Anayasamız, tüm parlamenter demokrasilerde olduğu gibi güçler ayrılığı (Yasama, Yürütme, Yargı) ilkesini benimsemiştir.
Yine Anayasamıza göre, Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.
Ne yazık ki Anayasanın bu emredici kurallarına karşı, iktidar Partisi yetkilileri, özellikle Başbakan, uygulamalarının aksine çıkan mahkeme kararlarını devamlı küçüksemekte ve eleştirmektedirler.
Belleklerimizi tazeleyip şöyle geriye gidip baktığımızda, yargı kararlarının iktidarın lehinde olması halinde bağımsız yargıdan dem vurulurken, aleyhinde olması durumlarında yerden yere vurulduğunu görmekteyiz.
Örneğin;
-Türkiye aleyhine AİHM de dava açan türbanlı Leyla Şahin’in isteğinin mahkemece reddedilmesi üzerine Başbakan, “Mahkemenin bu konuda söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır.” Diyebilmiştir.
-Bir öğretmen (Aytaç Kılıç’la ilgili Karar) hakkında okula gelip giderken dışarıda da türban takamayacağı konusunda Danıştay 2. Dairesi tarafın verilen karar sonrasında Başbakan, “Efendi bu senin değil, Diyanet’in işi” eklinde değerlendirmiştir.
-Başbakan, Cumhurbaşkanının seçilmesi için 367 şartını getiren Anayasa Mahkemesi'nin bu kararına "Yargı açısından yüzkarasıdır.” Değerlendirmesi yapmıştır.
-Terör başı Abdullah Öcalan'a, 'Sayın', dediği için Başbakan hakkında açılan '3 kuruşluk' tazminat davasında mahkûm olunca, “Ben Türkiye Cumhuriyeti Başbakanıyım. Neymiş birine 'Sayın' demişim. Açılan davada üç kuruşluk tazminat davası... Ne demek bu. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nı manevi tazminata mahkûm ettik. Hukuk bu kadar zedelenmemeli. Nefislerimizi bu kadar tatmin etme yoluna gitmemeliyiz.” Nitelemesi yapmıştır.
-Türbanla ilgili Anayasa Mahkemesi kararının eleştirirken, "Bizler milli iradenin üstünde bir irade tanımıyoruz…….. Bu karar her şeyden önce parlamentonun yetkilerini de dışlayan bir karar olması sebebiyle milli egemenlik noktasında da tartışılacak bir karardır. Takdir edersiniz ki bununla ilgili olarak da ülkemizin geleceği noktasında şunu da açık net söylemek zorundayım; Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın üstünde değildir" Diyebilmiştir.
-Onuncu dalga göz altıları sonrasında, Ergenekon soruşturmasına yönelik eleştirilerin 'yargıya baskı' boyutuna varması Başbakan kızdırınca, “Yargıya müdahale suç, hâkim ve savcıları rahat bırakın” Diyerek yargıya sahip çıkmayı uygun görmüştür.
- Danıştay'ın, üniversiteye girişte uygulanan katsayı ile ilgili kararını sert bir şekilde eleştiren Başbakan, “Meslek liselerinin ideolojik bakışla dışlanmasını bu ülkenin geleceğine vurulmuş acımasız bir darbe olarak görüyorum” Dedikten sonra, “Başbakan İmam Hatip mezunu olduğu için mi yapıyorsunuz” diye sordu. Devamla, kararı “ideolojik” olarak değerlendirerek, “Ülkenin geleceğine vurulmuş acımasız bir darbe olarak görüyorum.” Diyebilmiştir.
- Bir iftar yemeğine katılan Başbakan, yaptığı konuşmada, ''Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın kimi kararları bizi çıldırtmıştır'' Diyerek mahkeme kararlarına bakış açısını net olarak açıklamıştır.
- Başbakan, Sivas Davası'nın zaman aşımından düşmesiyle ilgili olarak, ''Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun'' Diyerek memnuniyeti dile getirmiştir.
-Atatürk Orman Çiftliği arazisinde yeni Başbakanlık binasının yapımının yürütmesini durdurma mahkeme kararı sonrasında, “Yargılık bir durum söz konusu değil. Paralel yapıyla alakalı bir durum olabilir. Kimse bu binanın yapılmasına engel olamaz, kimse de bu binayı yıkamaz. Güçleri yetiyorsa gelip yıksınlar. Yürütmeyi durdurdular, bu binayı durduramayacaklar. Açılışını da yapacağım.” Diyerek mahkeme kararını yok saymıştır.
Bu örnekleri çoğaltmak olasılığı olmasına karşın, son bir örnekle yazıyı noktalamak istiyorum.
-Anayasa Mahkemesi'nin twitter yasağının kaldırması kararını eleştiren Başbakan, “Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara uymak durumundayız. Ama saygı duymak zorunda değilim. Bu karara saygı duymuyorum. Bu hukuk değildir onu söyleyeyim.'' Demiştir.
İşte böyle sevgili dostlar,
Anayasa Madde 2 “Türkiye Cumhuriyeti, …..demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” Demektedir.
Uygulamalarımızın bu yönde olup olmadığının yorumunu sizlere bırakıyorum.
05.04.2014
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı
Yorum Gönder