Işıkların Kanat Sesleri - Nusret Ertürk

Işık, bir yerden gelsin de ister kırdan gelsin, ister kentten. Soru, çekirdeğinde ışık taşır. Soru, aydınlığın anahtarıdır. Işık, bizim her şeyi görmemizi sağlar. Kimileri karşıdır ışığa. Karanlıktan beslendikleri için. Güneş doğunca karanlıklar nereye gidiyor? 

Işıkların Kanat Sesleri - Nusret Ertürk
1980’in sıcak bir temmuz günü. Ankara’da Türk Dil Kurumu’nda grev var. Bahçede çadır kurulmuş. Şair Ali Püsküllüoğlu ile bir başkası çadırın önüne oturmuş. Yanındakini tanımadığımı anlayınca Püsküllüoğlu bana döndü:
“Nusret bak, sana Ahmed Arif’i tanıştırayım” deyiverdi. Bir anda Ahmed Arif’le senli benli olduk. Aramızda içten bir söyleşi başladı. Oğlu Filinta o yıl beşinci sınıfa geçmişti. Yanımızda dolaşıyordu.
“Filinta da sizin gibi güzel şiirler yazmaya başladı mı” sorumu Ahmed Arif, o kendine özgü sesiyle şöyle yanıtlamıştı:
“Şiirini istemem. Adam olsun yeter!”
Sokağa çıkınız. Yüz ana babaya,“Çocuğunuzun ne olmasını istiyorsunuz” sorusunu sorunuz. Acaba kaçından böylesine ışıklı bir yanıt alırsınız? Denemesi kolay.
“Adam olsun isterim!” diyen yüzde kaç çıkar?
 Çocuk daha ilkokuldayken onu iş dünyasına itenleri gördük. Paranın tadını alsın, kolayından köşeyi dönsün diye. Ana babaların çoğu çocuğunu ya doktor ya mühendis yapmak ister. Ülke kalkınmasına katkı için mi? Ancak öyle mi adam olunur?
Bu ülkede MEB’nin amaçları arasında, “adam olmak” diye bir maddesi var mı? MEB, Atatürkçülüğü amaçları arasından çıkarmakla, adam yetiştirmekten daha da uzaklaştı.
Hasan Saka, Lozan’ın ikinci adamıdır. Başbakanlık yapmıştır. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin ünlü öğretim üyesidir. 1954 seçimleri öncesi milletvekilliği için memleketi Trabzon’un bir köyündedir.
“Hasan Saka’ya oy vereceksiniz değil mi” diye sorar. Köylülerden biri kafasını sallar: “Hayır, sana oy vermeyeceğim!” der. “Peki, kime vereceksin?” “Okuryazar birine oy vereceğim!’ “Ben Sorbonne mezunuyum. Benden iyi okuryazar olur mu?”
Köylü, Hasan Saka’yı kıskıvrak yakalar:
“Madem okuryazardın, mektuplarıma neden cevap vermedin?”
Işık, bir yerden gelsin de ister kırdan gelsin, ister kentten. Soru, çekirdeğinde ışık taşır. Soru, aydınlığın anahtarıdır. Işık, bizim her şeyi görmemizi sağlar. Kimileri karşıdır ışığa. Karanlıktan beslendikleri için. Güneş doğunca karanlıklar nereye gidiyor?
Ünlü Alman şairi Goethe ölmek üzeredir. Odasının penceresini açtırır ve son sözünü söyler: “Işık, biraz daha ışık!”  
Thales, kendine sorar “En uzun ömürlü nedir?” Yine kendisi yanıtlar: “Umut. Son nefesimize kadar bizi terk etmez.”
Yeter ki sen onu terk etme. Bazılarının umut düşmanı olmaları boşuna değildir: “Onlar umudun düşmanıdır sevgilim/ Akarsuyun meyve çağındaki ağacın/ Serpilip gelişen hayatın düşmanı”
Malta sürgünleri arasında Enver Paşa’nın babası Ahmet Paşa da varmış. Orada ona şöyle takılanlar oluyormuş:
“Paşa, gel seni burada evlendirelim. İstanbul’da bir oğlun dünyaya geldi. Koca Osmanlı İmparatorluğu’nu batırdı. Belki Malta’da da başka bir oğlun doğar da İngiliz İmparatorluğu’nu batırır!”  
Umut ışıkları, ışıkların en etkili olanıdır.
Işıkların kanat sesleri günden güne çoğalıyor, günden güne yaklaşıyor...

 Nusret Ertürk

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget