Tam on dört
yıldır bir kâbus gibi, kapkara bir bulut gibi üzerimize çöktüler.
Düşünüyorum
da, bu kadar sıkıntı, bu kadar uğursuzluk hiçbir iktidar döneminde olmamıştır
belki…
Depremler,
sel baskınları doğa olayı diyelim, peki vatandaşlar bu kadar mağdur
bırakıldılar mı?
Halen çadırlarda yaşayan
depremzedelerimiz var.
İşsizlik hangi dönem böyle ayyuka
çıktı?
Öğretmenler kapıcılık, şoförlük
yapıyorlarsa,
Mühendisler itfaiye işçiliğinde veya
başka bir işte çalışıyorlarsa, emekliler pazarlardan atıkları topluyorlarsa,
Utanın biraz utanın!
Tabi,
gözleri paradan, ihtişamdan başka şey görmediğinden umurlarında değil, zaten o
duygunun da bunlarda kaldığını sanmıyorum.
Allah gözlerini doyursun…
***
Bunların
yüzünden acaba bugün veya yarın ne duyacağız, ne olacak endişesi ile yaşamak
zorunda mıyız?
Nedir bu ya?
Biz hiçbir bayramımızı gönül
rahatlığı ile kutlayamayacak mıyız?
Ya şehit
haberleri ya da işçi katliamları… Sanki bayramımız zehir olsun diye…
Henüz üç
asker ve bir korucumuzu yeni toprağa vermenin acısını yaşarken, henüz Soma
felaketinin yüreğimizde yangını geçmeden, bu gün acı bir haber de Karaman’ın
Ermenek ilçesinden geldi.
Ermenek
ilçesi Cenne’de bir kömür ocağında su borusunun patlaması sonucu 18 işçimiz
yerin 365-400 metre derinliğinde sular altında kalmışlar. Madenin içine dolan
suyun 50 metreye yükseldiği söylendi.
Ben bu
satırları yazarken onlar can derdindeler.
Ufak ta
olsun bir umutla iyi haber beklerken bizler, maden ocağından sorumlu yeğen
Şahin Uyar başımız sağ olsun diyor bir TV kanalında.
Vay vicdansız vay!
Birde zil tak oyna bari. Hem suçlu,
hem güçlü, adama bakın ya!
Yukarıda
yemek yasaklanmış, kömür tozları içinde gariplerim, yerin dibinde, evden
getirdikleri bir iki lokmayı yerlerken boğazlarında kalmış lokmalar…
Ocak sahibi
AKP li eski belediye başkanı Saffet Uyar’mış. Başkası olsa şaşardım zaten. Hep
onlar sarmışlar her tarafı çünkü.
İstanbul’da
nefes alacak yer bırakmadılar, göklere yükselen dev binalar ile.
Şimdi
Valdebağ’a dikmişler o kör olası gözlerini…
Birileri
göklerde yaşarlarken diğerleri yerin dibinde ölüyorlar… Allaha isyan edesim geliyor!
***
Ah bu yoksulluğun gözü çıksın!
İnsanlar muhtaç olmasalar, bile bile iki kuruş aldıkları para için yerin dört
yüz metre aşağısına inerler mi?
Eski
başbakan sıkılmadan “Bunlar olağan
şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında
fıtratında bunlar var. Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok” demişti.
İnsanın
böyle konuşabilmesi için gerçekten çok gaddar ve merhametsiz olması gerekir.
Ey! Eski başbakan ey!
Nasıl bu
kadar taş yürekli olabiliyorsun?
Aslında bal
gibi biliyorsun. Doğru konuşmak işine gelmiyor.
***
Özelleştirin verin yandaşa denetim
olmasın, modern donanımlar alınmasın sonra da adına kaza deyin…
Bakan Taner
Yıldız, daha önce iki kez su basan madenin haziran ayında yapılan denetimlerden
sonra kapatıldığını süre verildiğini ve 3 ay sonra bu eksikliklerin giderilip
ocağın tekrar işletmeye açıldığını söylemiş.
Bu nasıl denetim, bu nasıl onarım?
Utanmaz, arlanmaz adamlar…
İşçi
kazalarında dünyada ikinci, Avrupa’da birinciymişiz.
Asansör
düşer 10 işçi, maden çöker 301 işçi, daha aklıma gelmeyen ve kaza diye
geçiştirilmeye çalışan
İşçi
kıyımıdır bunu adı.
İçim
parçalanıyor ve artık şehit haberlerine, işçilerimizin ölüm haberlerine
dayanamıyorum.
Sebep olanlar inşallah aynı acıları
yaşasınlar…
***
Hiçbir
iktidar döneminde bu kadar uğursuzluk, hırsızlık, vurgun, talan, yalan ve
işçilerin sırtından kazanarak zenginler çoğalmamıştı.
Denetim yok,
çağdaş donanım yok ama köle gibi çalıştırmak var..
Düşünüyor
musunuz hangi işyerinde, madende ölümler olsa hep AKP yandaşı veya AKP li bir
patron çıkıyor.
Bunun adı partizanlık ve adam
kayırmadır.
Ve… Ne yazık
ki ölenler öldükleri ile kalıyorlar, kurtulanlar işten çıkartılma tehditleri
ile susturuluyorlar.
Yoksulluk işte… Çaresizlik… Evine
ekmek götürememe korkusu!
Huber
Köşkünde, yalılarda oturanlar kendilerine saraylar yaptıranlar, uçak alanlar
sanki analarından bu varlıklar içinde doğmuşlar gibi, ne kadar da acımasız
olmuşlar!
Geldikleri
yerleri ne çabuk unutmuşlar…
Yiyin beyler yiyin, aksırana,
tıksırına kadar yiyin ama unutmayın gün gelecek hesap sorulacaktır.
***
Yazımı
postalamadan sabah 6.30 da televizyonu açtım güzel bir haber alabilmek için.
Ne gezer…!
Yine hüsran
yine acı. İşçilerimiz henüz kurtarılamamışlar.
Bir
televizyon kanalı naklen yayın yapıyor. İlkel şekilde omuzlarda taşınan
hortumları görüyoruz.
Güldür
güldür su sesi geliyor, sanki şelaleden boşalan sular gibi borudan fışkırıyor.
Bu su
işçilerimizin mahsur kaldıkları yerin 350 +400 metre dibinden çekiliyor. Sesi
bile korkutuyor insanı.
Ağlaşan işçi yakınları isyan
ediyorlar. Umutları tükenmiş belli ama yine de bir mucize bekliyorlar.
Yere çökmüş,
soğuktan büzülmüş bir genç kadın, üstelik karnı yüklü. Sesi kısılmış, göz
pınarları ağlamaktan kurumuş sanki.
Hıçkırıyor…
Muhabire” bu dünya zenginlerin dünyası “diyor
hıçkırarak.
Sözleri
hançer gibi batıyor insanın yüreğine.
Evet, lanet olsun! İşte Türkiye gerçekleri bunlar.
Duyan, ses veren var mı acaba?
Ne oluyorsa
yoksul Anadolu çocuklarına oluyor.
Askerde
şehit olan onlar, maden ocaklarında ölen onlar, inşaatlarda ölenler onlar.
Ne için? Bir
lokma ekmek parası kazanmak için.
***
Bir yanda vakitsiz ölümler, öte yanda
yoksulluk. PKK terörü ve iç karışıklık.
Eli kolu
bağlanmış bir ordu ve vatan hainleri, işbirlikçiler…
Bütün bunlar
neden başımıza geldi dersek, kendimiz ettik kendimiz bulduk.
Bugün
cumhuriyetimizin 91. Kuruluş yıldönümü gönül rahatlığı ile kutlayamıyoruz çünkü
bir tarafımız eksik gibi.
Tüm olanlara
karşın içimde büyük bir umut var, güzel günler gelecek arkadaşlar. Güneş
yeniden doğacak ülkemize.
Bunu hep birlikte başaracağız, bu kamburu sırtımızdan atacağız ve
gönlümüzce kutlayacağız bayramlarımızı. İnanın.TünaySüer
Yorum Gönder