Sevgili dostlar,
Doksan yılını aşmış Cumhuriyetimizde, kendimce önemli gördüğüm ve yitik olarak kabul ettiğim yılları hakkında ki görüşlerimi sizlerle paylaşmak gereğini duydum.
1923-1938 Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk dönemi 15 yıl.
15 yıl tarihte pek uzun bir süre sayılmamaktadır.
-Bu süre içinde yıkılmış bir imparatorluğun külleri üzerine kurulan Cumhuriyet Türkiye’sinde bir biri ardı sıra gerçekleştirilen devrimlerle aydın bir Türkiye yaratılmış, kurulan Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT) sayesinde ekonomi canlandırılmış, iş gücü yaratılarak yurttaşların yaşam seviyeleri yükseltilmişti.
-Latin alfabesinin kabulü ile eğitime büyük önem verilmiş, kısa sürede okuma-yazma oranı yükseltilmişti.
-İmparatorluk döneminde ikinci sınıf yurttaş sayılan kadınlar, erkeklerle eşit haklara kavuşturulmuş ve çalışma ortamında yerini alması sağlanmıştı.
-Ülkemizin, uluslararası arenada onurlu yerini aldığı yıllardı.
-Türk halkının çağdaş uygarlığı yakalaması amacıyla Halk Evleri kurulmuş ve devrimlerin halk tarafından benimsenmesinde bu kurumların büyük hizmetleri görülmüştü.
-Bu dönemde çok partili hayata geçmek için iki girişim yapılmışsa da yeni parti kuranların devrimlere zarar verdiği anlaşıldığından zamanı gelmemiştir düşüncesiyle bundan vazgeçilmişti.
Yapılanlara bakıldığında bu yıllar, her konuda başarının doruğa çıktığı yıllar olarak görülmektedir.
1938-1950 Milli Şef İsmet İnönü dönemi 12 yıl.
-Bu süre içinde büyük önderin ilke ve devrimlerine dokunmamakla birlikte, Köy Enstitüleri gibi ülkeye aydınlık yayan kurumlar hayata geçirilmişti.
-Hitler çılgınlığı ile başlayan ikinci dünya savaşına ülkemizin girmemesi sağlanarak, takdire şayan bir dış politika uygulanmıştı.
-Cumhuriyetin Kuruluşundan sonra epey bir zaman geçmesine karşın tek parti dönemine devam edilmesi beraberinde bir takın sıkıntılarda getirmişti.
-Kırsal kesimde Jandarma baskısı, vergi ağırlığı yurttaşları yeni bir arayış içine sokmuştu.
-Meclise getirilen Toprak Reformu yasa tasarısı, CHP Milletvekili Adnan Menderes’in etrafında toplanan toprak ağalarının itirazları ile karşılık bulmuş ve CHP’den ayrılan Adnan Menderes ve arkadaşları 1946 da Demokrat partisini (DP) kurarak, İsmet İnönü’nün de tek parti düzeninden çok partili düzene geçiş düşüncesinde olmasıyla, çok partili hayata geçilmişti.
-Sonraki yıllarda CHP ortanın solundadır söylemi de İnönü’ye aittir.
1946 Seçimlerine katılan Demokrat parti, iktidar olmayı başaramamıştı.
14 Mayıs 1950 tarihinde çok partili dönemde yapılan ikinci seçimde, Demokrat parti “Yeter söz Milletin” sloganı ile katıldığı seçimlerde büyük bir başarı sağlayarak tek başına iktidar olmayı başarmıştır.
1950-1960 Demokrat Parti dönemi 10 yıl.
-Bu süre içinde alına Marşal yardımları ile ilk etapta halka büyük bir refah sağlanmışsa da zaman içinde “elini veren kolunu kaptırır” hesabı ABD’den yakamızı kurtaramamışız.
-Soğuk savaş dönemi olduğu için Rusya’nın korkusu ile NATO’ya girilmişti.
-NATO üyesi olduğumuz için Güney ve Kuzey Kore savaşına müdahale eden ABD yanında, hala akıl erdiremediğim savaşa katılarak yüzlerce evladımızı şehit verilmişti.
-NATO üyeliğimiz nedeniyle ABD’ye ÜS vermişiz ve bu güne kadar yurdumuzdan söküp atamıyoruz. Topraklarımız içinde olan bu Üs’ler ABD izin vermedikçe subaylarımız girememektedir.
-1954 ve 1957 genel seçimlerini de kazanarak tek başına iktidar olan DP, zaman içinde muhalefete, basına, aydınlara baskıyı arttırmış, gençlik sokağa dökülmüş ve çıkan olaylarda şehit vermişti.
- Adnan Menderes milletvekillerine “siz isterseniz şeriatı bile getirisiniz” diyerek laiklikten ödün vermenin yolunu açmıştı.
-Atatürk ilke ve devrimlerinden oy uğruna ödünler vererek tarikatların tekrar palazlanmasına olanak tanınmıştı.
Sonuç: Cumhuriyet tarihinde ilk defa Türk Silahlı Kuvvetleri 27 Mayıs 1960 tarihinde yönetime el koyarak darbeler dönemini başlatmış ve DP iktidarına son vermişti.
Demokrat kişiliğimden ötürü demokrasilerde seçimin dışında iktidarın darbelerle el değiştirmesine kesinlikle karşıyım.
Ancak 1960 İhtilalini demokrasiye bir darbe olarak değil, kesintiye uğrayan demokrasiyi rayına oturtan bir hareket olarak görüyorum.
12 Mart 1971 Tarihinde verilen muhtıra ve 12 Eylül 1980 tarihinde yapılan faşist darbe ile 1960 ihtilali arasındaki farklar böyle düşünmemi gerektiriyor.
1960 İhtilali, emir komuta zinciri içinde bir yerlerden emir alınarak değil, alttaki genç ve aydın subayların demokrasiyi rayına oturtmak için yaptıkları bir harekettir.
Nitekim İhtilalden sonra kurulan kurucu meclisin yaptığı 1961 Anayasası, Cumhuriyet tarihinin en özgürlükçü anayasasıydı.
Bağımsız yargı, Anayasa Mahkemesi, Grev ve lokavt, sendikal haklar, özerk kurumlar (TRT, Üniversiteler) bu anayasanın unutulmaz eserleridir.
1971 muhtırası ile başlayan ve sonraki sağ iktidarla tarafından devam eden Anayasa değişiklikleri ile 1961 Anayasasından eser bırakılmadı. 1980 ihtilali ile tamamen kaldırıldı.
12 Eylül 1980 ihtilalinden önce CHP lideri Bülent Ecevit kısa aralıklarla koalisyonun büyük partisi olarak iktidar olduysa da, gerek ortaklarının siyasi düşünceleri gerekse iş çevrelerinden gereken yardımı görmeyişi nedeniyle sosyal demokrat programını uygulama olanağı bulamadı.
.
Genel olarak, DP mirasçısı olan Süleyman Demirel’in kurduğu Adalet Partisi (AP) bazen tek başına bazen de Milliyetçi Cephe (MC) şeklinde iktidar oldu.
1980 İhtilali ile mevcut siyasi Partiler kapatılınca AP tabanı Doğru Yol Partisini (DYP) kurarak siyasete devam etti.
AP ve 1980 ihtilalinden sonra DYP Genel Başkanlığı yapan Süleyman Demirel’in dönemi gel eğitlerle doludur.
21.03.1975- 21.06.1977 iki yıl üç ay,
21.07.-05.01.1978 altı kusur ay,
21.11.1979-11.12.1980 bir kusur yıl,
20.11.1991-16.05.1993 iki buçuk yıl,
-Süleyman Demirel de oy uğruna dini siyasete alet etmek ve tarikatlara bu nedenle ödün vermek nedeniyle, Atatürk ilke ve devrimlerinin kan kaybetmesine göz yummakta geri kalmadı.
-Bu gün laik cumhuriyetin bu ödünlerden ötürü tehlikede olduğunu görünce günah çıkarıp, cumhuriyet sahip çıkmaya çalışıyorsa da, atı alan Üsküdar’ı geçmek üzere.
-“Dün dündü bu gün bu gündür” veciz sözü de Demirel’e aittir.
-Demirel Cumhurbaşkanı olduktan sonra, parti Genel Başkanı olan ve 25.06.1993- 06.03.1996 tarihleri arasında Başbakanlık yapan Tansu Çiller de diğer sağ liderlerden farklı bir davranış göstermedi.
12 Eylül 1980- 6 Kasım 1983 Milli Güvenlik konseyi dönemi 3 yıl.
Türk demokrasisinin en karanlık günleri diyebileceğim bu üç yılda, Konsey üyesi generaller, Atatürkçüyüm diyerek, ne kadar Atatürk kurumu varsa ( Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu) içini boşaltarak ve Atatürk vasiyetini hiçe sayarak, laik bir devlet olduğumuzu söyledikleri halde, alanlarda ayetli söylevlerle, Din ve Ahlak derslerini Anayasal zorunluluk haline getirerek, Atatürk ilke ve devrimlerine en ağır darbeyi vurdular.
Aydın ve demokrat insanların işkence zindanlarında gördükleri zulümlerin izleri hala toplumda devam etmektedir.
1983-1989 Ana Vatan Partisi (ANAP) dönemi 6 yıl.
1980 İhtilalini yapan komuta kademesindeki beş generalin oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyinin (o zaman ki söylemle beşi bir yerde) kurulacak siyasi partilerin kurucularını veto etmek hakkı bulunduğundan (ne biçim demokrasi ise), Nakşibendi tarikatına mensup Turgut Özal’ın Ana Vatan Partisi (ANAP) ve Asker partisi olarak lanse ettikleri Turgut Sunalp’ın Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) ve emekli Vali Necdet Calp’ın Halkçı partisi (HP) vize alabildi.
Parti kuruluşu için 30 kurucu üye zorunlu olduğundan SODEP’in otuzuncu kurucusu, kurtuluş savaşının kahramanı İsmet İnönü’nün oğlu bilim adamı Erdal İnönü’de veto yiyenlerdendi ve SODEP bu nedenle 1983 seçimlerine giremedi. ANAP seçimleri büyük bir çoğunlukla kazandı.
-ANAP döneminde, papatyalar gündemde söz sahibi oldular.
-Oğlanın, altın çocuk diye adlandırılan yurtdışından getirtilen arkadaşları, sonraları çoğu yolsuzluk soruşturmalarının sanıkları içinde yer aldılar.
-Dört eğilimi kucaklıyoruz sloganı ile iktidara gelen Özal, iktidar döneminde önceliği hep tarikatlara tanıdı.
-Tarikatlar ülkede cirit atmaya başladılar.
- Özal’ın “Benim memurum işini bilir”, “Anayasayı bir defa delmekle bir şey olmaz” sözleri günün özdeyişleri oldu.
-Belleklerde kalan genel kanı, bu dönem yolsuzlukları oldu.
-Turgut Özal 1989 yılında Cumhurbaşkanı olduktan sonra, ANAP zaman içinde kurulan koalisyonların ortağı olduysa da sonradan eriyip yok oldu.
03.Kasım.2002 den beri iktidar olan ve halen devam eden AKP dönemini baştan beri hep birlikte yaşadığımız ve halen yaşamaya devam ettiğimiz ve olumsuzlukları devamlı dile getirdiğimiz için ayrıca değerlendirmesini yapmıyorum.
İşte böyle sevgili dostlar,
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşı İsmet İnönü ile kısa aralıklarla ortaklı iktidarlara Başbakanlık yapan Bülent Ecevit’in iktidarları dışındaki yılları (AKP dönemi dâhil), belirttiğim nedenlerle ülkem için “YİTİK YILLAR” olarak değerlendiriyorum.
Belirttiğim nedenlerle bu yıllarımızı boşuna harcayıp, Atatürk ilke ve devrimlerinden sapma göstermeseydik, ülkemiz şimdi çok değişik bir durumda olurdu.
Yazı biraz uzun oldu ama tarihe not düşmek için 90 yılı ancak bu kadar özetleyerek yazabildim.
Affola…
22.04.2014
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı
Yorum Gönder