AKP’nin eski Genel
Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, Aykırı Sorular programında,
‘Davutoğlu’nun Başbakan Erdoğan'ı yanlış yönlendirdiğini, savaşa bile
sokabileceğini söyledi. Yolsuzluk fezlekeleri hakkında ise;
"Bu fezlekeler ciddidir.
Üzeri kapatılamaz. Bunların aklanacağı veya suçlu bulunacağı yerde Yüce
Divan'dır. Ben Başbakan'ın yerinde olsam Yüce Divan'a gönderirim"
Dedi.
Sözlerinde samimi
miydi yoksa başbakanı koruma adına mı söylemişti?
Onun samimiyetine
inanmıyorum açıkçası.
Davutoğlu’nun
başbakanı yanlış yönlendirdiğini hepimiz biliyoruz bu doğrudur ne var ki
başbakanın eski bakanları yüce divana göndermesi demek kendi ipini çekmesi
değil midir?
Sanki başbakan
sütten çıkmış ak kaşık ta işbirliği içinde olduğu veya göz yumduğu yolsuzluk
iddialarına suçu yokmuş gibi.
Onun her şeyden haberi vardı, o
emretti biz yaptık diyen o bakanlardan birisi değil miydi?
Başbakan ne yaptı?
Acele bakan
oğullarını hemen yargıdan kaçırırcasına özgür bıraktırdı.
Bunun için savcılar,
polis amirlerini, hâkimleri değiştirmedi mi?
Ucu kendisine, oğlu Bilal’e
uzanan yolsuzluk ve rüşvet olaylarını kapatmak için elinden geleni yapmadı mı?
Rüşvetçi Sarraf’ı serbest
bıraktırdı. Neden acaba?
Sanırım Fırat,
başbakanın aldığı tehditleri hesaba katmadı veya bilerek böyle konuştu.
Yüce Divana çıkan
eski bakanlar bülbül gibi şakıyacaklar, her şeyleri ortaya
dökeceklerdi.
Kısaca tencere dibin kara
seninki benden kara hesabı var ortada.
Bakın cumhuriyet
tarihinin en büyük yolsuzluğu şimdiden unutuldu gitti bile.
Gündem seçim ve
seçim hileleri ile değişti.
Fezlekelerin meclise
kaplumbağa hızı ile aylar sonra ulaştırılması, seçimlerden sonraya bırakılması,
bakanların başbakan tarafından korumaya alındığının resmi değil miydi?
Sözlerinde iki şık var.
Ya başbakanı zor
durumda bırakmak için, ya da o suçsuzmuş ta sadece bakanlar suçlularmış
izlemini bırakmak için böyle konuştu.
Bunu düşünmemek, akla
getirmemek aptallık, geri zekâlılıktır.
Onun için Fırat’a” hadi
canım sende diyorum.”
Senin gibi kurt politikacı
bunları düşünemeyecek ha?
AKP’nin
seçim tuzağı
Uzun uzun anlatmaya
gerek yok.
Yolsuzluklardan
sonra Suriye ile savaş çıkartma adına kendi türbemizi bombalatma planlarının
öğrenilmesi başbakanı iyice telaşlandırmıştı.
Bundan ötürü YouTube ve
Twitteri kapattırdı..
Televizyonlarda
saatlerce kendisinin mağdur olduğunu işledi. Paralel devlet, örgüt dedi. Kendi
seçmenini etkiledi ve böylece seçimle kendisini aklamaya çalıştı.
Bu seçimler başbakan
için ya kurtuluş olacaktı ya da sonun başlangıcı.
Bundan ötürü kazanmak için her
yolu mubah görerek can simidi olarak seçime sarıldı.
Mühürler, torbalar,
oylar çalındı.
CHP ne de MHP
tuzağın farkına varmadılar.
Kendilerine güvenip
seçime girdiler.
Aslında aklanmayan
bir partinin önce aklanmasını isteyeceklerdi.
Gerekirse meclisi
terk edeceklerdi.
Bunu yapmamakla
baştan hata yaptılar.
Genel seçim
havasında geçen seçimler sonunda ne oldu yine başbakan kazandı.
Ben üç puan, on beş
puan oylarımı artırdım sözleri açıkçası fasa fisodan başka bir şey değildir.
Birçok yazımda eğer
milli güç birliği olmazsa AKP’nin biraz puan kaybedeceğini, aynı tas aynı hamam
bir şeyin değişmeyeceğini yazmıştım.
Sesimi duyan olmadı.
Seçim ya kazanılır ya
kaybedilir.
Bizler kaybettik
kendimizi avutmayalım.
Başlıca sorumlular
CHP ve MHP dir.
Milli birlik
kurmadılar.
Tek güç olamadılar
bencillikleri yüzünden.
Şimdi feryat
ediliyor oylarımız çalındı diyerek.
Bu bencillikleri yüzünden
yalnız oylarımız değil geleceğimiz de çalınmış oldu.
Balkon konuşmasında
başbakanın tehditleri yenilir yutulur cinsten değildir.
Önümüzde bir genel
seçim var şayet partiler güç birliği yapmazlarsa bugünleri bile arar duruma
düşmekle kalmaz, maazallah karanlık günlerde kararır, morarır
1900 lü yıllara
döneriz.
Netice olarak
kendimiz ettik kendimiz bulduk.
Her şeye rağmen
umudumu yaşatmaya çalışıyorum.
Gün doğmadan neler
doğar diyorum.
TünaySüer
Yorum Gönder