Ankara Kadına Yönelik Şiddetle Nasıl Mücadele Ediyor (2)

Ankara Kadına Yönelik Şiddetle Nasıl Mücadele Ediyor (2) Yenimahalle Belediyesi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi’nin destek ve katkıları ile Kadına Şiddet

Ankara Kadına Yönelik Şiddetle Nasıl Mücadele Ediyor (2)

Ankara Kadına Yönelik Şiddetle Nasıl Mücadele Ediyor (2)
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete karşı Uluslararası Mücadele nedeniyle, Yenimahalle Belediyesi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi’nin destek ve katkıları ile Kadına Şiddet konusunu işleyen “Ankara Kadına Yönelik Şiddetle Nasıl Mücadele Ediyor” adlı panel düzenlendi.
29 Kasım 2016 günü Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde yapılan, Dr. Selda Taşdemir Afşar’ın (H.Ü.den) moderatörlüğündeki panelde konuşmacı olarak Prof. Dr. Aylin Görgün Baran ve Suskunluğun Çığlığı Proje Ekibi (H.Ü. Sosyoloji Bölümü)  “Sığınma evlerinde Sosyal İlişkiler ve Sosyal Yaşam” konusunda konuşmalar yapıldı. Sosyolog Hande Altıntaş (Pembe Hayat “LGBTT Dayanışma Derneği) LGBTİ’lerin “Kadınların Maruz Kaldığı Sistematik Şiddet” konusunda bilgileri sunuldu. Yenimahalle Belediyesi Kadın Sığınma evinden Sosyal Çalışma Görevlileri “Sığınak Deneyimi” (isimleri güvenlik için gizli tutulan iki sosyolog)  “Sığınak Deneyimi” konularında sunumlarını, çoğunluğunu bayanların doldurduğu dinleyicilere aktardılar.
Bu bölümde Hande Altıntaş (Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği) “LGBTİ’LERİN Maruz Kaldığı Sistematik Şiddet” sunumunu veriyoruz.
“-Şiddetten bahsederken daha noktalarda kendimizi biraz bu şiddetten azadeymiş gibi hissediyoruz. Yani kimseye bağırıp çağırmadığımız, itip kakmadığımız sürece aslında bu şiddetin ortağı değilmişiz ve buna karşıyız ve çözüm arıyormuşuz gibi hissedebiliyoruz kendimizi. Fakat ben böyle değerlendirmiyorum. Böyle değerlendirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Özelikle lezbiyenler, transeksüeler söz konusu olduğunda şiddeti uygulamak, evet bir faili durumu var. Bu şiddeti sessiz kalmakta müdahale anlamına geliyor. Dolayısıyla bugün lezbiyenlerin, seksüellerin ve trans kadınların uğradığı sistematik şiddetten bahsedeceğim ben. Sistematik derken, konuşurken bazı şeylere aşina oluyoruz. Giderek beğenisini kaybediyor aslında, Ekim ayında 35 kadının öldürülmesi korkunç bir şey aslında, ama aslında bizim için böyle sıradan bir şey haline gelmiş oluyor. Özel olarak translarla çalışmalar yapıyoruz. Bizim bir haber sitemiz var, pembe hayat. Com bu sitede düzenli notlarla haberler veriyoruz.
Sistematik şiddetten bahsederken aslında sistematiğin hem tarihsel olarak ne kadar süreklilik taşıdığı, hem amaç olarak, ne kadar, özellikle translara yöneldiğinde nefret saiki taşıdığını görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu şiddet özellikle bu şiddet ileriye yöneldiğinde nefretle tamamen öldürme, yaşatmama, yaşam alanı bırakmama amacı gerçekleştiren bir şiddet. Biraz da haberlere bakmanızı istiyorum, hep beraber. Trabzon’da bir kadın bıçaklanıyor, öldürülüyor,  fakat katil aşına olduğumuz şekilde haksız tahrik indirimiyle 15 yıl ceza alıyor. Haksız tahrik indirimi dediğimiz şey, kadına yönelik şiddette, kadın cinayetleri davalarında işte o hep fark ettiğimizde kravat takıp gelenek, “çok pişmanım”,  diyerek bu haksız tahrik indirimi alanlar, aynı sistemi kullanarak, trans cinayetlerde de şöyle şeyler söylüyorlar: “Erkekliğime laf etti”, “bana ters ilişki teklif etti”  gibi şeyler kullanarak bu haksız tahrik indirimlerinden yararlanarak indirimden sürekli yararlanabiliyorlar.

TRANSLAR HER YERDE AŞAĞILANIYOR DIŞLANIYORLAR

“Şimdi biz özetle Ankara’dan bakmak istedik bu sefer; Ankara nasıl baş ediyor bu sistemli şiddetle diye. Önce Ankara’daki sistematik şiddeti göreceğiz hep beraber. Bu Şubat ayında gerçekleşti. Gece 12 sularında Seyranbağları’nda, bir kişi bir transa saldırı yapıyor, arkadaşlarını bıçaklıyor, arkasından da, “bunu neden yapıyorsun” dendiğinde, “zevk için yapıyorum”  “daha çok travestiyi bıçaklayacağım” diyor. Sonra da bu dava hala devam ediyor, gözaltındaydı salıverildi. Şimdi yine Nisan ayındayız, polis trans kadınları, trans kadınların birçoğu seks işçiliği yaparak hayatlarını devam ettiriyorlar. Tabi durma baktığımız zaman doğumdan itibaren başlayarak üreme organlarımıza dayanarak bize atanan cinsiyetlerle, içinde bulunduğumuz yaşadığımız cinsiyetlerin aynı olması mecbur değil her zaman, muhakkak ki. Burada da sorun şuradan çıkıyor. Bir trans kimliğine sahipseniz, hem aile hem bizim hayatımızda çok farklı ayrılıklar yaşıyorsunuz. Bizim her zaman çok fazla danıştığımız lezbiyen, trans kadın danışmanımız var. Birçoğu şöyle bir şey, işte okulda çok fazla problem yaşıyorum. Özelikle akrabalar arkadaşlarımız çok fazla dalga geçiyorlar, işte eğleniyorlar vs. Artık şöyle şeyler de gelmeye başladı, okul müdürleri bizi istemiyorlar, bilhassa trans öğrencileri, “sen yavrum açıktan devam et, bu okulda seni okutmazlar”. Çözüm bu, sonra da eğitim hayatından oluyorsunuz, eğitiminizi bitiremiyorsunuz. Doğal olarak kendinize yaşamınızı sürdürmek için yol aradığınızda sex işçiliği mesleği yapmam durumunda kalıyorsunuz.
Ankara’da da birkaç yıl öncesinde İskitler, translara emniyet diyor ki, “bakın burada bir yer var, siz ek işçiliğinizi mesleğinizi yapabilirsiniz, size bir alan veriyoruz”. Sonrasında bu yılın aşlarında polis o sex işçilerinin alanına düzenli olarak saldırılar gerçekleştirmeye başladı. Bunlara saldırı diyorum, çünkü gerçekten de polis grupları biber gazlarıyla böyle durup dururken saldırlar halinde gerçekleşiyor, bunlar. İskitlerde polis saldırıları başlıyor, Nisan ayında. İstanbul’da bir trans saldırıya uğruyor, polise gidiyor, polis diyor ki, “sen sex işçiliği yapıyorsun, bu işi, fıtratında var”, der gibi, trans kadın saldırlar nedeni ile kalp krizi geçirdi. Yine Mayıs ayında polisle ve çeteler inanılmaz derecede saldırılar devam ettiği için, bir arkadaşımız, borçları, ev kredisi var, kalp krizi geçirerek öldü.
Yine İstanbul’da bir saldırı gerçekleşiyor, çeteler saldırıyorlar ve bu trans arkadaşımız saldırılara dayanamayarak intihar etti.
Yine Denizli’de eşinden ayrılan bir mülteci kadın intihar ediyor. Özellikle mültecilerle ilgili yürüttüğümüz politikalar da tabi bunun etkisi var,  bulundukları yerlerden, şehirlerden uzaklaşamamaları, illerde kendilerine yaşam alanları kuramamaları vs gibi.
Haziran ayındayız, Ankara’da polis baskıları daha devam ediyor, polisler çalışan işçilerin anına gidip sebep göstermeden keyfi gözaltılar devam ediyor, sonra şehrin alakasız yerlerine şehrin dışında ıssız yerlere bırakıyorlar.

HANDE ÖLDÜRÜLDÜ

Tanıyorsunuzdur, hepimiz bir şekilde Hande’ye aşina olduk, bir anlamda Özgecan’ı hatırlattı. Ama nedense Özgecan kadar ses getirmedi, çünkü Hande trans kadın. Önceki sene Hande de yine bir erkek tarafından canlı canlı yakılarak öldürüldü. Hande’nin ardından öyle çok yapabileceğimiz kadar sosyal medya kampanyaları yapmaya kalktık çalıştık, Meclise gittik siyasi partilerle görüştük, basın açıklaması yaptık vs. Bundaki amacımız şuydu, Hande evet bir kadın olduğu için öldürüldü. Ama burada şu var, Hande Trans bir kadın olduğu için öldürüldü o gece, yani nefret saiki ile öldürüldü. Bunun üzerine biz dedik ki cinsiyet kimliği anayasada olmadığı sürece biz öldürülmeye devam edeceğiz. Öldürülmekle bitmiyor, hayat devam ediyor, yenileri geliyor, bunu bir tarafa ekleyin çünkü bu bir insan hakkıdır. Ama tabi ki, pek ses getirmedi, duymazdan gelindi.
Yine İzmir’de bir trans kadın intihar etti, bu da Ağustos ayında. Ankara’da yine bir saldırı oluyor. Üzerinde doğru dürüst araştırılmıyor, sonra da, “bütün travestilerin canına okuyacağız” diyorlar. Bu sefer Bülbül dere caddesinde arabalardan iniyorlar trans kadınları dövüyorlar, kaçıyorlar. Sonrasında avukatımız emniyete gidip görüşmeler yaptık. Saldırganlardan şikâyetçi olundu, arabanın plakası da bulunmuştu. Ama nedense hiç bir sonuç çıkmadı.
Son bir olay, Eylül ayındayız, Ankara’da bir bıçaklı saldırı, bir trans kadına, ona sonra geleceğim. Sonra yine Eylül ayında Ankara’da trans kadınlara taşlı saldırı, sistematik şiddetten bahsediyoruz, işte tam buralarda, çalışan arkadaşlarım Kızılay’ın ortasında arkadaşlarımız Konur sokakta saldırıya uğradılar.
Yine 5 Ekimde, transaların çalıştığı bir bölde de Hoşdere Caddesidir Ankara’da. Yine her akşamki gibi arabalarına binip ya da sokağın belli yerlerinde beklerlerken polisin çeşitli tacizlere maruz kalıyorlar. Ondan sonra polis yanlarına gelip diyor ki, “buradan gidin, burada çalışamazsınız artık” diyorlar. Arkadaşlarımız “neden” diyorlar. Polis, “çevrede rahatsız oluyorlar” diyor. Kimler rahatsız oluyorsa, birazıcık da ironik. Sonuç olarak sizin o topraklardan kovmaya çalıştığınız insanları bir eğitim hayatı yaratamadınız, bir yaşam alanı yaratamadınız, siz yasaları yapıyorsunuz, yasaları uygulamaya koyuyorsunuz, bir karar hakkına sahipsiniz. Anayasada eşitlikten bahsediyorsunuz, sokakta çalışan arkadaşlardan rahatsız oluyorsunuz.

TRANSLARA SALDIRRANLAR “SİZİ ÖLDÜRMEK SİZİ YAKMAK LAZIM

Bu da, saldırıya uğrayan grubun içerisinde ben de varım. Gündüz yürürken, yanımda üç tane trans arkadaşım var. Yanımızdan fotoğrafı görülen beyefendi, ifşa etmeyi çok seviyorum, kendisi hala sonuç alamadık şikâyetimizden, yanımızdan geçerken küfür etmeye başladı, ağza alınmayacak küfürler. Sonra biz, ne yapıyorsun terbiyesizleşme” derken bir anda elini cebine sokup muştasıyla hepimize birden saldırdı, bayağı bizi dövdü. Hiç birimiz şiddetten azade değiliz çünkü o gün akşam saat altı iş çıkışı, dolu saatlerinden biri Kızılay’ın, biz dört Kadın şiddete uğrarken kimse bize göz açtırmadı, hiç kimse ayırmaya dahi çalışmadı.
Yani burada şeyi kaçırmamak lazım, bu gün burada, Allah kahretsin onları” diyoruz. Ama ertesi gün tanımadığımız bir yerde başına bir iş geldiğinde o bağırırken, “amaaan travesti işte” deyip geçiyor insanlar. Hiç birimiz azade değiliz maalesef. Sonra arkadaşlarla bir polis aradık. Polis asla gelmedi, çünkü hayat kadınlarının da aramızda olduğunu söylemiş bulunduk. En sonunda karakola bari gelin dediler. Bize saldıranlar, “sizi öldürmek sizi yakmak lazım” diyordu. Niye içiyorsunuz diyor mesela. Burada da sadece nefretten bahsediyor. Ama bu nefret nereden geliyor. Bunu hiç birimiz arada, hedefi hepimiz birbirimize veriyoruz. Yani hiç birimiz şunu iddia edemeyiz ki, bizim çevremizde bu bizi taşımayan hiç kimse yoktur. Gidip rahatsıza hiçbir şey söyleyemeyiz.
Yine Kolejde Ekim ayında Trans kadınların üzerine araba sürüldü gece, durum da o da ilginç aslında bunu şuradan ele almak lazım. Engelli bir kadına uygulanan bir şiddet de var burada. Çünkü bunu yaşayanlardan duyma ve görme engellilerden biri. Burada bir tercüman istedik ki gelsin ifadesini versin. Ama dediler ki biz tercüman falan getiremeyiz, karakolda ve kadının ifadesi alınmadı.
Yine Kasım ayında bir trans arkadaşımız daha intihar etti. Yine Kasım ayında Ankara’nın farklı yerlerinde saldırganlar arkadaşlarımıza saldırılarına devem etti.
Şimdi bütün bu anlattıklarım yeri değil, o yüzden hepsini seçip seçip anlatmak istedim. Bunlar yaşanıyor. Bunları yaşayan insanlar da yaşamaya devam etmeye çalışıyorlar. Biz dernek olarak bunlarla mücadele etmek için neler yapıyoruz. Bir avukatımız var, 24 saat açık olan bir yardım hattımız var. Transların, lezbiyenlerin, seksüellerin 24 saat ulaşabilecekleri hukuki yardım alabilecekleri bir hattımız var. Bunun dışında LGBTT lere bilgilendirme toplantıları yapıyoruz aralıklarla Özel ayırımcılığa uğradıklarında ne yapabilecekleri ile ilgili bilgilendirme broşürleri hazırlıyoruz,  yasalarla emniyet görevlileri ile kolluk kuvvetleriyle karşılaştıklarında, ayırımcı uygulamayla karşılaştıklarında neler yapabileceklerine dair bilgilendirme yapıyoruz kendilerine.
Yine bir sosyal hizmet uzmanımız var derneğimizde istihdam ettiğimiz. Yine üyelerimizin sorunları ile ilgili düzenli danışanlara biraz daha hayatlarını kolaylaştırmağa çalışıyoruz. Aynı zamanda bütün bunları diyorum yeri değil, ama bir taraftan da muhakkak ki veri. Bütün bunları raporlaştırıp uluslar arası platformlara taşıyoruz ve demin bahsedildiği gibi Türkiye Avrupa’da ilk sıralarda. Bu veriyi nasıl alıyoruz, Tabi ki, Türkiye’de hükümet, bu verileri toplayıp hiç kimseye teslim etmiyor. Biz Türkiye’deki lezbiyen dernekleri olarak tüm bu verileri toparlayıp uluslar arası platformlara taşıyoruz.

SIĞINMA EVLERİ

Biraz da sığınma evlerinden bahsetmek istiyorum. Bizim yaşadığımız en büyük problemlerden biri de üyelerimizi sığınma evlerine yerleştirmek aslında, yerleştirmiyoruz. Özellikle sığınma evlerinin şu anki çalışma yapısı kimlik üzerinden olmakta, pembe kimlik, mavi kimlik. Bir trans kadının şiddet görmesi, evinden atılması, işinden atılması, ortada kalması çok sık yaşanan bir durum. Biz bununla ilgili sınırları zaten çok fazla zorladık. Sığınma evleriyle ilgili ne yapabiliriz, ne edebiliri. Ama bize gelen cevap şu: “Maalesef mavi kimlik olduğu için buraya alamıyoruz”. Ama biz burada bir kadından bahsediyoruz. Sadece devlet ona kadın demediği için mavi kimlikte bıraktığı için biz bu kadını kadın sığınma evine yerleştiremiyoruz.

TRANSLAR HER YERDE AŞAĞILANIYOR AYITIMCILIK YAPILIYOR.

Bu problemle ilgili bir çözüm yolu aramamız gerektiğini düşünüyorum.  Biraz da şehirlere özgü trans özgü sığıma evi dediğimiz zaman, belki bunu yapmalı mıyız, yapmamalıyız. Bunu da birazıcık daha düşünmeliyiz gibime geliyor. Adalet Bakanlığında sağ olsun üstün hizmetle LGBTT lilere özel hapishane açalım diye bir fikir getirmişti. Biz o dönemde bayağı bir şey istemiyoruz çünkü hani yoldu gördüğü transı dururken bir transı döven bir insan yüzlerce LGBTT yaşadığı binayı patlatmaya gelir mi gelir. Açıkça yüzlerce insanın kaldığı hedefte yapılmalı mı, tabi ki yapılmamalı. Sığınma açısından da aynı şeyi düşünüyorum. Aynı çalışanlar geleceğin mahkûmlarına nasıl davranacak diye düşünmüştük biz zamanında.  Yani çünkü şu anda normal hapishanelerde hükümlü olan LGBTT nin yaşadıkları sorunları çok iyi biliyoruz; translara zorla erkek kıyafeti giydirildiğini, bey diye hitabedildiğini, cımbız istiyorsa o cımbızın hapishane içinde beş liraysa transa 35 liraya bu cımbızın satıldığını biz çok iyi biliyoruz.  Ya da hapishane çalışanları tarafından tecavüze uğradıklarını bütün bilgiler bizde var. Dolayısıyla devletin ya da devlete bağlı kurum ve kuruluşların böyle bir uygulama yaptığından endişeliyiz.

TARNS GÜLAY ABLA

Biz birlikte yaşamdan yana olduğumuz için acaba diyoruz ki bu kimliğine göre olmasa da, biz de yönlendirebilsek. Geçende şöyle bir olay oldu. Bir tane Gülay Ablamız vardı bizim, trans kadın. Tek bacağı ameliyatla alınmıştı, engelli raporu da vardı kendisinin. Maaş alacaktı, maaş alamıyor, bir yerde kendisinin oturduğunu göstermesi gerekiyordu, ikametini göstermesi gerekiyordu. Fakat Gülay Abla evsiz sokakta yaşıyor ve sürekli dayak yiyor, sokakta yaşadığı için. BU nedenle maaşını da alamıyor. Biz bir toplantıda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı il Başkanlığına bir soru yöneltmiştik. Gülay Ablayı ne yapabiliriz? Gülay Abla’nın kimliği var. Gülay Ablayı yerleştiremiyoruz. Ne yapacağız, dedim. O soruya biz cevap alamadan toplantı bitti. Biz kendi aramızda dayanışmayla Gülay Abla’yı İstanbul’da bir transın evine yerleştirdik”.

Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com

Cevat Kulaksız

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget