Yeni Bir “Ne İstediler de Vermedik” Vak’ası mı?!. - Müyesser Yıldız

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, “paralel yapı”  olarak nitelediği Cemaat için, “Allah şahittir, ne istediler de vermedik... Safmışız... Aldandık”  itirafında bulunduktan sonra canhıraş bir savaşa girişti.

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Malatya’dan dönerken gazetelerin Ankara temsilcilerine yaptığı açıklamalar, bir diğer “paralel yapı”  olan PKK hakkında da benzer bir “itiraf”  sürecine girildiği izlenimini veriyor. 

                      -Yol Haritasında Manidar Zamanlama-  

İmralı’daki teröristbaşı, yol haritasının çıkması için iktidara 30 Eylül’e kadar süre tanıdı. 30 Eylül günü yapılan Bakanlar Kurulu toplantısından sonra Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, yol haritasının Cumhurbaşkanının onayına sunulduğunu açıkladı. Bakanlar Kurulu kararı ertesi gün Resmi Gazete’de yayınlanırken, aynı gün Davutoğlu HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ı Başbakanlık’ta ağırladı. “HDP İmralı heyeti”  de İmralı’ya gitti.

Bakın Başbakan Davutoğlu Malatya dönüşünde, o süreçle ilgili neler anlatıyor:

“Tezkereden bir gün önce öyle bir planlama yaptık ki, çözüm süreci ile ilgili Bakanlar Kurulu kararı çıkardık. Bu zamanlama ile HDP’ye şu mesajı verdik: Bu tezkereyi çıkararak, ne içerideki, ne dışarıdaki Kürtleri karşımıza almaya niyetimiz yok. Çözüm sürecini dakik şekilde işleteceğiz. Çözüm süreci kararını bir gün önce getirdiler, ‘bekleyin, yarın yapacağız’ dedim. Tezkere gece 12.00’de gitti, çözüm sürecini 17.00’de ilan ettik. Biz satranç oynamayı bilen insanlarız. Selahattin Demirtaş’a ‘bak’ dedim, ‘Yarın bizden Kobani’ye yardım isteyemezsiniz, eğer tezkereye hayır derseniz. Aynı gün Salih Müslim’i Türkiye’ye getiriyoruz. Bakın kaç jest arka arkaya. Bir anlamda ‘meşru görüyorum seni’ diyoruz. Bu dediğimiz adamlar sicili temiz adamlar değil ki; PYD, Suriye halkının katliamına ortak olmuş bir örgüt. Şimdi sağda solda özgürlük kahramanı gibi konuşuyor. İnsani yardımın her türlüsünü gönderdik, Haseke’ye yardım için kapalı olan askeri kapıyı açtık Şenyurt’ta, onu da biliyorsun. Sonra sen bayramın üçüncü günü memlekete bayramı zehir ediyorsun. Bunun iyi niyetli bir tarafı var mı?”  

Davutoğlu, “Olaylardan sonra çözüm süreci yara aldı mı ve siz aynı kesimlerle muhatap olarak çözüm sürecini devam ettirecek misiniz?”  sorusunu ise şöyle cevaplıyor:

“Samimiyetleri konusunda kuşkum çok arttı. Ben Başbakan olarak kabul edip izah etmişim, yetkilendirdiğimiz isimler konuşmuşlar, her türlü bir yol haritası üzerinde de mutabık kalınmış. Bir hafta önce çözüm sürecinin mekanizmasını ilan etmişiz. Hiçbir HDP’li, ‘hükümetin niyetinden, planından habersiziz’ diyemez. O zaman aklınıza birkaç şey geliyor. Demek ki, ya bunların arasında bir grup çözüm sürecinden çok rahatsız ve çatışmaların sürmesini istiyor; çünkü burada rant var ve o şey içinde hepsi bir yere sürükleniyor. O zaman tabii sormak bizim hakkımız. Bunlara kim karar verecek, bu işi kim yönetecek? Ya da topluca bir şekilde Türkiye’ye şantaj yapılmak isteniyor; ‘şunu şunu yapmazsan çözüm sürecini bozarım, Kobani’de, Türkiye’de şunu yaparım’ diye. Ama bize şantaj sökmez.” 

Davutoğlu’nun, “HDP’nin İmralı’ya gidiş trafiğini gözden geçirmeniz veya oraya gidecek heyeti değiştirmeniz gibi bir planlamanız var mı?”  sorusuna cevabı da önemli; "Bundan sonra atılacak her adım, muhataplarımızın tavırlarına bağlı. Hiçbir şey karşılıksız değil. Önce tavırlarını ve hukuk düzenine saygıyı göreceğiz”  diyor.

Tam bir “Ne istediniz de vermedik”  hâli!..

                                 -Erdoğan da Pişman mı?-

Sadece Davutoğlu değil, Erdoğan ve AKP sözcüleri de aynı hâlet-i ruhiye içinde. Erdoğan’ın son iki gündür Trabzon ve Rize’de yaptığı konuşmalardan seçmeler:

“PKK terör örgütü 30 yıl boyunca bizim topraklarımızla birlikte, bu toprakların kutsal değerlerine saldırdı. İşte bugün de gerçek yüzünü bir kez daha ortaya koyuyor...”

“Biz, 30 yıldır terörle mücadele ediyoruz. Ülkemizde bir bölücü terör örgütü var ve bu ülkede 40 bini aşkın insan terörle mücadelede maalesef öldü. Öldürenler belli. Bunu artık anlamak için kâhin olmaya gerek yok...”

“Şımarıklık, nankörlük yapıyorlar...”

Ama daha açıktan hedef aldıkları, PKK’nın siyasi uzantıları. Erdoğan, HDP’yi şöyle eleştirdi:

“Eğer bir siyasi parti tabanını sokağa davet ediyorsa, yakmaya, yıkmaya çağırıyorlarsa, buna zemin hazırlıyorsa, hiç kimse kusura bakmasın ben orada tarafsız davranamam...”

Hükümet kanadına geçelim; İçişleri Bakanı Efkan Ala, HDP’yi kurnazlıkla suçlarken, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, “Bir siyasi parti böyle bir eylemsellik çağrısı yapamaz. Bu olaylara kapı açamaz. Açarsa hukuki ve siyasi meşruiyetini tartışmaya açar, bunu yitirmeye başlar”  dedi.

AKP Sözcüsü Beşir Atalay da, “HDP'yi güya Türkiye partisi olarak kurdular, ama şu an ne kadar göstermelik olduğu ortaya çıktı. Bunlar sanki özgürlük savunucusu, ama görüyorsunuz zamanı gelince şiddeti devreye soktular. Bu onlara çok zarar verecek”  uyarısında bulundu.

                      -Sertleşmenin Ardından Ne Gelecek?-

Erdoğan da iktidar da bin pişman gözüküyor. Peki bu “pişmanlığın” peşinden “paralel yapı”  Cemaat’le olduğu gibi, “paralel yapı”  PKK’yla da amansız bir mücadele gelir mi? “Çözüm süreci”  kesilir, İmralı, PKK ve HDP’ye mesafe konur mu? 

“Hiçbir vandalizme çözüm sürecini kurban vermeyeceklerini”  peşinen açıkladıklarına göre, geriye PKK ve HDP’yle aralarına mesafe koymak kalıyor.

- Erdoğan ve iktidar mensuplarının HDP, özellikle de Selahattin Demirtaş’a tepki göstermesi;

- İmralı’da gece yarısı sağlanan mesajlaşmayla, teröristbaşının “liderliğinin”  bir kez daha tescil edilmesi; 

- Ve Ağustos 2013’te İmralı’da teröristbaşının Demirtaş’ı, “Seni liderliğe hazırlıyorlar, farkında mısın? Anladım; heveslisin, liderlik yapabilirsin, ama ben önderlik tedbirlerimi çoktan aldım, bunu da bil”  diye uyarması dikkate alındığında;

İktidarın, HDP’yi bir şekilde devreden çıkarıp, İmralı ve Kandil’le artık doğrudan “görüşme”  sürecini başlatmaya hazırlandığını söyleyebiliriz.        

Zaten “açılım”dan sorumlu Bakan Beşir Atalay, görevden ayrılmadan kısa bir süre önce, “Gerekirse Kandil’le doğrudan görüşebileceklerini”  açıklamamış mıydı?

Yani yeni bir “Safmışız, aldandık”  durumundan çok, Davutoğlu’nun da itiraf ettiği gibi, sanki yeni bir “zamanlama”“arka arkaya jest” ve “satranç oyunu” ile karşı karşıyayız.

Erdoğan Rize’de, “Burası muz cumhuriyeti değil”  dedi ya, gerçekten de iyi ki, muz cumhuriyeti değiliz. Yoksa başımıza kimbilir neler neler gelirdi!..

Mamak, Şirinyer, Eskişehir, Malatya ve Antalya’ya kucak dolusu sevgiler

Müyesser YILDIZ
12 Ekim 2014 /

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget