Her seçimin ardından CHP’nin aldığı sonuçlar üzerinden değerlendirme
yapmak, akıl vermek, yol göstermek, kavga, Kurultay, Genel Başkan
değişikliği beklemek, AKP medyasının köşe yazarlarında gelenek oldu. İşi
gücü bırakmış, “Kılıçdaroğlu gitmeli, bu yenilginin ardından o koltukta
oturamaz” türünden yazılar döktürüyorlar.
Neymiş efendim, ülke demokrasisi için güçlü bir muhalefet
istiyorlarmış. Sen seçimden önce CHP’yi yerden yere vur. Sonuçlar
alınınca da, “Akil adam ve Madam” moduna geç. En büyük rakipleri CHP’nin
iyiliğini ve seçim kazanmasını isteyecekler, biz de bunu yutacağız.
AKP iktidara gelmeden önce yazmaya başladığım uyarıları, önerileri,
çalışma modellerini, aradan geçen 11 yılda hiç bıkmadan devam ettirdim.
Daha çok CHP’li okudukça, bunları birbirlerine söyledikçe, kulaktan
kulağa yayıldıkça, bir şeyler değişecek diye düşünüyorum.
Olması gereken şudur; Seçimlerin hemen ertesi günü, parti örgütleri
toplanır, sonuçları değerlendirir. Eksikler, hatalar masaya yatırılır.
Bir sonra ki seçimin stratejisi üzerinde konuşulmaya ve hazırlıklara
başlanır. Kısacası, “Gerçek seçim çalışmaları, seçimlerin hemen ertesi
günü başlar” ilkesi hayata geçirilir. Parti örgütleri, çaresizliğin, eşi
ile tartışmamak için evde durmayan emeklilerin çay içip sohbet ettiği,
parti içi dedikoduların yapıldığı ya da seçimlere kadar kapısı kilitli
kalan yerler olmaktan çıkarılmalıdır. Örgütler, Parti üyelerinin evine
gidip, çay, kahve içip kek yiyip, çekilen fotoğrafları facebook’ta
“Çalışmalarımız, ev ziyaretlerimiz tüm hızıyla sürüyor” cümlesi ile
paylaşıp, çalışıyormuş gibi gözükmekten kurtulmalıdır. Gençler de sadece
bayrak, afiş asan, miting meydanı süsleyen, etkinliklerde oraya buraya
koşturulan kitle olarak görülmekten vazgeçmelidir.
Aman yanlış anlaşılmasın. CHP’nin tüm örgütleri böyle demiyorum.
Genelde hâkim olan anlayışı sergiliyorum. Yoksa tanıdığım, ziyaret
ettiğim birçok parti örgütü var ki, sınırlı olanaklarla, büyük özveri
ile her dönem yürekten çalışıyorlar.
CHP örgütleri parti içinde iktidar olmakla yetinenler ile değil,
Türkiye’de iktidarı hedefleyen kadrolarla yola devam etmelidir. CHP,
tıpkı kurucusu Mustafa Kemal Atatürk gibi Halkın yanına gitmelidir. Ama
ne yazık ki halk sadece partinin ismindedir. Halkın büyük bir kesimi
Siyasal İslam’ın hâkimiyet alanında kalmıştır. CHP işte bunun için
ısrarla halka gitmelidir. Kılıçdaroğlu’nun insanüstü bir gayret ile
halka gitmesi yetmez.
Hep yazıyorum, yine hatırlatacağım. Mustafa kemal, cahilliğin, din
simsarlığının, işbirlikçiliğin, umutsuzluğun, yokluğun hâkim olduğu
dönemde halka gitti. Yılmış, bıkmış, bunalmış, çaresiz ve kaderine razı
olmuş halkın yanına Samsun’dan başlayarak her yerde gitti. Ben Çanakkale
kahramanıyım, paşayım, şuyum, buyum demeden gitti. Ben söyleyeyim,
emredeyim siz yapın demedi. Hep halkın arasında oldu. O Halka, Halk da
Mustafa Kemal’e inandı. İşte bunun içindir ki Partinin adını Cumhuriyet
Halk Partisi koydu.
Seçimden 1 gün önce gelen bazı mesajlar halkın yanına gitme konusunu
bana bir kez daha düşündürdü. “Sevgili CHP üyesi arkadaşım, 30 Mart
seçimleri hayati önem taşımaktadır. Sandığa git ve oyunu kullan”
şeklindeki mesajları gönderenleri tanımıyorum. Görsem onlara şunu
söylerdim, “Eğer CHP’ye üye isem, zaten oy kullanma sorumluluğum vardır.
Adı üstünde üyeyim kardeşim üye. Zamanını ve paranı zaten oy verecek
üyelere harcamak yerine, AKP’nin hâkimiyetindeki alanlara gidip, 1-2
kişiyi ikna et.” Ama biliyorum ki, bunu diyeceğim kişilerden, yaptığı
işin önemini anlatan uzun nutuklar dinlerdim.
Bu seçimlerde de, tıpkı daha öncekilerde olduğu gibi hile, şaibe,
usulsüzlükler yaşandı. Bunlar bilinmedik şeyler değil. Ancak bu kez
durum çok farklı. CHP’nin onbinlerce oyu hiç edilmek isteniyor. Ama
burada bir sorunu da dile getirmekte fayda var. Ankara’da bizzat gidip
gördüğüm birçok sandıkta, sayımların yapıldığı ve tutanakların
imzalandığı saatlerde CHP yetkilisi yoktu.
Bunu niye anlatıyorum, çünkü birileri “Üye arkadaşım git oyunu
kullan” diye mesaj atıyor, ama diğer taraftan oylara sahip çıkılmasında
eksiklikler yaşanıyor. Oysa yıllar önce halkın yanına gidecek, AKP’ye
bölgeleri dar edecek çalışmayı başlatmış olsaydık, bugün başta İstanbul
ve Ankara olmak üzere birçok yerde en az 4-5 puan önde seçimleri
kazanır, oyların peşine düşmek zorunda kalmazdık.
AKP’nin 22 Mart’taki Ankara mitinginin ardından 24 Mart’ta
Keçiören’deki mitingini de izledim. Alandakilerin düşüncelerini
öğrenmeye çalışırken, 70 yaşlarında bir teyzenin söylene söylene,
kalabalığı arasında geçmeye çalıştığını gördüm. Yanından geçtiği
insanlar sinirlenmiş bir halde teyzenin arkasından bakıyordu. Ne
söylüyor diye sorduklarımdan, kadın bunamış yanıtını aldım. Alanın
dışına çıkıp, bir sokağa sapan yaşlı kadına yetişip, “Teyzeciğim. Ne
söylediğini merak ettim” dedim. “Sen de onlardan mısın” diye sorunca,
yemin billah ettim. Tamam, sana inandım dercesine yüzüme baktı.
Ardından, aklıma her geldiğinde gülmekten katıldığım şu sözleri söyledi;
“40 senedir burada otururum. Bu adamı sevmediğimi her yerde söylerim.
Miting alanından geçerken kendimi tutamadım, ‘keşke annen babana o gece,
olmaz başım ağrıyor diyeydi de, sen olmayaydın’ diye söyleniyordum.”
Gürbüz Evren
Yorum Gönder