TBMM’si AKP li
vekiller yüzünden yumruklarla burun kırılan, en basiti şerefsiz olan küfürlerle bir
meyhaneye döndü adeta.
Tek fark, içki yok.
Meclis meclislikten çıktı!
Tabi bunlar AKP’nin
ileri demokrasisi oluyor.
Son olarak Ana
Muhalefet Lideri Kılıçdaroğlu’na atılan yumruk ta tuzu biberi oldu.
Bu yumruk, korkutma,
bezdirme, gözdağı verme yumruğudur.
Neyi kimi korkutacaklarsa...
Başbakan
muhalefetten çok memnun olduğunu her zaman söyler.
Peki, bu yumruğu kim
veya kimler attırdı o zaman?
Gündemi değiştirmek
için mi? Yoksa bir kaos çıkarmak için mi?
İntikam için mi,
başbakana yaranmak için mi?
O atılan yumruk aslında Türkiye
Cumhuriyetine atılmıştır.
Sadece yumruk şov
yaptırdı attıranlar.
İsteseler daha vahim
şeylerle Kılıçdaroğlu canından olabilirdi.
Sayın
Kılıçdaroğlu’na geçmiş olsun diyorum bu arada meclis korumalarını bırakın bir
tarafa, onlar ancak başbakanı korumakla görevliler ama ya Kılıçdaroğlu’nun beceriksiz
korumalarına ne demeli?
Aslında CHP lideri
büyük bir tehlike atlattı ve bu alçaklığı yapanı affetmemeli üzerine gidip
şikâyetçi olmalıdır.
Bu can meselesi, CHP
meselesidir. Hoşgörüye gerek yoktur. Dava açmalıdır ki arkasında kimlerin
olduğu açığa çıksın.
Bu işin peşini
bırakmamalıdır.
Kendisi dava açmazsa ben,
genel başkanıma yumruk atıldığı için şikâyetçi olacağım ve hukuken ne
gerekiyorsa yapacağım.
***
İddia ediyorum o yumruk sahibi
içeriden destek görerek girmiştir.
2011 yılında
İstanbul İl Kadın Kolları ve ilçeler Kadın Kolları olarak genel merkeze
otobüslerle gitmiştik. Genel Merkezde Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ile
yapılan toplantıdan sonra CHP’nin gurup konuşmasını izlemek üzere partinin
otobüsü ile TBMM sine gittik. Bizi birkaç milletvekilimiz ile partinin Genel
Sekreteri Bihlun Tamaylıgil
karşılamışlardı.
Üstümüz başımız,
çantalarımız defalarca arandı. Mecliste hangi yere gitsek
tekrar, tekrar
arandık. Ceylan derili koltuklarda vekillerin oturdukları genel kurula izleyici
olarak girerken tekrar arandık.
Çantalarımız,
telefonlarımız alındı.
Bu kadar çok
aranmaktan gına gelmiş nerede ise geldiğimize pişman olmuştuk.
Bizim yanımızda
dediğim gibi, partinin genel sekreteri ve de milletvekilleri vardı.
Böyleyken bizler
onca aramadan sonra girebildiysek kot pantolonlu üstüne üstlük sabıkalı bir
adam nasıl bu kadar kolay içeri alınıyor?
Aklımı kurcalayan bir şey daha
var o da seçimi kazanmak için her şeyi yapan Melih Gökçek’in kısa süre önce
Kılıçdaroğlu’na suikast yapılabilir sözleridir.
Bu kanıya nereden vardı Gökçek?
Neye dayanarak bu iddiayı ortaya
attı?
Fal mı baktırdı yoksa bir medyum mudur
kendisi?
***
Başbakan seçim
öncesini çok iyi kullandı.
17 Aralık
yolsuzluğunun üzerini örtmek için papağan gibi aynı sözleri tekrarladı durdu. “Bize
bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam dediler.”
“Başörtülü kızlarımızın okumasını engellediler,
onlara hakaret ettiler”
“Türbanlı gelinimin üzerine
işediler, camide içki içtiler”
“Bunlar camileri ahır yaptılar.”
“Bunlar bana, aileme iftira
atıyorlar.”
“Bunlar paralel devletle birlik
oldular, tek dertleri bizi iktidardan düşürmek vb.”
Böylece toplumun bir
kesimini diğerine düşman etmekte çok başarılı oldu.
Beyin yıkadı adeta.
Oysa
Seçime gidebilmek için iktidarın
aklanması gerekirdi.
Sadece 4 bakanın istifası ile bu
iş bitmemeliydi.
Olanlar karşısında
istifa etmeyen iktidar ile seçime gidilmemeliydi. Muhalefet partileri baştan
yanlış yaptılar.
Baştan bu sonuca
kuzu, kuzu boyun eğdiler.
Yasa dışı dinleme,
casusluk, paralel devlet gibi laflarla başbakan çok güzel bir senaryo oynadı.
Çıkan tapelerde mit müsteşarının
Suriye’ye dört adam gönderirim, bizim tarafa sekiz füze attırırım sözlerinin
ortalığa yayılması, bu hükümeti sadece ülkemizde değil dünya çapında suçlu
yapmıştır.
Hal böyleyken nasıl olur da
seçime gidilir?
Anlamam mümkün değil.
***
Erdoğan hırsızlık ve
yolsuzluk olaylarında kendisini mağdur
ve iftira atılan başbakan olarak göstermekle kalmadı aynı zamanda
önemli ölçüde destek sağladı.
Olanları çarpıtarak
kendisini ve iktidarını kurtarma çabasını bir kesim kişiler anlayamamış
olabilirler. Ona ve söylediklerine inanabilirler de.
Muhalefet partileri
ne yaptılar, temcit pilavı gibi hep hırsızlık ve yolsuzluktan bahsettiler ama
yüzde elliyi ikna edemediler.
Lafla peynir gemisi
yürümez derler. Yürümedi işte.
Türkiye tarihinin en
hileli seçiminin yapılacağı belliydi.
Bakınız YSK da
taraflı davrandığını birçok kez olduğu gibi yine ispat etti.
İstanbul sürpriz
olmadı Sarıgül’ün birçok kişi gibi bende seçilemeyeceğini biliyordum. O bir
hayaldi.
Ankara için çok
üzüldüm.
Günlerdir Mansur Bey
mücadele etti halen de ediyor adam. Helal olsun diyorum.
Bu iktidarın Ankara, İstanbul
gibi büyük rant kapılarını kaptırmayacağı ve seçimi her türlü ahlaksızlığı,
çalmayı, çırpmayı sık sık ağızlarından düşürmedikleri Allah’tan korkmadan
yapacağı gün gibi aşikârken neden seçim fırsatı tanındı? Hala bunu soruyorum ve kahroluyorum!
12.Nisan.2014
Yorum Gönder