Cumhuriyet tarihinin en önemli, en gerekli ve en medeni devrimlerinden biri olan Köy Enstitüleri bazılarına üç beden bol gelmişti. Kim mi bunlar:
-Milliyetçilikle faşizmi karıştıranlar ve eş tutanlar,
-Aydın geçinen ama aydınlık çizgisine milyon kilometre uzak olanlar,
-Köy ve köylü hakkında hiç araştırma yapmamış salon aydınları,
-Komünizm başta siyasi rejimleri anlamayanlar, isteseler de anlayacak seviyede olmayanlar,
-Çeşitli dolduruşlara kolay yem olanlar,
-Köylüyü, halkı istismar edip, kendi zenginliklerini ve sömürülerini din maskesi ile örterek yutturanlar,
-Kitap okumamak dahil, her konuda kültür arızası olanlar,
-Devirlerinin kolay ve ucuz kahramanları.
-Dini imanı kimseye bırakmayan, aslında dinden asla anlamayan ve dinin canına okuyan sapıklar sürüsü.
Köy Enstitüleri, 1940 yılında ilk okul öğretmeni yetiştirmek için kuruldu. Cumhuriyet kurulduğunda okur yazar oranı yüzde 5 bile değildi. Hele köylerde, yazmayayım daha iyi. Bu tamamen Türkiye’ye özgü bir projeydi ve dünyada benzeri yoktu. Mili Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile , büyük eğitimci İsmail Hakkı Tonguç’un olağanüstü eseriydi.
Köylerinde ilk okulu bitirmiş zeki çocuklar seçiliyordu. 21 bölgede bu okullar açılmıştı. Seçilen yerler, işlenecek geniş tarım arazisi olan ve demiryollarına yakın bölgelerdi. Kitaba deftere dayalı klasik eğitim yerine, modern ve iş ve tarım teknikleri öğretilecek ilim yuvalarıydı. Her Köy Enstitüsünün kendilerine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. İş için iş içinde bir eğitim sistemiydi. Sıradan bir insanın bunları kavramasını beklemek beyhudedir. Ama öte yandan aydın ve önemli yerlerde bulunanların ön yargılarına, saçma fikir ve eylemlerine ne demeli ?.
Haydi cahil kesimi ve haksız büyük çaplı mal edinen ve köylüyü sömüren kesimi bir yana bırakın : ya vitrindeki aydınlara ne oluyor? İşte misalleri:
Kendine özgü değişik bir aydın tipi olan Attila İlhan, Dil Devrimine ve Köy Enstitülerine karşı çıkardı. Takdir ettiğim bir düşünür olan Emre Kongar’ın “Yazarlar, Eleştiriler, Anılar” Kitabında şuna rastladım: “Sanıyorum İsmet Paşa döneminde Komünist olduğu gerekçesiyle okuldan atılırken verilen tasdiknamesinin altında Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in imzasının bulunası onu çok yaralamıştı.”
Bana göre gerçek aydın, duyguları ile değil aklı ile düşünen ve ürün verendir.
Bu ülkede yıllardır hiçbir şeye şaşırmıyorum. Benim için sürprize yer yoktur. Şimdi Köy Enstitülerinin asıl katilini açıklayacağım. İsmet Paşa, Hasan Ali Yücelin yerine ilginç bir adamı bakan yaptı. Bu adam reşat şemsettin sirer’di.
Reşat Şemsettin Sirer, bir gün Köy Enstitülerinin gerçek kahramanı olan İsmail Hakkı Tonguc’u karşısına alarak, insan aklını durduran şu soruyu sordu:
-Hakkı Bey, bu köylü çocuklarını neden okutmak istiyorsun?
-Ne demek? Nasıl okutmayabiliriz? Elbette okutacağız.
Köylü çocukların okumasından korkan Milli Eğitim Bakanına bakın. Şöyle diyor:
-Okusunlar da gelip bizi öldürsünler mi istiyorsun?
Bu konuşma İsmet Paşanın da içinde bulunduğu bir trende geçer. Hakkı Tonguç, konuşmanın ardından trende yemek için paşanın çağrısına uyar. Fakat suratı asık ve konuşmaz durumu Paşayı rahatsız eder. Paşa sorar:
-Hakkı Bey nedir bu durgunluğunuz ? Bir şey düşünüyorsunuz galiba ?
-Paşam “Köylü çocukları okurlarsa acaba bizi öldürürler mi “ diye düşünenler var.
-Keşke okusalar da gelip bizi kesseler evvela.
Sonunda Milli Eğitim Bakanı reşat şemsettin sirer denen adam bu okulları Köy Öğretmen Okullarına dönüştürdü. DP zamanında kendisi bir toprak ağası olan Adnan Menderes son darbeyi vurarak 27 Ocak 1954 de kapatılmasını sağladı.
Bu okullar yazının başlığında olduğu gibi, sıradan, ufku dar, üçüncü sınıf insanlara üç beden bol gelmişti. Tarihe nasıl geçtikleri de kimsenin meçhulü değil. Eğer bu okullar beş yıl daha kalabilseler di, inanın bulunduğumuz ortam ve seviye çok farklı olurdu.
Mehmet Halil Arık
Yorum Gönder