Çankaya Belediyesi, Eğitim-İş Ankara 1 ve 2 Nolu Şubeler, Tüm Öğretim Elemanları Derneği ve Ulusal Eğitim Derneğince birlikte düzenledikleri “Eğitimimizin Son 15 Yılı ve Seçeneklerimiz” konulu sempozyum (bilgi şöleni) yapıldı.
Sabahtan akşama üç bölüm halinde devam eden sempozyumun konuşmaları uzun olduğu için, ayrıca konuşmacılar, gerileyen eğitimimiz konusunda çok önemli açıklamalarda bulunduklarından, bu konuşmaları kısaltmaya kıyamadık, biz de bu konuşmaları tüm olarak bölüm bölüm sunacağız.
Ancak 500 kişilik salonda ancak ne yazık ki 85-90 kişi dinleyici olarak bulunuyordu.
Bu güzel konuşmaların çok az kişiyle dört duvar arasında kalmasını istemedik, okuyucuya sunmak için emek sarf ederek yazıya döktük.
7 Eylül 2017 günü Çağdaş Sanatlar Merkezinde yapılan sempozyumda, 15 yıllık eğitimimizin gerileyen süreci üç bölümde incelendi. Eğitimde “Gerileşme” Bölümünde de Ders programları ve Kitapları konusunda Prof.Dr. F.Dilek Gözütok, Prof.Dr. Firdevs Gümüşoğlu; Uygulamalar konusunda Öğretmen Banu Günüç (Eğitim-İş 2 Nolu Şube Bşk nı; Kadrolaşma konusunda Dr. Ceyhun İrgil (TBMM Eğitim Kom. Üyesi CHP Bursa Milv) konuşmacı olarak katılacaktı. 1.2. Bölümde sunduğumuz Prof.Dr. F.Dilek ile Mim. Sinan Ü. Fen-Ed.Fak. Öğr. Üyesi Prof. Dr. Firdevs Gümüşoğlu’nun konuşmalarından sonra, Eğitim-İş 2 Nolu Şübe Bşk. Öğretmen Banu Günüç, bölümün son konuşmacısı olarak, 15 yıllık gerici AKP iktidarının M.E. Bakanlığı teşkilatında öğretmen, okul yansımaları alanındaki açıklamalarını içeren konuşması şöyle idi:
“-Ben de 15 yıllık AKP iktidarının 13 yılını öğretmen olarak geçirmiş bir öğretmen ve bir kadın kimliği ile bulunuyorum. Eğitimde gericileşme 50 den bu yana her dönemde vardı. Ama bu, son yıllarda artık doruk noktasına yükseldi. İçinde bulunduğumuz süreç, çağdaşlaşmanın laikliğin saldırıların en çok arttığı bir süreç. İktidar kendi tabiri ile “yeni Türkiye” için yeni bir toplum yaratamaya çalışıyor, muhafazakâr, fazla sorgulamayan ve tek tip bir toplum yaratmaya çalışıyor, yaptıkları tüm uygulamalar da, aslında bu toplumu yaratama amacını güdüyor. Bunun da en iyi yolu, tabi eğitimle oynamak, eğitimin içini boşaltmak, eğitimin kurumlarını alt üst etmek ve yıkıp yerine yeni bir bina inşa etmeye çalışıyorlar. Çok yakın zamanda da çok çarpıcı örneklerini izlemeye başladık. Biliyoruz, evet ders programları değişiyor, kitaplar değişiyor, ancak, bu da yeterli değil. Sadece okullarda verilen eğitim, hatta öğretmenlerin verdiği eğitim onlara yeterli gelmeyecek, onlar başka kurumları da devreye soktular.
Eğitimin temel taşları yerinden oynatılıyor, şimdi biz eğitimdeki bu gerici uygulamaları okullarımızdan başlayarak, basından bazı örneklerle görselimi sonlandıracağım.
Ana okuldan itibaren başlayan dinsel bir eğitim olduğunu görüyoruz. Peki, nasıl, çocuklarımız oyun çağında henüz, cihat, savaş gibi konularla karşı karşıyalar. Diğer yandan daha kendi anadilini okuyup yazmayı da tam olarak kullanmayı bile öğrenememiş çocuklar Arapça öğretilmeye başlıyor bu çocuklara. Arapça’da “Elif ba” partileri düzenleniyor. Sosyal medyada gördüğüm için de söylüyorum, bu çocuklar, düzenlenen partilerle henüz anaokulu zamanlarında Arapça ile tanışmaya başlıyorlar.
Bir de son yıllarda duymaya başladığımız bir, değerler eğitimi var. Değerler eğitimi çok böyle kulağa göze hoş gelen bir kavram. İçini pek de güzel doldurabiliriz, bizim değerlerimiz bellidir. Ancak bu değerler eğitimi kavramı bir kapı olarak, nerdeyse görülmüş. Buna dayanarak pek çok ilde, müftülüklerle, diyanet işleri başkanıyla, vakıflarla kurumlarla protokoller imzalanıyor, bu protokoller şöyle, bu protokole dayanarak müftülüğün gönderdiği bir kişi, serbest etkinlik adı verilen, özellikle ilkokullarda serbest etkinlik saatlerinde haftada iki saat değerler eğitimi verebiliyor okullarda. Peki, bu eğitimi verecek kişinin pedekojik formasyonu (biçimlenme) var mı? Öyle bir zorunluluk yok, imzalanan protokolde de, buna dair her hangi bir şey yok. Yani çocuklarımızı zaten vakıfların, gerçi tarikatların, cemaatlerin denetimine terk etmişiz, yetmiyor diye bunların içine sokuyoruz.
Öğretmen yetiştirmede de sıkıntılarımız var. Öğretmen neslinin de değişmeye başladığını sizler çok daha iyi gözlemliyorsunuz. Ben 80 kuşağı sonrası olarak ve bu dönemde eğitim almış ve AKP iktidarında öğretmenlik yapan bir eğitimci olarak son dönemde beni bile hayrete düşüren olaylarla karşılaşıyorum. Örneğin sosyal medyada öğretmenlerin forumları vardır. Geçenlerde forumlardan birisinde bir Türkçe öğretmenimiz, ben de bir Türkçe öğretmeniyim bu arada, içinde flört kelimesi geçtiği için öğrencilerine, “ne kadar da utandığı” bir metninden söz ediyordu. Ve bunun altına yazılan yorumlarda da, “zaten bu öğrencilerin çok meraklı olduğu şeylere flört gibi bir kavramın değerlerin eğitme sığmadığı” ile ilgili bir dolu yazı, bir de öğrencilerinden “numune” diye söz eden öğretmenlere de rastlıyoruz. Elbette ki her mesleğin içinde çürük elmalar var, ama bu sistemli bir çürütme maalesef. Öğretmen yetiştirme politikamızı gericiliğe teslim ettiğimiz sürece, doğal bir çıktı olarak böyle bir sonuç elde edebiliyoruz.
Son yapılan değişiklerle M.E. Bakanlığı özel yurtların yönetmeliğini değiştirdi ve karma ayrıcalıklara son verdi. Kız ve erkek öğrencilerin aynı ortamda bulunması çok rahatsız ediyor bazı kurumları, bazı kişileri. Karma yurtlarda buna son verdiler. Devlet yurtlarında da zaten bunu yapıldığını biliyoruz. Aynı merdiveni dahi kullanmaları onları rahatsız ediyor.
Sayısı her geçen yıllarda artan imam hatip okullarda kayıt yaptırmak için öğrencilere burs vermeden tutalım da pek çok yardıma kadar her şey sağlandı. Bu yeterli olmadı, her mahalleye üçer beşer imam hatip açıldı. Nüfusu 40 binden az olan yerlerde çok rahatlıkla imam hatip açılabiliyor artık. Anadolu Lisesi açılamıyor ama imam hatip açılabiliyor. Peki, bunun sonucu nedir? İmam hatipler ilk ortaya çıktığı, gerçi yıllardır var ama özellikle son dönemlerde sadece belli derslerde kız ve erkek öğrenciler ayrılıyordu. Ardından sınıflar ayrılmaya başlandı; sonra katları ayrılmaya başlandı. Sonra merdivenlere hatta alışveriş yaptıkları kantinler bile ayrılmaya başlandı. Yani biz çocuklarımıza kadın ve erkeğin bir toplumda yan yana çalışabileceğini, yan yana mücadele edebileceğini ve huzur içerisinde yaşayabileceğini anlatmıyoruz demek ki, onları ayırma yoluna gitmişler.
Yine öğrenciler arasında bir ayırımcılık söz konusu, örneğin İstanbul Sarıgazi’de 60. Yıl ortaokulunda imam hatip kısmına giren öğrencilere yaz dönemi için TEOK hazırlık kursu verilirken. Normal bölümdeki öğrencilere yaz Kuran Kursuna davet ediliyor bu çocuk. Yani bir yandan bu kitleyi üniversiteleştirme, ileriye götürme amacı da var. Ne kadar ayırımcılık olduğu bütün örnekleriyle ortadadır.
Trabzon Tonya’da bir lisede Emile Zola’nın Germinal kitabının da içinde olduğu bir grup kitap okuma listesinden kaldırılıyor. Buna gerekçe olarak okul idaresinin çok da bizim kültürümüze uygun olmadığı gibi genel geçer bir gerekçesi ileriye sürülüyor.
Son dönemde adını çok sık duyuyoruz, dernek ve vakıflar artık M. E. Bakanlığının nerdeyse yerine oluyor, yani eğitimde kamusallaşmanın girişiyle beraber birinci vakıflar ve birçok kurum eğitime nerdeyse bir hücum etti. TÜGVA (Türkiye Gençlik Vakfı) ne tarafa yakın olduğunu bildiğimiz bir vakıf, bu vakıfla M.E. Bakanlığı bir protokol imzalıyor, bu protokole göre öğrenciler derslerde sık sık dua etmeye ve salâvat getirmeye teşvik ediliyor. Yani öğrencilerimize, “bırak artık bu işleri dünyevi işleri, otur duanı gerek yok ders dinleme” mesajı da veriyoruz.
Sadece okullar değil elbette, devletin bütün imkânları seferber ediliyor adeta, çocuklar aracılığıyla. Biliyorsunuz belki de pek çoğunuz, ENSAR vakfıyla, İlim Yayma Cemiyeti’yle, Birlik vakfıyla, TUGVA (Türkiye Hizmet Vakfıyla, Muradiye Kültür vakfıyla, Nakşibendî tarikatına yakın olduğu bilinen bir vakıf) pek çok protokol imzalıyor, sadece M.E. Bakanlığı ile değil, örneğin Muradiye Kültür vakfıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bir protokol imzalıyor. Bu protokole dayanarak sadece Ankara’da 31 çocuk evi açıyor bu vakıf. Devletin şefkatli kollarında olması gereken çocuklar, maalesef ne idüğü belirsiz vakıfların, tarikatların, cemaatlerin kucağına adeta içiliyor. Örneğin Milli Eğitim Bakanlığı’nın ENSAR vakfıyla imzaladığı protokol 5+5 yıllık yani, yeniden imzalanmazsa geçerli olduğuna dair bir beş yıl daha var, o maddelerde. Buna dayanarak geziler kamplar yapabiliyorlar. Her türlü imkân var, vakfın sekiz milyon kişiye ulaşabileceği hesaplanıyor, bu protokolle.
Halk Eğitim merkezi aracılığıyla açtığı kurlar, sadece çocuklarla da değil tabi ki yetişkinleri de hedef alıyorlar.
Artık anaokulları diyanetin de meselesi, ne güzel ne mutlu bize diyoruz, anaokulları da açıyoruz, diyoruz ama ne güzel öylesine diyanet anaokulları açılıyor, dinci vakıf ve cemaatlerle. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in açtığı bir anaokulu, bu nedenle de anaokulu açmışlar.
Anaokullarında oyun çağındaki çocuklarımız, çok yaşlarına uygun olmayan şeylerle karşılaşıyorlar. Görselde görüldüğü gibi kız çocuklarımız gelinlikli başları örtülü bir şekilde, erkek çocuklar fesli ve din eğitimi adı altında yapılıyor, en acısı da bu aslına bakarsanız.
Yine bir anaokulu, bu Siirt’e bir anaokulu, diyanetin imzaladığı protokolle açılmış. Değerler eğitimi veriliyor bu anaokulunda, Siirt Kurtalan’da açılmış.
Yine bu anaokullarında “Cumhuriyetin kuruluşu neyse 15 Temmuz gecesinde odur” diyerek saf tutan, tankların önüne yatırılan, şehit olan anaokulun çocuklarını görüyoruz. Çok çarpıcı örnekler olduğu için bunlara yer vermeye çalıştım, medyada aslında daha çarpıcı örnekleri duydunuz, vakıf evlerinde çocuklarımızın başına neler geldiğini biliyoruz. Mesela imam hatip ortaokulu ilanı, “hem dünyası hem ahreti için çalışan insanı hep imam hatip ortaokuluna davet ediliyor. Onun dışındaki kimse ahrete göre çalışmıyor, bu anlayışa göre. Zaten toplu ulaşım araçlarında da görüyorsunuzdur. Pek çok ilan var, başvuranlara burs veriliyor, servis imkânları, yemek veriliyor, yatılı; devletin her türlü olması gereken yerde bıraktığı boşluğu yine devletlerin imkânları farklı şekillerde dolduruyor, çocuk yaşta çocuklarımız nelerle karşı karşıya.
Son dönemde biliyorsunuz, TEOK kalktı, gitti, gidiyor, geldi, gelecek. Ne olduğunu da bilmiyoruz eğitimciler olarak, kalktı, kalktığı söylendi, içeriği değiştiği söylendi. Sanıyorum ki M. E. Bakanlığı da çok farkında değil. Tabi bunun imam hatiplerin önünü açmak için bir oyun olduğunu eğitimciler de, veliler de farkında.
Antalya’da Kepez Kaymakamlığının okullara dağıttığı bir genelge var. Burada diyor ki, “Beşinci sınıf öğrenci sayılarının en az yüzde 35 i imam hatip ortaokullarına kazandırmak için” gerekli talimat veriyor, kendisi.
Yine ilkokul çocuklarına derslerde algıda seçicilik, bunu ilk gördüğüm zaman, ilkokul çocuklarına hazırlık sınıfı açacaklarmış, ne güzel dedim. Hazırlık sınıfı değilmiş, “hafızlık sınıfı” imiş.”İlkokul çocuklarımız hafız olsunlar” diye Buca’da din derslerine gerici vakıflar giriyor. Bu “değerli eğitim” adı altında ya da, pek çok şekilde artık camilere de taşındı eğitimler. Yaz Kuran kursları, hatta örneğin Ankara Altındağ’da Diyanet İşleri Başkanlığıyla Altındağ İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü bir protokol imzaladı. Okulların kapandığı Cuma hemen ertesi gün, yine okulda bu sefer Diyanet’in görevlendirdiği bir görevli, ilkokul çocuklarına Kuran eğitimi verdi, tesadüfen bir okul ziyaretimizde bunu gördük. Şaşırdım hatta orda görevli kişinin aslında bir veli olduğunu, belli bir pedagojik formasyonunun olmadığını bu şekilde öğrenmiş olduk.
(sanal sunumdan göstermekte) bu da bir kız ayrı, erkek ayrı kantin sırası, yan yana gelmemesi gerekiyor. Mavi ve pembe, cinsiyet ayırımı her yerde olduğu gibi burada da var.
Yine ENSAR vakfıyla yapılan protokole ilişkin bir haber, TÜGVA biliyorsunuz Bilal Erdoğan’a yakın olduğu bilinen, hatta kurucusu olduğu söylenen bir vakıf. Üniversite öğrencilerine yönelik fikir akademileri kuruyorlar. Burada İsmailağa Cemaatinden Nusret Erdaş’ın bir eserinin okutulduğunu, onların eğitimlerinin verileceğine dair bir haber metni. Kulüplere dayanarak Ortaöğretim kurumlarında farklı kulüpler kurulması amaçlanıyor.
Son dönemde gündeme gelen bir haber, güncel olduğu için özellikle eklemek istedim; beden eğitimi derslerinde eşofman zorunluluğu kaldırıldı. Bu tabi ki faklı şekilde de yorumlanabilecek bir durum. Ama beden eğitimi dersinde uygun kıyafeti olmayan çocuklar zaten derece yapabilir. Özellikle son dönemde beden eğitimi derslerinde özellikle kız çocuklarının katılmak istemediği, ailelerinin bu konuda onları desteklediği, daha doğrusu ailelerin yönlendirmesiyle katılmak istemediklerini biliyoruz. Beden eğitimi dersinde eşofman zorunluluğu kalkınca, yine bu sefer farklı bir yorumlama var. Sendikamız acaba bu türban hamlesi mi diye düşünüyor, takipçisi olmaya da devam edeceğiz.
Yine karma ve özel yurtların kapatıldığına dair bir haber metnimiz.
Burada belki karanlık bir tablo çizdik ama karamsar değiliz hiçbir zaman, çünkü yeni bir toplum, yeni bir insan yaratma yolunda hızla ilerliyorlar ama bu yolda karşılarında kimler var, karşılarında Cumhuriyetin temel değerlerini içselleştirmiş sendikalar, demokratik kitle örgütleri siyasi partiler, duyarlı insanları görecekler. Bu memleketin mayasında Cumhuriyet vardır. Babamdan hep duyduğum bir sözdü bu. Bu memleketin mayasında vardır bu, öyle kolay kolay yıkamazlar diyoruz. Her alanda hukuksal alanda ve mücadele etmeye devam edeceğiz, zaten biz Eğitim-İş olarak “Atatürksüz müfredatı tanımıyoruz” dedik. Sadece Atatürksüz müfredat değildir bu; bilime aykırı, bilimin değerleriyle uyuşmayan bir müfredattır. Son derece çağ dışı müfredattır. Biz bunu tanımıyoruz, diyoruz. Öğretmenler olarak her zaman bilimi savunmaya devam edeceğiz. Cumhuriyeti ve Cumhuriyetin kazanımlarını öğrencilerimize aktaracağız”.
Cevat Kulaksız
SONOTLAR
Sempozyum nedir? Belli bir konuda, çeşitli konuşmacıların katılımıyla düzenlenen, bilimsel ağırlıklı toplantı
TEOG, 2013-2014 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'nın almış olduğu kararlar neticesinde yürürlüğe alınmıştır. Temel eğitim gören öğrencilerin (6-7-8.sınıf), ortaöğretime geçme aşamasında değerlendirilmesi için geliştirilen sistem, iki ayaktan oluşmaktadır.
TÜGVA (Türkiye Gençlik Vakfı) sitesinden alındı. “Dünya üzerinde iyi ve güzele dair ne varsa savunan, her daim hakkın ve adaletin tarafında olacak bir nesil yetiştirme amacıyla kurulmuş yeni nesil bir gençlik vakfıdır” dinci bir vakıf.
ENSAR VAKFI: (sitesinden alındı) “insanının manevî dinamiklerini zenginleştirmek, ilmi, fikri ve ahlaki yönden gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla” 1979 yılında kurulmuş dini bir dinci-gerici vakıf
İlim Yayma Cemiyeti: 1951 yılında kurulmuş müspet ilimle ilgisi olmayan, yurt genelinde 100 den fazla imam hatip açmış, 160 öğrenci yurdu olan dinci-gerici bir dernek.
Yorum Gönder
Ulusal Eğitim Derneğimizin üyeleri ile Hatay ve yöresine, eğitim, araştırma, kültür gazisine çıkacağımızdan bu seri konuşma yazılarına ara veriyorum. Bir süre sonra vermeye devam edeceğim. Cevat Kulaksız