Cumhuriyet; egemenliğin halkta olduğu devlet yönetimidir. Cumhuriyet, demokrasinin bir uygulama şekli olup halkın kendi kendini yöneterek, yönetimde söz sahibi olduğu yönetim biçimi demektir. Cumhuriyetçilik ise devlet yönetiminde cumhuriyetin bulunması demektir. Arapçada halk demek olan "cumhur" sözcüğünden gelir. Bu bakımdan, halk ve yönetim sözcüklerinin bir araya geldiği "demos" ve "kratos", yani demokrasi sözcüğüyle de ilgilidir.Cumhuriyet,halk yönetimidir.Halkın,halkların demokratik ilkelerle yönetilmesidir
“Demokrasi” kavramıyla “cumhuriyet”i karıştırmamak gerekiyor. Kuşkusuz,bu iki kavram birbiriyle ilgili ve iç içe olmakla birlikte birbirinin özdeşi değildir.Ancak,demokrasiye dayanmayan,demokrasiyle beslenmeyen bir cumhuriyetten söz edilemez,adı cumhuriyet olsa bile. Demokrasi,yasalarla halkın kendi kendini yönetmesidir.Demokrasilerde, insanlar ,yasalar karsısında eşittir.Demokrasiyle yönetilen ülkelerde; hak,hukuk,adalet işlerlik kazanmıştır.Oysa, Tek kişiye dayalı yönetimlerde,yasalar işlerlik kazanmamış;tek kişinin istek ve düşünceleri ,kararları yasaların önüne geçmiştir.Bu tür yönetimlerde,anayasa,yasalar önemli değil;geniş yetkilerle donatılmış yöneticinin kararları önemlidir.Bu kişilere göre demokrasi, amaç değil,araçtır.Bu yönetim sistemi "mutlakıyet”tir.
Osmanlı Devleti,mutlakıyetle yönetilen bir imparatorluktu.1876 ve 1908 yıllarında olmak üzere iki kez meşrutiyet yönetimine kavuşmuş; ancak Birinci Meşrutiyet çok uzun sürmemiş, II. Abdülhamit, Doksan Üç Harbini bahane göstererek meclisi kapatmıştır.
Son Osmanlı Meclisi, 12 Ocak 1920'de toplanır, Anadolu hareketinden yana tavır alır. 16 Şubat'ta Misak-ı Milli beyannamesi' ni oybirliği ile kabul eder. 16 Mart'ta müttefik devletler İstanbul'u işgal altına alarak Meclis başkanı Rauf Bey'i ve bazı milletvekillerini tutuklar. 18 Mart'ta toplanan Meclis kendini süresiz olarak tatil eder. 11 Nisan'da padişah Mehmet Vahdettin meclisi kapatır.Milletvekillerinin birçoğu Ankara'ya geçerek, 23 Nisan'da 1920’de toplanan Büyük Millet Meclisi'ne katılırlar.
29 Ekim 1923 Türk ulusunun yeniden varoluşudur.Cumhuriyet devriminin mimarı Mustafa Kemal Atatürk’tür.Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarı,Samsun’a çıkarak düş evreninde oluşturduğu Cumhuriyeti ilmik ilmik dokur.Yoluna çıkan engelleri; bilimin,askeri yeteneğinin ışığında eritir,yok eder.19 Mayıs 1919’da Samsun’da bir kıvılcım çakarak,karanlıkları yırtar; Anadolu’yu aydınlatır.Bu aydınlıkta uyanır; yürür düşman üstüne eriyle,kadınıyla,kızıyla Anadolu insanı. Tutsaklıktan kurtulmanın yollarını arar.Kurtuluşa, Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal’in izinden giderek ulaşacağına inanır; çünkü Mustafa Kemal’e güvenmektedir.:O,tutsak bir ulusu,bağımsızlığına kavuşturmak için emperyalizme savaş açan ilk Doğulu liderdir.Emperyalizmin olduğu yerde; nemelazımcılık,kadercilik her şeye boyun eğiş vardır. .Sivas ve Erzurum Kongreleri’nin amacı,ulusu bu felsefedenkurtarmaktır.Mustafa Kemal, tutsaklığın Türk ulusunun yapısına aykırı olduğunun bilincindedir.Anadolu insanına ulus olma bilincini aşılamaya çalışır. (Osmanlı,imparatorluktur.Uluslar vardır.Bu uluslar, imparatorun uyruğudur.)
Türk toplumu,ulus olma bilincine Cumhuriyet’le erişir.Misak-ı Milli’yle bağımsız,çağdaş bir devletin sınırları çizilir.Bu sınırlar içinde yaşayan tüm toplumlar,Cumhuriyet’in bireyleri olarak yaşamlarını sürdürür; ülkenin kalkınıp gelişmesine katkıda bulunurlar.Her birey,yasalar karşısında eşit haklara erişir.Osmanlı’nın yıkılışıyla ağalık,şeyhlik tarihe karışır.Ağalık,şeyhliklerini sürdürmek isteyenlere de fırsat verilmez; çünkü Cumhuriyet, özgürlüğe,toplumsal uyanışa,değişime de yol açmıştır.Mustafa Kemal Atatürk,dünyaya kapalı bir doğu ülkesini; cumhuriyete,aydınlanmaya, uygarlığa,çağdaşlaşmaya adım adım hazırlar.”Ama ya Atatürk’ün büyüklüğünü anlamayan vatan kardeşlerimiz ?Onların anlamaması yetişmelerinden,telkinlerden kaynaklanıyor.Böyle yetiştiriliyorlar.Oysa tarihimizi bilseler,düşünseler,kafalarına yerleştirilen önyargıları,yanlış bilgileri aşabilseler onlar da bu büyüklüğü benimseyecek,Atatürk’ün Allah’ın bir lütfu olduğunu anlayacaklar” (Özakman,2010,s.9)
Doksan dördüncü kuruluş yıldönümünü kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti,”20.yüzyılın geniş kapsamlı birçok devrimsel atılımları içinde tek başarılı olanıdır.Bu devrimin öncüsü,mimarı,uygulayıcısı olan Mustafa Kemal Atatürk de başka devrimcilerle hiç karşılaştırılamayacak bir biçim ve ölçüde,yalnız kendi ulusunun değil,tüm uygar insanlığın kalıcı sevgi ve saygısını kazanan tek büyük kişilik olarak belirmiştir.Evet,20.yüzyıla damgasını vuran devlet ve siyaset adamı,hiç kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk’tür”(Ozankaya,1994,s.1). Cumhuriyete giden yolu, Kurtuluş Savaşı’nı başlatarak, O açar.
İnsanca yaşamak için yapılır; İnönüler, Sakaryalar, Dumlupınarlar...30 Ağustos 1922’de mezar olur düşmana Anadolu. Mehmetçik sel olur dokuz günde Afyon’dan İzmir’e akar.İzmir’e girişimiz,zaferin çabukluğu,geniş ve kesin neticeleri itibariyle bütün dünyada büyük hayret yaratan bir psikolojik ortama rastlar.Yunanlılar,bozgundan sonra Anadolu’dan çekilme koşuluyla ateşkes için İngilizler ’e başvururlar...3Ekim 1922’de Mudanya Konferansı başlar.Konferansta İngiltere’yi General Harrington,Fransa’yı General Charpy,İtalya’yı da General Mombelli temsil ediyordu.Ateşkes Sözleşmesini 11 Ekim 1922 sabahı saat 6’da imza ettik.(İsmet İnönü,Lozan Antlaşması,29-46) Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli de Lozan’da atılır.Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923 günü imza edilir.İmza törenleri uygar bir ölçüde ve Türkiye için onurlu bir biçimde düzenlenmiş ,neticelenmiştir.(ade.s.67)
Lozan Antlaşması,Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yolunu açar.Mustafa Kemal Atatürk,28 Ekim 1923’te bazı arkadaşlarını (Fethi Bey,İsmet Paşa,Kazım Özalp Paşa,Halit Paşa,Kemalettin Sami Paşa,Fuat Bulca,Ruşen Eşref Ünaydın...) yemeğe davet eder.Yemekte,”Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz !”der.
29 Ekim Pazartesi,Halk Partisi grubu toplanır. Gündemde hükümet krizi vardır. Söz alan milletvekilleri Gazi'nin neden meclise gelip fikrini söylemediğini sordular. Bu aşamada önceki gece Köşk’te yapılan plan uygulamaya kondu. Gece sofrada bulunanlardan Kemalettin Sami Paşa, hükümet krizini çözmek için Mustafa Kemal'in görevlendirilmesini istedi.
Mustafa Kemal, toplantı salonuna girer girmez doğruca kürsüye çıktı ve şunları söyledi; "Efendiler! Bakanlar Kurulu seçiminde görüş ayrılıklarının hasıl olduğu anlaşılmıştır. Bana bir saat kadar müsaade buyurun. Bulacağım çözümü arz edeceğim."
Krizi çözecek sihirli formül ilk maddede yazılıydı: "Türkiye Devleti'nin Hükümet şekli Cumhuriyettir." Başbakanı atama yetkisi ,Cumhurbaşkanı'na verilecekti. Mustafa Kemal Paşa; meclis, ordu ve partiden sonra hükümetin de başkanı olacaktı. Cumhuriyet’e karşı olan kimi milletvekilleri,padişah taraftarıydı.Bazıları halifeye yürekten bağlı tutucu kişilerdi. Cumhuriyet'in dinsizlik getireceğinden endişeliydiler.
Bir saatlik süre dolunca grup yeniden toplandı. Mustafa Kemal Paşa salona sessiz adımlarla girdi. Kendinden emin gözüküyordu. Kürsüye çıktı ve şunları söyledi:
Muhterem arkadaşlar, hallinde müşkülata düştüğünüz meselenin sebep ve bağlantılarının, bütün arkadaşlarca anlaşılmış olduğu kanaatindeyim. Hepinizin topluca Bakanlar Kurulunu seçmeye mecbur olmanızda görülen müşkülatın halli zamanı gelmiştir. Görülüyor ki, bu usul bazen birçok karışıklıklar doğuruyor. Yüce kurulunuz bu müşkülün halline beni memur kıldınız. Ben de bu arz ettiğim kanaatten ilham alarak düşündüğüm şekli tesbit ettim. Onu teklif edeceğim. Teklifim kabule değer bulunursa kuvvetli ve kendi içinde tutarlı bir hükümet teşkili kabil olacaktır. Devletimizin şekil ve mahiyetini tespit eden ve hepimiz için gaye olan Anayasamızın bazı noktalarına açıklık getirmek lazımdır. Teklifim şudur:"dedi ve sonra teklifi okuması için elindeki kâğıdı kâtip beylerden birine uzatarak kürsüden indi. O daha kürsüden inerken kâtip ilk maddeyi okudu: "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Türkiye Devleti'nin hükümet şekli Cumhuriyettir."
Rauf Bey ve diğer muhalif ağır toplar Ankara dışındaydılar. O an mecliste olan muhaliflerin itirazları zayıf kaldı. Çıkıp konuşan vekiller genelde ilk şaşkınlıklarını dile getiriyor, süreci yavaşlatmak için fikir beyan ediyorlardı. Paşa grubun ilk sırasında oturuyor, konuşulanları birer birer not alıyordu. Bu notları daha sonra Nutuk'ta yayınlanır. Hilafet taraflarını rahatlatacak çözüm,Anayasa’nın 2. Maddesi olan "Türkiye Cumhuriyeti'nin dini İslam'dır" maddesidir. Kemal Paşa 2. Maddeyi istemeyerek onaylamış;ancak “Türkiye Devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir” . garantilemiş oldu.(1.madde) (1928 yılında; devletin dini İslam'dır ifadesini Anayasa'dan çıkarıldı)
Milletvekilleri krize çözüm beklerken Cumhuriyet önerisiyle karşılaştılar. İpler meclisten yeni seçilecek cumhurbaşkanının eline geçecekti. Kimin seçileceğini de istisnasız herkes biliyordu: Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri. Rauf Bey ve diğer muhalif ağır toplar Ankara dışındaydılar. O an mecliste olan muhaliflerin itirazları zayıf kaldı. Çıkıp konuşan vekiller genelde ilk şaşkınlıklarını dile getiriyor, süreci yavaşlatmak için fikir beyan ediyorlardı.
Paşa grubun ilk sırasında oturuyor, konuşulanları birer birer not alıyordu. Bu notları daha sonra Nutuk'ta yayınladı.
Grup anayasa değişikliğini önce tümden sonra madde madde oylayıp kabul etti. Şimdi sıra Anayasa komisyonu ve genel kuruldaydı. Anayasa değişikliği mecliste apar topar Adalet Komisyonu'na gönderildi. Komisyon 1 saat içinde teklifi, "acil görüşülmesi istemiyle" genel kurula sevk etti. Normalde haftalar alacak işlemler birkaç saat içinde halledilmiş ve değişiklik meclise getirilmişti.
Genel kurulda söz alan vekiller artık itiraz etmediler. İşin ilginci, 287 vekilli mecliste sadece 158 vekil hazır bulunuyordu. Muhalifler oylamaya katılıp red vermektense gelmemeyi tercih etmişlerdi. Bu yüzden anayasayı değiştirmek için gerekli çoğunluk neredeyse sağlanamıyordu. Durum anlaşılınca o güne kadar meclise hiç gelmemiş 9 mebus apar topar Ankara'ya çağrılıp yemin ettirilmişti. Böylelikle yeterli çoğunluk mecliste hazır bulundu ve oylamaya geçildi.
Başkan kabul edenleri sordu; bütün eller havaya kalktı. Anayasa değişikliği saat 20.30'da 158 üyenin tamamının oyuyla, "Yaşasın Cumhuriyet!" nidaları eşliğinde kabul edildi. Türkiye artık bir Cumhuriyet'ti.
Başkan kabul edenleri sordu; bütün eller havaya kalktı. Anayasa değişikliği saat 20.30'da 158 üyenin tamamının oyuyla, "Yaşasın Cumhuriyet!" nidaları eşliğinde kabul edildi. Bir de Cumhurbaşkanı seçilmeliydi. Cumhuriyetin ilanından sadece 15 dakika sonra, cumhurbaşkanının hemen seçilmesi teklif edildi. Aday yoktu aslında. Gizli oylamada mebuslar istediği vekili yazmakta serbesttiler. 158 mebusun tamamı oy birliğiyle Gazi Mustafa Kemal'in adını yazmıştı.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in bayrağı dalgalanır. tek başına, bağımsız bu gökyüzünde. Savaştan sonra, emperyalizmin kıskacından kurtulmuş, tam bağımsız bir devlet kurulur. Bu devlet, cumhuriyet ilkeleriyle gelişir, kalkınır, yücelir…
Cumhuriyet Dönemi
Atatürk’ün “Benim en büyük eserim” dediği Cumhuriyet’in 94. yıldönümü.
Cumhuriyet’in sabır taşını çatlatacak bir kararlılık, olağanüstü bir savaşım ruhu ve bilinciyle kurulduğunu en iyi ortaya koyan yapıt, Nutuk’tur.94. yılda bu büyük yapıta nasıl bakacağız? Cumhuriyet ’in Bilim ve Teknoloji ekinin ikinci sayfasında Atatürk’ün şu sözü yer alır:
“Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek değerler olduğunu ileri sürmek, aklın ve bilimin gelişimini yadsımak (inkâr etmek) olur... Benim Türk ulusu için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, benim manevi mirasçılarım olurlar. Mustafa Kemal,19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Cumhuriyet’in temellerini atar.
Ali Naci Karacan, antlaşmanın imza törenini ‘Lozan’ adlı yapıtında şöyle anlatmaktadır:
23 Temmuz sabahı Lozan Palas’ta uyananlar bir gece içinde otelin, barış şerefine gelin gibi donatıldığını görerek şaşakaldılar. Büyük girişten holün sonundaki pencerelere, koridorlara kadar her tarafa bayraklar asılmıştı. En göze çarpan köşelere dostluk belirtisi olarak kırmızı-beyaz bir Türk armasıyla mavili beyazlı bir Yunan arması takılmıştı.
Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yolunu açar. Mustafa Kemal,28 Ekim 1923’te bazı arkadaşlarını (Fethi Bey, İsmet Paşa, Kazım Özalp Paşa, Halit Paşa, Kemalettin Sami Paşa, Fuat Bulca, Ruşen Eşref Ünaydın...)yemeğe davet eder. Yemekte,”Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz !”der.29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in bayrağı dalgalanır. tek başına, bağımsız bu gökyüzünde. Savaştan sonra, emperyalizmin kıskacından kurtulmuş, tam bağımsız bir devlet kurulur. Bu devlet, cumhuriyet ilkeleriyle gelişir, kalkınır, yücelir…
İnsanca yaşamak için yapılır; İnönüler, Sakaryalar, Dumlupınarlar...30 Ağustos 1922’de mezar olur düşmana Anadolu. Mehmetçik sel olur dokuz günde Afyon’dan İzmir’e akar. İzmir’e girişimiz, zaferin çabukluğu, geniş ve kesin neticeleri itibariyle bütün dünyada büyük hayret yaratan bir psikolojik ortama rastlar. Yunanlılar, bozgundan sonra Anadolu’nun tahliyesi şartıyla mütareke teklifi için müracaat fikrine gelmiş bunu İngilizlere söylemişlerdir...3Ekim 1922’de Mudanya Konferansı açıldı. Konferansta İngiltere’yi General Harrington, Fransa’yı General Charpy, İtalya’yı da General Mombelli temsil ediyordu. Mütarekenameyi 11 Ekim 1922 sabahı saat 6’da imza ettik.(İsmet İnönü, Lozan Antlaşması,29-46) Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli de Lozan’da atılır. Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923 günü imza edilmiştir. İmza törenleri medeni ölçüde ve Türkiye için şerefli bir şekilde tertip edilmiş, neticelenmiştir.(ade. s.67)
Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yolunu açar. Mustafa Kemal,28 Ekim 1923’te bazı arkadaşlarını (Fethi Bey, İsmet Paşa, Kazım Özalp Paşa, Halit Paşa, Kemalettin Sami Paşa, Fuat Bulca, Ruşen Eşref Ünaydın...)yemeğe davet eder. Yemekte,”Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz !”der.29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in bayrağı dalgalanır. tek başına, bağımsız bu gökyüzünde. Savaştan sonra, emperyalizmin kıskacından kurtulmuş, tam bağımsız bir devlet kurulur. Kurulan bu devletin temel ilkeleri cumhuriyetçilik laiklik ulusçuluk, halkçılık, devrimcilik devletçiliktir. Bunlardan en önemlileri kuşkusuz devrimcilik ve laikliktir. Özellikle bu ilkeler doğrultusunda ulus olma özelliğini kazanmış; teokratik yapıdan demokratik yapıya geçilmiş böylece ekonomik ve politik bağımsızlığa erişilmiştir. Geniş anlamıyla Atatürk bağımsızlığı siyasal, mali, ekonomik, adli, kültürel ve askeri bağımsızlıktır. Bu düşünceyle sömürülen yoksul Doğu insanına, yeni bir ruh, yeni bir biçim, yeni bir yön verilir. İmparatorlukla birlikte, medrese ve ulema düşüncesi de tarihe karışır. Ne yazık ki günümüzde medrese düşüncesi yeniden filizlenmiştir. Genç dimağları şeriatçılık suyuyla yıkayıp ümmetçiliğe doğru kaydırmak isteyenler vardır. Medrese düşüncesinin egemen olduğu kimi çevrelerde Atatürk devrimlerinin yerini nurculuk ilkeleri almaktadır. Böyle yetişen gençler, elbette ekonomik emperyalizmin bir ahtapot gibi ülkeyi sardığını algılayamayacak, dünyadaki gelişmelerden ve yeni sömürü sisteminden habersiz olarak yetişecek, ülkenin ilerlemesini, kalkınmasını bir orta çağ görüsü olan ümmetçilikte arayacaktır. Şeriatçı yapı ümmetçiliğe yol açar. Demokrasiyle şeriat bağdaşmaz; çünkü şeriatta farklı düşüncelere yer yoktur. Dogmatiktir. Ümmetçi toplum, belli çerçevenin dışına çıkamaz; araştırmaz, incelemez, irdelemez. Düşünceleri, aklın süzgecinden geçirmez. Türkiye’yi diğer Müslüman ülkelerinden ayıran Atatürk’ün açtığı aydınlık yoldur. Bu yoldan sapmak, ülkemizi çıkmaz sokaklara taşır. Müslüman ülkelerin hangisinde Türkiye ölçüsünde uygarlık, çağdaşlık, demokrasi, özgür yaşam vardır. Bu yaşam tarzını Atatürk’e ve onun devrimlerine borçlu olduğumuzu unutmayalım. Arap ülkelerinin düştüğü duruma düşmememizin nedeni, Atatürk Cumhuriyeti’nin aydınlığıdır. Cumhuriyetin değerini ”Cumhuriyet” adlı yapıtında Turgut Özakman şöyle vurguluyor:
Sevgili gençler!
Cumhuriyetin ne kadar büyük nimet olduğunu anlamak için Afganistan’ı, Irak’ı, İran’ı, Pakistan’ı, Emirlikleri, Suudi Arabistan’ı, Mısır’ı, Libya’yı, Tunus’u, Cezayir’i, Fas’ı Müslüman Afrika’yı düşünün.
Cumhuriyetin önünde hazır bir model yoktu. Yolunu düşünerek, arayarak, deneyerek açtı. Şartlardan, ihtiyaçlardan, imkânlardan, tarihten yararlandı. Para yok, kredi yok, yetişmiş yeterli sayıda elaman, uzman yok, araç-gereç yok. Osmanlıdan borca batık bir miras kalmış.
O altın kuşağın iki gücü vardı sadece: Akıl ve yurtseverlik. Bu iki güçle yola çıktılar. Mucizeler yarattılar.
“Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler geleceğimizin gülü, yıldızı, talih ışığısınız. Memleketi asıl aydınlığa sizler boğacaksınız. Ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek, ona göre çalışınız. Kızlarım, çocuklarım, sizlerden çok şeyler bekliyoruz.”
Durdu, sordu:”Çok çalışacaksınız değil mi?”
Çocuklar avaz avaz bağırdılar: “Söz!”
Arkadaşlarımla birlikte ne yaptıksa sizler için yaptık. Sizin mutluluğunuz onurunuz için yaptık. Başınız dik gezin, kimsenin kulu kölesi olmayın diye yaptık. Bir daha bu acı günleri yaşamayın diye yaptık. Ödülümüz sizin temiz, güzel sevginizdir.”
Fevzi Paşa’nın gözleri yaşardı.
Cumhuriyet’in İlkeleri
Cumhuriyet’in ilkeleri, çağdaşlaşma yönünü belirleyen ve Atatürk Devrimleri'ne temel teşkil eden fikir ve düşüncelerdir. 1937'de çıkarılan bir yasayla 1924 Anayasası'na eklenir.
Atatürk İlkeleri, çağdaşlaşma yönünü belirleyen ve Atatürk Devrimleri'ne temel oluşturan fikir ve düşüncelerdir. Bu düşüncede; tarikatlara, tekkelere yer yoktur. Atatürkçü Düşünce Sistemi içinde birbirine bağlı bir bütün oluşturan Atatürk İlke ve Devrimleri, Türkiye'yi çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırabilmek için bilimsel düşünceyi esas alan aklın ve mantığın çizdiği yollardır. Bu nedenle Atatürk İlke ve Devrimleri’nin temelinde yapıcı olup doğruya ve yararlıya yönelmek vardır
Atatürk İlkeleri, başlangıcından beri Türk Devrimi içinden doğmuş ve onun uygulamalarına yön vermiştir. Bu ilkeler, Atatürk'ün devlet anlayışına egemen olan ulus devlet, tam bağımsızlık, ulusal egemenlik ve çağdaşlaşma hedefinden kaynaklanmaktadır.
. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerini bilim adamları iki başlıkta toplarlar: Temel ilkeler ve bütünleyici ilkeler
Temel ilkeleri laiklik, cumhuriyetçilik, ulusçuluk, halkçılık, devrimcilik, devletçiliktir. Bunlardan en önemlileri kuşkusuz devrimcilik ve laikliktir. Devrimcilik ilkesiyle eskimiş, yıpranmış, çağdışı kalmış Osmanlı kurum ve kuruluşları atılmış; yerini Cumhuriyet kurumları almış, Türk toplumunun giyim kuşamı, özetle yaşam tarzı, düşünce yapısı çağın gereklerine uyarlanmıştır. En önemlisi tembellik yuvaları olan tekkeler, zaviyeler kapatılmış; tutucu çağ dışı tarikatların buralarda yuvalanması önlenmiştir.
2017 yılında Cumhuriyetin İlanının 94. yılını kutluyor olacağız. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet yönetimi ilan etmesinden bu yana tam 94 yıl geçti
Cumhuriyet Bayramı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet yönetimi ilan etmesi anısına her yıl 29 Ekim günü Türkiye'de ve Kuzey Kıbrıs'ta kutlanan bir ulusal bayramdır.
29 Ekim 1923'te TBMM, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu (1921 Anayasası)’nda yaptığı değişiklikle, devletin yönetim biçimini cumhuriyet olarak ilan etmiştir. Aynı gece bu ilan, atılan 101 pare top ile kutlanmıştır. 1924 yılında ise cumhuriyetin ilanı şenliklerle kutlanmıştır.
2 Şubat 1925'te, Hariciye Vekâleti’nce (Dışişleri Bakanlığı) düzenlenen bir kanun teklifinde 29 Ekim'in bayram olması önerilmiştir. Bu teklif Meclis Anayasa Komisyonu tarafından incelenmiş ve 18 Nisan'da karara bağlanmıştır. 19 Nisan'da ise teklif TBMM tarafından kabul edilmiştir. 628 sayılı bu kanun ile 29 Ekim, 1925'ten itibaren ülke içinde ve dış temsilciliklerde bayram olarak kutlanmaya başlamıştır.
Cumhuriyet Bayramı'nın kutlandığı ülkelerde 28 Ekim öğleden sonra ve 29 Ekim tam gün olmak üzere bir buçuk gün resmî tatildir. 29 Ekimlerde stadyumlarda şenlikler yapılır, akşam ise geleneksel olarak fener alayları düzenlenir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetin onuncu yılı kutlamalarının yapıldığı 29 Ekim 1933 tarihinde verdiği 10. Yıl Nutku'nda, bu günü en büyük bayram olarak nitelendirmiştir
Atatürk Cumhuriyeti; laik, çağdaş, sosyal bir hukuk devletidir. Türk Devrimi’nin ürünüdür. İnsan hak ve özgürlükleri temeline dayalı, bu yolda tüm uygar insanlığa örneklik edecek bir başyapıt değerindedir. Bu baş yapıtı, her türlü sömürgeci, bölücü anlayış ve düşüncelerden korumak, Türk ulusunun hem de tüm uygar ulusların üniversiteleriyle, bilim, düşün ve sanat çevreleriyle üzerlerine düşen bir insanlık görevidir. Çünkü Cumhuriyet; özgürlüktür, kardeşliktir, erdemdir. Tasada, kıvançta ortak olmaktır. Bu ülkede yaşayan her birey, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e gönülden bağlanmalı; cumhuriyetin temel ilkelerinden, değerlerinden sapmamalı ki bu başyapıt sonsuza değin yaşasın, ışığıyla ülkemiz aydınlansın. Gelecek kuşaklar, böyle aydınlık bir ülkede huzurlu, mutlu yaşasınlar.
Hüseyin Başdoğan
Kaynakça:
1.Ali Naci Karacan, Lozan
2.Andrew Mango, Atatürk
3.Falih Rıfkı Atay, Çankaya
4.İsmet İnönü, Lozan Antlaşması
5.Özer Ozankaya, Cumhuriyet Çınarı
6.Sabahattin Selek, Milli Mücadele
7.Turgut Özakman, Cumhuriyet
8.bugraderci.blogspot.com/2014/10/anlatlmayan-hikâye-cumhuriyet-nasl-ilan.htm
9. https://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=648
10.Paul Dumont (1999). Kemalist İdeolojinin Kökenleri. Jacob M. Landau (Yay. Haz.) (1999). Atatürk ve Türkiye'nin Modernleşmesi, İstanbul: Sarmal, ISBN 975-8304-18-6 (s. 49-72) içinde. s.53.
Yorum Gönder