Ayşegül Hanım hangi tarikattan? Açıklasa da onu da öğrensek.. Cemaatçi mi, yoksa ne? Üniversitesi kendisini rektör seçmemesine rağmen, üçüncü sıradan o koltuğa oturtulmayı nasıl hazmetmiş?.. Birinci seçilenle karşı karşıya hiç gelmiş mi, gelmişse ne hissetmiş?.. Bunları da açıklasa da kişisel duygularını öğrensek..
Ayşegül Hanım’ın dini duyguları zayıf mıydı ki, bugüne kadar türbansız gezmiş?.. Bunu kendine nasıl yedirdi, merak ediyorum.. Başını türbanlayarak, o güne kadarki günahlarının da affedileceğini düşünüyor olsa gerek. İyi vallahi, inançlarınızı çiğneyin, başınız örtük dolaşın, akademik olarak bundan kişisel yarar elde edin, başınız açık rektörlüğe adaylığını koyun, üstelik baş açıkken seçilin..
Sonra ise herkese « ceeee » diyerek türbanlanın!
Türbanlandığınıza göre yeni bir durum var demektir; birincisi, insanlar sizin bu halinize oy vermedi, ikincisi türbansız halinizle oraya atandınız.. Milleti kandırdığınızı düşünür müsünüz, yoksa « ooo bu adi bir vaka » mı deyip geçersiniz, bilmiyorum. Ama vicdanınızda bu konuda etik bir çizik olmadığı belli. Ama yine de, örneğin istifa etmeyi düşünmez misiniz..
***
Bir de merak ettiğim nokta şu: Kutsal Kitap’ta başı değil, omuzlardan aşağı göğüsleri örtmenin emredildiğinin yazılı olduğunu anlatan çeviriler var. Erkeklerin bu ayetleri “başını ört” diye çevirdiği de belirtiliyor. Siz bunları okudunuz mu, işin aslını esasını öğrendiniz mi bir akademisyen olarak? Türbanın önemli dini emirler arasında bulunmadığına ilişkin de sürü sepet açıklamalar var… Bunları okudunuz mu?! Sadece meraktan soruyorum, yoksa merakı olmayan bir akademisyenlerden misiniz siz de! Türbanı furuhattan (Hakkında kesin hüküm bulunmayıp içtihada konu olan dinî meseleler... Dinin içtihadî meselesi) görenlere ne diyorsunuz? İçtihat kararı, yani kesin emir konusu olmayıp, tamamı erkek dini ulemanın “başlar türbanlana..” diyerek kadınların kadim erkek kölesi olarak kalmasını öngörenlerin kararı.. Erkek ulemanın bunu bir Kuran hükmü olarak kadınlara yutturduğunu düşünür müsünüz! Bugüne kadar düşünmemiş olabilirsiniz, peki yeniden bu konudaki verileri gözden geçirmeye ne dersiniz? Yoksa, bunu bile yapamayacak kadar, herşeyi kabul etmiş birisi misiniz? Kimbilir türbanlanarak, belki de siyasi bir çıkış yapıyorsunuz..
BİR MEKTUP: ÜNİVERSİTELER NEREDE?
“İnsanın sorası geliyor. Bu ülkede üniversiteler var mı? Varsa neredeler? Ya da ne işle uğraşırlar? Üniversitelerin geçmişten günümüze klasik işlevleri olan bilim üretmek ve yaymak yanındaki üçüncü işlevi topluma hizmet, toplum sorunlarına çözüm ve bu sorunların çözümünde öncü konumda olmaktır. Kuşkusuz toplum sorunlarına yol gösterirken hiçbir ideoloji veya siyasi mülahaza etkisi altında kalmaksızın, bilimsel esaslar dahilinde, objektif olması temel kural olmalıdır.
Türkiye son zamanlarda siyasal, sosyal ve ekonomik çok önemli sınavlardan geçiyor. Tam bu zamanda herkes bir şeyler söylüyor, ama bu ülkenin 200’ün üzerindeki üniversitelerinden hiç ses çıkmıyor. Bunun nedenleri uzun uzadıya tartışılabilir. Ancak, burada bir cümlede bir şeyler söylersek yanlış anlamalara da yol açabiliriz. Yine de “üniversiteler neden sessiz, neden toplum sorunlarına duyarsız?” sorusuna kısaca yanıtımı şu iki maddede toplamak istiyorum:
Üniversiteler tamamıyla siyasetcemaat çukuruna batmıştır.
Üniversitelerimizdeki gerçek bilim insanlarını tenzih ederim ama, üniversitelerde bilimsellik, bilimsel düşünce, özgür düşünce vb. kavramlar çoktan yok olmuştur.
“Üniversitelerde ne ile uğraşılıyor, akademisyenler aralarında ne konuşuyor?” derseniz cevabı gayet açık. Konuşulanlardan kısa kesitler şöyle; “Gelecek dönem kim rektör, kimler dekan olur? Yok o olmaz. Kim Okyanus ötesine yakınsa o olur. Kardeşim sen yanlış düşünüyorsun. Hiç mi cemaat-hükümet kavgasını izlemiyorsun. Onlar eskidendi. Canım filanca bu işi şimdiden garantiledi. Pensilvanya’ya gitti. Islak imzalı biat mektubunu da sundu. Kardeşim sen de bu işlere Fransız kalmışsın. Onlarla, atamada etkili olanlar farklı cemaatlerin insanı”.. vb.
İşte ülkenin üniversitesi bu. Şimdi siz kalkmışsınız, “üniversite ülke ve toplum sorunlarına çözüm önersin, dik dursun” diyorsunuz. Bu mümkün mü? Sözgelişi, sekiz yıllık zorunlu eğitim. Gece yarılarında kaldırıldı. Allah için bir üniversite, bir eğitim fakültesi veya bir eğitimci “Arkadaş yanlış yapıyorsunuz. Eğitim bu ülkenin geleceği, kaderi. Bunu siyasi mülahazalara kurban etmeyin!” diyebildi mi? Derse ters düşer. Rektörlük, dekanlık elden gider. Pek de haksızlık etmeyelim. Her akşam medyada akademik unvanlı kişiler fikir beyan ediyorlar. Ama, ne yazık ki, bunlar doldurulmuş, kurgulanmış tipler. Bir bilim insanına yakışmayacak tarzda konuşuyorlar.
Son birkaç gündür, ülkenin ekonomik durumu, özellikle döviz, faiz cephesi sıkıntıda. Yandaş medyada manşetten çok ilginç bir haber: “Üreten Türkiye’ye faiz darbesi, lobi kazandı halk kaybetti.” Ne demeli? Türkiye’nin hep üretemediği söylendi. “Üretebilseydi zaten bu olmazdı” diyen bir ekonomist yok mu?
Artık “mağdurum” edebiyatı para etmiyor. Şimdi artık darbe edebiyatı geçerli. Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy derken, paralel hükümet cemaat darbesi, lobilerin faiz darbesi.. Doğrusu kafam karıştı. Ben yine üniversiteme gideyim. Arkadaşlarımla gelecek rektörlük seçimlerini konuşmaya devam edeyim. Ülke sorunları benim neyime!...”
Mehmet Arslan, tugberkcan1999@hotmail.com
Orhan Bursalı /Bilim Teknoloji/Cumhuriyet
Yorum Gönder