Sabahtan akşama üç bölüm halinde devam eden sempozyumun konuşmaları uzun olduğu için, ayrıca konuşmacılar, gerileyen eğitimimiz konusunda çok önemli açıklamalarda bulunduklarından, bu konuşmaları kısaltmaya kıyamadık, biz de bu konuşmaları tüm olarak bölüm bölüm sunacağız.
7 Eylül 2017 günü Çağdaş Sanatlar Merkezinde yapılan sempozyumda, 15 yıllık eğitimimizin gerileyen süreci üç bölümde incelendi. Eğitimde “Gerileşme” Bölümünde de Ders programları ve Kitapları konusunda Prof.Dr. F.Dilek Gözütok, Prof.Dr. Firdevs Gümüşoğlu; Uygulamalar konusunda Öğretmen Banu Günüç (Eğitim-İş 2 Nolu Şube Bşk nı; Kadrolaşma konusunda Dr. Ceyhun İrgil (TBMM Eğitim Kom. Üyesi CHP Bursa Milv) konuşmacı olarak katıldılar. Ancak 500 kişilik salonda ancak ne yazık ki 85 kişi dinleyici olarak bulunuyordu.
I.Bölümde sunduğumuz Prof.Dr. F.Dilek Gözütok’un konuşmasından sonra Mim. Sinan Ü. Fen-Ed.Fak. Öğr. Üyesi Prof.Dr. Firdevs Gümüşoğlu, şu konuşmayı yaptı:
“- 2003 de iktidar odu AKP, AKP den önce de bütün Cumhuriyet tarihini ders kitaplarını inceledim, ders kitaplarını incelerken, özellikle kadın erkek rolleri bu kitaplarda nasıl elde alınmıştı, bu temel üzerinden gittim ki, biraz da ön yargılı başlamıştım doksanların başında ilk çalışmamı yaptığım ders kitaplarıyla ilgili. Bu kısa tarih vermek istiyorum, ders kitaplarıyla ilgili; ben son birkaç yıla odaklanan kısmıyla paylaşacağım sizinle.
Doksanların başında ders kitaplarında, kadın erkek rollerindeki eşitsizliği gördüğümde şöyle düşündüm: Geçmişe doğru bir inceleme yaparsam özellikle 20 lere 30 lara doğru ders kitaplarını incelersem, kadın erkek rollerindeki eşitsizliğe ilişkin çok daha fazla örnek bulurum, gibi bir önyargıyla yola çıktım. Ve 20 lerin, 30 ların, 40 ların kitaplarını elime aldığım zaman, gerçekten şaşkınlıktan şaşkınlığa düştüm ki dönemin Cumhuriyetin kuruluş felsefesini, devrimlerini, onların yansımasını iyi bildiğim zannediyordum. Ders kitaplarını gördüğümde bildiklerimin çok az olduğunu fark ettim. Çünkü 1920 lerden 1940 lara kadar son derce eşitlikçi bir söylem, bu söylemle bir kopuş yaşamıştım bu süreç boyunca. Dolayısıyla a ilk yıllarından Cumhuriyetin günümüze kadarki ders kitaplarının her yıl yeniden inceliyorum.
Evet, biz şimdi son 10-15 yılı konuşuyoruz ders kitaplarından ama son 15 yılı hazırlayan çok ciddi tarihsel bir süreç var. 50 lilerde itibaren hatta 46 dan itibaren Türkiye’de ders kitaplarında özellikle kadın erkek rolleri konusunda laiklik konusunda; örneğin laiklik ders kitaplarından örneklere baktığımız zaman şöyle tanımlanıyor 46 ya kadar: “Din ile dünya işlerinin ayrılması”. 46 dan itibaren “din ile devlet işlerinin ayrılması” olarak kullanılıyor. Bunlar çok temel tartışma konuları. Konum olmadığı için bunlara girmeyeceğim ama bu günden şikâyet ediyoruz, ancak biz bu günü eleştirirken 1950 lerin politikalarını eleştirmek zorundayız, 70 lerin 80 lerin, olduğu zaman rahmetli Demirel’e övgüler oldu, ulusalcı olduğuna dair. Demirel’in burada çok büyük bir günahı var, bütün bu süreçlerde. Türkiye’nin bu güne gelmesinde AKP iktidarından önceki güçleri ciddi olarak analiz etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Ders kitapları neden önemli? Ders kitaplarına konuyu getirirsek, biraz kavramlar üzerinden hazırlık yaptım. Güçlenme ve eğitim arasındaki ilişki olmalı diye düşünüyorum, cinsiyete dayanan işbölümü söz konusu bir kavram. Cinsiyet, toplumsal cinsiyet arasında fark nedir. Bunu toplumsal cinsiyet çalışmayanlar genellikle çok bilmez. Kadın erkek kimlikleri, ders kitapları diye sınıflandırdığımız zaman, güçten ve özellikle bireyin yaşamına ve dünyaya sadece kendi yaşamına değil, dünyaya da eleştirel bakabilmesini sağlıyor mu? Sağlıyorsa güçlenmenin araçları yatıyor, demektir.
Üretici bireyler yetiştiriyor mu? Benim başka çalışma konum köy enstitüleri. Köy enstitüleri güçlendiren, üretici, hem kendi yaşamını hem dünyayı eleştiren insanları yetiştirdi. Farklı bir eğitim anlayışıydı bu boyutuyla.
Bir başka şey, özgürleşen etkin bir birey haline dönüştürebiliyor mu birey; bu nokta önemli, ders ruhsal, cinsel açısından da bu önemli. Toplumun gelişmesine katkıda bulunuyor mu? 50 den itibaren bu güne kadarki eğitim sistemi bireyi yetiştiren eğitim sistemi. Toplumdan koparan, toplumsal kolektif içinde birey olmayı önemseyen değil, sadece birey olmaya vurgu yapan bir eğitim sistemi.
Cinsiyete dayalı işbölümü nedir? Belli, işlerin kadınlara, belli işlerin erkeklere uygun görülmesidir. Yani cinsiyet temelinde işbölümünün yapılması, bu neye yol açıyor? Önemli bir şey çünkü bir kere bütün toplumsal alan cinsiyetlendiriliyor. Bilimi cinsiyetçi bilim adamı diyoruz. Gerçi artık bilim insanı sözcüğü de dilimize girmeye başladı.
Adam erkeği çağrıştırıyor, dilimizde. Gerçi bizim dilimiz diğer dillerden daha az cinsiyetçi bir dil, bir Türkçe. Buna rağmen dilimizin cinsiyetçi örnekleri çok sayıda. Hayat adamı, hayat kadını deriz, hayat adamı derken aslında o kişinin çok deneyim sahibi bir insan olduğunu söylüyor.
Hayat kadını dediğimiz zaman, o kadının hayatını fuhuş yaparak geçirdiğine işaret ederiz.
Yine cinsiyetçi işbölümü kadınları ve erkekleri belli alanlarda toplar ve belli iş deneylerini yapmada yol açar. Şimdi bu duyumun sonucunda ne olur? Kadınlar bir kere emek yoğun işleri yaparlar. Düşük ücretli güvencesiz, yükselme olanağı sınırlı ya da sınırlı yükselme noktasına geldiği zaman, kendi durumunda olan bir erkek tercih edilir.
Öte yandan değerli olmayan, değerli olmadığı varsayılan işleri yapar kadınlar. Kadınlar işgücü piyasalarında hemen vazgeçilen bir cins haline dönüşür. Diyeceksiniz ki, bunun dersle, ders kitaplarıyla alakası nedir?
Cinsiyetçi işgücü seçimi eğitimi etkiler, ekonomiyi etkiler, siyaseti etkiler, hukuku etkiler, hayatımıza giren her alanı etkiler, bunun sonucunda da bireyin, özellikle kadınların, (kadınlardan söz ediyoruz, seçim kadınlardan yapıldığı için) kadınların özgüvenini, öz yeterliliğini etkiler. Sendikada kadınlar yok, partilerde kadınlar az, kadınlar var ama görünürde değil. Bunların temelinde, daha anaokulundan itibaren, hatta ondan önce ailede telkin edilen kadının geri planda kalmasını istemine ilişkin bilgi var. Bu bilgiyi yıkıp öne çıkmak, atlatabilmek gerçekten çok zorlu mücadeleyi gerektiriyor.
Cinsiyeti biliyorsunuz, biyolojimize işaret ediyor. Toplumsal cinsiyet ise, doğduğumuz andan itibaren, hatta doğmadan önce içine hazırlandığımız bir toplumsal bir atmosferi işaret ediyor. Cinsiyeti belli olduğu zaman, pembeler kızlar için hazırlanır, maviler erkekler için hazırlanır, oyuncaklar ona göre seçilir vs. Bütün bunlar bizim kimliğimizi, kişiliğimiz belirleyen temel öğelerdir.
Burada sadece kadınlardan söz etmiyorum, erkekler de bütün bu kimlik edinme-kimlik edindirme sürecinde belli kalıplara sokulurlar ve bunun sonucunda da bunu sadece erkekler yaratmazlar, bunda kadınlar da buna aracılık ederler.
Ders kitaplarına baktığımız zaman, özellikle eğitim kurumlarına baktığımız zaman, ders kitaplarından önce, üretim gücünün emek gücünün, o süreçle de etkilidir eğitim, ders kitapları ise çok farklı bir özelliğe sahip. Ben belli noktaları ön plana çıkararak vurgu yapmak istiyorum.
Bir kere sadece bilgi aktarılmaz ders kitaplarında tarih anlatılır, geçmişe ait kotlar verilir, toplumda halen geçerli olan kodlar ön plana çıkarılır, geleceğe ilişkin iletiler olur. Ders kitaplarında toplumsal cinsiyet açısından da baktığımızda sözcükler çok şey anlatır, cümleler, metinler, resimler, karikatürler, sayılar, kadınlar sayı olarak daha hazırdırlar. Hep niteliksel olarak değersizleştiriliri hem de niceliksel olarak kadınların az olduğunu görürüz.
Bir başka nokta da, ders kitaplarında iletilerin görünmeyen bir kaynağı vardı, eğitim politikasının yapıcılarıdır. İletilerin açık hedefi olan çocuklar bulunur. Aynı zamanda iletilerde her sözcükte, metinde açık ve gizli anlatılar söz konusudur. Bazıları çok açık anlatır, bazıları çok gizli iletiler söz konusudur.
Böylece yaratılmak istenen kuşakların özellikleri belirlenir. Bütün Cumhuriyet tarihini incelediğim için çok net olarak şunu söyleyebilirim, aydınlanmaya bilime dayanan bağımsızlığını temel varoluş gerekçesi olarak ortaya koyan eğitim politikası yapıcıları kadın ve erkeği eşit kabul eden hatta kadınları var olan eşitsizlikleri bilerek toplumdaki kadının daha fala pozitif ayırımcılığı ön plana çıkarak örnekler var.
Bir başka kurum da geleneksel kurumlara dayanan geleneksel değerleri ön plana çıkaran elbette geleneksel değerlerimiz ön plana çıkaran, çok değerli geleneklerimiz var bizim, bunları asla yok saymamak lazım ama toplumu ve bireyi, bireyi ve toplumu gerçekten geri noktaya götürecek, onları mutsuz olmasına zemin hazırlayacak iletilerin olduğu geleneklerimizi eleştirmek lazım. Bunu eleştirmeyen, sorgulayan eleştirel bazda tanımayan, sadece boyun eğen, eleştirmeyen eğitim anlayışı başka türden bir eğitim anlayışı yaratacaktı.
Ders kitapları toplumsal cinsiyet açısından neden önemlidir? En önemli noktası az önce söyledim, bütün noktalara yanı sıra kadınlar yeniden üretim alanı dediğimiz, aileyle, aile kurumuyla çocuklarla ve eşle sınırlı bir hayata mahkûm ediliyor. Bu gün 950 den itibaren böyle.
Bir parantez açarak şunu söyleyeyim, 2000 yılında yine Ankara’da Hasan Gemici’nin aileden sorumlu, kadından sorumlu o zaman, devlet bakanı olduğunda Milli Eğitim Bakanlığından da üst düzey kişilerin olduğu bir toplantıda ben bunu söylediğim zaman şöyle dediler, bütün bunları anlattığım zaman : “bütün bunlar değişecek” dediler. Gerçekten de 2002-2003 öğretim yılında daha eşitlikçi bir söylem girdi. Bu AKP iktidarıyla da devam etti. 2003-3004 2007 ye kadar devam etti. Ancak temeldeki kurallar değişmedi. Kadınlar daima aile içinde anlatılıyorlar, artık kadınlar çalışan olarak anlatılıyor dışarıda. Ama çalışan kadının da asıl görevinin ev içinde olduğu anlatılıyor.
Yine ders kitapları neyin doğru neyin yanlış, neyin olması gereken olduğunu öğretiyor çocuklara ve kesin sınırlarla kalıplaşmış zor kalıplarını çocuklara benimsetiyor.
Öte yandan kadınla erkeğin rollerini, doğallığını öğretiyor çocuklara. Yani bu rol doğaldır, doğamızın gereğidir, yine erkek akılla bilgiyle ilişkileştirilirken, kadın doğayla özdeşleştiriliyor. Erkek güçlü, kadın güçsüz anlatılıyor, 50 den sonraki kitaplarda böyle.
Kadınların değersizleştirilmesine paralel olarak annenin kutsallığına, Anneler gününe yüklenen anlama vurgu yapılıyor. Daha da önemlisi “uygarlık erkeğin ürünüdür” diye anlatılıyor ders kitaplarında. İlk insanlar erkek, böyle ilk insanlar anlatılırken, en son gene anlatılıyor. Ya da ilk insan anlatımında bazen “kadın da ocak başında kalır”. Bu tür örneklerin, yine kadını güçsüz anlatmakla eşdeğer olduğunu söylemek mümkündür.
Bir başka konu, bilim ve teknoloji erkek alanı olarak öğretiliyor ders kitaplarında. Çekirdek aile insanlığın yarattığı mükemmel bir biçim gibi anlatılıyor. Oysaki günümüz gerçeği ile hiç bağdaşmıyor, tek ebeveynli aileler var, babasıyla yaşayan çocuklar, annesiyle yaşayan çocuklar var, ya da kurumlarda yaşayan çocuklar var ve bu çocuklar da öyle azımsanacak çocuklar değil, çocuklar mutlu aileler görüyorlar ders kitaplarında. Bunlar da çocuklara başka şiddet boyutunda yapılan bir başka travma.
Yine bunların yanı sıra bağlantılardan kopuk aileler var, dil ve anlatım bozuklukları var, dil-imla yanlışları var. Geçmiş yıllarda, sanıyorum dört yıl önceydi, Kurtuluş Savaşı Türk Yunan Savaşı olarak anlatılıyordu. Yunan halkına da hakarettir, Kurtuluş Savaşı Türk Yuna Savaşı değil, ezen dünyanın ezilen dünyaya karşı savaşıydı. Daha sonra bu örnek ortadan kalktı.
Neden nasıl sonucunu engelleyen örnekler var. Ezberci örnekler var. Sosyo ekonomik farklılıkları yok sayan örnekler var. Örneğin ben Ardahan’nın bir köyünden bir kitap getirttim, geçmiş iki yıl önce, bir Edirne’den getirttim özellikle, iki köyden geldi ilkokul kitabı. Aynı kitabı okuyor, kitaba baktığı zaman çocuk, son derece güzel döşenmiş ortaklık bir ailenin evi, çocuk odası muhteşem Ardahan’daki çocuklar öyle muhteşem odalarda ders görmüyorlar, evleri öyle değil. Sosyo ekonomik farklılıkları da gösteren örnekler koymak lazım, kitaplara. Din dışı örnekler fazla, o da yine ayrı çalışma konusu.
Oysa Cumhuriyetin ilk yıllarında, gidin milli kütüphanede var örnekleri, elinize alın kitabı, kitabın kâğıdın kalitesi, anlatımı, çocuğa seslenişi, “yavrularım”, “çocuklarım” diye seslenir, kitaplığı yazarlığı. Sıcak bir üsluptur, günün ihtiyaçlarına yanıt veren bir üsluptur.
Batıl inançlara bir mücadele vardır. Çocukların aklını kullanmasını sağlayıcı örnekler vardı. Köyde işçi, esnafa değer veren örnekler var. Hatta aracıyı tefeciyi eleştiren örnekler vardı, ilkokul kitaplarında.
Bu açılardan kadınla erkeğin işbölümünü sağlayan meslekler, karşı cinsin görünürlük düzeyi vs içinde baktım.
Ben şöyle diyorum, mutfak önlüğü annenin üniforması. Nerede bir kadın anlatılmak isterse, üniformalıdır kadın. Ya da mutfakla anlatılır, mutfakla özdeş görülür. Köylü kadın, köylü ya da çiftçiden söz edildiği zaman erkeği görürüz, üretken erkektir, ders kitaplarında. Yine 50 lerden önce bu tür örneklerin olmadığını görüyoruz. Geçen yıl iki yıl önce okutulan kitaptan, 2016 ya olan bir kitaptan. Öğrencilere de bunu gösteriyoruz. Harfler pislikmiş gibi, hani evimizde kiri pisi süpürürüz ya elektrik süpürgesini kullanıp, her açıdan sorunlu bir örnek bu. Yani kullandığımız Latin kökenli harfleri çöpmüş gibi elektrik süpürgesi ile süpürüyorlar. Resimde kız çocuğunun başı örtünmüş, mutfak önlüğü giydirilmiş ve evi süpürüyor.
Paranın sahibi erkekler, ders kitaplarında. Anne çarşı Pazar alışverişi yapıyor ve bir işlemden geçirecek daha az maliyetli şeyleri kadınlar alıyor. İşbölümü cinsiyetli erkekler artık, bu ders kitapları yazarları herhalde şöyle düşünüyor “erkek de mutfağa dâhil oldu yardım ediyor, diye düşünüyor. Toplumsal eşitliği savunuyorsa ders kitaplarında ya da hayatta, yardım değil işbölümüne örnek göstermek gerekir. Kadın mutfak önlüklü ve mutfağın merkezinde, kadın her zaman anne ayakta, servis yapar konumda, görüldüğü gibi baba daha gelmemiş, kadın servis yapıyor. Bu tür örneklerden ne olacak, diyeceksiniz. Kadını ev içinde anlatan örnekler, kadın cinayetlerinde de en uç noktada meşrulaştırmasında zemin hazırlar. Bunların ortadan kaldırılması son derece önemlidir, kadın hep anne olarak anlatılıyor. Bu da çok sorunlu durum ve artık üç çocuk, dört çocuk ders kitaplarına girdi. Bu örnekte suna az öğretiliyor çocuklara, şu resimdeki çocuk fotoğrafında bunun da problemli olduğunu düşünüyoruz. Yine benzer biçimde babadan izin isteniyor. Anneden yemek yapması isteniyor. Yine servis yapan anneler. Bitmez tükenmez çok sayıda örnek var. Burada işbölümü varsa da asıl iş yapanın kadınlar olduğunu görüyoruz, erkek çocuğun babaya, kız çocuğunun anneye yardım ettiğini görüyoruz.
Katı, sıvı, gaz maddenin üç halini anlatırken, kadınlar mutfakta anlatılıyor, görüldüğü gibi. Bu gibi örnekler kadının yerinin mutfak olduğunu söylüyor.
Liderlik meselesinde, liderliğin erkek olduğunu görüyoruz. Bir de tuhaf cümleler girmeye başladı, “iyi ki eşyalarımız var” gibi. Daha çok tüketim kültürüne ilişkin iletiler var. O da ayrı bir konu. Annenin tavada yumurta pişirdiği söyleniyor; Pazar alışverişlerini kız çocukları anneler yapıyor. Mutfak önlüklü kız çocukları giderek arttı dediğim gibi.
Emek yoğun işler kadına yaptırılıyor, mesleklere baktığımızda ise, kadınlar sadece çocuk doktoru, diş hekimi olarak anlatılıyorlar. Bunun dışında kadınların yer almadığını görüyoruz, ya da tek tük veterinere rastladım. Niceliksel olarak sayısal olarak kadınların mesleklerde gösterilmediğini dikkat çekmek istiyorum. Bu 50 den itibaren var, günümüzde de var, bu konuda değişen bir şey yok, aslına bakarsanız. Gördüğünüz gibi beş tane meslek varsa bir tanesi kadına uygun görülüyor. Doktor erkek ama bütün çocukları evlerde bakanlar, kadınlar, oysa bu erkeklere de haksızlık, hasta çocuğuna bakan erkekler yok mu ülkede? Elbette var, çocuğuyla ilgilenen çocuğuna bakan, hasta çocuğun başından ayrılmayan babalar da var. Onlar da yok sayılıyor.
Bir başka şey, evde gaz maskeli bir ustayı görebiliyorsunuz, geçen yılın kitabında. Temizlik yapan anneleri görüyorsunuz, yine meslekler de baktığınız zaman, kadının ev kadını olduğuna vurgu yapıldığını görüyorsunuz. Yemekleri kadınlar yapıyorlar evde. Oysa çok güzel yemek yapan erkekler ya da babalar da var.
Şimdi beden algısına baktığımız zaman bunun da çok olduğunu düşünüyorum. 2003 yılında bedenimizi erkek üzerinden, pardon 2000 yılında Ankara’da söylemiştim, bedenimizi erkek bedeni üzerinden öğreniyoruz bu da, ders kitaplarında değişmeli, dedim. 2003 yılında değişti, kız çocuğu da kondu, ama tişört giydirildi kız çocuğuna ve kız çocuğunun sadece bir organı var o da kalbi, onun dışında erkek bedeni, bu da artık kız çocuğunun bedenini de göremiyoruz.
Bir başka nokta, beden algısında güzellik algısının ön plana çıkarıldığını görüyoruz. Sürekli çocuklar ders kitaplarında, 2015 de başladı, bu günün ders kitabında da var, “saçlarım güzel oldu, saçların güzel” gibi anlatılar var. “Saçların ne güzel”, saçların güzel olması taraması, böyle tuhaf tuhaf anlamsız anlatılar var. Bu da bu yılın, yine çocuklar konuşuyor, “saçlarını çok beğeniyorum” diyor. Böyle anlamı olmayan, aynı zamanda kadınların, kız çocukların güzel olması gerektiğine yapılan vurgu söz konusu. Son altı yıldır dikkatimi çeken, etek boyu, etek boyu da uzamaya başladı, önceki boylarda etek boyları normal, şimdi çocuk, ya da büyük, etek boyları evde dahi kadınların uzun etek boyları kıyafet içinde.
Oyunlar cinsiyet, bir tek örnek göstermek istiyorum, bu 30 lara ait bir örnek. Köy mektepleri için hazırlanan bir alfabe kitabından aldım. Kız ve erkek çocuk topun arkasında koşuyor. Bu tür örnekte, bu tür oyunların azaldığını, oyunların cinsiyetçi olduğunu, erkeklerin erkeklerle, kızları kızlarla oynadığını görebiliyoruz, ya da büyük annenin kız çocuğuna, dendin erkek çocuklara anlattığı örnekler görüyoruz.
Çocuk gelinlere vurgu örnekler çok yoktu ama şöyle şeyler vardı, kültür miras anlatılırken düğünler ayrıntılı olarak anlatılıyor ve düğünler çocuklar için çekici hale getiriliyor; gelin alma, gelin verme, kızın evlenme süreçleri vs”.
Cevat Kulaksız
Sonnotlar
Sempozyum nedir? Belli bir konuda, çeşitli konuşmacıların katılımıyla düzenlenen, bilimsel ağırlıklı toplantı.
Yorum Gönder