Yaşamında hiç resim eğitimi alamayan Eşref Armağan, yurdumuzda pek tanınmamakla birlikte, dünyanın birçok kuruluş ve üniversitelerinde tanınmış, incelenmiş, davetli olarak ülkelere gitmiş, görmeyen gözleri ile resim yapışı hayranlık ve hayretle işlenmiş gözlenmiş bir ressamımızdır.
Görme Engelli Eşref Armağan’ın hikâyesinin bir örneği daha dünyada yok. Sadece hikâyesi değil, kendisi de dünyada tek. Çünkü onun gözleri parmak uçlarında...
Eşref Armağan, doğuştan engeli, ışığı algılamayan ancak yaptığı resimlerle tüm dünyayı kendine hayran bırakmış, çok özel ilginç bir ressamdır. Yaşamı boyunca doğanın bin bir güzelliklerini göremeyen Eşref Armağan, dünyayı parmaklarıyla resmeden bir sanatçı.
Doğuştan gözleri görmeyen Eşref Armağan, sanat eğitimi almamasına rağmen bu kadar özel eserler meydana getirmesi sanat dünyasının yanı sıra bilim insanlarının da ilgisini çekmiştir.
Harvard Üniversitesi Sağlık Bilimleri Nöroloji Merkezi tarafından yapılan testlerde görmeyen insanlarda karanlık olan beynin görme merkezi, Eşref Armağan bir nesneye dokunarak resmetmeye başladığında aydınlandığı ortaya çıkmıştır. Harvard’dan sonra New Scientist Dergisi’nde makale konusu olan sanatçıyı Toronto Üniversitesi Psikoloji Profesörü Dr. John M.Kennedy, “Dünyada örneği olmayan istisnai bir yetenek” olarak tanımlamaktadır.
Bu ilginç sanatçımızın New York, Chicago, Washington, Rotterdam, Amsterdam, Dubai, Buenos Aies, Milano, Shangai, Assisi gibi yurt dışındaki birçok kentte eserleri sergilenmiştir.
Resimlerini gören Amerika'lı Joan, resimler karşısında büyülenerek yardım etmeye karar veriyor Eşref'e. Tam 20 yıldır Eşref'le birlikte Joan. Beklentisiz, sadece Eşref'e yardım etmek için, onun yeteneğini dünyaya tanıtmak için uğraşıyor. Tüm dünyayı dolaşıyorlar birlikte. Joan, Türkiye'de bir dahi var ve bu dahiyi bütün dünya tanımalı diye başlıyor Eşref'le çalışmaya. Birlikte yabancı ülkelerde sergi açıyorlar, görmeyen insanlara ve aslında 5 duyusu olup da kullanamayan insanlara insanın isterse neler başarabileceğini anlatması için tutuyor elinden Eşref'in.
İtalya'ya gidiyorlar birlikte. Floransa Meydanı'nda bulunan ünlü rönesans mimarı Felipo Brunolesci'nin imzasını taşıyan vaftizhane binasının resmini çizmesini istiyorlar. Bu bina 600 yıl önce ''3 kaçışlı perspektif''le ilk kez yapılmış bir bina. Daha sonrasında 3 kaçışlı perspektifi çizmesi istenen tek kişi ise doğuştan gözleri olmayan Eşref Armağan.
Binanın maketini sadece 5 dakika elinde tutabilen Eşref, binanın resmini daha mükemmel çizince izleyen herkesi hayretler içerisinde bırakıyor. 600 yıl sonra, görebilen bir dahinin buluşunu, tabiri caizse yerle yeksan ediyor Eşref Armağan
Onun gözleri yok ama görüyor. Hem de gören insanlardan daha fazlasını. Dünyaca ünlü ama kendi ülkesinde neredeyse hiç tanınmayan Eşref Armağan'ın hikâyesi de kendisi kadar mucizelerle dolu idi..
Eşref Armağan’ın yaşam öyküsüne baktığımız zaman, mucizeleri yaratanın insanın kendisi olduğunu, düşüncelerin eyleme dönüştüğünü, şu hayatta becerilemeyecek bir tek işin olmadığını anlarız. Bu ilginç başarı, insan beyninin neler yapabileceğine bir kanıt.
Panelde yaptığı konuşmada görme Engelli Eşref Armağan şunları söylüyordu:
Ulusal Eğitim Derneği üyeleri, Ressam Armağan’ın esprili, başından geçen, tanık olduğu körlerle, sağlam insanlarla başına gelen ilginç olayları anlatırken salondakiler heyecanla, bazen kahkahalarla izliyorlar, hayranlıklarını alkışlayarak karşılıyorlardı.
Seyirciler, Eşref Armağan’a, “resim yaparken renkleri nasıl ayırıyorsunuz” diye sorunca, şöyle dedi: “Resim kalemlerimi sıraya koyuyorum, mesela siyah bir numarada, yeşil iki numarada, mavi üç numarada vs sıralıyorum, yaprak çizip boyayacaksam, iki numaralı kalemi alıyorum”.
Gözleri görmeyen Ressam Eşref Armağan şunları anlattı:
“-1953 yılında İstanbul’da doğdum. 4-5 yaşlarına giriş, o seneler, bir şey fark ettim. Ev içinde annem babama “dikkat et” demiyor, ya da dışarı çıktığım zaman kimse kimseye “önüne bak” demiyor, şurada şu var burada şu var” diye uyarı yapmıyor, hep bana yapıyorlar. Bana yapıyorlar, onu fark ettim, babama “baba neden anneme “önüne bak demiyorsun da bana söylüyorsun, niye dışarıdaki insanlar birbirine “dikkat et demiyor da bana diyorlar” dedim. Babam, “yavrum sen görmüyorsun” dedi. Biz görüyoruz ama sen göremiyorsun, senin anadan doğma göz oluşumun yok. böyle dünyaya geldin”.
Bir anı var, ben doğduğum zaman süt vermek için bebek getirilirmiş anneye, Annam beni kabul etmemiş, “bu benim çocuğum değil” demiş. Bir anne için herhalde zor bir durum, kabul etmemiş ama mecbur kabul edecek. öyle bir başlangıç olmuş, Annemle aramda. Sonraları alışmış. Ben dünyaya görme engelli olarak geldim. 7-8 yaşlarıma geldim, arkadaşlarım okula gidiyor, ilkokula. Bizim böyle bir imkânımız yok. Babama dedim ki, “baba ben gidip sınıflara otursam ne olur”. O kadar hoşuma gidiyor ki okulda çevrede çocuklar fişleri yazıyorlar, okuyorlar “Ali okula gel” “topu tut” falan. Onlar yazıyor, ben de dinliyorum, çok merakıma gidiyordu. Sekiz dokuz yıl her sınıfa istediğim gibi giriyordum, serbest, üçüncü, beşinci sınıf yok, hangisi denk gelirse. Artık sakallar çıkmaya başladı, öğretmenler dediler, “bunun sakalları çıkıyor artık gelmesin” dediler ve bıraktım.
O zaman torba içinde harfler vardı, plastik harfler. Arkadaşlar harflerin nasıl dizildiğini bana gösteriyorlardı. A-B-C-D… Hecelemeye başladılar. Hecelemeyi, yavaş yavaş yazmayı ve sonra rakamları öğrendim”
Bu arada Eşref Armağan’ın dünyanın değişik yerlerinde resim uygulamayla ilgi film yayınlandı.
Görme engelli Eşref Armağan, hem resim çiziyor, hem de başından geçen ilginç olayları fıkra gibi anlatıyordu, Görme Engelli Metin Şentürk gibi, izleyenleri kahkahaya boğuyordu.
Resim yaparken, resimle alakası olmayan herhangi bir konu üzerinde olayları anlatıyordu. Çeşitli tanık olduğu anlatırken iki durmadan resim çiziyordu. Anlattıkları ve resim bittikten sonra, yaptığı karakalem resmini salondakilere gösterince resmin güzelliğine ve aynı zamanda fıkralar anlatması seyirciyi şaşkına çevirdi, hayran kaldılar, uzun süre alkışladılar. Bu konuda şöyle diyordu: “konuşmam hiç bir şeyi engellemez, çünkü beynin başka kısmını kullanıyorum. Mesela şunu fark ettim: “Gören kişiler kesinlikle söylüyorum, beynin çok az yerini kullanıyor, çünkü gözü gördüğü için ve bazı hisler vardır, onu da baktığı için hissedemez. Ama görmeyenler diğer duyulardan nefesini dinleme, ses tonunun dinleme, ayak sesinden yürümesi, davranışını hisseder ve o kişi sinirli midir, iyi midir, kötü müdür, anlar”.
Parmak uçlarıyla dokunabildiği her şeyin resmini çizebiliyor. Sadece şeklini değil, perspektifini de yapabiliyor. Nesnelere ait gölgeleri çizebiliyor. Gören bir ressam kadar güzel açılar veriyor resimlerine. Öyle ya 10 gözle birden bakıyor bütün nesnelere...
Eşref Armağan, 12 yaşına geldiğinde, artık gözlerinin görmediğini, diğer insanlardan farklı olduğunu iyice anlayacak yaştayken, kendi kendine, "bu asla değiştiremeyeceğim bir şey, ben hiçbir zaman göremeyeceğim, bunu kabullenmem gerekiyor" diye düşünmüş. Ama gözlerim görmüyor diye bir köşeye çekilip oturmamış. Yaşadığı dünyayı, dünyada var olanı, yaratılan her şeyi öğrenmek istemiş. Bir merak düşmüş Eşref'in içine. Öyle bir merak ki, bugün bilim adamları onun beyninin mucizesine tanık oluyor.
Gözleri haricinde bütün duyu organlarını devreye sokmuş Eşref Armağan. Ve bu başarısını anlamak için aslında onun şu cümlesini okumak yeterli. "İnsan bir şeyi başarmak isterse, öğrenmek için azmederse, inatçı olursa, bıkmazsa, öğrenmek isterse her şeyi başarabilir."
Kaynak: https://www.internethaber.com/bu-hikaye-sizi-aglatacak-490029h.htm
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
Yorum Gönder