Anadolu Bacılarından Cumhuriyet Kadınlarına - Cevat Kulaksız

Türk kadınına Seçme ve Seçilme Haklarının verilişinin 82. Yıldönümünü kutlamak üzere “Anadolu Bacılarından Cumhuriyet Kadınlarına” konulu panel düzenlendi.

Anadolu Bacılarından Cumhuriyet Kadınlarına - Cevat Kulaksız

Başkanlığa Karşı Sonuna Kadar Direneceğiz.

Meclisteki Kadın Kotamız Afrika’dan Bile Geridedir.

Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin kuruluşunun 20. Yıldönümünde 5 Aralık Türk kadınına Seçme ve Seçilme Haklarının verilişinin 82. Yıldönümünü kutlamak üzere Ankara Konağı salonunda 3 Aralık 2016 günü  “Anadolu Bacılarından Cumhuriyet Kadınlarına”  konulu panel düzenlendi.
Ankara Konağı’ndaki Panelde konuşmacı olarak Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı (eski CHP Milletvekili) Dr. Canan Arıtman ile Anadolu Kulübü Derneği Genel Başkanı Dr. Metin Özaslan katıldılar. Konuşmalardan sonra Türkiye’nin ilk kadın orkestra şefi, Yılın Cumhuriyet Kadını ödülünü müzikçi “İnci Özdil’e verildi.
Konuşmaların sonunda, Anadolu’nun muhtelif illerinden topladığı eserlerden oluşan Naciye Mumcu’nun 28. Gelenekten Geleceğe Sim-Sırmanın Dili Sergisi’nin açılışı yapıldı.
Salonun dolduran izleyiciler arasında eski milletvekilleri, bazı sivil toplum örgütlerinin başkanları, emekli generaller, çoğunluğunu kadınların teşkil ettiği kalabalık davetliler bulunuyordu.
Anadolu Bacılarından Cumhuriyet Kadınlarına - Cevat Kulaksız

Günün önemini açıklarken, Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı (eski CHP Milletvekili) Dr. Canan Arıtman şu konuşmayı yaptı:
“-Cumhuriyet Kadınları Derneği Anadolu’da Selçuklular, Anadolu Selçukluları döneminde kurtuluş ve çalışmış olan dünyanın ilk ve en muhteşem kadın örgütlenmesini ve sonra da Kurtuluş Savaşı öncesi Atatürk tarafından kurdurulan ve İstiklal Harbi içerisinde çok büyük özverilerle bu savaşa çok büyük katkıları koyan Anadolu Kadınları “Müdafaa-i Vatan Cemiyetinin günümüzdeki temsilcileridir. Cumhuriyet Kadınları budur. Dolayısıyla günümüzün Cumhuriyet kadınlarının amaçları da onların amaçlarından farklı değildir.
Cumhuriyet Kadınları Derneği tüzüğünün birinci maddesinde de yazdığı gibi, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyete, onun ilkelerini, Cumhuriyet Devrimlerini, vatanımızın-milletimizin bölünmez bütünlüğünü Cumhuriyetle kazanılan kadın haklarını, vatanımızı ve bağımsızlığımızı her ne pahasına olursa olsun, sonsuz değin korumak, kollamak ve yaşatmak amacıyla kurulmuş ve idealler uğrunda çalışan ve bu idealine sadık kalan yeminli bir kadın örgütüdür.
Bizim derneğimiz tüzüğünün birinci maddesinde bunlar yazar, Türkiye’de sanıyorum, bizden başka hiçbir demokratik kitle örgütünün hiçbir sendikanın tüzüğünün amaç maddesi bu amaçları da teşhir amaçlarını taşımamaktadır. Farkımızı da koymak isterim.
Kadınlar değişimin dönüşümün çağdaşlaşmanın lokomotifidir. Hiçbir devrim kadınsız olmaz. Atatürk’ün Cumhuriyet Devrimi asil bir kadın devrimidir ve başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyetin kurucuları Cumhuriyetin bu yeni rejimin otağına kadını koydular. Kadının mücadele ruhu ile Cumhuriyeti kurdular. Ama bu gün geriye götürülmektedir, kadın geriye götürülerek Cumhuriyet yıkılmak istenmektedir.

KADINLAR BİR MİLLETİN BİR TOLUMUN KÜLTÜRÜNÜ YARATIR ve o kültürü gelecek nesillerine aktarır. Yani kadın olmazsa kültür olmaz. Ben İzmir Karşıyaka’lıyım memleketim orası, benim ilçemin girişinde kocaman bir tabela var. Belediye reisi tarafından o tabela oraya kondu, tabi ki CHP li belediye.(Salondan alkışlar). Tabelanın bir tarafında Zübeyde Hanım’ın resmi var, bir tarafında Atatürk’ün resmi var ve ortasında kocaman harflerle şu cümle yazıyor. BİR ANA DÜNYAYI DEĞİŞTİRİR. (Salondan alkışlar). İşte dünyayı değiştiren Türk Kadınlarının siyasal haklarını kazanışının yıldönümünü kutluyorum. Kutluyorum ama çok da kutlanacak halimiz var mı ona da bir bakalım.
Tüm dünyada yüzyıllar boyu süren bu uğurda can verilen kadın haklarının mücadelesinde ilk talep edilen hak daima siyasal hak olmuştur. Ne acıdır ki sadece oy verebilme hakkı talep edilmiştir. Yani seçmen olabilmeyi, bırakın seçilme olayını kadıncağızlar seçmen olabilmeyi talep ediyorlar. Bu talep çok önemli, kadınların kendi geleceğini tayin edebilme, kendi geleceği üzerinde söz sahibi olabilme hakkını talep edebiliyorlar. Bu da kadının birinci insan hakkı ve aslında bir demokrasi talebidir.
Kadınların ilk siyasal hak talebi hemen Fransız ihtifalinden sonra olmuştur. İhitilalden iki yıl sonra 1791 de Fransız kadın yazar Olympe de Gouges [1] Kadın vatandaş beyannamesini yayınladı ve dedi ki, “madem erkekler gibi giyotine gidiyorum, o zaman erkeklere tanınan oy hakkı bana da tanınsın”.
Fransız Devrimi kadınlara oy hakkı vermedi ve Olympe Gouges bu sözün bedelini giyotinde baş vererek ödedi. Fransız kadının siyasal haklarını ancak 254 yıl sonra yani İkinci Dünya Savaşı 1945 yılında alabildi.
İngiliz kadınları da örgütlendiler, bildiriler dağıttılar, gazeteler broşürler bastırdılar, eylemler yaptılar, yürüyüşler yaptılar, açlık grevleri yaptılar. Avam Kamarasının camını çerçevesini aşağıya indirdiler. Hatta kendilerini kralın V.George un atının önüne atıp can verdiler. Yüzlercesi de muhafız alayının atlarının altında, hayatlarını kaybettiler. Tek şey istiyorlardı oy verebilme hakkı. İngiliz kadını oy hakkına ancak 1920 yılında kavuşabilmiştir.
Ya Amerikanlı kadınlar, Amerikalı kadınlar Amerikan İç Savaşında yani Kuzay-Güney savaşında oy hakkını talep ettiler. Özellikle Kuzeyli kadınlar, “hem kölelere özgürlük, hem de kadınlara ve kölelere oy hakkı” talep etmişlerdi. Savaşı Kuzey kazandı. Ama savaşın sonunda Amerikan kadınlarını büyük bir sürpriz bekliyordu, köleler özgürlüklerine kavuşmuştu, köleler Amerikan halkında ağır işçi Amerikan kadınlara oy hakkını verilmemişti. Daha önce kadınların oy hakları yoktu. 1860 lı yıllar 1927 yılında Amerikalı kadınlar oy hakkına, seçilme hakkına kavuşabilmiştir.
Anadolu Bacılarından Cumhuriyet Kadınlarına - Cevat Kulaksız

TÜRK KADININ SİYASAL HAKLARINA KAVUŞMASI CUMHURİYET DEVRİMLERİNDEN BİRİDİR VE BENCE EN ÖNEMLİSİDİR. Bu haklarla beraber diğer hakların kazanılmasını sağlayacaktır. Önce 1930 Serbest Fırka Partisi kuruldu da 1933 de muhtar olma, seçme ve seçilme hakkına kavuştular. 1934 de milletvekilliği seçme ve seçilme hakkı ve nihayet 1935yılında ilk kez 18 kadın parlamenter olarak meclise girdi. O tarihte, Türk kadını ilk defa kazanmasıyla dünya kadınları içinden sadece 17 ülkede siyasal hakkı vardı. Ve parlamento oranlarıyla Meclisteki kadın milletvekili oranlarıyla ülkemiz dünyanın ikincisi idi, ikinci sırada idik. Türkiye, kadına siyasal hak tanıyan ilk ve tek İslam ülkesi olma özelliğini de taşıyordu ve uzun yıllarda böyle oldu zaten. Dünyada ilk partisini kuran kadındır aynı zamanda 1923 de Nezihe Muhittin Hanımefendi Kadınlar Halk Fırkasını kurar. Cumhuriyetin ilk partisi CHP dir, ikinci partisi de Kadınlar Halk Fıkrası partisidir, kadınlar partisidir.
Ancak izin verilmez, çünkü kadınların seçme seçilme hakları yoktu. O nedenle parti değil de dernek olmaları önerilir. Böylece Türk Kadınlar Birliğini kurarlar. Derneğin birinci amacı, Türk kadınlarına siyasal haklarını kazandırmaktır. Bunun için de uğraşırlar başarırlar. Ama bence Atatürk gibi çağdaş, kadını eşit olarak gören, ülkesini çağdaş ülke olarak görmek isteyen büyük bir lidere sahip olmaktı, ülkemizin insanına.
Dünya kadınlar kongresi yapılıyor, Dünya Kadınlar Birliğinin Başkanı Türk hanımefendi söz alıyor, diyor

DÜNYA KADINLARI, SİYASAL HAKLARIN ALINMASI İÇİN ATATÜRK’ÜN ÖNDERLİK YAPMASINI İSTERLER
“Bir neslin kafesler arkasından çıkıp parlamentoya girerken kadınlar olarak Atatürk’e minnettarız, diyor. (Salondan alkışlar) Dünya Kadınlar Birliği başkanı olarak Katrin Olibis de diyor ki, “Siz kadını yükselten bir çağdaş lidere sahip olmakla çok şanslısınız ve sizin başarılarınız, dünyada buna sahip olmayan diğer kadınların da önünü açacaktır” diyor.
O yıllarda dünyanın birçok ülkesinden kadın heyetleri gelip Atatürk’ü ziyaret ediyorlar. Yol vermesini istiyorlar “biz de ülkemizde siyasi hakların alınması için ne yapalım” diye Atatürk’ün önderliğini talep ediyorlar ve hakikaten Türk kadını Batılı, çağdaş ülkelerin pek çoğundan önce ve onlara önderliğinde siyasi haklar için mücadele ederek kazandı. Avrupa ve Asya ülkelerinin çoğunluğunda kadınlar siyasal haklarına ancak İkinci Dünya Savaşı sonrası 1945-1950 yılları arasında kazanılmıştır. Bakın Avrupa’nın merkezinde İsviçre bile kadın haklarına bizden 40 yıl sonra siyasal haklarına kavuşabildi. Yani ne kadar ileri konumdaydık.  Evet, öyleydik de, dünyada pek çok ülkeden önce siyasal haklarını alan kadınımız acaba dünya medeniyetinin neresinde.

>Anadolu Bacılarından Cumhuriyet Kadınlarına - Cevat Kulaksız
MECLİSTEKİ KADIN KOTAMIZ AFRİKADAN BİLE GERİDEDİR.
1935 yılında parlamentoya girdiğinde yüzde dört buçuk oranıyla dünya sıralamasında ikinci sıradaydı. Bu gün yüzde 14 oranıyla Dünya Parlamentoları arasında 125. sıradayız. Bakın İskandinav ülkeleri oranı yüzde 42, Amerika ortalaması yüzde 28, Avrupa ülkelerinin ortalaması yüzde 25, Afrika ülkelerinin bile gerisindeyiz, Afrika ülkeleri ortalaması yüzde 23, Asya Ülkeleri yüzde 18 gerideyiz. Dünyanın en kötüsü denilen yüzde ortalaması yüzde 16.3 dü, yani dünyanın en kötüsünün de gerisindeyiz.
Dünya ülkelerinin başında, bir dünya ülkesi olan Ruanda da parlamenter kadın ortalaması yüzde 6. Ama mecburiyetten, Ruanda bir iç savaş yaşadı, katliam yaşadı erkeklerin nüfusunu kaybetti ve dolayısıyla kadınlar ülkeyi yönetmeye başladılar. Kadınlar arttıkça ilerleyen bir ülke.
Kadın kotası İsveç’te yüzde 44, bizden 40 yıl sonra siyasal haklarını alan İsviçre’de ise yüzde 2, Uganda yüzde 33 buçuk Aralık 2015 de siyasal hak verilen Arabistan ülkelerinden Suudi Arabistan kadınları bile yüzde 20 oranında yer alıyorlar ve dünya sıralamasında 95. Sırada. Birleşik Arap Emirlikleri bile yüzde 22 buçuk, Sudan yüzde 30 buçukla listenin 43. Sırasında; Katar, Yemen, Estonya, Palan da bu ülkelerin kadın siyasi hakları yok, yanı parlamentolarında kadın parlamenter yok.
Şimdi verdiğim bu oranlar, ulusal parlamentolar içindir. Acaba yerel parlamentolarda ne vaziyetteyiz. Şöyle kısaca bir bakalım, tabi şunu da söylemek istiyorum, ulusal parlamentoda kadın oranıyla liste sonuncusuyuz. Yerel parlamentolarda aynı şey, Avrupa parlamentolarında liste sonuncusuyuz.  Her iki listede de yerleşmiş durumdayız durum bu. Belediye Meclislerinde kadın oranı, belediye meclis üyesi oranı yüzde 7 buçuk, il genel meclisinde sadece yüzde üç, 3379 üyenin sadece 110 u kadın. 21. Türkiye’sinde bu rakamlar üzücüdür,  yakışıksızdır, ayıptır, kabul edilir değildir.
Belediye başkanlığında ise binde dokuz, 1930 yılında Anadolu’nun bir köşesinde Artvin’in Topkaya Belediyesinde bir kadın belediye başkanı oluyor, seçilmiştir. Adı Samiye Hanım. Babası Ermeniler tarafından şehit edilen Çıldır kaymakamı Hasan Bey’di, Şadiye Hanım Paşa hanımdı. Paşaydı unvanı ve ilk belediye meclisinde yer aldı. Meclise gelen kadınlar, belediye meclisinden gelen kadınlardı.  Atatürk bunu çok güzel örgütlemiş, önce yerel parlamentolarda deneyim kazanma imkânı vermiş, sonra ulusal parlamentoda milletvekili yapmış.

Anadolu Bacılarından Cumhuriyet Kadınlarına - Cevat Kulaksız
CUMHURİYETİN İLK KADIN MUHTARI [2]
İlk kadın muhtarımızı da anmadan geçemeyeceğim. 1933 yılında yani, o hakkı alır almaz kullandığımız yıllardır. Aydın’ın Çine ilçesi Karpuzlu beldesine muhtar seçilen Büvesil Hanım veya Gülkız Hanım henüz 32 yaşında, eşini Kurtuluş Savaşı’nda kaybetmiş. Altı erkek kardeşinden beşini Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşında kaybetmiş, zaten beldesinde erkek kalmamış hepsi şehit olmuş. Hanesinde erkek kalmamış, hepsi şehit olmuş ama seçimde altı aday çıkıyor, diğerleri erkek Gülkız Hanım ipi göğüslüyor, muhteşem bir muhtar. İlk yaptığı iş, kumarı yasaklıyor,  gençlerin kahveye girmesini yasaklıyor, yani “belli bir yaşın altında kahvelere girmeyecek” diyor. Bir gençlik derneği kuruyor o gençlik derneğini spor yapılması için kuruyor; bicilik, avcılık gibi sporlar yapılsın istiyor, gençler oraya gitsin diyor. Gençlerin evlenmesini kolaylaştıraraktan tedbirler alıyor.
Köyde Cumhuriyet tarihinde ilk defa kooperatif kuruyor,  köyün köylülerin gelirlerini artırmasını sağlıyor. Atatürk tarafından ödüllendirilen bir muhtar oluyor. İlk muhtar seçildiğinde Büyük Önder tarafından Gülkız Hanıma gönderilen bir telgraf var. Bunu sizinle paylaşmak için okumak istiyorum, şöyle diyor telgraf:
“-Türkiye’nin kadın muhtarı olmak büyük bir şereftir. Sizin, aynı görevi alacak kız kardeşlerimizin Türk kadının üstünlüğü hakkındaki davamıza hak kazandıracak örnekler vereceklerine şüphe yoktur”.
Yani Türk kadının üstünlüğü davamızdır. Bu ülkeyi kuranların bakış açısına bakar mısınız? Ülkemizi yönetenlerin kadına bakış açısına bakın ve mukayese edin.
Dünya parlamentolarında yüzde 3 buçuk ile Türk kadını çok kötü durumda iken komşumuz Yunanistan’da bu oran yüzde 57 imiş; Kostarika’da ise yüzde 72 buçuk imiş. Türk kadınları için yerel parlamentolara seçilmek veya yerel parlamentolarda çalışmak daha kolaydır. Hem kadınlar deneyim kazanır orda, cesaret de kazanırlar ve millet Meclisine gittiklerinde hedeflerinde kadınlar gideceği yer Ulusal parlamentolar olmalıdır. Ama bir umut yok, eğitim yok, el yordamıyla öğreniliyor. Ben ilkin kadınlara sivil toplum örgütlerinde görev yapın, sonra yerel belediye lerde görev yapın, ondan sonra mutlaka ulusal parlamentoda görev almaya bakın. Zaten dünyanın her yerinde yerel parlamentolardaki kadın oranları daha yüksektir. Bizim ülkemizde tam tersi, ülkemizde ters giden bir şeyler var. Şimdi bütün bunlar veriler ülkemizde kadınların hala siyasette yer edinemediğini, hala elçi görevlerinin erkekler tarafından yapıldığını gösteriyor. Meclislerimiz hala bıyıklı meclis, demokrasimiz kadınsız demokrasi, yani eksik demokrasidir. Aslında “ayıplı demokrasidir”. Kadınların siyasette temsil edilememesi, onların eğitimden sağlığa, iş yaşamdan aile yaşamına kadar şiddete maruz kalmasına kadar bir dizi ağır sorunlara ve eşitsizliğe neden olmaktadır. Kadının politik yaşama eşit katılımı, kadının ilerlemesinde, kadının güçlenmesinde anahtar konumundadır ve kadın sorunlarının çözümü için de tek yoldur, tek çaredir.
Kadınların siyasette ve karar alma mekanizmalarında ne kadar kadınlar, siyasette ve karar alma süreçlerinde mekanizmalarda eşit katılımı ve buralarda, tüm düzeylerde kadın bakış açısı yerleşmedikçe eşitlik, kalkınma, barış ve tam demokrasi geleneklerine ulaşılamaz ve bu eksik sorun giderilmedikçe de ülkenin sorunları çözümsüz kalmaya da mahkûmdur. Kadın sorunu Türkiye’nin sorunudur aslında. Dolayısıyla ülkemizde sorun kalmasın istiyorsanız, nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınların sorunlarını çözmek zorundasınız.
Ülkemizde iş yerlerinde çalışanların kadın oranı yüzde 35 civarında. Yani Türkiye yetenekli becerikli kadın nüfusuna sahip olmakla birlikte, bunu siyasete yansımayan dünyadaki nadir ülkelerden birisi. Ruanda bile işle ilgisi olmayan kadınlar  ülkeyi yönetiyor ama biz kadınımız var ama onlara siyasette yer vermiyoruz, işin gerçeği bu.
Şimdi kadınların siyasete katılımının önünde eğitimsizlik, ekonomik güçsüzlük, fırsat eşitsizliği,  geleneksel eşitsizlik, eşitsizliğin ülkemizde ağır olması ve farklı egemen yapı gibi bir dizi neden vardır. Siyaset ne yazık ki en erkek alandır. Siyasetin seçici kurullar veya liste yazıcılar erkektir. Ya bir seçim varsa, listeye yazılanların çoğunluğu erkek. Hiç olmazsa, genel merkez ataması yapılacaksa Genel merkez teşkilat yöneticilerin çoğunluğu da erkek, siyasetin her kademesinde anaçtır. Ve şu yansı da hatırlatmak isterim. Her siyasi partiler kadınlara yer veriyorlar, ama bu yer veriş, ne yazık ki kadın seçmenin oyunu alabilmek adınadır,   kadın seçmen çünkü kadın aday istiyor. Bu yapılan bütün araştırmalarda görülüyor. Kadın seçmenin oyunu alabilmek için kadınlar korunuyor. Konuyor da listelerin neresine konuyor. Eğer o siyasi partinin iktidar olma şansı varsa, seçilme imkânlı bir parti ise kadınlar listelerin sonundadır. dolgu malzemesidir. O partinin siyasi iddiası yok ise kadınlar listelerin başına yerleşiyor, bu bir gerçektir. Maalesef günümüzde kadınlar partiler tarafından vitrin süsü olarak gösterirler öyle davranmaları istenirler. Yani, “cici kız” olmaları lazımdır, bu mutluluğu ona verilen görevi yapacak.
Siz özgür iradenizi kullanırsanız partiniz bundan hiç hoşlanmaz, yani partiler kadınların partide yer almalarından, kendilerine oy vermelerinden hoşnutturlar. Kadınların seçilen olmasından hiç hazzetmezler. Geneldir siyasette erkekler, erkek siyasetçiler kadınları kadın kollarında tutmaya çalışırlar, kadın kolları bu amaçla kurulmamıştır. Dernekte kadın kolları çok önemlidir, çünkü kadınlar siyasete katılabileceği kabul edilir, hoca izin vermez.  Siyaset yap diye kocadan, babadan, abiden izin çıkmaz, kadın kolları var kadınlarla çalışabileceği için yollanır, bunun için önemlidir, amma erkek siyasetçiler de hep orda kalsınlar istenirler, broşür dağıtsınlar, seçimlerde kapı kapı dolaşsınlar, erkeklerin giremediği evlere yerlere girsinler, erkekler için oy toplasınlar, yemekler yapsınlar, çaylar yapsınlar, partiye para getirsinler. Ama erkelerin dans ettiği sahneye erkeklerle dans etmeye kalkışmasınlar, isterler. Ben önce kadınların seçilmesine en büyük engel kendi partilerinde siyasetçilerdir. (Alkışlar)
Bu bir genelleme ben partimin değişik kademelerinde görev yaptım, iki dönem milletvekilliği yaptım, hep erkek arkadaşlarımın desteğini aldım, eğer almasaydım, onlar destek vermeseydi bunları başarmam mümkün değildi. Kadının başarabilmesi için erkeğin desteğini alabimesı lazımdır.
Son siyasi partilerde kadınlar için sol siyaset yapmak daha kolaydır. Yani CHP sinde siyaset yapmak daha kolaydır, çünkü kadın kotası var vs. HDP de çok daha kolay, yüzde 40 kadın kotası uyguluyorlar. Sağ partiler de ise, ne yazık ki imkânlar çok daha azdır, kısıtlıdır. Netice olarak da şunu söylemek isterim. Siyaset aslında zor iştir, zor zanaattır, bu iş emek ister, para ister, destek ister, cesaret ister, kadınlar için eğitim ister. Bakın yasa der ki, “ilkokul mezunu olmak yeterlidir”. Dünya kadar erkek meclisi olmuştur, ama ev kadınları için öyle mi? Ankara’da Satı Kadın hariç, o da Atatürk’ün birebir illa “bu olacak” demesiyle olan bir milletvekilidir ve muhteşem bir milletvekili olmuştur, hala örnektir Türk kadınına, parlamenter iken yaptıklarıyla. Maaşını da genç kızlarımıza eğitim bursu vermesiyle örnektir.

TÜRK SİYASİ YAŞAMINDA KADINLAR PARTİLERDE DOLGU MADDESİ GİBİ KULLANILIYOR.
Bunun haricindeki kadınlar Atatürk döneminde çok iyi eğitimliler vardı, o zaman öyle olması zorunludur, çünkü toplumda kadınlar gayret edecekler, yol gösterecekler, kadının yapabirliğini ispatlayacaklar. Cumhuriyet kurulduğunda okuryazar oranı yüzde yedi idi, böyle bir ülkeydik. Hele kadınların okuryazarlığı binlerle ifade ediliyor. Daha sonra ülke Cumhuriyetin en büyük devrimi, 1924 Eğitim Birliği Devrimiyle kadınlar da laik eğitim imkânına sahip olduktan sonra kadınlara imkânlar doğdu. Günümüzde kadın olarak milletvekili olmak istiyorsanız, üniversite mezunu olmanız lazımdır, üniversite mezunu olmanız yetmiyor, üzerine doktora mastır yapmanız lazımdır, akademik unvanlarınızın olması lazımdır. Açın bakın milletvekili listelerin,  kadınların özgeçmişlerine bakın bu ortak paydayı görürsünüz, ama erkeğin ilkokul mezunu olması yeteli. Dediğim gibi, eğitim bile engeldir. Tabi siyaset yapabilmeniz için destekçinizin olması lazımdır. Halkınız destekleyecek, mahalleniz destekleyecek, partiniz destekleyecek, kamuoyu destekleyecek, önce ailenizin desteği lazımdır. Bir erkek siyasetçi çok kolay ailesinin desteğini alır. O aileden milletvekili aday gösterildi mi tüm aile onun için koşmaya çalışmaya başlar, karısı bütün yükü zerine alır, işini götürmeye çalışır, yemeğini yapar, çocuklarına bakar her şeyiyle ilgilenir, her şeyi yapar, ama bir kadın milletvekili olmak istediğinde ailesinde desteği alabilir mi? İnanın çok zordur o desteği almak. Çünkü kadına genelde söylenen söz şu, “sana mı kaldı ülkeyi kurtarmak, sen çocuklarını iyi yetiştir” derler. Yani zorluklar ailesinin desteğini almakla başlar. Siyasette çok söylenen bir söz var, “politikacının parası pul karısı duldur”. Bu bir de kadın siyasetçi için düşünün, durumun ne kadar zor olduğunu zorun da zor olduğunu görürüsünüz.
Şimdi küçük siyasetçiler, siyasete katılımı artıracak, kota gibi düzenlemeler falan. Derler ki, “madem kadınlar siyaset yapacaksa o zaman bizle beraber eşit şartlarda yarışsınlar, kota da ne oluyor muş, eşit arış olsun madem demokrasi”. Bu aslında bir surat koşucusunda bir engelliyle aynı kulvarda aynı şartlarda yarıştırmak demektir. Ne yazık ki ülke siyasetimizde kadın engelli konumdadır. Yani ne yapmak lazım, çözüm, bizden sonra gelip bizi fersah fersah geçen Batılı çağdaş demokratik ülkelerin uyguladığı yoldur. Yani bu ülkeler kadına ve siyasete katılmaların da önünü açacak olumlu ayırımcılık fırsat önceliği kota gibi önlemleri yasa ve anayasalarına koymuşlardır. Bunlar en üstün yoldur. Bu gün dünyada 190 ülkede 107 sinden fazla kota uygulamaları vardır. Bu
 Kadın kotası değildir, yanlış söylüyoruz, cinsliğin kotasıdır, yani cinsler arasında eşitliği sağlamaktır. Eşitliği sağlamak, demokrasiyi sağlamaktır, bir parlamentoda bir cinsin alınacak kararların öteki kişinin ne kadar aleyhine veya lehine olabileceğini takdirlerinize bırakıyorum hatta diğer cinsin sorularını görüşülüp görüşülmeyeceği konusunu takdirlerinize bırakıyorum, yani bu gün günümüzde erkek egemen toplumumuzda kadın sorunları dile getirilmiyorsa, aklımdaki neden budur.

Anadolu Bacılarından Cumhuriyet Kadınlarına - Cevat Kulaksız
MECLİSTE EN ADALETLİSİ 60 A 40 KOTASIDIR
Şimdi bakın bir kota örneği var, oralara girmeyeceğim tabi, İsveç’in uyguladığı bir kota yöntemi var, 40 a 60 kotası diyorlar buna; bu 40 a60 kotası şu demek, hiçbir cins yüzde 40 ın altında olamaz, diğer cins de yüzde 60 ın üstünde olamaz. İşte adalet bu, işte eşitlik bu, işte demokrasi budur. Ama ne yazık ki ülkemizde yasal düzenlemeler, kota uygulamaları yapılmamaktadır.  Aslında Türkiye bunları yapacağım diye söz verdi. Pekin anlaşmaları, Avrupa Konseyi sözleşmeleri AB uyum sözleşmeleri bunların hepsi, Türkiye’de ben kadınları güçlendireceğim ve bunun için de gerekli yasal düzenlemeleri yapacağım diye taahhüt etmiş olmasın rağmen hiç birini yapmamıştır. Bakın kota uygulamaları veya değer eşitliği uygulamaları adına Sayın Meclis Başkanımız Korkmazcan da buradalar, adını laik o kadar kolay ki, karar yeter sayısı için gerekli sayıda milletvekilinin yarıdan bir fazlasının
 Oyu yasal düzenlemeye geçmemek için, Siyasi Partiler Yasasında ve Fikir kanunumuzda biraz dedik değişiklik yapılacak. Yani bu meclisin bir saatini ya alır, ya almaz. Bu gün gece yarıları ne yasalar geçiyor. Bu dakikada akademisyen milletvekillerine çift maaşlar, çifte emeklilik yasaları geçiyor. Her türlü eşitlik ve ahlak ilkesine aykırı bir biçimde geçiyor. Ben burada buna direnen CHP ye teşekkür etmek istiyorum (Alkışlar)
Ben milletvekili iken iki dönemde de, cinsiyet kotası, cinsiyet kota yasası kanun teklifi verdim. Teklifimde yüzde elli kotası vardı, yani hiçbir grup bir cinse yüzde elliden fazla değişiklik olmasın” dedim ve Fermuar sistemini önerdim, her koltuk bir kadın bir erkek bir kadın bir erkek dedim, tüm siyasi görevler için geçerli olsun, bu uygulamalar genel başkanların inisiyatifine, bakışına bırakılmamalıdır. Kadından yana olanı var, kadından yana olmayanı var. Sayın Kılıçtaroğlu kadından yana, büyük illerde seçilecek yere, listelerin başına koydu, sağ olsun. Mecliste oranlara bakarsanız en yüksek oran da CHP sinde, bunu görmek lazımdır. 2015 Kasım seçimlerine göre, bakın AKP deki kadın oranı yüzde 10,7, CHP de yüzde 15,6 HDP de yüzde 38.98, MHP de yüzde üç, ama HDP yi saymayalım, HDP demokrasi için, ülkeye barış getirmek için, ülkenin ilerlemesi için siyaset yapan bir parti değil.  Tam bir kafatasçılık yapan bir parti, bunu açıkça söylemek lazım, o partideki kadınlar da demokrasi için kullanılmıyor. Oradaki kadınlar da teröre hizmet etmek için bulunuyorlar. Onun için ben HDP bir tarafa koyuyorum, konuşmalarımın dışındadır. (Alkışlar). En çok kadın milletvekili CHP dedir, doğru. Önemli olan bu işi genel başkanların iki dudağı arasına bırakmamaktır. Bunları yasalarla düzenlenmektedir. Eğer gerçekten bir demokrasi istiyorsak.
Bir şey daha söyleyip toparlıyorum sözlerimi. Ben milletvekili iken iki dönem bu cinsiyet kota yazılısını, ondan sonra, inanın bırakın Meclis gündemine gelmesi, komisyonda bile görüşmediler. Yani iktidar partisi komisyonda bile görüştürtmedi. Zamanın Başbakanı Sayın Erdoğan, “kota kadını aşağılamaktır” dedi hatta “kadın ticari mal mı ki kota uygulansın” diye de bir de dalgasını geçti. Ama kaç çocuk doğuracağımıza karışıyor, ama nasıl doğuracağımıza karışıyor; kahkaha atıp atmamıza karışıyor, merdiven çıkıp çıkmamamıza karışıyor. Hatta diyor ki “kadın erkek eşit değildir fıtratına aykırı” diyor,  bunlar saygısızlık olmuyor kadının bir hakkını talep etmek sabırsızlık oluyor. Biz kadınlar biz böyle bir saygı istemiyoruz eksik olsun. Eksik olsun diyoruz. Biz kadınlar kadının insan haklarını istiyoruz. Eşitlik ve demokrasi istiyoruz, ama sözde kalmayan, yaşamı kolaylaştıran gerçek bir eşitlik, gerçek bir demokrasi talep ediyoruz. 
Ben buradan Türk siyasetçilere sesleniyorum ki, eğer her bir cinsiyetin, tesirli siyaset biliminde kritik eşitlenen en az yüzde otuzu tetkik ve katlımın yasayla zorunlu kılınması yani kota uygulaması gerçekleştirilmeden kadından yana, kadın haklarından yana, demokrasiden yana bir şey yaptık iddiasında bulunmayın biz kadınlar bunu istiyoruz. İstiyoruz. (Alkışlar).

NE YAZIK Kİ ÜLKEMİZ GÜNDEMİNDE SADECE BAŞKANLIK SİSTEMİ VAR.

BAŞKANLIĞA KARŞI SONUNA KADAR DİRENECEĞİZ.

Şimdi, 82 yıl önce kazanılmış bir hakda gelinen nokta ortada. Ancak bir arpa boyu yol alıpı gitmişiz. 82 yıl önce yüzde dört buçuk, şimdi ulusal parlamento yüzde 14 buçuk, yerel parlamentoda yüzde üç buçuk, işte dünya listelerinde en gerilerde kalan kadınlarımız sadece seçmen oyu verip seçilenden dışlamak, onun karar mekanizmalarının dışında tutmak yapılan şey demokrasi yapar Bu gün yaşadığımız demokrasi nasıl bir demokrasi
22. Yüzyılda artık çağdaş bir demokrasi istiyoruz. İstiyoruz da acaba nereye gidiyoruz da acaba nereye gidiyoruz. Ne yazık ki ülke gündemimi sadece başkanlık sistemi. Varsa yoksa bir kişinin başkan olma derdi. Başımızda böyle bir bela varken kadınların eşitliğini talep etmek bir lüks olarak görülüyor. Çünkü istedikleri kadar cumhurbaşkanlığı sistemi desinler, hepimiz biliyoruz ki bu bir rejim değişikliğidir. Bu bir başkanlık sistemi talebidir. Bu değişiklik çok kısa bir süre sonra federatif yapıyı getirecektir, bu da sonunda bölünme kargaşa ortamını getirecektir. Zaten emperyalizmin de istediği budur. Şunu unutmayalım ki binyıldan fazladır yurt edindiğimiz dünyanın en değerli toprakları, ama en jeopolitik, en jeostaratejik ve en zor coğrafyasında yani Anadolu’da var olmanın yegâne yolu ulus devlet ve yüzer devlet olmaktan geçer. BU durum aslında bir beka sorunudur, onun için başkanlık sistemine hep birlikte karşı çıkmamız gerekmektedir. Aksi takdirde buradan uyarıyorum, inşallah öyle bir günü görmeyeyim diyorum, öyle bir günü görmek istemiyorum. Tanrım bana göstermesin diyorum. Son Türk devletinin de sonu gelmiş olacaktır. Ayrıca bir miyar yedi yüz bin İslam coğrafyasında bizim ülkemizin öncü önder bir konumu var. Biz bunu sadece laik devlet olmaya, laik rejime sahip olmaya borçluyuz. Ama böyle bir laik rejim insan haklarını getiriyor, demokratik, çağdaş hukuk düzenini getiriyor ve dolayısıyla de demokrasiyi geriyor Onun için biz Ortadoğu bataklığında dolaşmıyoruz. Başkanlık sistemi teokratik bir sistem getirecektir. Öyle olduğunu görmemek için kör olmak gerekir, bu İslam’ın tek bir mezhebine dayalı, diğer mezhepleri bile kabul etmeyen diktatoryal bir din devleti olacaktır, yani yeniden milletten ümmete özgür birey olduğumuz vatandaşlıktan kulluğa dönmek demektir. BU gerçekler ışığında başkanlık sistemine karşı çıkmanın bir Cumhuriyet müdafaası olduğunu, bir vatan savunması olduğunu söylemek istiyorum. Biz kadınlar olarak da isteklerimiz şudur. Bakın Türk kadını tarih boyunca aynı şeyi yapmıştır. Vatanının milletinin çıkarlarını kendi beklentilerinin önünde korumuştur. Onun için biz bu gün kadın hakları, siyasal hak, eşitlik kota diye bağırmıyorsak vatanımızın ülkemizin, devletimizin beka sorunu vardır. Onun için mücadele edeceğiz. O nedenle bunları söylemiyoruz, çünkü çok iyi biliyoruz ki, otoriter teokratik diktatoyal bir rejimde insan hakları olmaz, kadın hakları hiç olmaz, kadının siyasi haklarının lafı bile edilmez. Bunları da dediğimiz için biz Cumhuriyet kadınları olarak başkanlık sistemine karşı direneceğiz ve çok büyük bir mücadele vereceğiz. Sonu başarmak mecburiyeti olan bir mücadeleye girişeceğiz. Bu mücadeleye girerken de biz tüm vatandaşlarımız tüm vatanseverleri bu mücadelede bir ve beraber olmaya devam ediyoruz. Yoksa değerli dostlar çocuklarımızın torunlarımızın, gelecek nesillerimizin yüzüne bakamayız. Önümüzdeki en büyük sorun budur. Ülkemizi düşmandan kurtaran, Cumhuriyeti kuran Atatürk ve kurucularımız Atatürk başta olmak üzere Cumhuriyeti kuranlar ülkeyi düşmandan kurtaranlar işe nasıl başladı, önce TBMM ini kurdular. Çünkü gerçekten bir demokrasi istiyorlardı. Gerçekten egemenlik kayıtsız şartsız milletin olmalıydı. O şekilde yola çıktılar ve emperyalizme karşı dünyanın en büyük savaşını, muharebesini kazandılar. O TBMM sini 15 Temmuzda bombalar yıkamadı ama bu başkanlık sistemi, bu rejim değişikliği yıkar. Cumhuriyetimizin vatanımızın kurtulduğu, Cumhuriyetimizin kurulduğu TBMM sinin yok edilmesini, devre dışına bırakılmasını kabul edecek miyiz? (Hayır, sesleri) “O zaman hep birlikte mücadele edeceğiz”.
  Türk kadınına insan onuru veren dünyanın birçok ülkesinde kadının bütün insan haklarını veren M.K. Atatürk’e minnetlerimizi, sevgimizi, saygımızı sonsuz şükranlarımızı bir kez daha dinelerekten sizleri saygıyla selamlıyorum.” (Ayakta alkışlar)
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com 

SONNOTLAR

[1] Olympe de Gouges (d. 7 Mayıs 1748 - ö. 3 Kasım 1793), Fransız kadın filozof, yazar.
1780'lerde oyun yazarı olarak başladığı kariyerinde siyasi yazılarıyla ünlendi. Fransız Devrimi sırasında çok aktifti. Ölüm cezasının kaldırılması, mahkemelerde halk jürilerinin kurulması, Fransız sömürgelerindeki kölelerin özgürleştirilmesi, gayrı meşru çocukların tanınması, evlat edinilmesi, gelir vergilerinin adaletsizliği, yoksulluk konularında mücadele etti.
Günümüzde daha çok kadın hakları konusundaki öncü görüşleri ile bilinir. Erkeklerin kadınlar üzerindeki tiranlığının tüm eşitsizlik biçimlerinin kaynağı olduğunu düşünmekteydi. Meclisin çıkardığı Erkek ve Yurttaş Hakları Bildirgesi`ne cevaben 1791 yılında Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi`ni yayımladı. Fikirleri nedeniyle 3 Kasım 1793'te giyotinle idam edildi.
Eserleri kadın ve insan hakları açısından büyük bir öneme sahiptir. Ayrıca Fransız Devrimi'nin ve dönemin kadına ve özgür düşünceye bakış açısını anlamak açısından da eserleri farklı bir önem arz eder.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Olympe_de_Gouges

[2] Gül Esin Aydın (Gülkız Ürbül Hanım) 
1933 yılında Türkiye'nin ilk kadın muhtarı seçilen Gül Esin, Aydın'ın Çine İlçesi, Karpuzlu Bucağı'nın muhtarlığını yaptığı dönemde Atatürk tarafından ödüllendirilmiştir.
Muhtar olmasının ardından kahvehanelerde kumar oynamayı yasaklayan Gül Esin, kız kaçırma olaylarını önlemiş ve nikah işlerini düzene sokarak da büyük başarı elde etmişti.
Araştırmacı yazar Ercüment Köybaşı, 1930 yılında, 1580 sayılı yasa ile Türk kadınına ilk kez belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındığını, 26 Ekim 1933’te 2349 sayılı kanunla kadınların köy ihtiyar heyetlerine ve muhtarlığa seçme ve seçilme hakkını kazandığını belirtti.
Yaptığı araştırmada, 1935 yılında yapılan ilk genel seçimde 18 kadın milletvekilinin TBMM’ye girdiğini belirten Köybaşı, bugünkü Meclis’te bile ulaşılamayan bu rakamı, 70 yıl öncesinin tablosunda görmenin Türk kadınının gücünden korkuyu hissetmek mi; yoksa haksızlığın bir ürünü mü olduğunu, tam kestiremediğini ifade etti.
Köybaşı, şöyle konuştu: “1935 yılında TBMM’ye Aydın’dan kadın milletvekili gönderememişiz. Aynı dönemde Karpuzlu köyünden Cumhuriyet’in ilk kadın muhtarını çıkarmışız. Kadınımıza gurur veren o günlerde, 11 Aralık 1933’te Halkevi Gazetesi’nde çıkan haber ‘Büyük inkılâbın il kadın muhtarı, vazifen kutlu ve mutlu olsun’ manşetiyle verilmiş. 32 yaşında muhtar seçilen Gül Esin, yaklaşık 500 oy alarak bu görevi üstlenmiş.
 ttp://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=3563

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget