet değerlerine bağlı öğretmen ve yönetim kadrosu, vatandaşın imam hatiplere ilgi göstermemesi gibi ciddi engeller bunların karşısında. Bunları aşmak için işte böyle oyunlar oynuyorlar, kumpaslar kuruyorlar. Yani Fetullah Gülen Türkiye’ye kumpas kurduysa, AKP de şimdi Türkiye’ye kumpaslar kuruyor ve Fetullah Gülen’in “darbeci Amerikan uşağı Fetullah Gülen’in dünya görüşleri bu gün bizim okullarımızda başat hale getirilmeye çalışılıyor. Fetullah Gülen darbeci, ama o darbeci Fetullah Gülen’in dünya görüşleri AKP tarafından halen okullara hâkim kılınmaya çalışılıyor. Böyle bir garip çelişkinin içerisinden geçiyoruz.
Okulları özelleştirme üzerinde durdular arkadaşlar. ÖZELLEŞTİRME, BU DÜZENDE OKULLARI DEVLET DENETİMİNDEN KAÇIRMANIN YOLUDUR. Yani orada devlet okullarında yapamayacağını oraları özelleştirerek başına da eğitimi olmayan parti militanı ve siyasal dinci adı altında adamları getirmek suretiyle oraları okulları partiye militanı imal etme ilkesine çevirmedir, özelleştirmenin amaçlarından biri.
İkincisi, yandaşa kaynak aktarma ihaleler yapmak suretiyle yandaşa kaynak aktarma yöntemidir.
Üçüncüsü, zengin çocuklarına daha iyi eğitim verme yoludur, özelleştirme. Halkın çocuklarını en iyi eğitimden, iyi eğitimden yoksun bırakmanın bir yoludur, özelleştirmeyle. Bizim zamanımızda özelleştirme yoktu biz sınava girerdik, kim iyi öğrenci ise, kim iyi yetişmişse o daha çok puan alır, okullarını seçerdi. Yani ben 1964 de ortaokulu bitirdiğim zaman sınava girdiğim zaman 180 üzerinden 180 soru yapmışım öğretmen okuluna girerken. Şimdi bana, “sen alevisin” diye orda eleyen kimse olmadı. Şimdi bakıyorsun 95 almış, 90 almış sınavda, on üzerinden dokuz almış öyle söyleyelim. Bir hukuk mezunu gencimiz savcılık için başvuruyor veya yargıçlık için başvuruyor, onu sözlüde eliyorlar, niye, ya kesinlikle şey alevi olduğunu biliyorlardır veya bu bizim partimizin karşısındadır, bunlar muhaliftir, bunlar CHP lidir veya bize karşı olan gruptandır diye eliyorlar.
Eskiden bu yoktu, bakınız eskiden kimseyi eleyemezdiniz. Mezhebine, dinine, bölgesine göre. Şimdi bütün bunlar revaçta.
Yıl 1538 Kanuni Sultan Süleyman topluyor devlet yöneticilerini, aralarında kazaskerler var. Kazasker yüksek yargıç, şeyhülislam da var, vezirler. İstanbul kargaşa içinde bunlar, kimse bizim tarihçiler yazmazlar; Kanuni Sultan Süleyman, Muhteşem Yüzyıl falan, filan. Öyle değil. Halk, alt katmanlar perişan. Açlık almış yürümüş, savaşların getirdiği fiyat patlamasıyla insanlar ete ekmeğe ulaşmaz olmuş, aşağı katmanlar olaylar oluyor, evler basılıyor, insanlar öldürülüyor.

MÜSBET İLİMLER KANUNİ ZAMANINDA FETVA İLE DIŞLANDI ( AKP DE AYNI ŞEYİ YAPIYOR)
Kanuni Sultan Süleyman topluyor, diyor ki, “bu olaylar niye oluyor” diyor. Biz bunca sefere çıkıyoruz, Macarları tepeledik, İran kâfir Kızıl başlar üzerine gittik onları tepeledik. Her tarafta sözümüz geçiyor ama İstanbul’da da memleketin içinde olaylar oluyor sebebi nedir”
 Adamlar şunu söylüyorlar: Efendim, bizim okullarımızda matematik, tıp, fizik gibi akli ilimler öğretiliyor, yapılıyor. Bu akli ilimler insanları yoldan çıkarıyor, azdırıyor, e ne yapalım bunları atacağız, bunun yerine nakli ilimler koyacağız. Nedir onlar hadis, fıkıh, kelam gibi dersleri koyacağız, o zaman bu milleti biz yola getiririz, onları da adam ederiz, diyorlar. Bu ferman halinde yayınlandı, rivayet değil, arşivlerde kaydı var bunun. 1538 yılında alınan bu kararla, şeyhülislamların, kazaskerlerin önderlik ettiği bu kararla Osmanlı Devleti çöküşe geçmiştir. İlim Türk ülkesinden kaymış Batı’ya gitmiştir.
Şimdi 1538 tarihi ile 2017 yi yan yana getirdiğimde müthiş bir benzerlik görüyorum. Okullarda maddi ilimleri atıyoruz, nakli ilim dediğimiz fıkıh, hadis, kelam, yok peygamberin hayatı yok Sieri Nebi bunların hepsi masallardır, çocuklarımıza bir şeyler vermez. Belki bunlar ders konusu olarak değil de, yayınevleri vardır, yayınevleri basar isteyenler de alır çocuklarına kitaplardan okutabilir. Ona bir şey demem, bunlar ders konusu olamaz.
Olayın özünü şöyle söyleyelim, devleti ele geçiren bu zihniyet yani Türkiye’yi din üzerinden şekillendirerek “yeni Türkiye” adı altında bir partinin değişmez sultası altına almak isteyen bu hareket, Milli Eğitim üzerinde çok yoğunlaştı. Bu işi yürütebilmek için de ne yaptı, yandaş örgütler kurdu. Nedir bunlar, vakıflardır, derneklerdir. Deminler adını andık, söyledik, yok Hizmet Vakfı yok Ensar vakfı, yok TÜGEM, İlim Yayma Vakfı, Türkiye Gençlik Vakfı, Muradiye vakfı gibi bir yığın vakıf var, bildiklerimiz bunlar, bilmediklerimiz de var.
1-Onlarcasına belki yüzlercesine devlet ne yapıyor, bütçeden kaynak aktarıyor.
2-AKP li belediyeler destekliyor bunları. AKP li belediyeler arsa da dâhil olmak üzere bunlara her türlü desteği veriyor.
3-Suudiler üzerinden bunlara müthiş paralar geldi.
4-AKP li mütekaitler üzerinden bunlar destekleniyor.
İşte bu vakıflara bizim çocuklarımız teslim ediliyor?
1-Yatılı okullar kapatılıyor. Yatılı okulların yüzde 35 i, yatılı okullardaki öğrencilerin yüzde 66 sini kaybettik, Türkiye AKP zamanında. Hâlbuki en azından yüzde 66 daha fazla okul açılıp çocukların buralara yönlendirilmesi lazımdı. Özellikle Güneydoğu Anadolu’da kapatılan yatılı bölge okulları yüzünden o çocuklarımıza ya bölgenin şıhları, mollaları el attılar ele geçirdiler. Ya da PKK ele geçirdi. Yani eğitimin AKP nin ele geçirmek üzere yönlendirmek üzere yaptığı büyük hatalardan birisi de bu okulların kapatılmasıdır ve kapasitesinin düşürülmesidir.
2-Yine yurtlar, devlet yurt açmıyor, üniversite öğrencilerinin ancak yüzde 14 ü ancak devlet yurtlarından faydalanabiliyor. Yurt açmıyor niye desteklediği o Ensar Vakfı gibi vakıfların binlerce yurdu var, siz oraya gideceksiniz, o yurda seni mahkûm ve mecbur bırakıyor. Bunlar sinsi oyunlar yani yatılı bölge okullarını ve diğer okulları kapatıyor.
3-Başka bir oyun normal ortaokul ve liselerin kapasitesini düşürüyor, onları imam hatip okuluna çeviriyor, böylece vatandaş çocuğunu yazdıracak okul bulamaz hale geliyor, puanı düşük olanlar özellikle. Ne yapıyor, imam hatibe gidip yazdırmak zorunda kalıyor. Yani böyle bir dayatmacı zihniyet dünyada görülmüş değildir. Bin bir türlü yolla imam hatiplere çekiyorler, çocuklarınıza “şu kadar burs-para veririz” deniliyor, bunları kabul etmiyor vatandaş.
Beni bir veli aradı, dedi ki, çocuğumu hiçbir yere yazdıramadım bana diyorlar ki, Bahçelievler şurada imam hatip var, alıyor oraya götürüyor. Çocuğumu “o okula vermek istemiyorum” diyor, ne yapayım. Yani böyle bir kuşatmayla eğitim karşı karşıya.
Bir başka oyun, resmi okulların bilim dışı mahalle örgütlerine teslim ediyorlar. Haberler bunu gösteriyor. Mahalle örgütü dediği de AKP ye bağlı mahalledeki birimler. Şimdi haberlerden çıkardığım şeyle il Milli Eğitim Müdürlükleri bir üst kurul oluşturuyor. “Eğitime ahlaki değerler eğitimi” diye güzel bir başlık altında sinsi, yıkıcı, haince müdahale edebilmek için, üst kurul oluşturuyor. Bu üst kurulun altında bir yürütme kurulu oluşuyor. Yürütme kurlunun işlerini de yürütme ekibi yapıyor. Bunlara akıl vermek üzere bir “danışma kurulu” oluşturulmuş. Bu danışma kurulu da Hayrettin Karaman türünde hırsızlığa bile onay verecek tiplerden oluşuyor veya Atatürk’e küfretmeyi marifet zanneden alçakların yer aldığı yazarlar oluşturuluyor. Bunlar okullara gidecekler çocukların beynini yıkayıp onları zehirleyecekler. Yani bu şimdi yürütülen bir şey. Nedir bu, bilim dışı, akıl dışı insanların devlet okullarına da dönüştüremedikleri bir türlü dedik ya, devlet okullarına dışarıdan müdahale partili AKP nin okullara el koyması bu. Özelleştirilmenin yetmediği yerlerde bu işlevleri de yapıyorlar.
Eğitimimizin son 15 yılı ve seçeneklerimiz sempozyumu (Bölüm 7)

AKP SÜRECİNDE KADINLAR CARİYELEŞTİRİLİYOR
Peki, bu süreçte karşımıza çıkan en önemli tehlikelerden birisi de kadınların cariyeleştirme süreci. Açık söylüyorum AKP yle yürütülen proje kadınları cariyeleştirmedir. Kadının cariyeleştirme sürecine sokulduğunu, gerek kitaplara konulan fotoğraflardan, gerek onlara ait kendilerine yüklenen görevlerden, gerekse de AKP kurmaylarının “kadının yeri evidir” tarzındaki açıklamalardan, gerekse “ben Tayyip Erdoğan’ın cariyesi olmaya hazırım” diyen sosyal medyaya da düşen kadın tiplerinden. Bunlar bir özendirme şeyi. Emine hanım ağzını yırtar, hiç kimse cariye ona olmaz da onu da söyleyeyim, izin vereceğini zannetmiyorum bu tür şeylere. Ben öyle bir umut içindeyim, ama kadının cariyeleştirme sürecine girdiği sürecine de karşı karşıyayız. Burada bu gelişmeler en çok Türk kadınlarını tehdit ediyor, öncelikle onları da çizeyim. Kadınların durumu bize göre daha kötü. Ama sonuçta laik, çağdaş TC ve onun bireylerinin tümünü tehdit eden bir süreçle karşı karşıyayız.
Bu böyle devam ederse, bu eğitim programında ısrar ederse Sayın Cumhurbaşkanı, çünkü onun işareti üzerine bu adamlar delice tehlikeli işler yapıyorlar.
1-Vatan Savaşı dediği savaşı kaybedecektir.
2-Türkiye’yi parçalayacaktır.
3- TÜRKİYE IŞİD MİLİTANI İMAL EDEN ATÖLYELERE DÖNÜŞECEKTİR, Türkiye’deki okullar. Türkiye’de halen yüzde 8 civarında IŞİD i açıktan destekleyen bir nüfusun olduğunu, bunun beş altı milyon nüfusa karşılık geldiğini de unutmayalım. Tehlike vardır, hem iç barış tehlike altındadır, hem de böyle militanlar yetiştirilirse, imam hatip liselerinde çocuklar el kaldırıp IŞİD in attığı sloganları atarlarsa ileride Türkiye IŞİD militanı yetiştiren bir iklim halini alacaktır. Bunu yetiştiricileri de olacaktır, çünkü örneğini 15 Temmuzda gördük. “canım, ciğerim, cicim, alnı secdeye gelenden bize zarar gelmez” dediler. Onlar vurmaya kalktı kendileri. Öyleyse bir çağrım var, Türkiye’nin kaderiyle ve kendi partisinin kaderiyle oynamaması için Sayın Cumhurbaşkanı bu yanlış, tehlikeli, feci eğitim anlayışını dayatmaktan vazgeçmelidir. Bu yıkıcı bir şeydir, sadece kendisine değil, Türkiye’ye de yıkım getirecektir. Onun için AKP yi yanlıştan dönmeye çağırıyorum. Bu anlayış yani dine dayalı eğitim anlayışı çocuklarımızı dünyanın diğer ülkelerindeki gençlerle yarışmaktan geriye atacağı için ekonomik olarak da bize çöküş olarak dönecektir. Türkiye yarışma gücünü, rekabetini kaybedecektir dini eğitim yüzünden. Bu nedenle de en azından iktidarın bu yanlıştan vazgeçmesini istiyorum, bu çağrıyla bitiriyorum”.

Cevat Kulaksız

SONNOTLAR

Sempozyum nedir? Belli bir konuda, çeşitli konuşmacıların katılımıyla düzenlenen, bilimsel ağırlıklı toplantı.

Eğitimimizin Son 15 Yılı Ve Seçeneklerimiz Sempozyumu (Bölüm 1)

Eğitimimizin Son 15 Yılı Ve Seçeneklerimiz Sempozyumu (Bölüm 2)

Eğitimimizin Son 15 Yılı Ve Seçeneklerimiz Sempozyumu (Bölüm 3)

Eğitimimizin Son 15 Yılı Ve Seçeneklerimiz Sempozyumu (Bölüm 4)

Eğitimimizin Son 15 Yılı Ve Seçeneklerimiz Sempozyumu (Bölüm 5)

Eğitimimizin Son 15 Yılı Ve Seçeneklerimiz Sempozyumu (Bölüm 6)

Cevat Kulaksız

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget