Sevgili dostlar,
İnsanoğlu üzülünce ağlar, sevinince ağlar, hırslanınca ağlar, kızınca ağlar.
Sıkıldığınız an sıkıntınızı birsiyle paylaşmak gereksinimi nasıl sizi rahatlatıyorsa, ağlamakta bir nevi rahatlamayı ve sinirlerin boşalmasını sağlar.
Yaş ilerledikçe insan daha çok duygusallaşır ve olaylar karşısında daha çabuk duygulanıp ağladığı için, bunu saklamayı da beceremez.
Ben oldum olalı sulu gözlüyüm, olaylardan çabuk etkilenir, duygulanır ve sonuçta ağlarım.
Mesleğim gereği ilk görev yerimde bir cinayet olayında, öldürülen kişinin otopsi işlemini yaparken, ailesinin çığlıklarında dayanamayarak saklamaya çalıştığım gözyaşlarıma engel olamadığımı anımsarım.
Hele yaş 75 olunca tutmayın siz beni…
-Orta halli köyde yaşayan bir çiftçi ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Yaşam çizgim o ortamdan beni umulmaz bir yerlere getirdi. Bu yaşam öykümü “Hayatım ve anılarım” olarak yazıya dökerken, bu yolculukta sanki sıkıntı çeken başka birisini anlatıyormuşum gibi farkına varmadan yaşadığım sıkıntılarıma ağlarım.
-Rahmetli babam tarafından köy evimizin bir duvarına asılan büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ü, küçükken tanıdım, sevdim, büyüyüp yaptıklarını başardıklarını okuyup anlayınca, ona haksızlık edip kara çalanlara hırslanarak ağlarım.
-Büyük şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın yazdığı “Mustafa Kemal’in Kağnısı” şiirindeki, “Kocabaş yığıldı çamura, / Büyüdü gözleri, büyüdü yürek kadar, / Örtüldü gözleri örtüldü hep. / Kalır mı Mustafa Kemal'in kağnısı, bacım, / Kocabaşın yerine koştu kendini Elif’cik, / Yürüdü düşman üstüne, yüceden, yüceden.” Dizelerini okurken, kurtuluş savaşının hangi zor koşullarda kazanıldığının bu kadar güzel dile getirilemeyeceğine duygulanarak ağlarım.
(Bu şiiri yaşamım boyunca sonuna kadar ağlamadan okuduğumu anımsamıyorum.)
-Büyük önderin, kurtuluştan sonra kuruluş aşamasıyla getirdiği aydınlıktan rahatsız olanların, bu aydınlığı karartmaya çabalarını yaşayıp gördükçe, insanoğlunun vefasızlığına kızarak ağlarım.
-Atatürk aydınlanmasının karanlığa dönüştürülmesi çabalarıyla yiğitçe karşı duranların safında yer aldığıma sevinerek ağlarım.
-Demokrasi ve özgürlük kavgalarında gözünü kırpmadan ölüme giden gençlerin, bu onurlu davranışlarını takdirle anarken, genç yaşlarında hak etmedikleri bir şekilde gidişlerine dayanmadığımdan, üzülerek ağlarım.
-Hiç tanımadığım, çalıştığı veya okuduğu dalda başarılı olan bir gencin ailesinin sevinciyle sevinir, duygulanır ve ağlarım.
-Temel istekleri özgürlük ve bağımsızlık olan Deniz Gezmiş ve arkadaşları hakkında verilen ölüm cezasının parlamento tarafından, “Üçe, üç” denilerek adeta intikam duygusuyla acele onaylanması aklıma geldikçe, hukuka yıllarca hizmet etmiş biri olarak, hukukun bir hırs uğruna nasıl katledildiğini anımsar ve ağlarım.
-Beni ağlatan bu olayların karşısında hiçbir zaman yılgınlığa düşmeden, torunumun aydınlık geleceği için hep mücadele edilmesi gerektiğine inanarak varım der ve bu kararlığımın sevinciyle ağlarım.
-Yakınlarım bazen bu kadar duygusal olmamı eleştirerek, “buna da ağlanır mı?” diyorlar. Varsın desinler. Ne yapayım ben buyum işte, duygulanınca dayanamam ağlarım.
- Ağlamayı, bir nevi rahatlamak ve kaldığı yerden mücadeleye devam etmek kararlığının nedeni olarak görüyorum. Ağlamamı, bir zafiyet olarak değil böyle değerlendirmenizi diliyorum.
Sevgili dostlar,
Üzüntüden, sevinçten, hırslanmaktan, kızgınlıktan ağladığım bir yana…
Biliyor musunuz?
Tertemiz anısına bu yazıyı yazmamı gerektiren ve bu gün doğum yıldönümü olan 44 yıllık hayat arkadaşımı, sevgili eşimi altı yıl önce kaybetmenin üzüntüsü ve özlemiyle o günden bu yana, HALA AĞLIYORUM.
12.04.2014
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet savcısı
Yorum Gönder