Mustafa Kemal Bir Diktatörmü? Yoksa Bir Demokratmıydı?

Mustafa Kemal Bir Diktatörmü? Yoksa Bir Demokratmıydı?
Bu yıl 10 Kasımın yıldönümünde yıllardır gizli, açık çok tartışılan bir konuyu dikkatinize sunmak istedik. Bu tartışmada sizlerde gönül rahatlığı ile yerinizi alabilirsiniz. Geçenlerde ciddi bir televizyon kanalında bu konu üzerinde yeni bir tartışma başlatıldı. Konuşmacılardan biri olan genç bir profesörümüz Atatürkle ilgili güzel bilgiler verdi bu arada onun bir diktatör olduğunu,  yazdığı ve bize tanıttığı son kitabının adının da, eğer hafızam beni yanıltmıyorsa “Dahi Diktatör” olduğunu söyledi.
Verilen aradan sonra ekrana eski Genelkurmay Başkanımız İlker Başbuğ geldi ve ona bu konuda ne düşündüğü soruldu. Başbuğ doğrudan itirazını belirtti ve özellikle “Diktatör” deyiminin kendisini rahatsız ettiğini söyledi ve Atatürk’ün hayatından örnekler vererek bu düşünce sahibi olan ve uygulayan insan diktatör olabilirmi? Sorusunu sordu. Aklımıza hemen Paruchev adlı bir yazarın” Demokrat Diktatör” ve Armstrong’un tartışma sırasında adı sık sık geçen “The Grey Wolf / Bozkurt” kitapları geldi.
Hayatı boyunca her Türk insanı, özellikle yurt dışında bu tip yakıştırmalar yapanlara karşı hazır olmalıdır. Bunun yanında yurt içinde de gerici ve cahil çevreler kendi liderlerini yüceltmek ve Atatürk’ü kötülemek amacıyla “Diktatör” yakıştırmasına sıkı sıkıya sarılabilirler. Bu konudaki görüşümüzü bir anımızla belirtmek istiyoruz.

1970’li yılların başlarında, İngiltere’de eğitim gördüğüm bir dönemde, bir yaz akşamında odamda otururken kapı birden açıldı ve odaya 10–15 kadar İngiliz Hanım girdi. Hepsi arkadaşlarımın eşleri idi ve bir yaramazlık yapmak istedikleri muzip duruşlarından belli oluyordu. “Aşağıda biz parti yaparken siz burada keyf çatamazsınız” dediler ve beni yaka paça odanın kapısının önüne çıkardılar. Artık yapacak bir şey yoktu, İki elimi de havaya kaldırarak teslim sinyali verdim. Diğer odalardaki birkaç arkadaşta teslim bayrağını çekince hep beraber aşağı inip partilerine katıldık.
Daha ilk anda etrafında genç hanımların yoğunlaştığı oldukça yakışıklı bir genç adamla göz göze gelince o gruba katılmak kaçınılmaz oldu. Daha içkimden bir yudum almadan genç adam “Bende sizinle görüşmek istiyordum” dedi ve saldırır gibi devam etti. “Yirminci Yüzyılda iki büyük Diktatör tanıyorum, biri Benito Musolini, diğeri Mustafa Kemal Atatürk” dedi. Ya Hitler? Dedim. Üçüncü olarak onu da sayabiliriz dedi.
 Bu yargıya nasıl vardınız? Diye sorduğumda “Ben tarih hocasıyım, olayları biliyorum” dedi. Zarlar atılmış, ipler koparılmıştı. Şimdi daha iyi anlıyorum dedim. Neyi? Diye sordu. İngiliz Halkının neden Türklere karşı bu kadar olumsuz duygular beslediğini. Sizin gibi Tarih hocalarının yanlış öğretilerinin sonucu başka türlü olamazdı. Şimdi beni dinleyin dedim, mademki tarihi biliyorsunuz o zaman Atatürk’ün evlendiğini ama hiç çocuğu olmadığını da biliyorsunuz demektir. Evet, biliyorum dedi. Bakın dedim ben bir Atatürk çocuğuyum. Anam belli, babam belli ama o benim fikir babam. Atatürk öleli 33 yıl oldu, buna rağmen bu gün Türkiye’de milyonlarca genç kadın ve erkek kendilerini bir Atatürk çocuğu olarak görür ve bundan da büyük bir gurur duyarlar. Sen şimdi İngiliz Tarihi içinde oğlu olmaktan gurur duyacağınız Kromwel dahil bir lider ismi verebilirmisin.? “Hayır, veremem dedi.”
Devam ettim:
“Atatürk’e diktatör diyorsunuz, biliyoruz ki diktatörler sevilmez, onları sevmek için ya yağcı ya da mazoşist bir ruha sahip olmak veya ondan korkmak lazım. Şimdi soruyorum; siz benim ve Türk Halkının büyük bir kesiminin böyle baskı ve acılardan zevk alan mazoşist ruhlu insanlardan oluştuğumuza veya 33yıl önce vefat eden bir liderden bu kadar korkacağımıza inanıyormusunuz?”
Muhatabım büyük bir samimiyetle “öyle saçma şey olur mu? Tabii ki hayır.” Diye cevap verince “O zaman Atatürk’ün diktatör olduğu iddiaları yanlış veya ön yargılar sonucu verilmiş bir karar olmuyor mu?” diye sorduğumda genç öğretmen, İngilizlerde en sevdiğim ve saygı duyduğum bir şekilde “ Atatürk’ün bu kadar sevildiğini bilmiyordum, işte yüz yüze görüşmenin en güzel tarafı bu, yanlış anlayışlar düzeltilebiliyor.” Dedi. Bu sonuç benim için yeterli idi, bizdeki gibi uzatma ve aynı konuda ısrar Batıda hoş karşılanmıyordu. Konuyu gençlerin en hoşlandığı konulardan biri olan spor ve sanatsal konulara atlayarak değiştirmeyi uygun gördüm.
Bu gibi iddiaları daha sonra çok duydum. Özellikle kendi ülkemizin aydınları da bu konuda sanki net bir fikre sahip değil gibiydiler.Kendilerinin ne kadar ilerici, ne kadar tarafsız, ne kadar demokrat olduğunu göstermek isteyenlerle yapılan röportajlarda, hoşlansak da, hoşlanmasak da bu iddiaları duyabiliyorduk.

 Bunun yanında, Cumhuriyet inkılâplarının düşmanı mürteciler Atatürk’ü diktatör olarak tanıtmak için büyük bir gayret içinde görünüyorlardı. Bu anlayışa belki de bir tepki olarak, 1990lı yılların başında İş Bankasının açtığı bir yarışmaya Atatürk-Demokrasi ilişkisini ele alan bir kitap yazıp gönderdim. Yarışmayı değerli bir bilim adamımız kazandı ama kitabımı Türk Demokrasi vakfı; eğer yanlış hatırlamıyorsam kuruluşlarının beşinci yılını kutlamak için basmaya karar verdi. Kitap; “Milli Mücadele Dönemi ve Sonrasında Atatürk ve Demokrasi” adıyla 1997 yılında basıldı.
Bu kitaptan aldığımız, onun en yakın iki çalışma arkadaşının Atatürk ve Demokrasi konusundaki görüşlerini bilginize sunmak ve kararı sizlere bırakmak isteriz.
Celal Bayar anılarında Atatürk ve demokrasi konusuna şu sözlerle temas etmektedir:
“ Atatürk bütün ömrü boyunca geniş manalı demokrasi idealine bağlı kalmış ve bunu kâmil manası ile yurtta tahakkuku ve tatbiki uğruna hayatını vakfetmiştir. Demokrasiyi daima ilmi ve tatbiki manasıyla ele alan Atatürk Garp demokrasilerinde bilfiil tatbik edilen demokratik usullerin daha hür ve daha geniş bir şekilde memleketimizde tatbikini isterdi. Atatürk’ün Türk Milletine layık bulduğu idare tarzı, fiili ve geniş manası ile Demokrasidir.”
İsmet İnönü de Atatürk ve rejimin gerçek felsefesinin demokratik rejim olduğunu şu sözlerle açıklamaktadır.
“ Atatürk’ün milletimize öğrettiği şudur ki; millet idaresi iktidarı ve muhalefeti ile Millet Meclisi tarafından ve en zor şartlar altında dahi yürütülmek lazımdır. Atatürk demokratik rejime hepimizden evvel girmiş, inanmış ve onu tatbik etmiştir. Atatürk temel kanaatte Cumhuriyetin ve millet hâkimiyetinin iktidar ve muhalefet partileri de olan bir rejimde olacağına yürekten inanmaktaydı. Demokratik rejim Atatürk’ün amacı olmuştur. Atatürk ömrünün sonuna kadar demokratik rejimi kurmak için uğraşmış ve çok güçlükleri yenmiş, tamamlanmasını diğer bazı ihtiyaçlar gibi yeni nesillere bırakmıştır.”
Sözlerimize demokratik yaşam konusunda Atatürk’ün bir son değil, bir başlangıç olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirterek son vermek istiyoruz. Ülkemizde demokratik yaşama sahip çıkmak, onu geliştirme ve yüceltme görevi genç nesillerimizindir.

Dr. M. Galip Baysan

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget